@ugurluay
|
8.BÖLÜM(***Depresyondayım***) “ Sen benim dilimden dökülmeyen sevdamsın, Yıllarca içimde herkesten habersiz büyüttüğüm aşkım, Olmaz deme bana, Oldurmak için yaptıklarımdan haberin var mı senin? Gözümü açtım seni gördüm, ben aşkı seninle tanıdım… İçimde yaşadım, gözlerinden ilk can suyumu verdim ruhuma, Şimdi olmaz deme bana, olmak zorunda… Bu aşk, benim aşkım olmazları lügatinden çıkaralı çok oldu. Senden bana gelecek tek kelime ”Seviyorum,” olmalı, Olmaz, olamaz, bu yürek daha azını kabul edemez, Bu aşk, gözlerinde gördüklerim bunu hak etmiyor, Ben bunu hak etmiyorum.” Fonda Göksel’in “Depresyondayım” Şarkısı, önümde kocaman bir tabak dolusu çilek, ağzım yüzüm çilek bulaşığı, çilek yerken bir yandan ağlamaktan şişmiş gözlerime akması ile eşlik eden burnumu acımasızca silerken bir yandan tabiri caizse böğüre böğüre ağlayarak söylediğim bir şarkı… “Bugün evden çıkmadım, Telefona bakmadım, Çok yedim, çok ağladım, Arandım bir sigara daha. Saçlarımı taradım, Dudağımı boyadım, Giydim giydim çıkardım; Beğenmedim, güzel olmadım. Depresyondayım, Unutuldum, Aldatıldım. Sevgilimden ayrıldım, Çok yalnızım.” Ah ulan ah, duvarların dili olsaydı da ne eziyet çektiklerini anlatabilselerdi. Bu ses, bu tip, aman Allah’ım… Üzerimdeki çocuk pijamalarını geçtim, pijamanın alt kısmını utanmadan boğazıma kadar çekmiştim. Ya o çoraplar, o çoraplar, pijamanın paçalarını çoraplarımın içine sokup, elime geçirdiğim vazgeçemediğim çileklerimi de alıp ağzıma yüzüme bulaşacağını umursamadan yemeye devam ediyordum. Moralim bozulduğu zaman, kendimi iyi hissetmediğim her zaman sarıldığım tek şey diğer kızların aksine çikolata değil çilek olurdu. Onun canlı kırmızısı, mis gibi kokusu bana kaçırdığım hayatımı hatırlatıyor daha fazla, daha fazla yiyerek Arda’sız geçen her günüm için enfes bir çileği daha acımasızca atıyordum ağzıma… Arda’nın beni odanın içinde öylece bırakıp gitmesinin ardından beynimde kalan tek şey son cümleleri olmuştu. Beynim alarma vermiş olsa da adamın ne demek istediğini çözemedim. Bundan böyle alt yazı tabelası ile gezeceğim anasını satayım. “Bu kız akıldan biraz yoksun, beyninin devreleri Arda’ya olan aşkından kısa devre yaptı. Arda yoksunluğu düşünmesine engel oluyor. Lütfen cümlelerinizi kurarken bunu göz önünde bulundurarak daha AÇIK ve NET olunuz, lütfen!” Adama bak ya lafını söyledi gitti. Artık al bir kaya nerene dayarsan daya, tövbe tövbe ya… Günlerdir beynimde dolaşan sorulara bir türlü cevap bulamıyordum. Bu adam ne demek istemişti, kafası karışık beyzade ne olacak. Kendi kafasının karışıklığı yetmedi beni de allak bullak etti. Zınk diye kala kaldım öylece… Ben ki kurnazlıkta yüksek ihtisas yapan hatun, düştüğüm hallere bak ya… Uzak dur, dedi bir de utanmadan. Ah be adamım sen o uyarıyı yapmak için çok geç kaldın. O uyarı yapabilmek için karşıma hiç çıkmamış olman, gözlerime hiç yar olmamış olman lazımdı. Allah’ım kafayı yiyeceğim ya uzak durmak, sanki bu mümkünmüş gibi, böyle bir şeyin ihtimali varmış gibi, utanmadan arlanmadan uzak dur deyip olmayan beynimi de hepten gömdü geçti. Offfff , offfff… İç çekişlerim arasında kendimi kapattığım odanın içinde yine ve yeniden ağız dolusu çilek ile birlikte beyazlar içindeki yatağıma sert bir şekilde kendimi bırakırken, yatağıma yumuşak bir iniş yaptım. Beyaz çarşaflarım, üzerine döktüğüm çilekler ve lekelere isyan etse de şu an umurumda olan tek şey bir an önce acımın dinmesi ve bu adamın ne demek istediğini anlatacak bir adet çeviri uzmanıydı… Malum bizim iş artık uzmanlık oldu. Yastıklar arasında beynimin içindekiler ile boğuşurken bu işin içinden nasıl çıkacağımı, nasıl bir çözüm yolu bulacağımı bilmiyordum. Bir hafta, koskocaman bir hafta boyunca ne Arda’yı görmüştüm, ne sesini duymuştum ne de onu görmek için şansımı zorlayıp karşısına çıkmıştım. Merve’yi bile arayıp nerelerde neler yapıp ettiklerini sormamıştım. Büyüyor ve olgunlaşıyor muydum ne? Düşüneyim bir dakika, yok be o kadar da değil, saçmalama Mira sen kim olgunlaşmak kim? Azıcık birazcık mantıklı ol, o kadar da kendini kaybettin yahu… *** Yokluğumu fark eden tek kişi biricik kuzenim Umut, ah o da olmasa ne yapardım acaba? Sağ olsun hasta olduğumu düşünüp her akşam dibimde biterken beni dışarıya çıkarmaya bin bir bahane üretse de çabaları her defasında sonuçsuz kalıyordu. Ben çıkmayınca da artık her akşam Arda ile birlikte esmer, sarışın, kumral, kızıl artık Allah ne verdiyse dışarıya çıkıyorlar ve utanmadan gelip güya beni neşelendirmek için maceralarını anlatıyordu. Ah be kuzen, ah be kuzen bir bilsen anlattıkların beni neşelendirmek bir yana depresyonun dipsiz kuyularına hoyratça fırlatıp atıyor… Ah, ah! Bir de Arda zırtapozu var, ben burada acılar içinde kıvranırken o, oh, maşallah keyfinden bir gram eksilmeden daldan dala atlıyor, her çiçekten bal alıyor, ah be hayat o serseriye güzel. Aferin kızım Mira, sen de hala bu adam için ağla zırla, sızlan dur. Aferin böyle devam et sen, tüm alkışlar ve bravolar bana gelsin. Peki ya benim kuzene ne demeli… Attığım her adımı takip ederek, nefesi ensemden eksilmeyen adam, karşıma geçip utanmadan çapkınlıklarını anlatıyordu ya… Şeytan diyor ağzı açık konuşurken ağız burun giriş şuna da konuşması gereken zamanı öğrenip aklı elinde gezsin, tövbe tövbe şeytan beni de fazla mesaiye ye zorlamaya başladı bu deliler yüzünden… Allah’ım neler diyorum ben ya iyice delirdim, tövbe tövbe, affet Allah’ım bu iki deli bende akıl mı bıraktı. Ama ben ne günah işledim, bunlar bana reva mı ya? Offff… Tövbe bismillah, şu adam yüzünden bir isyan etmediğim kalmıştı o da oldu, tam oldu. Ellerimi dua eder gibi açıp yukarıya doğru bakarken kendi kendime konuşmaya başladım. “Allah’ım sen beni kaile alma, bu aralar biliyorsun devreler yandı, pek akıllı insan olduğum da söylenemez, depresyon desen dibini sıyırıyorum, gözyaşı desen ohoooo zirvelerdeyim bu aralar onda da, affet Allah’ım beni, Amin.” Diyerek ellerimi yüzüme sıvazlayıp, yastıklar içine kendimi apansızca atıp belime dolanan çarşaflar ile boğuşuyordum ki çalan telefon ile alıcılarım açılıp kulaklarım ayağa dikilmiş kalbim çoktan dörtnala koşmaya başlamıştı. Yok artık olabilir miydi? Bir ihtimal, tamam tamam ihtimalcik diyelim biz ona ama olabilir miydi? Elim titrek günlerdir çalmayan telefonuma doğru uzanırken, yüreğimde oluşmaya başlayan bahar tomurcuklarına engel olamıyordum. Cidden o olabilir miydi? Arda’m, benim adamım olabilir miydi? “Yar dedim, can dedim, sevda için kalan tek nefesim dedim… Yaşama sebebim, tutunacak son dalım, Karanlığın içinde çok uzaklarda gördüğüm cılız, fersiz tek umut ışığım dedim. Olmaz dedin, Olmaz OLAMAZ dedim…” |
0% |