@ugurluay
|
“Mezar Başında…” Tan yeri ağarmak üzereyken geceden bu yana aralıksız yağan yağmur acımasızca damlalarını yeryüzüne indirirken Ferit’in tüm bedenini istila ediyordu. Kalbi günahın bin bir tonunu kuşanmış doğrudan sapmış duygularının esiri olmuştu. Geceden bu yana Eylül’ün isminin yazılı olduğu mezar taşına bakıyor, sorgusuzca toprağın üzerine kıvrılıp yatmak isterken onu bir başına soğuk toprağın içinde yapayalnız bırakmak istemiyordu. Kadını toprağa emanet etmek sevda meydanlarında ihtizar etmeye eşdeğerdi. Yorgundu bedeni, ruhu darma duman olmuş, gözleri ağlamaktan kızarmış, yüzü acıların ruh halini yansıtırcasına şişmişti. Eylül’ün cenazesinde kimseler yoktu. Bir imam, arkadaşı Sude ve kendisi… Başka kimsecikler yoktu. Tanımadığı insanlardan yardım istedi tabutunu cenaze arabasına taşırken. Mezarlığa kadar cenaze arabasında başındaydı. Mezara kefenlenen bedenini kendi elleriyle yerleştirdi. İlk toprağını bedenine acı çekerek attı.Sude giderken eline bir kâğıt tutuşturdu. “Kızın Ecem adreste bulunan Çocuk esirgeme kurumunda. Ona, Eylül’ün emanetine sahip çık.” Dedi ve tek bir söz daha etmeden oradan uzaklaştı. O vakitten bu yana mezarın başında ölümün karşısında nasıl aciz kaldığını, çaresizliğini daha iyi hissetmişti. Yaşayamadıkları, geride emanet bıraktıkları, kederi, acısı… Şimdi küçük bir çocuk gibi o da toprağın altına yatarak kıvrılmak onu burada yapayalnız bırakmak istemiyordu. Bir hafta önce bunları yaşayacağını, bu duyguları hissedeceğini söyleseler asla inanamazdı. Canı yanıyor, düşünceleri çaresiz kalıyordu. O artık yoktu. Önceleri terk edilse de nefes aldığını bilmek bile kendisini rahatlattığını şimdi daha iyi anlıyordu. Artık nefes almak bile zor geliyordu. Mezarın yanıbaşında dizleri üzerine çökmüş hayatını hesaba çekiyordu. Nasıl bir yol izleyecek, ne yapacak onu düşünüyordu. Eylül’ün ölümünün ardından ailesini arayarak durumu açıklamıştı. Ailesinin bu durumu ve kızını kabullenmesi zorbir ihtimal gibi gözükse de onlardan yardım istemişti. Her ne kadar suratına sert bir şekilde telefon kapatılsa da biliyordu ki yardım elini ona uzatacaklardı. Ama şimdi nefes almaya ihtiyacı vardı. Gökyüzünden yağan yağmur tanelerine inat ayağa dimdik kalktı. Gözlerini kapadı. Yaşadığı her şeyin büyük korkunç bir kâbus olmasını diledi. “Bazen şaşırıyorum biliyor musun? Teyzem nasıl olur da senin gibi bir şerefsizi yetiştirmiş olabilir? Senin varlığın onların yüreklerine azaptan başka bir şey getirmedi.” Ferit duyduğu sesi tanısa da gecenin bu vaktinde mezarlıkta görmeyi beklediği en son kişiyi, kuzeni Çakır’ı görmek hiç de olasılıkları içinde değildi. Ferit kaşlarını çatarak arkasında kendisine öfke ile bakan kuzenine baktı. “Senin ne işin var burada? Beni nereden buldun?” “Seni bulmak için Eylül’ün bıraktığı işaretleri takip etmek yeterli Ferit. Bak işaretler nasıl da beni sana getirdi.” “Çakır, inan ki ne yeri ne de zamanı? Çek git buradan belanı gece gece benden bulma.” “Sen belanın ta kendisisin Ferit? Senin adın yeterli uğursuzluğu anmak için.” “Sen ne istiyorsun benden Çakır? Gökçe ile evlendiğim günden bu yana bana nefret kusuyorsun? Sürekli laf söylüyorsun. O günden bu yana sürekli benim bir açığımı arıyorsun. Düşmandan betersin Çakır.” “Doğru söyledin, benim meselem senin Gökçe ile evlenmen ile başladı. Sen benim kuzenim de olsan kan kardeşime yakışan bir adam değildin. Sana onu üzersin evlenme dedim, ama sen ne yaptın beni dinlemedin ve evlendin. Hadi onun yaşı küçük hayatı toz pembe görüyordu. Ama sen her şeyin farkındaydın, buna rağmen onu üzeceğini bile bile sevmediğin halde onunla evlendin. Ne kadar yanılmak istesem de sen beni şaşırtmadım. Baksana neredesin? Kimin mezarının başındasın?” Dedi ellerini iki yanına açarak daha da hiddetlendi. “Eski sevgilinin mezarı başında ölümüne gözyaşı döküyorsun.” “Bilmediğin şeyler var Çakır, haddini aşıyorsun.” Ellerini iki yanında yumruk yapmış canının acısını görmezden gelerek kendisini tutmaya çalışıyordu. “Öyle mi? Neymiş bilmediğim o şeyler? Dur tahmin edeyim, senin bir de Eylül’den küçük bir kızın var öyle değil mi? Annesi hastaneye yatmadan çocuk esirgeme kurumuna bırakmış. Trajediye bak sen. Hasta anne, küçük bir kız ve ardından gelen zamansız ölüm. Tam bir dram filmi olur yaşananlardan öyle değil mi?” “Yeter.” Diyerek hiddetle lafını kesti. Hızla yanına giderek yakalarına yapıştı. “Sus diyorum sana sus, annemlerden öğrendiklerinle gelip benimle dalga geçer gibi konuşamazsın. Ölmüş bir insanın ardından hayatını bu şekilde yargılayamazsın.” “Yargılarım ama Eylül’ün değil senin hayatını yargılarım.” Dedi ve ellerini sertçe yakasından silkip attı. “Yaşananlar benim suçum gibi yansıtmaktan vazgeç artık. İnsanın gücünün yetemeyeceği şeyler var. Bunu anlayamıyor musun? Eylül’ü bilseydim, bir kızım olduğunu bilseydim Gökçe ile evlenmezdim, onun da günahına girmezdim. Ama ne yapayım ben şimdi?” “Her şey senin suçun Ferit, sen sorumsuzca yaşadığın ilişkinin bedelini Gökçe’ye ve ailenene ödetiyorsun. Evlenmeden bir halt yedin, üstüne çocuk olma ihtimalini bile bile gittin Gökçe ile evlendin. Namus dediğin kavram sadece kadınlara özgü değildir. Erkekte namuslu olmak zorundadır. Senin hayatında bu kavramın zerresi yok Ferit. Sen Gökçe’yi asla hak etmedin. Onun hayatını mahvettin. Ama bundan sonra bitti, artık ona asla ulaşamayacaksın.” “O ne demek oluyor Çakır? Ne söylemeye çalışıyorsun?Yoksa…” “Evet, Gökçe artık her şeyi öğrendi. Senin Eylül’ün yanında olduğunu,bir kızınızın varlığını, Eylül’ün son dakikalarını senin sır gibi sakladığın evinde geçirdiğini, senin kollarında hayata veda ettiğini, mezarının başında gözyaşı döktüğünü her şeyi en ince ayrıntısına kadar biliyor.” “Neden yaptın bunu?” “Çok açık değil mi? Senin benim kan kardeşimi daha fazla üzmene izin vermeyeceğim. Paşa paşa gelip ondan boşanacaksın.” “Buraya bunu söylemeye mi geldin?” “Senin peşinden geliyorsam yalnız Gökçe içindir, senin ne halde olduğun bir gram umurumda değil. Sen çektirdiğin acıların bedelini ödüyorsun. Sana bir haberim var, daha da beter olacaksın. Bunun için elimden gelen her şeyi yapacağım.Ben hiç kimseye benzemem Ferit yaptıklarını asla mazur görmem. Taş yürekli bir adama aşk kaftanı giymiş bir kadının sevdasını kurban etmem. Fahişe yürekli gönlü dalgalanan bir adamı kan kardeşimin yanına bir daha yaklaştırmam.” “Çakır, neden bu kadar zalimsin?” “Zalim olan ben değil sensin kuzen? Sana o imzayı atma dedim, atarsan olacaklardan sorumlu değilim dedim. Ama sen Eylül’ü unutmak için Gökçe’nin hayatını mahvettin. Sen onun hayat pınarını kuruttun. Seni aşkının kıblesi olarak gören kadının can gülüşlü gözlere sahip bedenini çöküntüye uğrattın. Onun şu anki halini anlatmaya kelimelerim bile yetmiyor. Tüm bunlara sen sebep olmuşken şimdi buraya gelmiş sevgilinin mezarının başında gözyaşı döküyorsun. Söylesene bana sen dört ay önce toprağa verdiğin bebeğinin ardından kaç gece ağladın? Senin yüzünden bir daha anne olamayacak karın seni terk edip ortalarda yokken sen kimin kapısının yolunu adımladın? Seneler önce satın aldığın bir evi kutsal bir mabet gibi saklamışken sen hangi zalimlikten bahsediyorsun? Şu hayatta bir sürü insan tanıdım ama senin gibi zalim, bencil, şerefsiz birini daha görmedim. Seninle aynı kandan olmaktan bile utanıyorum.” “Ben böyle olacağını bilemedim.” “Yaptıklarının sorumluluğunu taşıyamayacaksan adamım diye ortalarda dolanmayacaksın. Bir daha da ne olursa olsun Gökçe’nin etrafında dolaşma, gerçi onu bulabileceğini de zannetmiyorum ya…” “Çakır, onunla konuşmam gerek. Tüm her şeyi izin ver ben anlatayım.” “Onun seninle konuşacak hiçbir şeyi yok Ferit. Sevmeyi geçtim insan olarak biraz olsun değer verdiysen ondan uzak durursun. Anneliğini kaybetme sebebi olan bir adamın bir de kızının olacağını öğrenmesi yine onu hastanelik etti. Sana diyeceğimi dedim, o mahkemeye geleceksin ve paşa paşa boşanacaksın.” “Onunla konuşmadan asla boşanmayacağım Çakır?” “Şansını zorlama Ferit?” “Zorlarsam ne olacak Çakır? Bana daha ne olabilir?” “Sen sadece yanmaya başladın Ferit, sana asıl cehennemi yaşatacak koz benim elimde, beni zorlarsan o boşanma davasına gelmezsen seni cehennem ateşlerinde inim inim inletirim. Duydun mu beni?” “Bu saatten sonra hiçbir şeyden korkmuyorum,daha ne yaşayabilirim ki? Gökçe’ye durumu izah etmem için bana izin verecek ve beni ona götüreceksin yoksa ondan asla boşanmam. Benim de sana son sözüm bu.” “O zaman hazırlıklı ol Ferit Bey, senin alevler içinde yanmanı izlemek benim için büyük bir zevk olacak.” Dedi ve arkasına bile bakmadan gitti. Ferit kuzeninin ardından baka kaldı. Çakır eğer bir şey söylüyorsa bunun altı her zaman için dolu olurdu. Neyi kastetmişti bilmiyordu ama kararlıydı. Gökçe’ye her şeyi kendisi anlatmak ondan özür dilemek istiyordu. Kaç yıllık eşiydi. Onu son bir kez dinlemeli ve tüm gerçekleri ona kendisi anlatmalıydı. Kimbilir belki de onu affedebilirdi? |
0% |