Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm

@ugurluay

“Yüreğinin nefes aldığı yerde…”

Gökçe deniz kenarında oturmuş donuk bakışlarla bir heykel edasında bankın üzerinde tek başına oturuyordu. Az önce olanlara inanamıyordu. Ferit’in yanına gelerek ona boşanma kağıtlarını kendi elleriyle vermek istemişti. Aylar öncesinde içine düşen şüphe tohumu ile birlikte herkesten gizli bir şekilde dedektif tutmuş ve Ferit’in peşine takmıştı. O kazanın olduğu gecede haber geldiği için çıkıp gitmiş kendi gözleriyle görmek istemişti. Daha sonraher şeyden haberdar olması da bu sayede olmuştu. Gökçe Ferit’i terk ettikten sonra dedektifi unutmuştu. Hastane, stres, krizler derken kocasının peşine taktığı adamın varlığını bir nevi yoksaymıştı. Ama ansızın gelen bir telefon ile boşanmak üzere olduğu kocasının mezarlığa gidişini duyduğu an kan beynine sıçramıştı. Dedektif ona Ferit’in her zamanki rutinini anlatmış ve şimdi de Çocuk esirgeme kurumuna gittiğini bildirmişti. Yıllarca kutsal bir mabet gibi sakladığı evi, Ferit’in kollarında o eve girişleri, terastaki son görüntüleri her şeyin belgeleri kadının aylardır kontrol etmediği mail adresine rapor edilmişti. Ama Gökçe öylesine bir haldeydi ki aklı uçup gitmişti. Ödemeyi peşin alan adam ise uzun süre ses gelmeyince işi sonlandıracağını bildirmek ve son raporu vermek için aramıştı. Gökçe adamın hesabına yüklü bir miktar daha para yatırıp teşekkürederek aylar öncesinde bir şüphe ile çıktığı yolculuğu sonlandırdı.

Bir ay önce Çakır’dan sadece Eylül’ü ve Ecem’in varlığını öğrenmiş ve sinir krizi geçirerek tekrar hastaneye kaldırılmıştı. Günlerce tedavi gördü, gözünü her kapattığında bebeğini görüyor, acı içinde uyanıyor ve Ferit’in Eylül’den bir çocuğu olduğu gerçeğiyle yüzleşiyordu. Gökçe’nin annesi vebabası kızlarının bu durumuna çok üzülmüşlerdi. Hikmet Bey komşusu ve dünürü olan Tekin Bey ile büyük bir tartışma yaşamıştı. Hastane koridorlarında birbirine giren iki ailenin son sözleri “Ne ölümüze ne dirimize…” olmuştu. Hikmet Bey bu evliliğin bittiğini ve kızının etrafında o aileden tek bir kişi bile görmek istemediğini söyledi. Bu kuralın dışında kalan tek isim ise Çakır’dı. Çünkü Çakır onların değil de Gökçe’nin ailesinden gibiydi. Derin bir soluk alan kadın tüm bu yaşadıklarını bir bir zihninden geçiriyordu. Çakır’ın tüm itirazlarına rağmen herkesten gizli çıkıp gelmişti buraya. Böyle bir durumla karşılaşma bunları yaşama ihtimalini hiç düşünmemişti. Efe’nin gelişi ise ayrı bir muammaydı. Evliliğinin ardından ülkeyi terk ettiğini biliyordu. Düğün günü onun yanına gelip “Yalvarırım onunla evlenme, o seni çok mutsuz edecek. Ben bunu çok iyi biliyorum.” Demişti.

Gökçe ise “Ben onu çok seviyorum Efe, ne olur beni anla.” Demişti.

Gökçe, Çakır ve Efe üniversitede aynı bölümden mezun olmuş sınıf arkadaşlarıydı. Başlarda çok iyi arkadaş olan bu üçlü Efe’nin duygularını itiraf etmesiyle bozulmuştu. Ve kademeli olarak Efe’yi kendilerinden uzaklaştırmışlardı. Efe bu duruma öfkelenirken bir çıkmaza düşmüş saçmaladıkça saçmalamıştı. Dahası Gökçe’ye duyduğu büyük aşktan dolayı onu rahatsız edecek tavırlar sergilemeye birlikte olmak için ona ısrarcı olmaya başlamıştı. Çakır ile büyük bir tartışma yaşamalarının ardından Gökçe ile bir daha asla konuşma fırsatı bulamamıştı. Ta ki düğününe kadar… Ama o günde Gökçe’nin cevabı ona ülkeyi terk ettirmişti. Yıllardır geri dönmeyen adam şimdi Gökçe’nin karşısına çıkmış ve Ferit’e yumruklar indirmişti. Onu orada öylece bırakarak Gökçe’yi sürüklercesine arabaya bindirmiş ve sahile getirmişti. Bir banka oturttuktan sonra da su almak için yanından uzaklaşmıştı.

“Biraz iç de kendine gel Gökçe.”

Gökçe görüş mesafesine giren bir şişe suya baktı. Adamın elinden sakince suyu alarak açmaya çalıştı. Şişenin kapağının açılarak tekrar kapatılmış olması dikkatini çekti. Efe buruk bir gülümseme ile ona bakarak yanı başına ona değmemeye dikkat ederek oturdu. Gökçe kaşlarını çatarak ona baktı.

“Oldum olası su şişesinin kapaklarını açamazdın. Alışkanlık işte, okuldayken de açıp verirdim ya sana ondan şişenin kapağını sen zorlanma diye açtım.” Dedi bakışlarını kadından kaçırdı.

Gökçe’nin yüzünde şaşkınlık nidaları yükselirken adam “Hadi iç de biraz kendine gel. Çok korkmuş görünüyorsun.” Dedi.

Gökçe kendisine söyleneni yaparak birkaç yudum sudan içti. Kapağı kapatıp elinde bulunan su şişesine gözlerini odakladı. Ne diyeceğini bilmiyordu?

“Geldiğini bilmiyordum.” Dedi.

“Geldiğimden haberin olsun istememiştim. Aslında bugün geriye dönmeye karar vermiştim. Seni uzaktan görüp gidecektim. Ama işte Ferit’in sana karşı o şekilde davranışını gördüğümde kendimi tutamadım. Belki karışmamam, karı koca arasına girmemem gerekiyordu ama senin yerinde hangi kadın olsa aynı davranışı sergilerdim. Hiçbir erkeğin hiçbir kadına istemediği bir şey yaptırmasına göz yummam. Bu bir söz, bir şiddet ya da psikolojik baskı ne olursa olsun fark etmez. Niyetim sadece o an seni o durumdan kurtarmaktı.”

“Ben kendi başımın çaresine bakabilirdim.”

“Biliyorum, sen her şeyin üstesinden gelebilecek güçlü bir kadınsın. Ben sadece içsel bir güdüyle kendimi tutamadım. Eğer rahatsız ettiysem kusura bakma.” Dedi ve gitmek için ayaklandı.

Gökçe bir an yaptığı kabalığın farkına vardı ve onu durdurmak için “Beni nereden buldun?” dedi.

Efe bu hamlenin gitme konuşmaya ihtiyacım var, demek olduğunu çok iyi biliyordu. Çünkü Gökçe’yi çok iyi tanıyordu. Kadına dönerek masum bir gülüş gönderdi. Teklif beklemeden az önce kalktığı yerine geriye oturdu.

“Senin kaldığın yeri Çakır ve Gaye’den başka bilen yoktu. Çakır’a sana veda edeceğimi söyleyince kaldığın yeri bana söyledi. Dedim ya niyetim veda değildi sadece seni uzaktan görüp geriye dönmekti. Ama olmadı işte, bir anda bu hale geldik.”

“Ben boşanma evraklarını getirmiştim ama Ferit’in bu şekilde tepki vereceğini bilemedim.”

“Canı yanıyor, korkuyor, aklı karışmış, ne yapacağını bilemediği için kendisi için en doğru güvenli sığınabileceği limana yanaşmak istiyor. Sen de onu reddedince hırçınlaşıyor.”

“Sen bana Ferit’i mi savunuyorsun?” derken şaşkınlığını gizleyemedi. Çünkü şu an onun Ferit’i yerden yere vurması öfke patlamaları yaşaması gerekiyordu.

“Bu bir savunma değil sadece ruh halini analiz ediyorum. Az önceki tepkimin sebebi seni zorlamasıydı ama onun penceresinden bakıp davranışlarının altında yatan sebepleri söylüyorum. Tabiki ruh hali yaptıklarını haklı göstermez ama bunları da bilmeni istedim.”

“Sen yurt dışında psikoloji okudun da benim mi haberim yok.”

“Psikoloji falan okumadım Gökçe sadece büyüdüm. Yaşadıklarım beni büyüttü hayata bakışım değişti. Senin bıraktığın eski Efe değilim tıpkı senin eski Gökçe olmadığın gibi.”

“Haklısın, yaşadıklarımız bizi bambaşka insanlara dönüştürdü. Sen haklıydın biliyor musun? O seni üzer dedin ama ben ne seni ne de bir başkasını dinlemedim. Dikbaşlılığım yüzünden hayatımı mahvettim. Büyük bir çıkmaza soktum kendimi.Şimdi bir çıkış yolu arıyorum ama bulamıyorum.”

“Bu şekilde düşünmemelisin. Hayatta her şey bizim için, acılar da mutluluklar da kayıplarda her şey bizim için Gökçe. Başımıza gelenlere ben bunu neden yaşadım, bu benim neden başıma geldi, benim kaderim neden böyle diyerek isyan etmemelisin. Rabbim bize akıl vermiş ve önümüze bir sürü yollar sermiş. O yollardan hangisini seçeceğimize biz karar veriyoruz. Hangi yoldan gidersen git acı da mutluluk da kardeş gibi hayatında olacak. Hiçkimsenin yolu güllük gülistanlık değil. Elbet gülün olduğu yerde diken de varlığını gösterecek. Önemli olan gülüyle dikeni, acıyla mutluluğu, hüzün ile sevinci bir arada kabullenmek. Her şeye eyvallah diyerek zorlukların üstesinden gelmektir önemli olan. Yaşadıklarına neden deme , döktüğün gözyaşına isyan etme. Şu hayatta her şeyin bir sebebi var. Yaşadığın acılar yaşayacağın mutlulukların habercisidir unutma.”

Gökçe duydukları karşısında şaşkınlığını gizleyemedi. Bu karşısında konuşan adam yıllar önceki arkadaşı Efe olamazdı. Büyüyerek olgunlaşmamış adeta evrim geçirmiş gibiydi.

“Şu an karşımda oturan adamı inan ki tanımıyorum.” Dedi içten içe büyük bir itiraftı bu.

Efe tebessümü kondurdu gözlerine ardından kuklalarında yankılan ezanla birlikte elini kalbine götürüp içten içe bir dua indirdi yüreğine. Gökçe onun bu yaptığına anlam vermezken adam gözlerini usulca açtı ve ışıl ışıl parlayan gözlerle karşılaştı.

“Sen az önce ne yaptın öyle? Dudaklarınla bir şeyler mırıldandın?”

“Gökçe, öğrendiğim ve hayatıma yerleştirmeye çalıştıklarım var. Ezan okunduğunu duydum. Ezandan sonra, Hz. Peygambere (s.a.s.) salavat getirmek sünnet; vesile duasını yapmak menduptur (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, II, 67, 68; Cezîrî, el-Mezâhibü’l-erbe‘a, I,283).
Bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Ezânı işittiğiniz zaman, onun dediğini tekrarlayın. Sonra bana salât getirin. Çünkü gerçekten kim bana bir defa salât getirirse, Allah onu on rahmet ile anar. Sonra da benim için Allah’tan vesile isteyin. Çünkü vesile Cennet’te bir makamdır ki, ancak Allah’ın kullarından bir kula layık görülmüştür, umarım ki o kul ben olayım. Artık kim benim için Allah’tan vesile isterse, şefaatim ona helal olur.” (Müslim, Salât, 7; Tirmizî, Menâkıb, 1)demiştir. İşte bu yüzden elim kalbime gitti. Önce ezanı tekrar ettim. Ardından salavat getirdim. Sonra da ezan duasını okudum.”

“Çok şaşkınım Efe, sen…” dedi cümlesini tamamlamakta güçlük çekiyordu. Nasıl diyeceğini, nasıl soracağını bilmiyordu.

“Şaşkın olmakta haklısın aslında, senin eski tanıdığın Efe inançsız bir adamdı. Şimdi karşında hadisleri dillendiren birini görünce şaşırdın.”

“Ama bu nasıl oldu Efe? Sen çok keskin düşüncelere sahip bir adamdın.”

“Bu çok uzun bir hikaye ama bir şeyler vesile oldu diyelim.”

“Öyle olsun bakalım. Ama bir gün dinlemek isterim uzun hikayeni.”

“ Şimdi benim hikayemi bir kenara bırakalım da senin hikayene dönelim. , sen Gökçe yüreğine nefes aldırmak ister misin?” dedi.

“Nasıl?”

“Gel benimle.”

“Nereye?” dedi anlamaz gözlerle.

“Namaza Gökçe, az önce öğle ezanı okundu. Ezân-ı Muhammedî bizi namaza, kurtuluşa çağırdı. Senin kurtuluşun yüreğinin ferahlaması için biraz olsun kendine gelmen için benimle camiye gelmek ister misin?” dedi.

Gökçe kulaklarına inanamıyordu. Yılların inançsız adamı Efe karşısında haydi namaza gidelim diyordu.

“Ben, şey…”dedi kekeleyerek ne cevap vereceğini bilmiyordu. Müslümanım diyordu ama en son ne zaman camiye adım attığını hatırlamıyordu. Mahcubiyetle üzerine baktı “Bu kıyafetlerle oraya girmem uygun olmaz ki.” Dedi. Efe anlayış dolu bakışlarla ona “Kadınların girişinde içeriye uygun girebileceğin kıyafetler vardır.” Diyerek onu yüreklendirdi. Duydukları kadının kalbinin nefes almasını sağladı. Camiye gitmenin kendisine iyi geleceğini hissetti.

“Tamam. Gidelim.” Dedi. Efe duyduklarına o kadar çok sevindi ki hemen ayağa kalkarak “Hadi gidelim o zaman.” Diyerek camiye doğru yöneldiler. Kim bilir bu gidiş gerçekten Gökçe’nin kurtuluşu olur? Belki de Efe onun yolunda sadece bir vesiledir? Adım attığı yolda dikenleri ardında bırakıp gülleri koklamaya az kalmıştır?

Loading...
0%