@ugurluay
|
“Yıldızın kaydığı yerde…” Çiçek Hanım elinde tuttuğu tüfeği hala karşısında duran üç adama doğrultuyordu. Çakır ileriye doğru bir adım atarak “Anne ne yapıyorsun? Bırak şu tüfeği, hem nereden buldun sen dedemin tüfeğini?” dedi. Çiçek Hanım “Höyt!” Diyerek onun ilerlemesini durdurdu. “Geri bas Çakır, yoksa oğul moğul dinlemem yakarim çirani.” Dedi ona gözdağı verir gibiydi ses tonu. Çakır ellerini teslim olur gibi havaya kaldırsa da içten içe çok kızgındı. Annesinin eline silah almak zorunda kalması, Gökçe’nin gözyaşlarına boğulması, Ferit’in karısının yerini öğrenmesine sebep olması ,Efe’nin suçsuz yere hırpalanması ve tüm bunlara sebep olan Gaye’ye çok öfkeliydi. Gecenin bir vakti defalarca Çakır’ı aramıştı. Çakır onun huyunu bildiği için aramaları cevapsız bırakmıştı. Ama attığı mesajı gördüğünde gözlerinin fal taşı gibi açılmasına sebep oldu. “Çakır, yalvarırım ablamın yanına git. Ferit onun yerini öğrendi.” Yazıyordu. Çakır duydukları ile şoka girmişti. Ağzında homurdanarak hızla Gaye’yi aramış ve sadece iki kelime kullanmıştı. “Nasıl? Kim?” Gaye, bu iki kelimenin altında yatan binlerce soruyu biliyordu. Gözyaşları içinde “Özür dilerim, ben mecbur kaldım. İkimiz için yapmak zorundaydım.” Sesi kesilmiş boğazından arka arkaya hıçkırıklar firar etmişti. “Allah kahretsin Gaye, bencilliğinden bir gram bir şey kaybetmedin. Yıllar önce de bencildin şimdi de bencilsin. Yazık bana ki senin düzeldiğini sanmıştım. Yazık.” Sesi çok duygusuz çıkmıştı. “Çakır , lütfen beni bir dinle.” Dese de adamın onu bir dakika daha dinleyecek ne vakti ne de tahammülü kalmamıştı. Suratına telefonu kapatmış acele ile yola çıkmıştı. Çakır’ı da Gökçe’yi de defalarca aramış ama bir türlü onlara ulaşmayı başaramamıştı. Annesini telaşa düşürmek istemediği için onu aramamıştı. İçinden binbir dua ederken Ferit’in onları görmemesi için içten içe yakarmıştı yol boyu. Ama annesinin işlettiği pansiyonun önüne geldiği an gördüğü manzara dehşetin de ötesinde kötü bir kabus gibiydi. Görmeyi dilemediği,annesinin ya da Gökçe’nin şahit olmasını istemediği bir manzara ile karşılaşmıştı. Koşarak arabadan inse de gücü çılgınlar gibi birbirine saldıran iki adamı ayırmaya yetmemişti. Ta ki annesinin rahmetli dedesinin tüfeği ile karşılarına dikilmesine kadar. Annesi olaya el koymuş Gökçe’yi eve göndermiş şimdide her birinden ayrı ayrı hesap soracaktı. Çiçek Hanım aslen Karadenizli değildi ama canından çok sevdiği eşinin memleketine olan sevdasını o vefat ettikten sonra yaşatmak için Karadeniz şivesini kullanıyordu. Ağzından çıkan her kelime ona eşini hatırlatıyor, sanki onun anısını yaşatır gibi kadını mutlu hissettiriyordu. Karadeniz şivesi ile ağzından çıkan her kelime de eşini yanında hissediyor, yalnızlığını unutuyordu. “Şimdi uşaklar bana buraya ne olduğunu hanginiz açıklayacağusunuz?” Ferit söze girerek “Teyze bu herif benim karımı rahatsız ediyordu. Amacım sadece karımı korumaktı.” Dedi suç bastırır gibi. “Yaaa öyle mi Efe?” dedi diğer adama bakarak. Ferit, teyzesinin Efe’yi tanımasına çok şaşırmıştı. Gözleri dehşetle irkilirken “Sen bu herifi tanıyor musun?” dedi. “Ben oğlumun dostunu da düşmanı da bilurum yeğen.” Dedi ona duygudan yoksun yan bir bakış atarak. “ Eee Efe, Ferit doğriyi mi söyleyi? Sen Gökçe çizumu rahatsız mı edeyusun?” Efe derin bir soluk bıraktı. Eliyle ensesini kaşıyarak bakışlarını kaçırdı. “Sağa diyom uşağum çizu rahatsız mı ettin?” “Benim onu rahatsız etmem söz konusu bile olamaz Çiçek teyze. Ben sadece vedalaşmak istemiştim. Başka kötü bir niyetim yoktu. Onu buraya getirmemi de Çakır istemişti. Ama olayların bu şekilde sonuçlandığı ve sizi de rahatsız ettiğim için özür dilerim.” Dedi. Çiçek Hanım gözlerini kıstı ve gençliğini çok iyi bildiği Efe’ye baktı. Çok iyi bir gençti, tek hatası vardı. O da duygularını yeri ve zamanı uygun olmadığı vakitlerde ortaya döküp saçıyordu. İşte bu tavrı onun her zaman büyük kayıplar yaşamasına sebep olmuştu. “Efe, sen şindi cit uşağım.” Dedi. “Ama Çiçek teyze Gökçe…” diyerek itiraz edecek olsa da “Uşağım cit deyerum sağa.” Dedi emir verir bir tonda. “Tamam.” Dedi boynu bükük canı yanarcasına ıstırap çekiyor gibi çıktı sesi. El mahkum kabul etmek zorundaydı. Daha fazla rezillik çıkarmayı kendine yakıştıramıyordu. Kafasını çevirip Ferit ile göz göze geldiğinde onun keyifli bakışları ile karşılaştı. Zafer kazanmış yüz hatlarına sağlam bir yumruk daha indirmek istiyordu. Gökçe’yi ağlattığı için nefretini kusmak ağzını burnunu kırmak istiyordu. “Heç öyle beyler paşalar gibi keyiflenmeyesun Ferit sen de cideysun.” Ferit teyzesinin sesiyle kurduğu cümleye gözlerini irileştirerek baktı. “Ben hiçbir yere gitmiyorum teyze. Eğer gideceksem karım da benimle gelecek.” Çiçek Hanım elindeki tüfeği indirdi yavaş adımlarla adamın dibine kadar geldi ve gözlerinin içine büyük bir ayıplama ile baktı. “Sen şindi gitmeymusun?” “Gitmiyorum.” Çiçek Hanım tüfeği ters çevirip adamın karnına öyle bir sert darbe indirdi ki Ferit duyduğu acıyla inlerken iki büklüm oldu. “Teyze ne yapıyorsun sen ya?” derken eli hala karnında hissettiği sarsıcı acıdaydı. “Sen hala benim sözümün üstüne söz söylenmeyeceğini öğrenemedin mi zırtapoz herif?” “Ama teyze…” “Kes sesini uşağım, al voltanı çek git pansiyonumun önünden. Benim evimden değil kız bir toplu iğne bile alıp gidemezsun. Benim sağa verecek günahım bile yok. Karısına ihanet eden kanımdan da olsa kanını söker alırım. Şimdi daha fazla acıya maruz kalmak istemiysen defol git.” Dedi. Ferit teyzesinden böyle bir tepki beklemiyordu.Ama gözlerindeki kararlılık onun orada daha fazla durmaması gerektiğinihissettirdi. “Tamam öyle olsun bakalım.” Dedi ve ağır ağır arabasına doğru gitti. Efe de aynı şekilde arabasına giderken içi param parça olmuştu. Gökçe’yi bu halde bırakmak çok zordu. Sarıldığı için bin pişmandı. Nasıl yapmıştı? Nefsine nasıl anlık bir şekilde kendisini kurban etmişti. “Allah kahretsin.” Diyerek direksiyona sert bir darbe vurmuştu ki Çakır’ın ve Çiçek teyzenin ona baktığını gördü. Derin derin nefes aldı ve elini Çakır’a sorun yok dercesine kaldırırken bakışları tekrar Ferit’e kaydı. Adam arabasını çalıştırmıyor adeta önce onun oradan uzaklaşmasını bekler gibi gözleriyle meydan okuyordu. Efe daha fazla sıkıntı yaşatmamak adına arabasını çalıştırarak oradan uzaklaşırken yüreğinin bir parçasını değil tamamını geride bırakıyordu. Başladığı noktaya, yalnızlığına geri dönmüştü. En azından Çakır yanında diye derin bir nefes bıraktı. Kendisi yalnızdı ama Gökçe yalnız kalmayacaktı. Bu gece yaşadıklarından sonra daha fazla burada durmaması gerektiğini bir kez daha anlamıştı. Kendisini tutamayacak ve kadının hayatını çıkılmaz bir noktaya sürükleyecekti. Doğru zaman değildi. Yanlış zaman hata üstüne hata getirecekti bu yüzden bir an önce buradan gitmeliydi. Aklında gideceği yer belliydi. Yolunun sonu hava alanıydı. Efe’nin gittiğini gören Ferit’te arabasını çalıştırarak oradan uzaklaştı. “Gidiyorum ama şimdilik Gökçe Hanım, şimdilik.” Derken sesi tehditkâr çıkmıştı. Çiçek Hanım oğluna dönerek “Eee uşağım gelelim sağa…” dedi bir gözünü kısıp diğer gözünü açtı. Çakır annesinin performansına hayran kalmış bir şekilde kahkahayı bastı. “Senden korkulur Çiçek Sultan sen neymişsin böyle? İki dakika da dağıttın milleti?” derken annesini alkışlamaya başladı. Çiçek Hanım daha fazla tutamadı kendisini ve o da gülmeye başladı. “Güldürme beni uşağım.” Derken oğlunun yanı başına geldi. Çakır kollarını açıp annesine sımsıkı sarıldı. “Sen böyle konuştukça ben kendimi daha güçlü hissediyorum biliyorsun değil mi?” dediğinde kadının gülümsemesi an be an yüzünde soldu ve suretine bir durgunluk yerleşti. Oğlunun kollarından uzaklaşırken kendisi gibi konuşmaya başladı. “Biliyorum oğlum, şiveli konuşunca bende kendimi çok güçlü hissediyorum. Ve ben güçlü oldukça babanın… “dedi ve gökyüzündeki yıldızlara baktı. Sesinin çatallaşmasına aldırış etmeden konuşmasını sürdürdü. “Babanın benimle gururlandığını hissediyorum.” “Çok özledim anne.” “Ben de özledim oğlum, hem de çok.” Derken yanağından aşağıya bir damla yaş süzülüp gitti. Hasretliğin simgesiydi akıp giden hüzün damlaları. “Eeeh hadi uşağım daha görev tamamlanmadı. Ben iki deli fişeği bertaraf ettim ama yaralı ceylan içeride onu toparlamak da sağa kaldı artık. Hadi git de biraz sakinleştir cüzel çizumu.” Dedi ona destek verircesine kolundan tuttu. “Haklısın anne, ben gideyim Gökçe’nin yanına.” Diyerek pansiyona doğru yöneldiğinde ardından annesi “Çakır, Ferit Gökçe’nin burada olduğunu nasıl öğrendi?” dedi . İşte bu soru Çakır’ın attığı adımın duraksamasına bedeninin çivi gibi yere çakılmasına sebep oldu. Ne diyebilirdi ki?Başını önüne eğdi tek bir kelime kullanıp bir cümle kuramasa da annesi imdadına yetişti. “Anladım oğlum.” Dedi oğlunu daha fazla zora sokmamak için. Biliyordu ki ağzından çıkacak isim oğlunu daha büyük bir savaşın içinde alevlere mahkûm edecekti. Ve bu Çiçek Hanımın şu hayatta en son istediği şeydi. “Hadi cit uşağum.” Dedi onun daha fazla kendisini kötü hissetmemesi için. Çakır ağır adımlarla pansiyonun kapısından içeriye girdiğinde annesi ardından gökyüzüne yıldızlara baktı. “Ah be adam erken gittin. Bak ben uşağımıza bazen yetemiyorum.Sen olsaydın böyle mi olurdu hiç?” Dedi. İşte o anda gökyüzünden bir yıldız kayıp gitti. Kadının yüzünde tatlı bir tebessüm belirdi. Eşinin ona en güzel cevabıydı bu yıldız kayması. “Anladım, hemde çok iyi anladım koca adam.” Dedi eşine hayattayken seslendiği gibi. O Çiçek Hanımın koca adamıydı. Karadenizli koca adamı… |
0% |