@ugurluay
|
“Alazlanan duygular…” “Gökçe, ne dedi Efe sana? Yüzün birden. Şu haline bir bak sararıp soldun iki dakika da otur hemen şuraya.” Diyerek kolundan tuttuğu gibi yavaş adımlarla onu kışbahçesinde bulunan sandalyeye oturttu. Gökçe derin derin nefesler alıp verirken eli kalbine gitti. “Allah Allah, adam bir laf etti şu haline bak.” Diyerek hemen masanın üzerinde bulunan sürahiden bir bardak su doldurarak içmesi için kızın eline verdi. Gökçe elindeki bardaktan birkaç yudum aldıktan sonra gözleri geçmişe dalıp gitti. Çakır onun dikkatini çekmek adına bardağı alıp masaya bıraktı ardından dizlerinin üzerine çökerek ellerini avuçları içine aldı. “Söylesene Gökçe Efe sana ne demek istedi? Giderayak yaptığının anlamı ne?” Gökçe Çakır’ın sorgu sualinden kaçamayacağını anladığı an elleriyle yüzünü sıvazladı. “Efe gitmeden bana bir şeyi hatırlatmak istedi. Aslında bu kelimeyi yıllar önce benim nikahıma geldiğinde son konuşmamızda söylemişti. Bana evlenme onunla demişti. Yalvarırım evlenme, seni çok üzecek, yapma bunu kendine demişti. Ben o gün ona o kadar ağır konuştum ki…Defolup gitmesini, benim hayatıma karışamayacağını, üzülürsem onunla üzülmek istediğimi söylemiştim. Bunlar daha en hafifleri, gözüm nasıl döndüyse o gün Efe’yi sözlerimle yerden yere vurmuştum. O da bana son defa baktı ve hoşça kal Saudade demişti. Anlamını bilmiyordum işin aslına bakarsan da o zamanki aklımla pek de ilgilenmiyordum. Biliyorsun beni, gözlerimdeki toz pembe bulutların içinde bir hayat hayal ediyordum. O kadar kördüm ki bana gerçeği söyleyen ya da söyleme ihtimali olan herkesi bir şekilde kendimden uzaklaştırmıştım. O gün de Efe’nin gelin odasına gelip bana duymak istemediklerimi dillendirmesiyle gözüm dönmüştü. Düşünsene yıllarca hayallerini süsleyenadam dakikalar sonra kocan olacak ve arkadaşın gelip seni ondan koparmak için büyük bir çaba sarf ediyor. Ben de benim için o zamanlar en doğru karar diye bildiğimin peşine takılıp büyük bir kabusa yelken açmışım da haberim yokmuş. İnsan bazen neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayamıyor. Hangi karar hayır hangi karar şer kapısını aralayacak algılayamıyor. Ben de anlayamadım neyin doğru neyin yanlış olduğunu. Ferit ile evliliğimin üzerinden bir yıl geçmişti ki internette dolaşırken birden bu kelime çıktı karşıma. Portekizce bir kelimeydi. Saudade, bir şeyin ya da âşık olunan bir kimsenin yokluğunda hissedilen derin duygusal durumu, özlemi ifade eder. Bir nevi eksik, eksiklik demekti. Kelime, ağırlıklı olarak özlenen şeye ya da kimseye hiçbir zaman kavuşulamayacağı duygusunu içinde barındırır, diyordu. Ben onun gidişinden tam bir yıl sonra bu kelime ile karşılaştım. Ve o zaman ne demek istediğini daha iyi anladım. Hoşça kal kavuşamayacağım, eksiğim, eksik parçam demek istemişti. Şimdi de aynısını söylüyor. Yine gidiyor, yine aynı kelimeyi telaffuz ediyor.” “Gitmesi seni rahatsız mı ediyor Gökçe? Neden bu kadar etkilendin? Yoksa…” “Sen de beni yanlış anlayıp yargılamayacaksın değil mi?” “Bu sorumun cevabı değil. Bugün ne oldu da senin Efe’ye bakışın bambaşka bir hal aldı? Ve yıllar önce defol git dediğin adamın bugün gidişi neden umurunda?” “Bak Çakır ben senden asla bir şey gizlemem şimdi de gizlemeyeceğim. Gelişinden tedirgin olsam da bugün geçirdiğimiz saatler sonunda gidişine gerçekten üzüldüm.Efe değişmiş, o saplantılı, ortalığı birbirine katan, beni kazanamayacağını anladığı an etrafa saldıran adam gitmiş sağduyulu, neyi ne zaman konuşacağını bilen, yüreğine Allah korkusu yerleştiren bir adam gelmiş. Ben bu kadar kısa sürede onunla geçirdiğim dakikalarda aylardır tatmadığım huzuru tattım. Beni alıp camiye götürdü, dua etmeme vesile oldu, yüreğimin ihtiyaç duyduğu maneviyata yöneltmek için adım attırdı. Sırf bu yüzden bile onun gidişi canımı yaktı. Ama senin ya da Ferit’in düşündüğü anlamda değil. Ben bir adamı çok sevdim, hayal kırıklığına uğradım, çok büyük kayıplar verdim, ihanete uğradım. Ama her şeye rağmen, hala kağıt üstünde bile olsa evliyim ve onun soyadını taşıyorum. Düşündüğünüz ya da ima ettiğiniz şeyler benim karakterime hakarettir. Asla çivi çiviyi söker diyecek bir kadın değilim. Hele ki aylar önce evladını toprağa vermiş bir kadın olarak kendimi ihanet yollarına sokacak biri hiç değilim.” Dedi kederli bir şekilde ayağa kalktı. Onun bu konuşması Çakır’ı yerle bir etmişti. Sormak istediğini çok yanlış şekilde dile getirmişti. Sadece hata yapmaması için durumu netliğe kavuşturmak istemiş onu da eline yüzüne bulaştırmıştı. Gökçe ölgün adımlarla odasına doğru yönelmişken Çakır hızla onun önüne geçti “Özür dilerim Gökçe ben kendimi yanlış ifade ettim. Ne olur kırılma bana?” dedi üzgün bakışlarla. Gökçe başını hafif kaldırarak Çakır’ın gözlerine odaklandı. “Son zamanlarda herkes her şeyi yanlış ifade etmeye başladı nedense. Belki farkında değilsiniz ama ağzınızdan çıkan kelimeler, yanlış ifadeleriniz en çok da beni yaralıyor…” Derin bir soluk bırakarak daha fazla bir şey söyleme gereği duymadan adamı ardında bırakarak yanından geçip gitti. Çakır içten içe kendisine kızarken nasıl olup da böyle bir hataya düştüğüne anlam veremedi. Yaşadıkları, hayal kırıklıkları yetmezmiş gibi bir de kendisi yara vermişti kızın yüreğine. İçi daralmaya başlamıştı. Bir an önce evine gidip sağlam bir uyku çekmeli ve Gökçe’yi yerleştireceği yeri düşünerek bir plan yapmalıydı. Ferit’in onu daha fazla üzmesine izin veremezdi. Efe’nin gidişini doğru bulurken onu çok da düşünme gereği duymadı. Ama aklına gelen başka bir isim kırmızı rengi görmüş bir boğa gibi gözlerinin öfke ile cehennemyerine dönmesine sebep oldu. Gözlerini, kalbini ve ruhunu öfkenin kollarına atan tek isim Gaye’ydi. Haraza duyguları alazlanıyor ve giderek celalleniyordu. |
0% |