Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@ugurluay

3.BÖLÜM

“Sen benim şu hayattaki en büyük yanılgımsın…”

Gökçe gözleri kapalı bir halde başını sağa sola kımıldatırken “Su…” diye sayıklamaya başladı. Gaye , hastane odasında ablasının yatağının yanı başında bulunan koltukta yorgunluğun da vermiş olduğu bir hissiyat ile uykuya teslim etmişti kendisini. Ablasının sayıklarcasına fısıldamasıyla hızla kendisine gelirken ok misali oturur vaziyette olduğu koltuktan fırladı.

“Abla…” dedi yanı başına geldiğinde bir eliyle elini tutmuş diğer eliyle saçlarını okşamaya başlamıştı. Onu hiç bu halde görmemişti. Onun bitmiş tükenmiş hali canının çok fazla yanmasına sebep olmuştu.

“Abla iyi misin?” diyerek başını okşamaya devam etti. Gökçe kulaklarında kardeşinin sesini duymasıyla birden gözlerini araladı. “Gaye…” dedi tedirginlikle “Sen…” diyerek yattığı yerden doğrulmaya çalışırken bedenine sarsıcı bir ağrı hissetti. Canının acısı ile inleyen kadını kardeşi omuzlarından tutup engelleyerek kalktığı yerine geri yatırdı.

“Dur ne yapıyorsun? Kalkma sakın, görmüyor musun kolunda hala serum var.” Dedi itiraz edercesine küçük bir çocuk gibi azarlamıştı onu.

“Annem, babam yoksa onlar da burada mı? Her şeyi öğrendiler mi yoksa?” sesi tedirginliği ve korkusuna ev sahipliği yapıyordu. Zamanın kuytu köşelerine saklanmış bir acıyla yüzleşir gibiydi. Ömrünün uğursuz sayfaları zamansızca bir bir açılmaya başlamıştı sanki.

“Abla Allah aşkına bir sakin ol. Annemlerin hiçbir şeyden haberi yok. Ferit bana haber verince gizlice çıkıp geldim evden. Az önce de mesaj attım derse yetişmek için erken çıkmam gerekiyor diye. Yani bizimkiler olanları bilmiyorlar.” Dedi onu sakinleştirmek niyetindeydi.

Gökçe derin bir rahatlama yaşarken usulca nefes verdi.

“Şükürler olsun.” Derken elini kalbinin üzerine götürdü. Bakışlarını pencereye diktiğinde gördüğü manzara şaşırmasına sebep oldu. Etraf çoktan aydınlanmış gece çoktan gündüze dönmüştü. Ne kadar tuhaftı. O şahit olmadığı saatler boyunca zaman ona inat akıp gitmeyi durdurmamıştı. Onun canının acısı dünyayı durdurmaya yetmemişti. Her şey kaldığı yerden devam ediyor, hayat akıp gidiyordu. Yüzünde acı bir gülümseme peyda olurken kardeşi kaşları çatık halde onun verdiği anlamsız tepkileri ölçüp tartıyordu.

“Bana biraz su verir misin?” diyerek kardeşine baktığında onun kendisini sorgulamaya hazır gözleriyle karşılaştı. Gaye, hiçbir şey söylemeden masanın üzerinde bulunan suya yöneldi. Bardağa su doldurarak ablasının yanına gitti. Yastığını düzeltip onun hafifçe doğrulmasına yardım etti. Genç kadına suyu uzattığında ablası Gökçe’nin neyi ne kadar öğrendiğini merak ediyordu. Suyu usulca içip bardağı kardeşine geri veren kadın yatağına tekrar uzandı ve bakışlarını beyaz tavana dikti. Gaye ablasının yine sessizliğe gömüleceğini hissettiğinde“Eeee…” dedi kızgınlıkla.

“Gaye…” dedi bir şey sorma dercesine. Onun bu uyarısının anlamını kavrayan genç kız kaşları çatık bir halde “Ne Gaye’si abla? Ne olduğunu anlatmayacak mısın? Müneccim falan mı sanıyorsun sen beni? Öyle zannediyorsan sana söyleyeyim çok büyük yanılgı içindesin. Anlatsana artık abla. Neden buradasın? Neden enişteme boşanmak istediğini söyledin? Neden bebeğinin katili olarak görüyor onu da cezalandırıyorsun? Neden abla? Neden bu kadar şey yaşarken benimle, ailenle hiçbir şeyi paylaşmıyorsun? Neden bu kadar uzak tutuyorsun bizi kendinden? Biz bir aileyiz. Ne zaman bu kadar uzağımıza düştün sen de bizim haberimiz olmadı.”

“Yapamam Gaye.” Dedi sertçe çıkarmaya çalıştığı sesi titrerken gözleri yine sulanmaya başladı. Hayat dolu anlamlı bakışları gitmiş acı yüreğine çöküp kalmıştı.

“Neyi yapamazsın abla? Neden bu kadar her şeyden habersiziz? Bize iyileştiğini gösterip kanayan bir yaraya sahip olduğunu, iyileşmediğini neden anlatmadın bize?”

“Anlamıyor musun yapamadım? Bugün bebeğimi canımdan bir parçayı toprak altına gömeli tam dört ay oldu. Aylardır içimde yaşıyorum acımı, aylardır size karşı bir maske taktım yüzüme. Alacağım kararda benden uzak durun istedim. Hiç kimsenin fikrimi değiştirmesine izin vermek istemedim. Kimsenin benim acizliğime şahitlik etmesini istemedim.”

“Sen aciz falan değilsin abla önce bunu kabullen ve şimdi bana en başından bu yana neler olduğunu anlat. Anlat ki yanında durayım, anlat ki dimdik durmana destek olayım. Gizleme, saklama, bizim desteğimizden kendini esirgeme.Biz kardeşiz, sen bana o kadar destek olmadın mı? En zor anımda ben sana sığınmadım mı? Yaralarımı zamanında herkesten habersiz sen sarmadın mı? Sen ablalığını yaptın, izin ver ben de sana kardeşliğimi yapayım. Ha abla, olmaz mı?”

“Gaye, ablam, çok canım yanıyor, çok acı çekiyorum.” Diyerek hıçkırıklara boğulduğunda Gaye durumun hiç de basit bir mevzu olmadığını kavradı. Hızla yanına gidip ona sarıldığında sırtını sıvazlıyordu. Birisine sımsıkı sarıldığında acısına ortak olursun Gaye de ablasını sarıp sarmalarken onun yüreğindeki acının yükünü omuzlayıp kederine ortak olmak istiyordu. “Geçecek abla, geçecek, bu günleri de birlikte atlatacağız. İyileşeceksin.” Dedi ıstırap dolu titreyen sesiyle.

“Ablam, dayanamıyorum artık. Ben meleğimi, miniğimi dört ay önce kaybettim, toprağa emanet ettim.Toprak’a emanet edilen can geri gelmezmiş ablam, geri gelmedi. O toprak beni de kabul etmedi. Şu saatten sonra benim toprağım umudu filizlendirmez, benim toprağım yalnızca ölümü kabul eder.”

“Abla ne olur böyle konuşma? Bak biz varız, küçük miniğin annesini böyle görse çok üzülürdü. O seni cennetinde bekleyecek. Zamanı geldiğinde hepimiz gideceğiz ama zamanı geldiğinde. Sabır göster abla, yüreğinin acısı çok taze biliyorum ama dua oku abla, bol bol dua oku ki yüreğin ferahlasın.” Dedi ondan biraz uzaklaşarak yüzünü avuçları içine alıp göz pınarlarından akıp giden yaşları sildi.

“Biliyorum çok zor çok ağır ama Rabbim bu derdi sana verdiyse senin yüreğinin kaldırabileceğini bildiğinden, Rabbim kimseye taşıyamayacağı yükü, derdi vermezmiş, zorlu bir imtihandan geçiyorsun. Evladının acısıyla sınanıyorsun. Ama dua et abla, asla isyan etme.”

“Bunları biliyorum, idrak etmek için çabalıyorum ama çok canım yanıyor, bunun bir tarifi bir izahı yok Gaye.” Derdine sahip çıkmaya çalışan bir kardeşi vardı. Kardeşlik böyle bir şeydi.

“Kazaydı abla, kaza sadece bahaneydi. Miniğimizin ömrü o kadardı, alacak nefesi olsa kazaya rağmen de yaşardı. Kabul et Rabbimin ona yazdığı hayat bu kadardı.”

“Hayır, o kaza olmamalıydı, ben evden içimdeki şüphe tohumlarıyla çıkıp gitmemeliydim. Ben Ferit’i takip etmemeliydim. Ona gittiğine şahit olmamalıydım.”

Gaye konuşmanın seyrinin değiştiğini fark ettiğinde bir an için dehşetle irkildi. Başlarda sadece kaybettiği bebeği yüzünden bu şekilde davrandığını düşünmüştü. Ama şimdi işin eniştesine doğru kaydığını dahası farklı bir boyuta geçildiğini hissettiğinde bir an duraksadı.

“Abla sen neden bahsediyorsun?”

“Onun suçu, benim o kazayı yapmama sebep olan oydu. Ben görmeseydim, ona gittiğini görmeseydim dönüşüm o kadar dikkatsiz olmayacaktı. Ve ben o kazayı asla yapmayacaktım.”

“Eniştem kime gitti abla? O dediğin kim?” dedi kaşları çatık bir halde.

“O, o benim çocukluğumun acı içinde geçmesine sebep olan, Ferit’in unutamadığı, o var diye benim yüzüme dahi bakmadığı, o gitti diye benimle evlenmeyi kabul ettiği kişi… O gün, kaza yapmama sebep olan, gittiği kadın, Ferit’in zamansız bir şekilde ortadan kaybolan canından çok sevdiği, o gitti diye hayata küstüğü sevgilisi Eylül’dü…”

“Eylül mü?”

“Evet,o gün Ferit onunla buluştu, benim kaza yapmama sebep olan da onların buluşması oldu. Eğer o gün Ferit Eylül ile buluşmasa şu an bebeğim kucağımda olacaktı. Şimdi anlıyor musun eniştem dediğin adamın bebeğimin neden katili olduğunu?”

Gaye duyduklarını idrak etmekte bir an bocaladı. Nefesinin daraldığını hissetti. Eli kalbinin üzerine gitti. Ablası hayal değil de gerçeği gördüyse o kız geri dönmüştü. Ve hiç utanmadan eniştesi de onunla görüşmüştü. Şimdi anlıyordu ablasının boşanma isteğini. Ne kadar sevse de bir yüreğin aldatılmayı kabul edemeyeceğini, kaldıramayacağını biliyordu. Ablası da bunu kabullenmemişti.

“Tam dört ay oldu, bir kere olsun anlatsın istedim, bekledim. Ama anlatmadı, bu durum hiç yaşanmamış gibi davrandı. Sustum, konuşmadım, tek bir kelam etmedim doğru düzgün.Ama bugün daha fazla dayanamadım. Midem almıyor onun suratını görmeye, adımın yanında onun soyunu bildiren bir yazının olmasını istemiyorum. Artık onun karısı olmak istemiyorum. Bunu ne bizimkilere ne de Ferit’in ailesine açıklayamam. Herkes bir anda bizi barıştırmak isteyecek, bir sürü tantana kopacak. Ben bunları yaşamak istemiyorum Gaye, buralardan çekip gitmek istiyorum. Onun benim hayatımdan çıkıp gitmesini istiyorum. Onun yüzünü dahi görmek istemiyorum.” Dediği an ortamda buz gibi bir ses yankılandı.

“Bunu yapmana asla izin vermem. Benim hayatımdan çıkıp gitmene asla izin vermem Gökçe.” Diyen ses Ferit’ten başkası değildi. Ellerini iki yanında yumruk yapmış gözleri etrafa alevler saçarken içinde fırtınalar koptuğunu anlayabiliyordu Gökçe.

“Duydun mu beni? Senden boşanmayacağım, benden öylece çekip gitmene izin vermeyeceğim.” Dedi itiraz kabul etmeyen bir tonda.

Gaye ve Gökçe kaşları çatık bir halde ne zaman içeriye girdiğini bilmedikleri ve konuşmanın ne kadarına şahit olduğunu anlayamadıkları adama bakarken şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali verdiği tepki kurduğu cümleler iki kadının da giderek öfkelenmesine sebep oluyordu. Bu karanlık girdaptan kim yolu bularak ışığa kavuşacak, kim sağ kalacak meçhuldü. Bu yolda kim yolcu kim hanc belli değildi.

Loading...
0%