@ugurluay
|
Çakır’ın zalimliğini konuşturduğu o olaylı sabahın üzerinden günler geçmişti. Bastığı yeri inleterek giden adamın kalbine yüklediği gurur yüzünden geriye dönüşü o kadar kolay olmamış adeta sekteye uğramıştı. Nağme ve Gökçe o günü hiç yaşanmamış sayıp dört elle işlerine sarılıp mekânı açılışa hazırlamaya koyulmuşlardı. Ne Gökçe Çakır diyor ne de Nağme Efe… İki yaralı yürek hiç kimseye ihtiyaç duymadan kendilerini hiç kimseye muhtaç hissetmeden yeni bir hayatın inşasına başlamışlardı. Gökçe annesini arayarak durumu anlatmış fakat yerini bildirmemişti. Annesi bir süre Ferit ve ailesinden uzak durmasına sevinse de kızını çok özlediğini söyleyip onu görmek istemiş ama Gökçe henüz hazır olmadığını nefes almaya ihtiyacı olduğunu dillendirmişti. Boşanma davasına az kaldığını bu iş çözülmeden ortaya çıkmak istemediğini söylemişti. Annesinin ve babasının bu olaylardan uzak durmalarını mümkünse ne Ferit ile ne de ailesiyle görüşmemelerini istemişti. En ufak bir olumsuzluğu daha kaldıracak tahammüle sahip değildi. Bu işin bir an önce bitmesini ve kendi hayatına geri dönmeyi çok istiyordu. Ailesinin içini rahatlatan Gökçe, her ne kadar Çakır’ı aramak istese de onun biraz yalnız kalmaya ve düşünmeye ihtiyacı olduğunu çok iyi biliyordu. O sabahki tavırlı konuşmalarının asıl sebebini Gökçe bilse de asla onun bu şekilde bir tavra bürünmesini asla onaylamıyordu. Çakır’ın derdi ne Gökçe ne de Efe’ydi. Çakır’ın asıl derdi geçmişte bir sır gibi ortalardan kaybolan Nağme’ydi. Onun gidişi ile kolay toparlanamamıştı. Dahası bir erkek ile evlenmek için gitmesini uzun süre hazmedememişti. Çünkü Nağme’nin evlendiği adam piyangodan çıkar gibi çıkmış bir haftalık sevgililik dönemi yaşamışlar ve daha ne olduğunu anlayamadan Nağme evlenmek için kaçmıştı. Hiç kimse bu duruma akıl sır erdiremezken Çakır’ın durumu daha da vahimdi. Daha biriyle görüştüğünü yeni öğrenmişken birden kaçtığının haberini almak onda büyük bir yıkıma sebep olmuştu. Şimdi Çakır geçmişin hesabını görmek istiyor ama her girişiminde Nağme’nin sert duvarlarına çarpıyordu. Gökçe derin düşüncelere dalmış elindeki kahveyi evirip çevirirken içeriye elinde kolilerle giren Nağme onun bu dalgın halinden hiç de iç açıcı şeyler düşünmediğini anlamıştı. Aklını dağıtmak adına “Kız orti gelde yardım et şunlara.” Diyerek ona uyarı dolu bir ses tonuyla söylendi. Gökçe bir anda oturduğu sandalyede irkilerek Nağme’yi elinde güç bela taşıdığı büyük bir koli ile gördü. Hızla yerinden kalkan kız onun elindeki koliye yardım etmek için ucundan tuttu. “Kızım bunlar da ne böyle? Bir gittin kaç saattir yoksun ortada.” Diyerek ucundan tuttuğu koliyi Nağme ile birlikte masanın üzerine yerleştirdi. “Of! Dur bir dakika soluklanayım anlatacağım.” Kendisini sandalyeye derin bir rahatlamayla bırakan kadın derin derin soluklar alıp vermeye başladı. “Eeee…” diyerek az önce kalktığı sandalyeye oturan Gökçe merakla arkadaşının gözlerinin içine baktı. Bu kız ne işler çeviriyordu yine böyle? “Bak burada neler var?” Nağme koliyi heyecan içinde açarak arkadaşına ışıl ışıl gözlerle baktı. Koliden masaya birkaç malzeme çıkararak ona gösterdi. “Bunlar da ne böyle?” Hayretler içinde arkadaşına bakıyordu. “Bak burada değişik ebatlarda kek kalıpları, farklı konseptler için pasta araç gereçleri, işin özü kurs için aklına gelecek her malzeme var.” Gökçe bir an ne duyduğunu algılamaya çalıştı. Gördükleri karşısında afallasa da bozuntuya vermemeye çalıştı. “Kurs derken? Ben anlamadım Nağme, biz kafe açmıyor muyuz? Pasta kursu da nereden çıktı?” Gökçe duydukları karşısında şaşkınlığını gizleyemedi. Bu kız sürekli başına bir işler çıkarıyordu. Hem onlar ne anlarlardı pastacılıktan? Nağme, Gökçe’nin içinde yarattığı kargaşanın farkındaydı. Bir yönden de haklıydı sonuçta Gökçe Nağme’nin kayıp yılları arasında neler yaptığını tam olarak bilmiyordu. “Bak orti.” Diyerek kadının dikkatini kendisine çekmeyi başardı. “Ben sizden ayrı geçirdiğim yıllarda çok çalıştım. Eğitimimi yarıda bıraksam da mutfak sanatları üzerine sayısız kursa gittim. Bu işe kalbimi verdim.O zor zamanlarımda mutfak sanatları benim umudum oldu. Sadece orada nefes almaya başladım. Sonra da hep mutfak işlerinde çalıştım. Evet şimdi bu kafeyi açıyoruz. Ama zamanında bana umut olan mutfak sanatlarını imkânım var iken ihtiyacı olan birçok insana umut olsun diye kullanmak istiyorum. Ama farklı bir konsept ile.” “Nasıl yani?” Anlamsız bakışlarla arkadaşını süzerken yine başıma ne gibi bir bela açılacak diye düşünmeye başlamıştı. “Şöyle ki, umut için pasta yapacağız. Aslında biz yapmayacağız biz tarifi vereceğiz bizim mutfağımızda umut arayan kişiler yapacaklar. Biz sadece yönlendirici ve teşvik edici olacağız.Mesela bir evlenme teklifi için kişi sevdiğine kendi elleriyle pasta yapacak, çocuğunun yaş günüiçin anneye kurabiyenin tarifini edeceğiz ya da birkişi sevdiğine açılacak ama bunu yürekten hissettireceği bir tatlı yapmak istiyor biz onlara hayallerini soracağız kişiye özel tasarlayıp o kişiye yaptıracağız. Hayal edin ve Yapın sloganıyla yola çıkacağız. Haftanın belirli günlerinde akşam saatlerinde hizmet vereceğiz. Nasıl fikir?” Gökçe arkadaşına kaşları çatık bir halde bakarken onun anlattıklarını beyninde itinayla irdelemeye başladı. “Aslında.” Derken sesi tereddütlü çıkmıştı. Nağme arkadaşının bu yeni durumu kabul etmeyeceği endişesini taşırken heyecan ile onun bakışlarından bir onay işaretini bekliyordu. Gökçe kutunun içinden kalpli bir kalıp alarak elleri arasında evirip çevirirken “Ruhsal durumumuza pek uygun olmasa da bu girişiminin….” “Eeee…” dedi kendisini çileden çıkaracak şekilde cevabını uzatması onu giderek sabırsızlandırıyordu. “Bu girişiminin çok başarılı olabilir. Tamam Nağme Hanım madem anlıyorsun bu işten bende sana güveniyorum. Zaten battı balık yan gider. Bu işin sonunda ya batacağız ya çıkacağız. Bu arada kurs malzemelerinin masrafı da bana ait olacak yoksa ortaklıktan ayrılmak mecburiyetinde kalacağım.” “Yok artık Gökçe sen benim yanımda manevi olarak dur ben senden başka bir şey istemiyorum. “İtiraz kabul etmiyorum Nağme Hanım, ya bunu kabul edersin ya da ben bu işten çekilirim.” Nağme arkadaşının bakışları ve ses tonundaki ciddiyeti kavradığında ellerini havaya kaldırıp pes edercesine “Tamam, sen nasıl dersen öyle olsun.” Diyerek kahkaha atmaya başladı. Onun bu tavrı Gökçe’yi de güldürmeyeyetti. Ne yaşarlarsa yaşasınlar herkese ve her şeye inat gülümsemek yeni günün parolası gibi olmuştu. Artık birçok şeyi ve insanı geride bırakıp güzel günlere yelken açmak için çabalayacaklardı. |
0% |