@ugurluay
|
Açılış Günü
Ateş düştüğü yeri yakardı. O gecenin sabahında Çakır’ın suratında patlayan tokat yüreğine tarifi imkânsız bir pişmanlık ateşini düşürmüştü. Ne yere ne de göğe sığamıyordu. O melun sabahtan bu yana seherler bir türlü olmuyor, Çakır’ın dünyasında geceler gündüzlere dönmüyordu. Ruhu gergin, kalbi çekingen, bedeni tedirgindi.Kahır öyle bir avucu içine almıştı ki adamı adeta nefesini tüketiyordu. Nağme’yi düşündü. Sözleri ile ona nasıl büyük bir haksızlık yaptığının farkına vardı. Nağme ile geçmişteki tatlı didişmeleri zihnini kuşatırken bakışlarına her an bir damla daha acı tebessümler yerleşti. Öyle laflar etmişti ki kıza günlerdir onları uzaktan uzağa izliyor ama bir adım daha atıp yanlarına gitmeye cesaret edemiyordu.Aslında biraz da Nağme’nin gazabından korkuyordu. Biliyordu ki onunyapacakları asla bir tokat ile sınırlı kalmayacaktı. Burnundan fitil fitil getirecek ama asla yapacaklarından geri durmayacaktı. Çakır her ne kadar barış meşalesi yakmak istese de Nağme’nin bu yönde tek bir adım dahi atmayacağını biliyordu. Yaşanmadan israf edilmiş bir aşktı onlarınki … Duyguları sökün etse de itiraftan ve kabul etmekten uzaktı hissettikleri.Öfkesi her güzel anı mahvetmesine, basiretini kaybetmesine sebep oluyordu. Şimdi tüm sözlerini düşünmüyor onu hakir hallerin içine farketmeden nasıl da düşürdüğünü ayrımına varıyordu. Hadsiz bir tavırla kızın gönlünde yanan mumu da söndürmeyi başarmıştı. Aklının sınırları yaptıklarını kabul edemiyor ve söylediklerini hazmedemiyordu.Zifir bir acının içinde ,köhne karanlık girdapta, yankısız bir zamanda çaresizlikten kıvranıyordu.Gözleri gelip gideni izlerken ruhunu puslu bir zaman diliminde hissediyordu. Uzak düşmüştü yanında olmayı dilediklerinden. Aklı bu güzel günü mahvetmemesi gerektiği yönünde işaretler verse de kalbi de ruhu da buna müsaade etmedi. Ayakları oradan uzaklaşmak yerine adımları yakınlaşmaya hevesliydi. Artık budalaca bir gururun esiri olmayacaktı. Yüreğindeki yarım kalmış arazlı sevdasına karşı hissettiği heyecandan zerre geri durmamaya kararlıydı. Kalbinin aynasını ışık tutacaktı geleceğine.Çakır adım adım içeriye girdiği mekândaetrafa gülücükler saçan Gökçe ve Nağme’yi gördü. Mutluydular. Gökçe , Ferit’in yerini öğrenme ihtimaline karşılık ailesinin açılışa katılmasını istememişti. Ailesi her ne kadar kızlarını yalnız bırakmak istemeseler de Gaye’nin son yaptıklarını da bildikleri için Gökçe’nin korkularını anlayıp ona hak verdikleri için bu duruma saygı duydular. Çakır, ellerini ceplerineyerleştirip öylece takılı kaldı. Nağme’nin doğal güzelliğine eşlik eden gözlerindeki ışıltılı bakışlarını ondan alamamasını sağladı.Nağme adamın varlığını hissetmiş gibi gözleri birden Çakır ile buluştu. O an zaman kavramını yitirdi. Etraftaki tüm insanlar ikisi içinde bir bir anlamını kaybederken her şey bir toz bulutu ile an be an . Sözleşmişler gibi ikisi de birbirine adım adım geldiler. Karşı karşıya geldiklerinde Nağme her ne kadar bugünü mahvetmek istemediği için dilini muhafaza etmeye çabalasa da imalı bakışlarını adamın suratından esirgemedi. “Cesaretine hayran kaldım doğrusu, ben seni o günden sonra ülke dışına kaçmışsındır diye düşünüyordum.” “Bir hoşgeldini de mi hak etmiyorum Nağme?” “Hoş gelmen için davet edilmen gerekirdi Çakır?Bildiğim kadarıyla ne ben ne de Gökçe tarafından bugün buraya davet edilmedin.” “Ben hatır davetlisiyim Nağme.” “Sözlerin bildiğim kadarıyla hatır bırakmadı yüreğimizde.” Kızın bu sözlerine karşılık adamın yüzünde acı hissedilirken ıstıraplı bir gülümseme dudaklarında dans ediyordu. Dilinden tek bir cümle dökülmeye cesaret edemezken sessizliğin soğuk tınısı bir kefen gibi sardı yüreğini… Adını hasret bildiği, gözlerini vuslat saydığı kadın tehditkâr bakışlarla ona bakıyordu. Bilmiyordu her bir bakışının adamın göğsünde düğümlendiğini. “Nağme ben o gün söylediğim tüm her şey için özür dilerim.” “Ne kadar basit değil mi?” “Anlamadım. Basit olan ne?” “Menzile koyduğun sözlerin etrafı cehenneme çevirip ateşin içinde beni de yok edeceğini bilemedin değil mi? Onulmaz kederler gark olmuşken yüreğime bir özür ile her şeyi halledebileceğini düşünüyorsun.” “Bak Nağme, seni çok iyi anlıyorum ama bana da biraz haksızlık etmiyor musun?” “Çakır, edep kolayca bırakılacak kadar basit bir değer ya da tercih değildir..” dilinden zehir gibi cümleler firar etse de aşkı barındıran bakışları en büyük duaydı yüreğine. “Nağme…” “Çakır.” Dedi üslubu sertleşirken “Gitsen iyi olacak, seni burada daha fazla görmeye tahammül edebileceğimi hiç sanmıyorum.” Dedi sertçe ve sırtını adama döndürdü. “Benim zindanım yıllar önce bana yüz çevirdiğin gün olmuştu. O karanlıklarda gözlerin olmadan nefes almak ölümden beterdi.” İtiraf edercesine. Bu cümleler kızın gözlerini kapatmasına, elini kalbinin üzerine götürmesine ,soluğunun kesilmesine sebep oldu. “Çakır yapma…” derken sesi fısıltı halinde çıkmıştı. “Yetmedi mi Nağme? Yetmedi mi çektiklerimiz? Avare bakışlarının altındaki mağrurluğu hissetmek, o bakışların tınısının tutsağı olmak, kursağında kalan saklı tuttuğum her ıstırabın yokluğunda tükenmek , mahrum bırakıldığım sevginin gölgeleri arasında girdaba sürüklenmek. Korkusuzca demir attığım huzur limanı sandığım mutluluk deryalarından tövbekâr olup çıktım ben. Sahte bir hayatta havari bir yürekte hüküm sürmüştüm. Meczup gibi dolaşıp balçık içinde çırpınışım. Sineme bastırdıklarımın canıma kastettiklerinifark edememişim.” Duyduğu cümleler karşısında sessiz ve manasızdı tavırları. Anlam yüklemek imkansızdı bakışlarına . “Benim şu hayatta ki en büyük kaybım biz olma ihtimalini yitirmek oldu. Benim şu hayatta en büyük hatam senin sevgine inanmak oldu.” “Bu da ne demek oluyor Nağme?” “Sen benim gülüşümü soldurdun Çakır. Bana zamanında hissettirdiğin acının nabzı hala yüreğimde soluksuzca atıyor. Anlamanı beklemiyorum. Benim beklentilerim yıllar önce idama mahkûm edildi. Acıyı sildi geçti yaşadıklarım. Gecenin karanlığını döverken, bağrımda cayır cayır yanan ateşin çığırtkanlığını görmezden gelmeyi öğrendim ben.” “Cümlelerine anlam veremiyorum Nağme. Benim için büyük bir bilmece haline geldin. Çözemiyorum. Allah kahretsin ki çözemedikçe çıldırıyorum. Sürekli benden bir şeyler saklıyor olmana tahammül edemiyorum. Ne oldu? Ne yaşadın? Anlat artık bana Nağme, seni her an yeniden kaybetme korkusunu yüreğimde derinden yaşarken bana bilmediğim sana dair her şeyi anlat. Artık sana karşı bir hata yapmak istemiyorum. Senin benim yüzümden üzülmene, dahası seni kedere sürükleyenin ben olmasını istemiyorum.” Nağme hızla adama döndü aralarındaki mesafeyi kapattı. Gözleri umut çığlıkları ile bağırıyordu. “Bana bak Çakır, beni gör , beni duy… Ama canının kulağıyla dinle, canının gözüyle bana bak ve beni gör.” Dedi yalvarırcasına. “Gözlerindeki her umut kırıntısını ben yüreğime cennet eyledim. Gözlerimle sevdim seni , dokunmaya gücüm yetmedi. Kıyamadım. Çünkü kıyımızdım sana karşı, yüreğimle öyle uzaktan sevdim seni, sesimle okşadım gül yüzünü , sen bilmesende şefkatimi kondurdum gözlerine.” Birden bir alkış sesi yükseldi. Gaye öfke saçan gözleriyle hırsla el çırpıyor sanki bir tiyatro izlemiş ve memnun olmamış gibi ikiliyi alay edercesine alkışlıyordu. “Bravo, bravo doğrusu. Şahane diyaloglar dinledim sayenizde. Hangi kitaptan uyarlama bu konuşmalar. Aşk ve Gurur mu? Yoksa Gurur ve Önyargı mı? Hangi kitabın karakteri olmaya heveslisin Nağme?” “Bahsettiğin kitapları okumadığına eminim Gaye, senin gibi insanlar öğrendiği birkaç kitap ismini cümlelerinde kullanarak kültürlü olduğunu kanıtlamaya çalışırlar. Kişi böyle yaparak karşısındakini değil ancak kendisini kandırır. Sen bu pozları bana kesemezsin. Ben senin yüreğindeki karanlığın canlı şahidiyim. O yüzden saçmalamayı kes ve ayağımın altında dolanma.” Dedi tehditkâr bir tınıda. “Sakın Nağme? Sakın geriye döndüğünde her şeyi bıraktığın gibi bulacağın inancından vazgeç. Ne ablam ne de Çakır ne de ben eskisi gibi değiliz.” “Bir yönden haklısın Gaye, ne Çakır ne de Gökçe bıraktığım gibi değil. Ama sen hala aynısın, hala aynı karanlık zihniyet, senin bakışlarındaki kötülüğü hala okuyorum. Bu bakışlar benim hayatımın alt üst olmasına sebep olan o günkü bakışların aynısı, bu hissiyat beni çaresizliğe terk ettiğin o günkü aynı hissiyat.” “Nağme sakın.” Dedi korkuyla. “Ne oldu? Uğruna kimlerin hayatını feda ettiğin kişinin gerçek yüzünü öğrenmesinden mi korkuyorsun?” “Fazla ileriye gidiyorsun ama yeter artık kes sesini.” “Sen o sınırı çoktan aştın küçük hanım, çoktan.” “Siz neden bahsediyorsunuz? Senin gidişinle Gaye’nin ne alakası var?” “Anlatmak ister misin Gaye hanım?” dediği an “Nağme Solmaz.” Dedi çiçekçi elinde tuttuğu nergis buketini kadına uzatmıştı. Adamın elindeki nergis çiçeklerini gördüğü an kızın soluğu kesilerek bir adım geriye gitmesine sebep oldu. “Çiçeklerini almayacak mısın Nağme SOLMAZ?” Dedi üstüne basa basa. Gaye’nin suratında keyifli bir gülümseme peyda oldu. “Ben Nağme SOLMAZ değilim.” Dişleri arasından zehir gibi tıslarken güçlükle nefes alıp veriyordu. “Ben Nağme SOLMAZ değilim. Ben Nağme Doğan’ım.” Dedi zihninden Solmaz soyadını silmek istercesine tekrarladı. “Ben Nağme DOĞAN’ım.” “Ne o bu soyisim , nergis çiçekleri sana varlığını unutmaman gereken birini mi hatırlattı?” “Sen yaptın.” Dedi kızın koluna sertçe yapıştı. “Benim yaptığım bir şey yok.” Dedi kolunu kızın tutuşundan kurtardı. “Sen sadece hak ettiğini yaşıyorsun. Senin hakkettiğin o kapıdan adım adım gelen adamın ta kendisi, asla daha fazlası değil.” Diyerek kapıdan içeriye giren adamı gösterdi. “Nağme ve Çakır bakışlarını kapıya yönlendirdi. İşte o an Nağme’nin celladını uzun zamandan sonra yeniden gördüğü, cehenneme geri dönme korkusunun alevlendiği o andı. Adam adım adım gelip kızın kulağına korkusuzca ve üslupsuzca eğildi. “Kaybettiğim en büyük gerçeğim SENSİN benim. Ani kararlar büyük felaketler getirir. Sen bunu hala idrak edemedin mi karıcığım?” Hak sahibiydi sesi. “Ben senin karın değilim.” Dedi belayı savururcasına çıkmıştı sesi. Kadının bu tepkisine gücenircesine memnuniyetsiz tavırlar sergileyerek gülümsedi. Ortama kâbus gibi çöken adamı tanıyordu Çakır. Ömer SOLMAZ, namı diyar Nağme’nin her şeyi geride bırakıp peşinden gittiği büyük aşkı… Yüreği güçlü olması gerektiğini hatırlatsa da ten kafesinin içinde atan kalbi matem havasına çoktan bürünmüştü.Şüphe bulutları da zihnine doluşmaya çalışırken ruhunun daraldığını hissetti. Gökçe Ömer’in geldiğini gördüğünde çok şaşırdı, ortamdaki gerginliği hissederek Nağme’nin yanı başına geldi. Ona destek verircesine omzuna dokundu. “Nağme bir sorun mu var?” dedi. “Gaye’nin sebep olduğu küçük bir sorun.”bakışları sertti. “Sorun vardı ama şimdi gidecek.” Dedi taviz vermeyeceğini hissettirmekti amacı. Gaye “Aaa Nağme çok ayıp insan aylardır görmediği kocasını böyle mi karşılar?” dedi insafsızca. Çakır “Haddini aşıyorsun Gaye.” Dedi. Onun bu tepkisine şaşıran kız “Ben mi haddimi aşıyorum. Asıl haddini aşan Nağme. Yıllar sonra çıktı geldi hepinizi önce zehirledi şimdi kör etti. Ama ben ne seni ne de ablamı tehlikeye atmayacağım. Bu kadın geldiği cehenneme, kocasının yanına geriye dönecek anladın mı?”diyerek zehirli diliyle etrafa sözler saçtı. “Yeter artık Gaye, yeter “ diye haykırdı Nağme. Öfkesi hayal kırıklığını ele geçirmeyi başarmıştı. Dil yılanı ininden , insanı dilinden çıkarır diye boşuna dememişler. “Şimdi buradan kocam olduğunu iddia eden ama hiçbir şeyim olmayan adam müsveddesini de alıp defolup gidiyorsun. Ne seninle ne de senin piyonlarınla artık uğraşamam. Ben o hatayı bir kere yaptım ve Çakır’ı kaybettim. Bir daha senin oyunlarına gelmeye niyetim yok. Bir daha olmaz anladın mı beni? Senin karşında o her şeyden korkan Nağme yok , senin karşında kaybedecek hiçbir şeyi olmayan güçlü bir kadın var. Şimdi sende defolup gidiyorsun buradan. Hemen…” dedi eliyle kapıyı göstererek. Nağme’nin eski kocası hiç kimseye aldırış etmiyor hatta onun bu öfkesinden büyük bir keyif alıyordu.Sessizce kulağına eğilip “Senin bu lafların bana sökmez küçük hanım, yaptıklarının bedelini ödeyeceksin ama daha zamanı var. Zamanı geldiğinde tekrar görüşeceğiz.”dedi ve oradan uzaklaştı.. Nağme kulaklarında çınlayan sözler ile kanı dondu. “Öğrenmiş olabilir mi? Ama nasıl?” diye beynini kurcalayan cümlelere karşılık Gaye’nin sözleri zihnindeki cümlenin anlam kazanmasına engel oldu. “Çok etkilendim doğrusu…” dedi yapmacık bir gülüşle. “Sen herkesi bu masum yüzünle kandırabilirsin ama beni asla…” dedi sert adımlarla etrafı inleterek oradan uzaklaştı. Çakır ve Gökçe ne olduğunu anlamazken adamın bakışları binlerce soruyu içinde barındırıyordu. Nağme yüzüne yapmacık bir gülümseme takınarak “Yaşanan bu küçük olay için kusura bakmayın lütfen eğlenmenize devam edin.” Şeklinde etrafında tedirginlikle onları izleyen konuklara her şeyin yolunda olduğunu hissettirmek istedi. Ama başarılı olmak çok güçtü. Derin bir nefes bıraktı. Mutfağa yönelmek için adım attığı sırada kolundan sertçe tutuldu. Çakır “ Sen ne demeye çalıştın Nağme ? Çakırı senin yüzünden kaybettim ne demek? Bir daha o hatayı yapmam demek ne demek? Gaye sana ne yaptı? Bizimle ne alakası var?” Nağme gözlerini adamdan kaçırdı. “İnan ki şu an hiç sırası değil Çakır? Hem de hiç.” “Nağme.” “Çakır,lütfen gerçekten konuşmaya mecalim anlatmaya dermanım yok.” Gözleri dolu dolu adama baktı. Çakır onun yalvarırcasına bakışı karşısında mağlup oldu ve tutuşunu serbestleştirerek onun gözünün önünde süzülüp gitmesine izin verdi. Acılarında, meçhul duygularında isim sahibi olmaya hak kazanmasının da zamana ihtiyacı vardı. Dile gelmeyen yaşadıkları belaya uğramış yazgısı ve az önce yaşadıkları gözündeki feri söndürmüştü.Yüreği ete batarcasına sersefil bir halde sessizliği yaşamak, acısı içine mahkûm olmak istiyordu. Geçmişini, yaşadıklarını, anılarının üzerini karalamak istiyordu. Kırılgan fırtınalarını es geçip yamalı sol yanının üzerine bahar yağmurları yağdırmak gönül şehrinde hüküm sürmek istiyordu. Kırılan kafesten firar eden bir kuş gibi hissediyordu kendisini. Bir umut güneşine kapılıp gelmişti buralara. Hayat pınarından su akıtabilmekti niyeti. Uğruna göze aldıkları bir bir uçuyordu gözünün önünden. Geçit vermez girdaplarda amansız mücadeleler verirken Çakır’ın yeri göğü inleten sesi ile korkuyla yerinden irkildi. Bir an eli kalbinin üzerine giderken derin bir sızı hissetti. Hüzün karası çalındı kalbinin ritmine,dermansızlık canına eziyet ediyor, göz pınarları ölmek istercesine isyan ediyordu. “Yoksa…” dedi mırıltısına korkusu eşlik etmişti. Daha fazla orada duramayan Nağme içeriye geri döndüğünde gördüğü manzara ile bir kez daha büyük bir şok yaşamıştı. Zifiri bir sessizlik hazin bir şekilde mekânı mesken ederken bin bir umutla günlerdir hazırladıkları açılışların böyle bir olaya ev sahipliği yapacağını öngörememişti. |
0% |