Yeni Üyelik
32.
Bölüm

32. Bölüm

@ugurluay

Çakır karşısında Ferit’i ve elinden tutup getirdiği küçük kızı gördüğü an öfkeden celallendi. Aklında ne açılış ne Nağme vardı. Aklında var olan tek düşünce Gökçe’nin yürekten hissedeceği derin acıydı. Feri’in yaptığı bu hareket adamın nezdinde gaddarlığın, vicdansızlığın başka bir boyutuydu. İnsafsızca, alçakça yapılan bir davranıştı. Ne kadar kendisini durdurmaya çalışsa da daha fazla gücü yetmedi karşı karşıya kaldığı duruma sakin kalmaya.

“Eceline mi susadın sen Ferit? Hangi yüzle bu şekilde buraya gelmeye cesaret edersin?” diyerek elinden tutup getirdiği küçük kızı ima ederek sinirli bakışlarını gönderdi.

Gökçe hareket edemiyor gözlerini küçük kıza dikmiş Ferit ve Çakır’ın her bir kelimesinde hayat bağlarının bir bir koparıldığını hissediyordu. Kötürüm bir hayatın içinde debelenirken her kurtuluş hamlesinde hevesi kursağında kalıyordu. Ebedi bir cennet dilememişti asla, niyeti sadece acılarını dindirmekti. Ama bir türlü bu uğurda başarılı olamıyordu. Çünkü karşısındaki adam kalbi günahlarla kuşatılmış, varlığını utanç saydığı , zamanında sevda bildiği adamdı. Kalbine yabancılaşmasına sebep olan yanılgı bataklığının baş kahramanıydı. Kaderinden yakınmaya hakkı olmadığını biliyordu. Payına düşen hayatı kendisi seçmiş, başucu düşlerinden medet ummuştu.Talan edilmiş ruhunun hiç hak etmediği muamele karşısında sadece tepkisiz kalmıştı. Tüm konuklar ardı ardına yaşanan olaylar karşısında endişeli bir bekleyiş içindeydi. Ferit cebinde biriktirdiği anılardan aldığı cesaret ile buraya adım atmış , biraz da kızının varlığındaki masumiyete sığınmıştı.Büyük bir yanılgı ve yenilgiye uğrayacağını tahmin edememişti.

“Sen benim muhatabım değilsin Çakır? Ben Gökçe ile görüşmeye geldim.” Dedi bir iki adımla kıza yaklaşmaya çalıştı. Çakır aşılmaz bir dağ gibi adamın önüne geçti ve birden yakalarına yapıştı.

“Küçücük bir kızın varlığına sığınacak kadar mı acizsin sen Ferit?”

“Böyle bir şey olmadığını sende benim kadar çok iyi biliyorsun Çakır. Bu konu seni ilgilendirmez. Şimdi çekil önümden.” Diyerek yakasını adamın sert tutuşundan kurtarmaya çalıştı. Başarılı olamadı. Kızının yanında böyle bir muameleye maruz kalacağını düşünmüyordu. Yaptığı bu hareketin çok da mantıklı olmadığını şimdi daha iyi anlasa da her şey için çok geç olduğunu kızın korku ile “Baba…” diyerek korku ile ağlamasından anlamıştı. Kızının tuttuğu elini sıkıca kavrayarak onun sakinleştirmek için “Korkma kızım.” Dese de küçük kızın pek de sakinleşecek hali yoktu. Çakır garsonlardan birine kaş göz işareti yaparak küçük kızın mekân dışına çıkarılmasını bakışlarıyla anlattı. Garson gelip de kızı dışarıya çıkarmak istediğinde küçük kızın çırpınışlarıyla karşı koyması ile karşı karşıya kaldı. Ferit kızının tepkisi ile biraz endişe duysa da bira anda yakalarını kurtarıp kızının boy hizasına indi. “Küçüğüm sen dışarıda beni bekle ben hemen geleceğim.” Dedi sakin olmaya çalışarak. Küçük kız elinin tersi ile gözyaşlarını silerek gitmek istemediğini belli edercesine omuzlarını silkti. Ferit küçük kızın yüzünü avuçları arasına alarak baş parmakları ile gözlerinden akıp giden yaşları silerek yanağına küçük bir buse kondurdu. “Merak etme çok kısa sürecek ve hemen geleceğim yanına.” Dedi. Küçük kız kendisine güven veren bu davranış ile rahat bir nefes vermişti. Olur anlamında başını sallayarak garson abisinin elinin tuttu. “Ben gelene kadar göz kulak olursan sevinirim.” Dedi. Garson “Peki efendim.” Diyerek oradan küçük kızla uzaklaştı. Kızının dışarıya çıktığından emin olduğunda hiddetle az önce onun ağlamasına sebep olan adama bakışlarını döndürdü.

“Sen ne yaptığını zannediyorsun? Küçücük kızın yanında yaptığın davranışlardan utanmıyor musun?” dedi arsızca.

“Utanmaz, arlanmaz, sıkılmaz herif. Sen ne yüzsüz çıktın ulan? Onca şeyden sonra hala karşıma çıkmış içinde bulunduğun durumda hak iddia etmeye çalışıyorsun.”

“Çakır bu işin hiçbir aşaması seni alakadar etmez. Ne kızım ne de karım. Şimdi çekil önümden Gökçe ile görüşeceğim.”

“Çekilmezsem ne olur adi herif? “ dedi ve adamın suratına sert bir yumruk indirdi. Yumruğun şiddeti ile geriye doğru sendeleyen adam daha fazla öfkesine dayanamayıp o da Çakır’ın suratına sarsıcı bir yumruk attı.Etraf mahşer yerine döndü bir anda. Bağıran, çığlık atan, etrafa kaçışan, mekândan çıkıp giden her şey bir anda mahvolmuştu.

Gökçe şoka girmiş gibi bulunduğu yerden hareket edemiyordu. Günlerdir hazırladıkları tüm her şey yaşanan arbede yüzünden kırılıp dökülüyor etrafa saçılıyordu. Hayal kırıklığının içinde pençeleşirken düşman değirmeninin içinde hayatının un ufak olduğunu hissediyordu.Bu yaşadıklarına inanamıyor adeta mutsuzluğu yudumluyordu. Daha fazla sessiz feryatlarına esir olmaya dayanamadı. Yüreğinin tonlarca ağırlığın altında heba olup gitmesine gönlü razı gelmedi.

“Yeter…”diyerek bir anda yeri göğü inletti. Onun bu haykırışı ile herkes hareketsiz heykellere dönüştü.

“Yeter artık yeter…” diyerek tekrar haykırdı.

Çakır ve Ferit yüzlerine bakıp sonra yavaşça birbirlerinden uzaklaştılar. Ferit’in dudağı patlamış, Çakır’ın kaşı açılmıştı. Yaşanan arbede sadece kişilere değil mekâna da büyük zarar vermişti.

“Gökçe…” dedi Çakır bir iki adım da kızın yanına gitmeye çalıştı.

“Sakın.” Diyerek durdurmak adına elini havaya kaldırdı. “Sakın bir adım daha atma , yoksa seni doğduğun güne pişman ederim. Utanmadan adamım diye ortada dolanıyorsunuz. Şu yaptıklarınıza bakın.”Etrafın halini göstererek “Sorsanız ikinizde delikanlılığın kitabını yazarsınız. Ama ikinizinde küçük bir çocuktan farkınız yok. Kaldıramıyorsunuz değil mi? İki kadının size muhtaç olmadan kendi ayakları üzerinde güçlü bir şekilde durma ihtimaline tahammül edemiyorsunuz. Hep size muhtaç, sizin kurallarınız içinde kanatlarınızın altında sizin söylediklerinizi yapsın istiyorsunuz. Ne zaman sizi hayatının dışında bıraksa ortalığı savaş alanına dönüştürüyorsunuz. Şimdi ikinizde defolun gidin buradan. Burası sizin güç savaşınızı gerçekleştireceğiniz bir alan değil. Bu hikâyede ikinizin de yeri yok. Tıpkı burada da olmadığı gibi . Şimdi defolun gidin buradan.” Dedi. Onlara söz hakkı bile tanımamıştı.

Gökçe üslubunu değiştirip etrafta korku içinde onları seyreden insanlara bakarak “Sayın davetliler istemeden şahit olduklarınız tüm her şey için gerçekten özür dileriz. Açılışımızı burada noktalandırmak durumundayız. Yaşananlardan dolayı kusura bakmayın lütfen. Geldiğiniz için teşekkür ederiz.” Diyerek günün sona erdiğini hissettirdi. Gelen misafirler homurdanarak ortamdan ayrılırken Çakır ne oradan gidebiliyor ne de konuşmaya cesaret edebiliyordu. Kendisini bahtsız bedevi gibi hissediyordu. Nağme tüm olanları sessizce izlemişti. Çakır ve Ferit dışında herkesin gittiğini fark ettiğinde Gökçe’nin omuzlarından tuttu ve onu eve götürmek için sözüz müdahale etmeye çalıştı.Çakır kızların o tükenmiş halini gördüğünde yüreği sızladı. Yere düşen sandalyeyi kaldırmaya yeltendiği an Nağme sert bir dille “Sakın dokunma.” Diyerek azarladı. Tehditkâr bir tonda Nağme’in gözlerindeki ateşli öfke bulutlarını gördüğü an duraksadı. Bu bakışlar bu ses tonu hiç hayra alamet değildi. Ki kız haksız da sayılmazdı.

“Nasıl insanlarsınız siz ya? Nasıl bu kadar bencil olabilirsiniz? Aklım mantığım almıyor. Bakın şu rezilliğe, kepazeliğe siz bizim hayatımızı mahvetmek için mi gönderildiniz dünyaya? Hayata geliş gayeniz bu mu yani?”

“Nağme tamam ama biraz abartmıyor musun?”

“Ben mi abartıyorum? Ben mi?” dedi hayretle. Kızın bam teline bastığından habersizdi. Cehennemin harlı ateşiyle kavrulan sözlerini adamların üzerine savurmaya hazırlanıyordu.

“Ben abartıyorum öyle mi Ferit Bey? Sen hangi yüzle buraya gelirsin? Hem de kızınla. Hiç mi utanmıyorsun?” çileden çıkmıştı artık.

“Ne biliyorsun da ne konuşuyorsun Nağme? Üzerine vazife olmayan şeylere karışma artık.” Nağme adamın bu yüzsüzlüğüne anlam veremiyordu. Ağzının payını vermekten de asla geri durmazdı. Ölümcül tehlikeli bakışlarını adama yönlendirdi.

“Öyle bir karışırım ki Ferit bey senin feleğini şaşırtırım. Uzak duracaksın Gökçe’den yoksa ben sana öyle şeyler yaparım ki feleğini şaşırır adını dahi unutursun.” Dedi.

Çakır kızın sert üslubu ile birden heykel gibi dona kaldı. Nağme bakışlarını Ferit’in ardından Çakır’a yönlendirdi. “Sen de değil sandalyeye şu mekânda tek bir toz tanesinin zerresine dokunmayacaksın. Sende herkes gibisin o yüzden diğerleri gibi çek git Çakır, ne sana ne de başkasına ihtiyacımız yok bizim.” Dedi onu ardında bırakıp giderken Çakır için bu cümleler çok ağırdı. Nağme ona bir kez daha yüz çevirmişti. Bir anlık gaflete düşmesi neticesinde kendisini yerin dibine geçmiş bir şekilde buldu.Duydukları karşısında yüreği daralmış, azap çekerken kederlenmişti. Mahzunlaşmak yüreğinin kaderi haline gelmişti. Cefakeş bakışları buna sebep olan adama dönerken karamsarlık tüm ruhunu ele geçirmişti. İşlerin bu hale nasıl geldiğine bir türlü anlam veremiyordu.

Loading...
0%