Yeni Üyelik
33.
Bölüm

33. Bölüm

@ugurluay

“Hakikatin yakamozunda…”

Huzursuzluk samimiyetsizliği geceden içeriye girer gibiydi. Nağme herkesi gönderip Gökçe ile evine geri döndüğünde arkadaşını güçlükle sakinleştirebildi. Öylesine gafil avlanmışlardı ki yaşananlar talan etmişti hayalini kurdukları en özel günlerini. İstemeden boyun eğmek zorunda kaldıkları dipsiz bir hüznün içine sürüklemişti onları. Ne kadar yarenlik etseler de birbirlerine, isimsiz acıların yüreklerinde yankılanmasına engel olamadılar.

Nağme kucağına başını koymuş Gökçe’nin başını okşuyordu. O kadar çok canı yanarcasına ağlamıştı ki hüzün damlalarının izleri yanaklarında hala dururken salondaki kanepede dizlerinde küçük bir bebek gibi kıvrılıvermişti. Nağme usulca kızın başına yastığa yerleştirip ayağa kalktı. Odasına giderek bir battaniye getirdi. Uyandırmamaya dikkat ederek üzerini örttü. Elini kalbinin üzerine yerleştiren Nağme nefes alamadığını, boğulduğunu hissetti. Bulunduğu mekân giderek üzerine üzerine geliyor acı adeta yüreğini kuşatarak apansızca sarıyordu. Orada daha fazla duracak gücü kendisinde bulamayan kız hızlı adımlarla gecenin karanlığı saatin geç vakit oluşuna aldırmadan kapıya yöneldi. Anahtarlarını alarak hızla atan kalbini sakinleştirmek için dışarıya çıktı. Evinin önüne indiğinde biraz olsun sakinleşebilmişti. Gözlerini hayalini kurduğu, yaşamaya niyetlendiği annesinin vasiyeti ile can bulan mekâna gecenin karanlığında uzaktan öylece baktı. Ne ummuş ne bulmuştu. Ne kadar çabalasa da tekrar dibe çakıldığını hissetti. “Ömer…” dedi fısıltı halinde. “Beni nasıl buldun? Yine peşime neden düştün? Neden hala vazgeçmedin?” diyerek elleriyle yüzünü sıvazladı.

Hayatını gül bahçesine çevirmeye niyetlenen kız yeniden cehenneme itilmeye çalışıldığını hissetti. Gül olmaya niyetliyken ateş olmaya zorlanmak zoruna gidiyordu. Çünkü neyin içindeysen o sirayet ederdi diline, gözüne, yüreğine, yüzüne… İçindeki ne ise yansıması da o oluyordu. Asla daha azı daha fazlası değil.

“Hep geçmişe özlem duyuyoruz değil mi Nağme? Yaşama imkânımız varken yaşayamadıklarımıza, Konuşma imkânımız varken sustuklarımıza, gülme imkânımız varken asık suratlı hallerimize, umuda imkânımız varken ümitsizliği seçişimize, tercihleri biz yaparken sonuçları acımasızca kadere yükleyişimize. Aslında içimizde her şeyi başaracak güç varken güçsüzlüğü seçmemize yanıyoruz.”

Nağme duyduğu gaddar ses ve ard arda gelen acımasız cümleler ile irkildi. Sesin sahibi özünde taşyürekli, kalpsiz, nemrut bir adam değildi ama söz konusu Nağme olduğunda adamın şirazesi bir noktada bozuluyordu. Ve en çok kızın canını bu durum yakıyordu. Nefes almak ve daha sağlıklı sağduyulu düşünmek için çıktığı yolda karşısına yine o çıkmıştı. Çakır…

“Senin ne işin var bu saatte burada Çakır? Niye hala gitmedin?” Hayat yokluğunda attığı her adımda alışılmadık yönlerini keşfediyordu. Bu onu şaşırtmak yerine artık sadece korkutuyordu.

“Gitmedim. Ve bu gece cevapsız kalan tüm sorularımın yanıtlarını almadan da asla gitmeye niyetim yok?” Yıpranmışlık ve yorgunluk artık sadece kelimeler ile ifade ettiği değildi. O kelimeler ruhunda açılan yaranın cismani tanımlarıydı.

“Benim sana verecek bir cevabım yok.” Dedi telaş içinde oradan uzaklaşmaya çalıştı. Kızın bu hareketi ile bir anda aşılmaz bir dağ gibi önüne geçen adam bir anda kolundan tutarak onu durdurdu. Bakışları buluştuğunda nefesleri hızlandı. Anladıkları kadarıyla nasipleniyorlardı hissettiklerinden.

“Nağme kalbin diline yol göstermiyorsa eğer, söylediğin sözlerin bende artık hiçbir hükmü yok.”

Genç kızın gözlerinin içi titredi bu cümleyle birlikte. Sesi kelimeler ile buluşup vuslata erişmek için can atsa da ağzından tek bir cümle dökülmedi. Adam kızın kolundaki baskıyı arttırırken onu biraz daha yakınına çekti.

“Beni çileden çıkarmaktan vazgeç. Belki nefes alarak, konuşarak kendini savunmuyorsun ama senin sessiz çığlığın bana her şeyi anlatıyor. Silinmeyen, yaşayamadığımız sevdamızın izleri var yüreğinde, gözlerindeki hüzün damlaları bana matemin rengini hatırlatıyor. Seni yeniden kaybetme hissi yüreğime büyük bir vahşetin korkusunu sinsice dolduruyor. Görmüyor musun ne haldeyim?”

“Ben mi seni çileden çıkarıyorum? Allah aşkın yapma Çakır, yapma bırak beni. Ben senden uzak durmaya çalışıyorum ama sen her seferinde istemediğim şekilde burnumun dibine kadar geliyorsun.”

“Hayır, Nağme artık olmaz. Bu gece burada seninle aramızda gizli saklı kalmayacak, her şey ortaya çıkacak. Sürekli gözünün önünde olmamı da istemiyorsan anlat bana artık. Senin hikâyende Gaye’nin rolü ne? Bu geceden sonra beni durduramazsın. O adamın varlığının etrafta tekrar belirmesinden sonra susmamı, kenara çekilmemi yine seni kaybetme ihtimalini göze alamam. Bu yüzden hiçbir ayrıntıyı anlatmadan yalan dolan bulaşmadan bana her şeyi anlatacaksın.”

“Anlamıyorsun değil mi? Sesini duyduğum an ben irademi kaybediyorum. Sesinin o eşsiz tınısı benim en büyük zaafım, ben sen konuştukça kaybettiklerim ile tekrar tekrar yüzleşiyorum. Ve ben kaybettiğimiz biz ihtimali ile yerle bir oluyorum, ölüyorum be ölüyorum ama sen beni daha da zorluyorsun, acımadan zorluyorsun.”

“Madem ben senin zaafındım, madem ben senin için bu kadar önemliydim neden gittin Nağme?” diye haykırdı. “Neden gittin beni, bizi, Gökçe’yi, aileni neden ardında bırakıp terk ettin? Sevdim deme, o herifi sevmediğini ben çok iyi biliyorum. Sen o şerefsizin elini tutarken ben senin gözlerinde bizi gördüm. Ama sen gittin. Benim seninle konuşmama izin bile vermeden herkesi her şeyi ardında tek bir iz bırakmadan terk ettin. Bana artık bunun nedenini açıklayacaksın.” Çakır yılların içinde biriktirdiği zehri akıtsa da dilinden söze dökülmeyen cümleleri ruhunda yankılanıyordu.

Yapma Nağme. Ne olur yapma. Hayal kurmayı bırakıp, gözyaşlarıma esir olduğum yastayım. Daha fazla yorma yüreğimi, senin beni yok saydığın gecelerin sabahına artık çıkar mı gözleri? Ben sende öldüm sende dirileceğim. Yüreğimin tek gerçeğini senden gizleyemedim. Kavuştuysa gönül dilde yarım kalan cümlelere işte o zaman ferahlayarak rahata erer. Sevdiğime bir değil bin dünya olmak, artık uğurlamak değil ağırlamak istiyorum.

“Saçmalıyorsun bırak beni. Açıklayacak hiçbir şey yok.” Diyerek bir hışımla kolunu adamın tutuşundan kurtardı. “Sen kafayı yemişsin çekil önümden sonrada defol git buradan.” Dedi onu göğsünden geriye doğru ittirdi. Hareketleri sert olsa da yüreğindeki fırtına korku ile alevlenmeye başlamıştı. Anlatamazdı, geçmişe dair tek bir cümle kuramazdı. Ama öyle çok isterdi ki adını özgürce dillendirmeyi. İsmini andığında yüreğinde eşsiz bıraktığı o tadı hissettirmeyi. Oysaki sadece ona özel onun için sakladığı tebessümleri vardı. Dillendirmeye korkuyordu dileklerini, umutları gibi sönüp gidecek, niyetleri gibi giderek kararacak diye… Geçmişin masallarını dinlemekten çok yorulmuştu artık. Ona dair kurduğu her cümle kırık bir lisana sahip yansımalardan ibaretti.

“Hayır, ne ben ne de sen hiçbir yere gitmiyoruz. Her şeyi konuşacağız. Artık bizim için zaman tükendi.”

“Öyle mi? Dinle o zaman Çakır Bey. Ben aşkın en büyüğünü yaşadığımı zannederek tüm hayatımı kendi ellerimle alt üst ettim. Cenneti yaşayacağım derken cehennem de gözümü açtım. Ama asla boyun eğmedim. Kader deyip geçmedim. Evlenmeden önce bambaşka bir hayat vaad eden adamın evlendikten sonra gerçek yüzünü gördüm. Başıma geldi çekmek zorundayım demedim. Gelecek kaygısına düşmedim. Karakterimi yok saymadım. Asla da affetmedim. Çünkü bir kere yapmayı göze alan yine yapacaktı. Affetmek ona hata yapması için ikinci bir şans vermekten başka bir şey değildi. Klasik tozpembe hayaller kuran genç kızlık rüyasına kapılıp gerçekler ile yüzleşerek yere çakılma hikâyesiydi yaşadığım. Her şey güzel olacak diye yola çıktığım, annemler sonradan beni affeder derken hiçbir şey hesapladığım gibi gitmedi. Sonra da ayrılmak zorunda kaldım. Daha fazlası yok. Tamam mı? Öğrendin mi istediklerini?”

“Yeter artık yapma, yalan üstüne yalan söyleme. Buna dayanacak gücüm kalmadı. Bu hikâyeleri sen git Gökçe’ye anlat bana değil. Bu anlattıklarının çoğu yalan, Gökçe’ye anlattığın aşk hikâyesi de yalan. Sen o adamı hiç sevmedin.”

“Neye inanmak istiyorsan ona inan benim şu saatten sonra sana anlatacak tek bir şeyim bile yok.”

“Artık susma konuş be kadın, neydi seni o herifin peşine düşüp onun ardından gitmeni sağlayacak Gaye ile ne alakası var tüm bunların, artık anlat deve kuşu gibi başını kuma gömmekten vazgeç.”

“Sen ne dediğinin farkında mısın? Ben miyim başımı kuma gömen? Her şeye gözü kapalı olan sen değil misin? Senin tek derdin Gaye değil mi? Onun masumiyetine inanıyorsun, hala bu işle bir alakası olmasın diye içten içe kendini inandırmaya çalışıyorsun.”

“Benim niyetim Gaye değil sensin.”

“Yazık, gerçekten çok yazık.” Dedi gözyaşlarına artık engel olamıyordu. Çakır’ı ardında bırakıp bir hışımla tekrar gitmeye çalıştığı sırada adam bu defa bu hamlesini de engellemek için iki kolundan tutarak gözlerinin içine bakmak için onu zorladı.

“Duymuyorsun değil mi? Hala benden kurtulmak için ağzımdan çıkan tek bir isme tutunup delicesine kaçmak için çırpınıyorsun. Ne kadar güçlü görünmeye çalışsan da deli gibi korkuyorsun. Sen hayatımda gördüğüm en büyük korkaksın Nağme DOĞAN.” Dedi onun damarına basmak ve kışkırtarak konuşmasını sağlayarak sakladıklarını öğrenmek için. Nağme duydukları ile gözleri irileşirken öfkeden deliye dönmüştü. Adamın göğünse defalarca yumruk vurarak bağırmaya başladı.

“Evet korkağım Allah’ın belası, korkağım, hem de en büyük korkağım. Sevdiklerini kaybetme korkusuyla kendinden vazgeçmiş bir insanım. Sevmediğim bir adama sevdiğim adam için göz yummuş sırf o zarar görmesin diye rol yapmış insanım. Tehdide, şantaja sevdiklerim nefes alabilsin diye boyun eğmiş bir korkağım. Karakterini satıp geleceğini kuranların kurbanıyım.” Dedi hıçkırıkları arasına nefesi kesilirken gücü tükenmiş ayakları bedeninin taşıyamayacak duruma geldiğinde Çakır onu kolları arasına alarak sımsıkı tutmuştu. Çakır’ın kolları arasına Nağme hıçkıra hıçkıra ağlarken adam duydukları ile nefes almakta zorlanıyordu. Tahminlerinin ötesindeki duydukları, Nağme’nin çektiği acıları bir nebze öğrenmiş olması ayakta durmasını güçleştiriyordu. Yaşadıkları, yaşayamadıkları nasıl bir cehennemin içindeydi. Nağme sayıklarcasına “Korkuyorum, çok korkuyorum.” Derken Çakır “Korkma ben yanındayım artık.” Diyerek sırtını sıvazlıyor, yanında olamadığı acılarını zamanında dindiremediği, tüm çektiği ıstıraplarda uzağında nefes aldığı için şimdi yüreği sarsılırcasına matem yaşarken gözlerindeki hüsran damla damla akıyordu. Kahır iki sevdalı yüreğin etrafını sarmışken zaman adeta durmuştu.

Loading...
0%