@ugurluay
|
“Gönül Mahşerinde…” Çakır ve Nağme için asıl kıyamet şimdi kopmuştu. Kalpleri gönül mahşerinde yeniden dirilecek ve en sonunda hesaplaşacaklardı. Nağme geçmez sandığı ıstıraplı günlerin geçtiğine şahit olurken mümkün değil dediği anları yaşıyordu. Gecelerce adamın dizlerine başını koyup ağlayarak yaşadığı tüm acıları anlatmayı hayal etmiş olsa da asla bu anların yaşanacağına inanmıyordu. Ama şimdi ömrü hayatında sevda dediği adamın kollarında bir mucizenin gerçekleşmesine tanıklık ediyordu. Çakır’ın sinesinde soluk alıp verirken kalbi savunmasız narin bir kuş gibi delicesine çırpınıyordu. Varlık ile yokluk arasındaki sır perdesi aralanmaya başlamış sonunda kelimelere dökülmüştü. Çakır onun bu hallerini gördükçe çaresiz kalıyor yıllar önce gönlüne düşen kadının yüreğiyle gurbete sürgün edildiğini anlıyordu. Kolları arasında “Korkuyorum” diye titreyen kadının sesinde isyan barınıyordu. Savunmasızca bitkin düşen bedenini teskin edercesine sırtını okşayarak bugün arka arkaya rezilliklerin yaşandığı kafenin içine onu kucağında taşıdı. Sandalyeye oturtarak biraz sakinleşmesini bekledi. Kendini biraz daha iyi hissettiğini anladığında tek bir kelime etmeden mutfak kısmına geçerek genç kıza kahve hazırladı. Elinde kahveler ile içeriye gelen adam aydınlanmaya başlayan gökyüzüne başını çevirdi. Az önce gecenin en karanlığını yaşamış olsalar da artık aydınlık zamanıydı. Tıpkı onlar ve geçmişleri gibi… Artık tüm sırların gün yüzüne çıktığı ve açıkça konuşulduğu karanlığın son bulduğu yeni bir gün istiyordu. Elinde tuttuğu kahveler ile de bu yolda atacağı ilk adımın olduğunu hissediyordu. Nağme , Çakır’ın elinde tuttuğu kahve kupalarını görse de tepkisiz bir halde boş bakışlarla onu takip ediyordu. “Biraz daha iyi misin?” dedi elindeki kahveyi Nağme’nin önüne bırakarak kendisi de onun tam karşısında oturdu. “Daha iyiyim, teşekkür ederim.” Derken minnettardı ses tonu. Ama bakışları kaçacak delik arar gibi çoktan etrafa dağılmıştı. “Neden teşekkür ediyorsun Nağme? Ne için?” “Her şey için Çakır, az önce yaşanan her şey için teşekkür ederim.” Diyerek neyi ima ettiğini ikisi de çok iyi biliyordu. Onun bu tavra bürünmesinden rahatsız olan adam genç kadının artık hiçbir yere kaçışı olmadığını hissettirmek istercesine konuşmasını umut eden bakışlar ile süzüyordu. Kahvesinden bir yudum alarak gözleriyle resmen kızın ruhunu kendine esir etmişti. Nağme bu davetsiz esaretten rahatsız olarak huzursuzca yerinde kıpırdandı. “Çakır, az önce yaşananlar…” dedi olayı kapatıp daha fazla geçmişe geri dönerek anlatmamak adına içinde delicesine bir çırpınış vardı. “Az önce yaşananlar senin bizden sakladığın gerçeklerindi. İnsan bazen geleceğini kendi gerçeklerine feda eder. Sen tüm bu gerçekleri şimdi bana en başından anlatacaksın. Sakince.” “Yapamam, anlamıyor musun? Yapamam. Ben sandığın kadar yarasız değilim. Buna gücüm yok. Bir gün anlatmaya gücüm olur mu? Onu da bilmiyorum.” “Yaparsın, aslında sen anlamıyorsun, kendinin farkında değilsin, neleri başardığını kimlere kafa tuttuğunu, neleri alt edip bu günlere geldiğinin farkında değilsin. Sen benim şu dünyada tanıdığım en güçlü kadınlardan birisin. Ve ben yaralı olan o güçlü kadını gerçekten dinlemek istiyorum. Sana karşı bir daha hata yapmadan, yanlış anlamadan, yargılamadan sadece dinlemek istiyorum. Bunu ben de , yaşayamadığımız biz de çoktan hak ettik.” Nağme duydukları karşısında şaşkınlığını gizleyememişti. Çakır’ın kendisi hakkında bu şekilde düşündüğünü hiç bilmiyordu. Allak bullak olmuş, doğrusu yanlışı birbirine girmişti. Duyduklarını hazmetmesi zaman alsa da derin bir nefes alıp verdi. Gözlerini açıp kapayarak yüzünü elleriyle ovuşturdu. Artık bir şeylerin geriye dönüşü olmadığının farkındaydı. Çakır’ın da bu işin peşini bırakmayacağını çok iyi biliyordu. Kaybedeceğini zaten kaybetmişti. Şu saatten sonra daha kötü ne olabilirdi? “Tamam o zaman.” Diyerek konuşmaya razı olduğunu hissettirdi. Kahvesinden bir yudum aldı, derin bir nefes alırken gözlerini kapadı. Şimdi anlatacakları kalbinin ritmini delicesine arttırırken kelimeleri bir araya getirmek gerçekten çok zordu. Gözlerini açtığında ona bakmaya cesaret edemiyordu. Bakışlarını onun olmadığı cama döndürürken şimdi kendisini daha iyi hissediyordu. “Sana her şeyi anlatacağım, hem de her şeyi… Ama bu anlattıklarım sonsuza kadar burada kalacak. Duyduklarından sonra Gökçe’ye hiçbir şey anlatmanı istemiyorum. Onun şu anda bir yıkımı daha kaldıracak gücü yok. Hiç kimseye de hiç bir şey yapmanı istemiyorum. Anladın mı beni?” derken ondan itirazsız onay istiyordu. Çakır’ın sessiz kalması bir anda bakışlarının buluşmasına sebep oldu. “Bana bu konuda söz vermeni istiyorum.” Dedi üzerine bastırarak söylemişti tüm kelimeleri. “Nağme konuşma öncesi bu pazarlık hiç doğru değil. Belli ki hiç ama hiç hoşuma gitmeyecek şeyleri duyacağım. Eğer ki hesap sormam gereken bir durum söz konusuysa sen beni durduramazsın. Bunu çok iyi biliyorsun.” “Belki ben durduramam ama bana verdiğin söz seni durdurur.” “Nağme, anlat.” Dedi emredercesine. “Bana bu konuda söz vermediğin sürece sana tek bir cümle dahi söylemem.” “Nağme…” dedi dişleri arasından tıslayan adam ne kadar sakin kalmaya çalışsa da sabırsızlığı ve merakı öfkesi ile işbirliği yapıyordu. “Çakır, beni tanırsın, ne bu ses tonun ne de başka bir şey bana geri adım attıramaz. Sen bana o sözü vermezsen benden hiçbir şey öğrenemezsin.” “Of Nağme Of! Tamam, Nağme Hanım, tamam. Nasıl istiyorsanız öyle olsun. Sadece dinleyeceğim. Hiç kimseye hiçbir şey söylemeyeceğim de yapmayacağımda. Söz. Oldu mu?” “Oldu.” “Şimdi artık seni dinliyorum, sonradan öğreneceğim tek bir eksik parça dahi istemiyorum.” “Tamam, senin istediğin gibi olsun. Artık yapbozun tüm parçalarını sana vereceğim. Eksiksiz. Bu noktaya nasıl geldim? Neden tek bir mektupla ortadan kayboldum ve çekip gittim? Nelere sessiz kaldım, mecbur bırakıldım? Her şeyi sana anlatacağım. Ömer Solmaz.” Dedi soluğunun kesildiğini hissetti. “Onun tabiriyle belalım. Hayatıma ansızın geri dönmüştü.” “Geri dönmüştü derken.” “Anlatacağım merak etme. Sadece bu konuşma boyunca sabırlı olmanı istiyorum. Çakır ben onu hiç sevmedim, hem de hiç.” “Peki neden gittin Nağme? Sevmediğin bir adam için beni, bizi, arkadaşlarını, aileni nasıl geride bıraktın?” “Mecburdum.” “Bu nasıl bir mecburiyet? Yıllardır anlamıyorum, anlayamıyorum.” “Bak Çakır, Ömer benim hayatıma ansızın geri döndü dedim. Çünkü ben onu daha önceden tanıyordum.” “Nasıl tanıyordun? Ve sen bana bunu yıllar sonra mı söylüyorsun?” “Çakır, yanlış anlamadan ve yargılamadan dinlemeyiöğren lütfen.” “Tamam, tamam.” Diyerek iki elini teslim olurcasına havaya kaldırdı. “Sustum, dinliyorum. Sen devam et lütfen.” “Lise yıllarında sadece bir dönemi bizimle okudu. Çok kısa bir dönemdi. Ama o kısa dönem benim bütün hayatımı elimden almaya yetti. Lise yıllarında bir anda gizemli bir çocuk geldi okula, sonradan öğrendim. Ailesi kan davasında yitip gitmesin diye memleketlerindeki olaylar yatışana kadar getirmişler. O süreçte Ömer hayatıma önce güzellikle girmeye çalıştı. Ama asla ona o gözle bakmadım. Zaten ben hayatım boyunca senden başkasına o gözle hiç bakmadım. Her neyse… Ömer bana o zamanlar sevgilisi olmamı teklif etti. Kabul etmedim. Aslında o zamanlar diretmedi de, ortadan bir anda kayboldu. Sonradan öğrendim barış sağlandığı için ailesi memleketine geri götürmüşler. Sonra hayatımın en güzel yıllar başladı ve sizinle tanıştım. Üniversite hayatımız. Üniversitede ayrılmaz dörtlüydük. Sen ve Efe bizim koruyucu meleklerimizdiniz. Gaye’ye rağmen güzel bir ekip olmuştuk. O güzel anların çok az olduğunu anlasaydım daha fazla kıymetini bilirdim. Ama bak şimdi her birimiz kırık dökük hayatın içinde bir yerlere savrulduk.” “Güzel ve kıymetli zamanlardı Nağme, seninle geçirdiğim tek bir dakikanın bile sonsuzluğuna olan inancım vardı.” “Benim içinde o zamanlar öyleydi Çakır. Seninle yakınlaşmaya başladığımız, biz olma ümidimizin yeşerdiği zamanlarda yine Ömer hayatıma çıkageldi. Lise de ansızın giden çocuk, üniversite de hayatımın dönüm noktası dediğim anlarda uğursuz bir adam olarak geri döndü. Sana söyleyemedim. O zamanki aklımla korktum. Yanlış anlamandan, beni suçlamandan ya da ne bileyim adımlarının bana gelişinin vazgeçişinden korktum. Buna şahit olmaktan, sensizliği yaşamaktan tedirgin oldum. O yüzden sana, size onu daha önceden tanıdığımı anlatamadım.” “Sen benden bu kadarını nasıl gizledin?” “Gizledim, çünkü Ömer bıraktığım gibi değildi. Benim tanıdığım çocuk değildi. Gözü dönmüştü. Seninle yakınlaşmamın ardından ortaya çıkışı beni korkutmuştu. Öyle bir oyunun içine sürüklenmiştim ki bazı şeylere gücüm yetmedi. Bir hafta, sadece bir hafta da herkes onu sevgilim zannetti. Ona deli divane aşığım zannetti. Sen bile… Anlatamadım, anlamıyor musun? Açıklayamadım. Öyle zamanlarda öyle anlarda yanımda görüyordun ki öfken benim gözlerimdeki gerçeği görmene engel oluyordu. Ömer bir anda karşıma çıkıp elinde çiçeklerle bana sarılıyor ve kulağıma tehditler fısıldıyordu. Bir anda masama oturup gülerek tehdit ediyor ama dışarıdan iki sevgili gibi gözükmemizi sağlıyordu. Telefonuma sürekli nerede olduğum, kiminle olduğum ile ilgili beni takip ettirdiğine dair mesajlar atıyor, inanmadığımda ise fotoğraflarımı çektirip gönderiyordu. Sadece bir hafta sürdü bu durum ve ben artık dayanamadım. Onu aradım ve her şeyi aileme ve sana anlatacağımı söyledim. Onu dinlemedim telefonu kapatarak evde bıraktım. O gün Gökçe’nin doğum günüydü. Niyetim o gün gelip her şeyi anlatmak ve bu tehditlere artık boyun eğmemekti. Ben o gün Gökçe ile onun doğum gününde yeniden doğacaktım. Ama o kapıya geldiğimde an ruhumun ve hayallerimin öldüğü gün olacağını bilemezdim.” “O gün ben seni çok bekledim Nağme.” “O gün gelmeyi çok istedim Çakır, hayatımda hiçbir şeyi istemediğim kadar istedim. Ama benim gücüm ve cesaretim o kapıdan bir adım daha atmaya yetmedi.” “O gün ne oldu Nağme?” dedi duyacaklarından delicesine korkuyordu. “O gün, o evde, sen, Gökçe, Efe, ailelerimiz, arkadaşlarımız herkes oradaydı. O gün…” dedi gözyaşları akmaya başlarken sesi titriyordu. Çakır o günü çok iyi hatırlıyordu. Nağme ile konuşup duygularını açıklayacaktı. Ömer’in varlığına rağmen bilmesini istemişti. Ama o gün Nağme oraya hiç gelmemiş ve ardında ailesine bir mektup bırakarak herkesi terk etmişti. Geride hayal kırıklığına uğramış Gökçe ve Efe, sevdaya küsmüş bir Çakır, gözü yaşlı anne ve baba, dedikodu yapacak onlarca arkadaş bırakmıştı. “O gün ben onunla gitmek zorundaydım. Hepinizin hayatı benim tek bir cevabıma bakıyordu.” “Bu ne demek oluyor Nağme?” Kız hıçkırıklara boğulurken o kara günü zihninde tekrar tekrar yaşıyordu. “O gün…” dedi ve…. |
0% |