@ugurluay
|
“Sabrın Nefesi…” Sabrın kapısında nefes almak herkesin gücünün yeteceği bir nokta değildir. Öfkeyi burnundan soluyan bedenin gönlünün derinliklerinde olup bitene kulak vermesi ise mucizedir. Hayat yolculuğunda nefes almayı bilmek gerekir, bu hiç kimseye vakit kaybettirmez sadece yükünü hafifletir. Bazen sabır kapısında alınan gerçek bir nefes bir ömre yetebilir. Nefsin isteklerine kurban olmak yerine sabrın kapısını çalmak insanın içinde kopan fırtınaların dinmesini sağlamaya yetebilir. Çakır iki gündür kızgınlığında boğulup elem içinde kavruluyordu. Gözlerinin haresi içindeki pırıltılar kendilerini idama mahkûm etmiş gibiydi. Sanki bir günah işlemişçesine mahkûmiyetini ilan etmiş ve hüzün gemisine ruhunu kalbiyle birlikte bindirerek göndermişti. Bahçede oturmuş kollarını kucağında birleştirmiş yanan ateşin içinde sarmaş dolaş olan alevleri izliyordu. Nasuh Baba ile konuşmasının ardından adeta diline mühür vurmuş tek bir kelime dahi etmiyordu. Çakır, kendisini izleyen iki çift gözün varlığını hissetse de onlara aldırış etmeden sadece alevleri izliyordu.Nasuh Babanın çiftliğinde öfkesini dizginlemeye çalışıyordu. “Nasuh Baba, Çakır’ın bu sessizliği beni korkutuyor.” Dedi. İhtiyar adam Efe’nin tedirgin çıkan sesine karşılık anlayışlı bir bakış gönderdi. “Sabretmek zordur evlat, sabretmeyi öğrenmek daha da zor.” Sesindeki güven veren tını her ne kadar Efe’yi ikna etmeye yetse de gözlerini tekrar ateş içinde yok olacakmış gibi alevlere bakan adama döndürdü. Onlar Çakır’ı izlerken kapının zili çaldı. Efe kaşlarını çatarak Nasuh Babaya baktı. “Misafirin mi gelecekti baba?” “Gelenler misafir değil evlat için rahat olsun.” Dedi omzuna eliyle dokunarak onu sakinleştirdi. Kapıyı açmak için gittiğinde Efe’nin içini tarifi imkânsız bir sıkıntı bastı. Gözleri bahçede oturan Çakır’ı süzerken kulağına dolup taşan ses bedenin taş kesilmesine sebep oldu. “Efe.” Dedi şaşkınlık doluydu sesin sahibi. “Senin burada ne işin var?” diye devam ederek çıkışan Gökçe gelirken bu manzara ile karşılaşacağını hiç düşünmemişti. Efe “Nasuh Baba?” diyerek ismini zikrederken binlerce soru barındırıyordu sesinin tonu. Nağme Efe’nin yakasına hiç beklemediği anda yapışırken “Ben seni aramadım mı Efe? Senden yardım istemedim mi? Sen bana Çakır’ı hala bulamadım demedin mi? Hala bulamadıysan burada senin ne işin var? Ha şayet bulduysan bana neden haber vermedin? Ona bir şey oldu, başına kötü bir şey geldi diye iki gündür ölüp ölüp dirildim ben. Ne halde olduğumu bile bile sen bana nasıl haber vermezsin, bana nasıl yalan söylersin Efe?” diye can havliyle öfkesini kustu. Gökçe “Nağme sen Efe’nin gittiğini söylemiştin, onca nutuk atarken bana yalan mı söyledin?” dedi hayal kırıklığıyla. Efe ve Nağme idrak ettikleri gerçek ve bir sırrın daha ortaya dökülmesiyle mahcup dolu gözler ile bakışlarını genç kadına döndürdüler. Ellerini kuzeninin yakasından söküp alan Nağme hızla arkadaşının yanına gidip kollarından sıkıca tutarak kendisine bakmasını sağladı. “Gökçe valla açıklayabilirim. Aslında Efe gidecekti. Bende gitti zaten zannediyordum. Yani sana o konuşmaları yaparken onu gitti biliyordum. Sonrasında beni arayarak gitmediğini, daha doğrusu gidemediğini ama asla yanımıza yaklaşmayacağını söyledi. Benden de senin rahatsız olmaman için susmamı istedi. Zaten görmeyecektin, bilmeyecektin, ha burada ha yurt dışında öyle değil mi?” dedi onun kalbinin kırılmasını engellemek içindi tüm bu açıklamalar. Gökçe kaşları çatılı halde Efe’ye bakarken “Peki senin açıklaman ne Efe Bey? Gidersin ya da kalırsın bu sorun değil sen Çakır’ın yerini neden haber vermedin?” Efe dönüp dolaşıp işin başına patladığına şaşkın halde “Şimdi konumuz bu mu oldu yani?” dedi. Ne dese nasıl çıksa işin içinden bilemedi. Bakışlarını Nasuh Babaya çevirdi. “Ah Nasuh Baba kızlara neden haber verdin? Böyle anlaşmamıştık seninle.” “Evlat ben kimse ile anlaşma yapmadım. Sen sadece anlattın ben dinledim. Sana söz verdiğimi hatırlamıyorum.” “Haber verse ne olacaktı Efe Bey kaçıp gidecek miydin yine?” dedi Gökçe. Gözlerini kıstı ellerini kucağında birleştirdi. “Ne alakası var Gökçe, ben sadece sizi varlığımla rahatsız etmezdim. Benim yüzümden üzülmeni istemiyorum.” Dedi yaşadıkları son olay hatırında canlanırken yüzü allak bullak olmuştu. Gökçe Efe’ye o an hak verdi. Onun yakınında olması Ferit’i öfkeye boğar saçma sapan işler yaparak boşanma sürecini çıkmaza sokabilirdi. Şimdi düşündüğünde Efe’nin bu ince düşüncesine karşı ona hak vermeye başlamıştı. “Haklısın kusura bakma ben seni bir anda karşımda görünce şaşırdım.” “İnan sizi burada gördüğümde ben de aynı şaşkınlığı yaşadım. Çünkü Nasuh Baba bana gelenin misafir olmadığınızı söylemişti.” “Tabi ki misafir değiller evlat onlar bu evin kızları sayılır.” Dedi yıllardır evlat gördüğü iki genç kadını kolları arasına alıp babacan bir şekilde sarıldığında iki kadın da kendilerini baba evinde güvende hissettiler. Gökçe ve Nağme bu yakınlıktan dolayı biraz duruldular. “Peki bana söyler misiniz? Çakır’ın burada bu halde ne işi var?” dedi. Sesi kırık çıkarken bakışları heykel gibi hareketsiz alevleri izleyen adamdaydı. Efe “Nağme o gece beni aradığında Çakır’ın bir delilik yapacağını hissetmişim. Doğruca Gaye’lerin evine gittim.” “Aman Allah’ım! Yoksa evi mi bastı?” diyerek korku ile iki eliyle ağzını kapattı. “Bir dakika! Bir dakika! Çakır gecenin bir vakti bizim evi Gaye için neden bassın? Kısaca bizim evimizi neden basacaktı? Burada neler dönüyor böyle? Biri gerçekten bana artık ne olduğunu anlatsın.” dedi soru dolu bakışlarla. Efe ve Nağme yaptıkları hatanın farkına vardıklarında ise her şey için çok geçti. “Şey Gökçe!” diyerek kıvranan Nağme’nin sözünü Nasuh Baba kesti. “Kızlar Efe bir sıkıntı yaşanmadan Çakır’ı alıp buraya getirdi. Çakır’ı durdurmak zor hatta imkânsızdı. Öğrendiklerinden sonra gözü dönmüştü. Kalbini karartmış, gözlerinin ışığını söndürmüş, ıssız çöllere düşmüş gibiydi. Sana hakkımı helal etmem dediğim anda durdu, sustu ve o andan itibaren de konuşmuyor. Şimdi bu gece uzun olacak. Kızlar mutfakta her şey hazır zaten siz masayı kurun, Efe sende benimle gel semaveri yakalım. Bu geceden sonra aranızda gizli saklı hiçbir şey kalmayacak. Gönül işlerinizi bir kenara bırakacaksınız. Ben bu gece yıllar önce gerçek dostluklarına, arkadaşlıklarına şahit olduğum evlatlarım bildiğim gençleri masamda görmek istiyorum. Çünkü onlara anlatacaklarım var.” Dedi. Gençlerin bakışları birbiri üzerinde gezinirken Nasuh Babanın “Eee hadi ne duruyorsunuz hala.” Sesiyle emir almış gibi yerlerinden hareketlendiler. Her biri bir yana dağıldığında gözleri eski günleri yad etti. Ne güzel günlerdi o günler. Nasuh Baba hiç evlenmemiş, yıllarca yüreğinde kavuşamadığı sevdanın izlerini taşımıştı. Sevmiş ama sevilmemişti. Hala gözleri ara ara sevdiği kadını izlemek için geçtiği yolları takip ederdi. Ona dost, arkadaş gözüyle bakan sevdası yıllardır içindeki aşkı görememişti. O ise evlat bildiği bu gençlere hayat yolunda tökezlediklerinde nefes almaları için bir durak olmuştu. Önce Çakır anlatmıştı tüm dertlerini, sonra Gökçe’yi getirmişti yanında. Ardından Efe ve Nağme katılmıştı bu kervana. Çoğu geceler bu bahçede sabahlar hatalarından ders çıkarmak adına Nasuh Baba ile vakit geçirirlerdi. Şimdi ise birbirlerinden sakladıkları birçok sır ortaya dökülmek için vaktini bekliyordu. |
0% |