@ugurluay
|
4.BÖLÜM “Senin vedan benim kıyametim…” “Midem almıyor onun suratını görmeye, adımın yanında onun soyunu bildiren bir yazının olmasını istemiyorum. Artık onun karısı olmak istemiyorum. Bunu ne bizimkilere ne de Ferit’in ailesine açıklayamam. Herkes bir anda bizi barıştırmak isteyecek, bir sürü tantana kopacak. Ben bunları yaşamak istemiyorum Gaye, buralardan çekip gitmek istiyorum. Onun benim hayatımdan çıkıp gitmesini istiyorum. Onun yüzünü dahi görmek istemiyorum.” Ferit karısının sesinden bu cümleleri duyacağına ölmeyi tercih ederdi. Bu cümleler onun yerle yaksan olmasına sebep oldu. Yutkunamadı, nefes alamadı, ruhunun lime lime olduğunu hissetti. Ne olmuştu da canı gibi sevdiği kirpiği gözüne değdi diye kirpiğini bile kıskandığı karısı şimdi ondan nefret ediyordu.Kaldıramadı tüm bunları. Ellerini iki yanında yumruk yaptı ve dişlerini sıktırırken sesi tıslar gibi çıktı. “Bunu yapmana asla izin vermem. Benim hayatımdan çıkıp gitmene asla izin vermem Gökçe. Duydun mu beni? Senden boşanmayacağım, benden öylece çekip gitmene izin vermeyeceğim.” Dedi itiraz kabul etmeyen bir tonda. Boşanmayacaktı, her ne pahasına olursa olsun onun aklını başına getirecek ona sevdiğini hatırlatacak, bugünleri de birlikte atlatacaklarına onu inandıracaktı. Zamanında Ferit darmadağınıkken onu hayata Gökçe döndürmüştü. Şimdi ise sıra Ferit’teydi. Onu bırakmayacaktı. Bir bebekleri olmasa bile ondan vazgeçmeyecekti. Gerekirse evlat edinirler, evsiz bir yavrucuğa annelik babalık yaparlar, ona aile olurlardı. Sorun anne olamama ihtimaliyse onu da halledebilirlerdi. Yeter ki yan yana olsunlar, yeterki yürekleri eskisi gibi bir arada yeniden atsın, şu hayatta çözüm bulamayacakları hiçbir şey olamazdı. Hem evlilik de bu değil miydi? Sadece iyi, güzel,huzurlu günleri paylaşmak mıydı? Asla… Evlilik acıyı da hüznü de kederi de hastalığı da her şeyi de içine alıp sahiplenen bir kurumdu. Kendisine iyi günleri pay edip zorlu dönemeçlerden geri dönecek sevdiğini yarı yolda bırakacak bir adam değildi Ferit. Bırakmayacaktı, her ne olursa olsun ondan vazgeçmeyecekti. Gaye eniştesinin bu tavrı karşısında öfke ile soluyarak “Sen hangi cüretle…” diyerek tam bir adım atmıştı ki ablası onun elinden sımsıkı tuttu ve gözleriyle sessiz kalmasını işaret etti. “Ama abla bu adam…” diye inlediğinde ablası “Gaye lütfen bana biraz izin ver.” Dedi tüm sükunetini koruyarak. Ablasının buz gibi çıkan sesi onu şaşkına çevirmişti. Gözlerindeki kızarıklığı görmese az önce acı çeken hıçkırıklara boğulan kendi ablası değilmiş gibi zannedecekti. Ama daha dakikalar önce acı çektiği için ağlayan kadın şimdi hesap soracağı adamın karşısına dimdik duruyordu. Kadın olduğunu, güçlü olduğunu ona göstermek için çabalıyor içinde var olan gücü adeta yeniden keşfediyordu. Ablasının bakışları ve sükuneti Gaye’yi de sessizliğe itmişti. Bir köşeye sinecek ve büyük yüzleşmeye şahit olacaktı. Yıllarca ablasının gizli sevdasına ortak olmuş şimdi ise bu aşkın tarihe karışmasına seyirci kalacaktı.Biliyordu ki bugünden sonra hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmayacaktı. Ferit iki kardeş arasındaki anlaşmayı sezmiş gibi derin bir nefes bıraktı. “Gökçe…” dedi sesini sakin tutmaya çalışarak. “Ne kadar çabuk vazgeçiyorsun benden,bizden? Sanki onca yıl beklememiş, beni sevmekten bir an olsun vazgeçmemiş biri gibi davranmıyorsun. Ne oldu? Ne değişti dünden bugüne?” “Gözüm açıldı Ferit. Ben gözümü açtım seni tanıdım. Yan komşunun yakışıklı oğlu Ferit, gözleri beni görmeyen, varlığımı bir an olsun hissetmeyen bir adamın yoluna bakışlarımı yıllarca sürgün ettim ben. Ama senin bakışlarından sensizliğe sürgün edildim. Yüreğim nikah kıydı gözlerine, aşkın aman vermedi ömrüme. Şu an sorsan hatırlamam sana hangi gülüşünde âşık olduğumu. Fi tarihinde sevdim ben seni, ben bile hatırlamakta zorlanıyorum artık. Gerdanımda sakladığım madalyonumun görünmeyen yüzünde sevdamı gizledim yıllar yılı. Ama sen benim beklediğime değecek bir adam değilmişsin. Nefes aldırmadın acımasızca köhne yalnızlıklara savurdun beni. Göğe dayadım ben yüreğimi, ummanlarda açtım gözlerimi ama sen kapanması mümkün olmayan bir gedik açtın benim ömrümde.” “Beni sensizlikle sınama, sakın beni yokluğunla yaralama. Ne kadar zor olduğunu çok iyi biliyorsun Gökçe. Ayrılamazsın benden, senin vedan benim kıyametim olur. ” “Senin kıyametin benim cennetim olacak. Eğer seninle olmaya devam edersem ben cehennemi yaşayacağım. Ben kalbimin satırlarını sana emanet etmiştim. İstediğin gibi gönlünce doldur diye, ama sen yaptığın tek bir hareket ile yüreğime sus payını verdin.” “Yapma Gökçe…Her şeyi çok iyi bilen sen, şimdi yüreğinin bana cahil kalmasına söylesene neden izin veriyorsun? Neden bize acı çektirmek için bu çaban?” “Geldiğimiz yollardan geri döneriz Ferit. Şimdi sen bana geri dönmeyi öğretiyorsun. Seninle gittiğim tüm yolları şimdi yalnız başına geri dönmek zorundayım. Bunu isteyen ben değildim ,buna sebep olan sadece sensin.” “Ben bu duruma sebep olacak hiçbir şey yapmadım. Ben seni sadece sevdim, ben seni hala çok seviyorum. Sen benim kalbime yıllar önce suru üflediğinde yüreğim üzerinden ölü toprağını silkti. Kalktı ayağa ve zamanının geldiğini anladı. SEN benim ikinci şansım, hayat ile kopmayan bağımsın. Gökyüzü bile ayrı bir güzel senin yüzünü görünce .Gökçe benim kelimelerimi senin cümlelerin tamamladığı için seni seviyorum, senin kelimelerin benim kelimelerime yar olduğu için senden vazgeçemiyorum. Anlasana senin her bir bakışın benim ruhumda tecelli ediyor...” “Boş laflar ediyorsun Ferit. Eğer ayrılık kokusu bulaştıysa gözlerimize dönüş yoktur artık geriye. Yolumdan ayrılanın bana geri dönmesine izin vermem. Bilirsin beni kırmızı çizgime ulaşana asla müsamaha göstermem. Çok severim, çek fedakarım, sonuna kadar savaşırım ama bir nokta vardır, senin için bile bir noktam vardır. Sen o noktaya çoktan ulaştın Ferit. Şimdi ise bana boş sözler, yaşanmış güzel anılar, geçmişi hatırlatmaya çalışmalarla gelme. Zararlı çıkan sen olursun. Neden biliyor musun? Çünkü sen kendi dertlerini hafifletmek için yıllarca benim yamacımdan ayrılmadın. Benim aşkımın büyüklüğüne sığındın. Aslında benim için değil kendine fayda sağlamak içindi her şey.” “Bu doğru değil, ben seni sevdim, hala da deli gibi seviyorum. Seni sevmek yaşamın rengini hissetmek gibi,seni hissetmek gökkuşağının altında binlerce rengi içmek gibi…” “Ama… Seni sevmek akıntıya kürek çekmek gibiydi…” “Sana karşı aciz olduğumu görmüyor musun Gökçe? Söylediklerinin hiçbirini hak etmiyorum. Görmüyor musun ne haldeyim? Aklım allak bullak anlamıyorum neden yapıyorsun tüm bunları? Neden sarf ediyorsun tüm bu sözleri? Canımı yakmak için ise tebrik ederim başardın. Canım çok fena yanıyor.Ama ne olursa olsun sen gözümden, dilimden, hayatımdan yüreğimden, ruhumdan, benden yitirilmeyecek kadar benimsin, sahicisin, gerçeksin. Seni kaybedemem. Varlığını bilmeden, hissedemeden geçirdiğim onca senenin ardından seni bulmuşken olmaz, şimdi olmaz. Beni karanlık kuyularda sensiz bırakamazsın, buna hakkın yok.” “Sen Yusuf gibi karanlık kuyulara itilmedin Ferit, sen o kuyuya bile isteye kendin atladın. Şimdi bana hiçbir şeyin hesabını soramazsın, benim geleceğim de hiçbir hak iddia edemezsin. Bitti Ferit, güzel bir masala başladık sanmıştım ama yaşadıklarımız sadece benim düşlediğim hayallermiş. Gerçeğimiz bambaşkaymış. Asla gerçek olmayan bir hayat için boş bir mücadele vermişim. Şimdi ise yapayalnız geri dönüyorum. Sen benim en büyük hatamsın ve ben zararın neresinden dönersem kardır diyorum. Artık senin beni üzmene izin vermeyeceğim. Senin başka bir kadına, defalarca yüzüme ben onu seviyorum dediğin kadına gidişini gördüğüm gün sen benim için bittin. Şimdi hiçbir sözün, hiçbir cümlen beni yanında tutmaya yetmeyecek. Çünkü kuracağın hiçbir cümle bana bebeğimi getirmeyecek. Sebep olduğun bebeğimi kara toprağa emanet ettiğim gün hayat benim gözümde farklı bir boyuta geçti. Sen benden hayatımı, geleceğimi, annelliğimi, umutlarımı çaldın. Şimdi ömrümün geri kalanına ait nefesimi almana izin vermeyeceğim.” “Sen nerden…” dedi gözleri kocaman açılarak. “Ben o gece senin hissetmediğin ama hissedebileceğin kadar yakınındaydım Ferit. Ama bak çok sevdiğini iddia ettiğin karının varlığını bile hissedememişsin. Ben ki kocamdaki tuhaflığı on metre öteden fark eder, sıkıntısını sesinin tonundan hissederim. Ama sen Eylül’üne o kadar odaklıydın ki…” dedi boğazından firar eden hıçkırık onun daha fazlasını konuşmasına engel oldu. Gözyaşları yanaklarını istila ederken Gökçe tekrar bir ağlama krizine girdi. Ne söylediğini bilemez bir halde bağırırken Gaye ablasını böyle görmeye dayanamadı. Odanın kapısını açıp “Doktor yok mu? Hemşire çağırın…” diye haykırdı. Ardından koşarak içeriye girdi ve ablasının başına tekrar geldi. Onun yatakta sağa sola hareket etmesini engellemeye çalışıyor sımsıkı sıktırdığı ellerini gevşetmeye çalışıyordu. “Kurbanın olayım abla sakin ol, sakin ol abla…” derken onun da gözyaşları çoktan akmaya başlamıştı.Yüzünü okşuyor onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Ferit ise duydukları karşısında şoka girmişti. O gece.. Kazanın olduğu o gece yaşananlar… Gökçe onları görmüştü. Şahit olmaması gereken o görüntüleri görmüş ve sonra… Kaza, bebekleri… İçinden binlerce kez kendisine küfürler ederken gözleri dolmaya başladı. Bir anda gözü yatağın içinde çırpınarak sinir krizi geçiren karısına döndü. Ne dese ne söylese haklıydı ama bilmediği çok şey vardı. Ona nasıl açıklayacağını bilmiyordu. İçi dayanmadı orada öylece durmaya, karısının yatağına doğru bir adım atmıştı ki Gaye eliyle onu sertçe durdurdu. “Sakın.” Diye acı içinde haykırdı. “Sakın ona dokunayım deme Ferit.” Tiksinircesine çıktı sesi. “Gaye ben…” dese de baldızının nefret dolu bakışlarına maruz kalırken kendisini ifade etmeye çalışsa da ne diyeceğini bilemiyordu. “Defol git buradan Ferit, çık dışarı. Ablam bir kez daha senin yüzünden sinir krizi geçirirse ahtım olsun seni kendi ellerimle öldürürüm. Uçkuruna sahip çıkamayan bir adamın ablamın yanında kocası olarak yeri yok. Defol git buradan.” Ferit baldızının sözleriyle yerin dibine geçti. Başı önüne düştüğü sırada omzuna çarparak içeriye giren doktor ve hemşireler karısına müdahale etmeye başladı. Gaye hala odadan çıkmayan eniştesinin yanına ışık hızıyla gelerek yakasından tuttu ve sürükleyerek kapının dışına doğru çıkardı. Kaşları çatık bakışları alevler içinde yanarken Ferit boş bir çuval gibi tepkisizdi. Gaye, bir elini beline koyarken diğer elinin işaret parmağını eniştesine doğru salladı. “Sakın bir daha onun yanına yaklaşma, şu saatten sonra o seni affetse de ben sizin bir arada olmanıza asla izin vermem. En kısa zamanda boşanacaksın. Yoksa seni cümle aleme rezil ederim enişte bozuntusu.”dedi tehdit edercesine çıkmıştı sesi. Gaye içeriye girip odanın kapısını sertçe kapattığında Ferit sırtını duvara yasladı ve bacakları taşımadı aciz ve kimsesiz kalan bedenini sürünerek yere düştü . Başını ellerinin arasına alıp dizlerini başına yerleştirdiğinde duvar dibine çökmüş bir haldeydi. Dilinde tek bir cümle “Allah kahretsin böyle olmamalıydı.” Diyerek inledi. |
0% |