Yeni Üyelik
41.
Bölüm

41. Bölüm

@ugurluay

41.BÖLÜM

Gökçe, yattığı yerden doğrulduğunda başucunda uyuya kalmış Efe ile karşılaştı. Yüzünde acı bir tebessüm belirirken Efe’yi uyandırmamaya özen göstererek ayağa kalkmaya çalıştı. Uykuya bedeni yenik düşen Efe hareketlenmeyi hissettiği vakit ani bir refleks ile gözlerini açarak “Gökçe” dedi korku ve endişeyle panikleyerek çıkmıştı sesi.

Gökçe onu uyandırmış olmanın sıkıntısıyla “Kusura bakma, niyetim seni uyandırmak değildi.” Dedi. Efe, elleriyle yüzünü sıvazlayarak, tutulmuş bacaklarına inat doğrulurken biraz zorlansa da sonunda ayağa kalkmayı başardı. Elleriyle gözlerini ovalarken kendine gelmeye çalışıyordu. Çok sarsıcı bir gece yaşamışlar ve çok zor zamanlar geçirmişlerdi.

“Yok, önemli değil de sen iyi misin? Biraz daha dinlenseydin.”

“Ben iyiyim Efe merak etme.” Bakışlarını sıkıntılı bir şekilde kaçıran kızın dibine kadar gelen adam titreyen parmakları ile kızın çenesini tutarak kendisine bakmasını sağlarken kalplerinin uyuştuğunu hissettiler. Bu bakış bu dokunuş zaaflarına yenik düşen Efe’nin kadına vurgunluğunun dışavurumuyken Gökçe kendisini garip duyguların, anlam veremediği hislerin kıskacında gibi hissediyordu.

“Gökçe.” Dedi baş döndürücü bir samimiyet ile “Sözde değil gerçekten iyi misin? Benim merak ettiğim gerçek bu.” Ürperti ile çıkan sesinin içinde bir nebze olsun çekinme hissini de yansıtıyordu.

Gökçe adamın irislerindeki korkuyu da delice isteği de yüreğinden hissetti. Onun canının yanmasından, üzülmesinden, rahat nefes alamamasından, ağlamasından ölesiye korkuyor bu uğurda kalbi titriyordu. Gökçe adamın kalbinden kopup gelen tüm hisleri yüreğinin en derinlerinde en saf hali ile hissediyordu.

“Kötüyüm Efe, sana yalan söylemeyeceğim, hayatımda hiç olmadığım kadar kötüyüm. Ve dün geceden sonra da bir daha toparlanabilir miyim, eskiye dönebilir miyim? İnan artık ayakta duracak gücü kendimde bulabilir miyim? Bilmiyorum.”Sözleri büyük bir itirafın özgür kalması gibiydi.

“Başarabilirsin Gökçe, sen çok güçlü bir kadınsın. Hem bunu tek başına değil, birlikte el ele başaracağız. Çakır, Nağme, ben, ailen… Tüm zorlukların üstesinden birlikte geleceğiz. İnan bana.”

“Onlar benim ailem değil Efe.” Dedi adamın dokunuşlarının esaretinden kendisini kurtararak bir adım gerilemişti.

“Yapma Gökçe, ister kabul et ister etme onlar senin ailen. Aile olmak için kan bağına ihtiyacın yok. Annen de babanda dışarıda seni bekliyor. Seninle konuşmak için. Hiç iyi durumda değiller ve sana ihtiyaçları var. Kızlarına ihtiyaçları var Gökçe.”

“Buraya mı geldiler? Hem zaten onların gerçek, öz bir kızları var.”

“Evet, Nasuh Baba çağırmış herkesi. Bahçede tüm herkes kahvaltı için seni bekliyor. Ayrıca Nağme’den bahsetmediğimi çok iyi biliyorsun.”

“Ben hiç kimseyi görmek istemiyorum Efe.”

“Bu yüzleşmeden kaçamazsın Gökçe, herkesin sana bir açıklama yapmaya ihtiyacı var. Ferit’in Nağme’nin bile.” Efe konuştukça Gökçe’nin zihninde bir bir kapılar açılıyordu. Efe anlattıkça, gerçekleri dile getirdikçe vicdanının idraki insafının sınırlarını zorluyordu.

“Onlar da mı burada?” dedi dehşet içindeydi yüreği.

“Burada Gökçe, herkes dışarıda seni bekliyor.” Gökçe bir an sessizleşmişti. Bir anlamda hissizleşmişti. Sessizliğin içinde kaybolurken anlamsız gelen rutinler, katlanılması zor mecburiyetlerin içinde yitip gittiğini hissetti.

“Neden Efe? Onların buraya gelmelerine nasıl izin verirsiniz? Dün geceden bu yana çektiklerim yetmedi mi? Bana daha fazla acı çektirmek, eziyet etmek mi istiyorsunuz siz?”dedi akmaya hazır olan gözyaşları dolup taşarken Efe’nin yüreği nefes alama hale geldi. Bu görüntüyü artık görmeye tahammül edemiyordu. Bir damla yaş akmasını istemediği kızın gözünden geceden bu yana aralıksızca yaşlar sicim gibi yağıyordu yanaklarından aşağıya. Gülücükler peyda olması için dua ettiği yüzü gözyaşlarına ev sahipliği yaptıkça isyan bayraklarını göklere çekmek istiyordu. Onun ağlamaya başlamasıyla daha fazla dayanamayan adam onu elinden tutarak bir an göğsüne çekerek sımsıkı sarıldı. Sırtını okşuyor, saçlarını öpüp kokluyor “Yalvarırım ağlama artık dayanamıyorum. Elim kolum bağlı hiçbir şey yapamadan beklemek beni öldürüyor yalvarırım artık ağlama.” Dedi sessiz bir isyan gibi şefkati içine barındıran bir tınıyla.

“Efe neden bunlar yaşandı? Ben ne günah işledim? Ben bun kadarını hak edecek ne yaptım Efe?”

Efe kızı susturmak istercesine “Şişt! Böyle konuşma sakın, isyan etmek senin güzel yüreğine dudaklarına da yakışmıyor. Sen şu yeryüzünde isyanı dillendirecek en son insan bile değilsin. Neler aştın? Bunu da aşacaksın, bu acı da geçecek, çektiğin ıstırapta dinecek.”

“Ama…” dedi bir hıçkırık daha kopup geldi boğazından. Efe Gökçe’yi biraz kendinden uzaklaştırarak kollarından tutup gözlerinin içine bakmasını sağladı.

“Gökçe, artık senin üzülmene izin vermem. Onlar buradaysa bir sebebi var. Bilirsin Ferit’in nefes aldığı yerde gözün değse tahammülüm yoktur. Ama bugün burada her şey sonsuza kadar düzelecek. Ben senin yanındayım. Sen izin versen de vermesen de bu artık bu böyle.”

“Efe ben yapamam, senin sandığın kadar güçlü biri değilim ben. Yaralıyım, yaralarımı sarmadan daha acı veren yaralar açıldı yüreğimde ruhumda. Gücüm kalmadı, canım acıyor, gerçekten canım lime lime sancıyor, paramparçayım. Kalbim artık kaldırmıyor. Dışarıya çıkıp o insanlarla yüzleşerek daha fazla yerle bir olmak istemiyorum.”

“Gökçe, lütfen, farkında değilsin ama herkesten çok senin buna ihtiyacın var. Dışarıya çık ve her şeyi öğren. Nedenlerini, niçinlerini, nasıllarını? Herkesle hesabını kapatmadığın sürece yüreğin rahata ermeyecek. Onların konuşmasını, kendilerini anlatmalarına izin ver. Sonra sana sözüm olsun bir daha istemediğin hiçbir şeye zorlamayacağım seni, istemediğin hiç kimseyi yanına, yörene kesinlikle yaklaştırmayacağım. Ama şimdi benimle birlikte dışarıya gelmeni istiyorum. Ailene karşı onları dinlemeden önyargılı olma. Eğer bir şeyi istersen başarırsın, çünkü asıl engel önyargıların. Önyargıların kalktığı an senin için yapılamayacak hiçbir şey, aşılamayacak hiçbir engel kalmayacak.”

“Efe!”

“Ayak bastığın toprağın sıcaklığını hissediyorum. Nefes aldığın havanın hayalini kuruyorum. Ben böyle hissederken gözlerinin şahit olduğu her görüntünün yüreğimde oluşturduğu mihrabı yıkma lütfen. Bana güven, bu zamana kadar bana hiç inanmadın, sözüme itimat etmedin ama lütfen artık bana güven. Benim de gerçekten buna ihtiyacım var. Ne demiş Behçet Kemal ÇAĞLAR – Bir Mihrap istiyorum, önünde diz çökmeye.-Önünde diz çökmek istediğim umut bağladığım yeri yıkma Gökçe.” Dedi büyük bir umutla.

Sımsıcak avuçlarını kadının yüzüne yerleştirirken gözlerindeki beklenti yüreğini coşturmuştu. Efe avuçları içindeki sıcaklığı onun kalbinde hissettirirken sınırları aklına gelmiş gibi usulca geriye indirdi ellerini.

“ Tarifi imkânsız hislerimin peşindeyim Gökçe, kaderimi ihtimallere bırakmayacağım artık, sıkıca sarılacağım en güzel gönül haneme, bunu bil olur mu?”

Gökçe yıllar önce onu dinlemediği için büyük bir pişmanlık duymuştu. Şimdi karşısında acılarla büyüyen olgunlaşmış adamın bana güven diyen bakışlarına edecek itirazı yoktu.

“Tamam.” Dedi büyük bir tedirginlik ile ona dünyaları bahşettiğinden habersiz kapıya doğru yöneldi. Efe duyduklarını idrak etmekte zorlanırken onu adım adım cennete götürdüğünü hissediyordu.

Loading...
0%