Yeni Üyelik
47.
Bölüm

47. Bölüm

@ugurluay

47.BÖLÜM

Nağme dakikalardır duyduklarını hazmetmeye çalışıyor, odanın içinde bir ileri bir geriye doğru gidip geliyordu. Gökçe Efe ile konuşmasını tamamladıktan sonra ikisi de susmuş ve dillerini mühür vurulmuştu. Konuşacak ne dermanları, ne nefesleri ne de kelimeleri kalmıştı. Adeta tükenmişlerdi. Yokluk ve yoksunluk içinde geçirdikleri dakikalara eşlik eden gün doğumu bile onların üzerindeki etkiyi yok edememişti. Eğer Nağme arayarak “Çakır’ı tutamıyorum artık, gelseniz iyi ederseniz. Diyerek aramasa ikisinin de oturdukları yerden kalkacak güçleri yoktu. Gelen telefonun ardından bir robot gibi mekanikleşen hareketler ile ezberlemişçesine geldikleri yolu takip ederek aynı sessizliği koruyarak geriye döndüler. Efe tek bir kelime etmeden arabayı durdurduğunda Gökçe onun durumu hazmetmesi için zamana ihtiyacı olduğunu hissederek sadece “Görüşürüz.” Diyerek arabadan indi. “Görüşürüz.” Ne kadar sıradan ve basit bir kelimeydi ama Efe’nin canını öylesine yakmıştı ki bunu o an Gökçe fark edememişti. Gerçekten yeniden görüşebilecekler miydi? Gökçe’nin apartmana girişinden emin olduktan sonra öylesine hırsla gaza basarak uzaklaştı ki genç kadın arabanın lastiklerinin çıkardığı sesten Efe’nin içinde kopan kıyametin bilincine vardı. Derin bir soluk bırakarak kapıyı çaldığında karşısına ansızın Çakır çıktı. Çakır ona öfke dolu gözler ile baksa da Efe ile yaptığı benzer bir konuşmayı Nağme ve Çakır ile de yaptı. Ama Efe’den gördüğü sessizliği göremezken, Çakır’ın tepkisi kapıyı çarparak evi terk etmek oldu. Nağme şaşkın bir o kadar da üzgün hayal kırıklığa uğramışken dakikalardır beyninde dönüp duran soruları arka arkaya sormak için yanıp tutuşuyor ama yanlış bir giriş de yapmak istemiyordu. Efe’nin sessizliği, Çakır’ın büyük tepkisinin ardından arkadaşının en büyük destekçisi olmak zorunda olduğunu hissederken yüreği el vermiyordu. Gitmesini, kendilerinden uzaklaşmasını kabul edemiyordu. Bu keskin sessizliğe daha fazla tahammül edemeyen Gökçe “Bir şey söylemeyecek misin Nağme? Sen de mi diğerleri gibi davranacaksın bana?”

“Diğerleri nasıl davranıyor Gökçe?”

“Efe sessizliği ile Çakır öfkesiyle yakıp geçiyor. Sen hangisini tercih edeceksin?”

Nağme derin bir soluk bıraktı, elleriyle yüzünü sıvazladı. Saçlarını havalandırıp arkadaşının yanı başına oturdu. Ellerini avuçları içine aldı. “Ben seni anlamaya çalışıyorum Gökçe? Neden bu yolu seçtiğini, neden kalıp mücadele etmediğini, dimdik ayakta durduğunu, yıkılmadığını herkese göstermediğini merak ediyorum. Neden gidiyorsun Gökçe? İşte bunu anlamaya çalışıyorum. Aklındakini çözmeye çalışıyorum.”

“Kim üzebilir seni senden başka?

Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?

Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?

Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?

Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?

Her şey sende başlar, sende biter...

Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama sevgisini...

Demiş Nietzche… Her şey bende başladı ve ben de bitecek Nağme. İçimde büyük bir boşluk var. Kalbim de büyük bir hayal kırıklığı, ruhumda derin bir sızı, canımda kanayan bir yara var. Ben böylesine bir haldeyken sizlere sığınmak istemiyorum. Seçimlerim bana aitti, benden gizlenenler başkalarının kararıydı, ihanet ise Ferit’in seçimiydi. Artık birilerinin desteğiyle, birilerinin kararları, sözleriyle, yaptıkları, yapacaklarıyla iyileşmek, ayağa kalkmak, güçlenmek istemiyorum. Ben dibe vurdum, nefessiz kaldım, yolumu kaybettim işte bu yüzden sıfırdan kimsesiz başlamak istiyorum. Sizlerin de buna saygı duymanızı bekliyorum.”

“Canım, bak anlıyorum çok ama çok zor şeyler yaşadın. Her şey üst üste geldi. Ama bu şekilde gitmen ne kadar doğru. Biz birbirimize destek olarak ayağa birlikte kalkacaktık hani. Beni yarı yolda mı bırakacaksın?”

“Aşağıdaki kafe senin ve ailenin hayali Nağme, evet sen benim canımsın ama eğer Efe aramasaydı seni, benim yanıma gelmen için yönlendirmeseydi seni belki de hiç hayatımıza geri dönmeyecektin. Bu hayalini tek başına hayata geçirecektin.”

“Öyle söyleme, başta niyetim herkesten uzak olmaktı ama…”

“Bak sende söyledin, beni e iyi sen anlarsın Nağme. Neden uzak durmak istediğimi, tek başına kalmak istediğimi en iyi anlarsın. Eğer ki anlamak istemezsen de yapacak bir şeyim yok beni bu kararımdan hiç kimse vazgeçiremez ben kararlıyım.”

Nağme karşısında taviz vermez bakışlar ile kendisine bakan arkadaşına karşı son kozunu da oynamalıydı yoksa Gökçe gerçekten her şeyi ve herkesi bırakıp gidecekti.

“Peki ya Efe, onu bırakıp nasıl gideceksin. Yıllar sonra biz olma ihtimaliniz çiçek açmaya meyletmişken nasıl tekrar ardında bırakıp gidebileceksin.” Arkadaşının avuçları içinden ellerini çeken kadın bakışlarını kaçırdı.

“Efe hakkında konuşmak istemiyorum Nağme, ben halen evli bir kadınım. Bu doğru olmaz.”

“Sen boşanmak üzere olan aldatılmış bir kadınsın Gökçe, saçmalamayı kes artık. Adını duyduğunda bile gözlerini kaçırırken nasıl bırakıp gideceksin.”

“Neden anlamak istemiyorsun, benim kendim olabilmem için önce kaybettiğim benliğimi, özgüvenimi, kendimi bulmam gerekiyor. Ben kendimi bulamadan onunla da sizinle de olamam. Kabullenmediğim onca şey varken kendimden, duygularımdan emin değilken kimsenin yanında var olamam. O yüzden aklımı bu şekilde karıştırmaya çalışma. Çünkü benim tanıdığı Nağme’ye şu an seçtiği yol yakışmaz.”

Nağme yaptığından utanarak başını mahcup bir şekilde öne eğerek “Özür dilerim Gökçe, benim amacım yalnızca…” dedi ve sesi kısıldı. Gözünden akan bir damla yaş yanağından süzülürken boğazından bir hıçkırık firar etti. “Ben sadece, sadece gitmeni istemiyorum.” Diyerek ağlamaya başladı. Gökçe arkadaşının dakikalardır kendisini içten içe tuttuğunun farkındaydı. Ayağa kalkarak ona sımsıkı sarıldı.

“Yapma böyle Nağme, benim için sevinmen gerekiyor ağlaman değil.”

“Nasıl sevineyim, arkadaşım, ortağım, sırdaşım, her şeyden önemlisi görümcem gidiyor.”

“Görümce mi?” dedi onu biraz kendisinden uzaklaştırarak suratını yapmacık bir huzursuzlukla buruşturdu.

“Evet.” Dedi elinin tersiyle gözyaşlarını silerek “Sen Çakır’ın kız kardeşisin dolayısıyla benim müstakbel gelecekteki görümce adayım oluyorsun.”

“Adayı deme sen gene on, Çakır duyarsa ortalığı ateşe verir yine ne demek adayı diye?”

“Aman o da her şeyi yakıp yıkmak için fırsat kolluyor zaten, siz gittiğinizden bu yana kök söktürdü bana zaten. Şimdi bir de çekip gitti kim bilir kaç gün sonra ortaya çıkar artık.”

“O kadar vaktimiz yok Nağme, yarın Nasuh Babanın çiftliğinde kahvaltıya gelmesi gerekiyor. Ben yarın herkes ile vedalaşıp akşama yola çıkacağım.”

“Ne? Şaka de bana, bu kadar çabuk mu? Nasuh baba…”

“Nasuh babanın her şeyden haberi var Nağme, yarın tüm herkes orada olacak.”

“Herkes?” derken tek kelimenin altında tüm herkesin ismi bir bir geçiyordu.

“Herkes, ailem bildiklerim, ailem saydıklarım, arkadaşlarım, kısaca hayatımda var olan kaderime söz hakkı elde eden herkes.”

“Gökçe, buna gerçekten hazır mısın?”

“Hazırım, hem de hiç olmadığım kadar. Yarın benim hayatımın sıfırdan başladığı ilk günü. O yüzden Efe’nin de Çakır’ın da lütfen orada olmasını sağla, lütfen.” Dedi. Gökçe arkadaşının tek bir kelime dahi etmesine müsaade etmeden saatler öncesinden darmaduman yatak içinde dönüp dolandığı odasına şimdi kararlı adımlar ile ilerliyordu. Bu evde bu şehirde son saatleriydi. Artık sıfırın muazzam varlığında yeniden başlayacak ve bunu yalnızca kendi başına başaracaktı. Hiç kimse nerede, nasıl, ne halde olduğunu bilemeyecekti.

Loading...
0%