@ugurluay
|
5.BÖLÜM “Lehv-i Mahfuz…” Ferit ıssız bir muammanın içinde dönüp dolanıyordu. Karısının hastane odasında yatağında geçirdiği sinir krizinin son anları bir bir gözlerinde canlanıyor kalbine bıçak yarası gibi ıstırap veriyordu. O gece, o görüşmeye asla gitmemeliydi. Felaketinin habercisi olan kadına kendi ayaklarıyla gitmemeliydi. Ama gitmişti. Merakına yenik düşmüş dahası yıllar önce ortada hiçbir şey yokken tek bir kelime etmeden ayrılık kelamına diline bile dolamadan kayıplara karışan kadına hesap sormak istemişti. Neden gitmişti? Ve şimdi neden geriye dönmüştü? İşte bu merak ona pahalıya patlamıştı. Derin bir pişmanlık içindeydi Deli gibi doğması için yolunu gözlediği bebeğini ve şu hayattaki en büyük şansım dediği karısını kaybetmesine sebep olmuştu. Merakını bertaraf edememiş , hükmü gururuna yetmemişti.Şimdi cürmünün bedelini taşıyacak yüreğe sahip değildi. Kelimeler hayasızca af dilemek için dilinden dökülemiyordu. Acımasızca akıp giden zaman erkeklik gururunun hesap sorma isteğini alıp götürmemişti. Sırf bu yüzden şimdi çok daha büyük bir belanın içine sürüklenmişti. İçinden nasıl çıkacağını bilmiyordu. Bu işi nasıl çözüme ulaştıracaktı hiçbir fikri yoktu? Ferit omuzları çökmüş bir halde gecenin bir yarısı hastanenin bahçesindeki bankta öylece oturmuş acilin giriş çıkış kapısını boş gözlerle seyrediyordu. Ruhu çekilmiş gibiydi. Muhteşem bir hayatı varken şimdi bütün dünyası başına yıkıldı. Bu enkazın altından nasıl çıkacak, kurtulsa bile nasıl hayatını devam ettirecek bilemiyordu. Her şey bir anda arapsaçına dönmüştü. Saatler geçmesine rağmen hala içeriye bir adım atmaya cesaret edemiyordu. Ne diyebilirdi ki? Derin bir nefes aldı ve gözlerini kapattı. Hiç kimseye verecek bir cevabı yoktu. “Ne olur Allah’ım, ne olur dört ay öncesine geriye dönelim.” Diye fısıltı halinde dileğini göğe doğru ulaştırırken “Boş dilekler dilemeyi bırakmalısın artık.” Diyen ses ile birden irkildi. Gözlerini ansızın açan adam arkasında Gökçe’yi kalın bir hırkaya sarıp sarmalanmış donuk bakışlarla görünce hızla ayağa kalktı. “Gökçe,sen…” diye şaşkınlıkla konuştuğunda kadın onun devam etmesini beklemeden yavaş adımlarla az önce kalktığı banka onun yanı başına oturdu. Hırkasının kollarının ucuna sıkı sıkıya tutunan kadın elleriyle bedenini sarmaladı. O da şimdi Ferit gibi acilin giriş kapısında hızla giriş çıkış yapan insanları seyrediyordu. Ferit onun yanına oturup “Sen bu halde dışarıya nasıl çıktın? Daha saatler önce bir kriz geçirdin. Ya buraya gelirken düşseydin, ya sana bir şey olsaydı…” dediği an kadın ansızın sert bakışlarını ona döndürdü. Kaşları çatık halde “Çok mu umurunda olurdu? Bana bir şey olsa çok mu üzülürsün?” dedi. “Bu da soru mu Gökçe? Sen benim can paremsin. Bırak bir şey olmasını sen gözlerinden yaşlar akıttığında bile benim yüreğim alevler ile sarıp sarmalanıyor.” “Ferit.” Dedi titreyen gözbebekleriyle “Ben artık inan ki bunları duymak istemiyorum.” “Gökçe…” dedi itiraz etmekti niyeti. “Ferit, çok yorgunum, gerçekten seninle tartışmak, seninle karşılıklı konuşmak için gelmedim. Artık ben konuşacağım sen susacaksın. Sen konuşma hakkını o gece o kadına giderek tamamen yitirdin. İzin vereceksin artık ben konuşacağım. Aylardır içimde biriktirdiğim tüm her şeyi konuşmak ve omzumdaki tüm yükü bırakmak istiyorum. Çünkü bu durum benim artık taşıyamayacağım kadar ağır geliyor.” “Gökçe…” “Ferit artık sükût etme vakti.” Dediğinde Ferit çaresizce sesi yorgun ve kırgın gelen kadına boyun eğdi. Kadın onun bu sessizliğini bir kabulleniş olarak algıladı ve bakışlarındaki gözyaşı dalgasını ona hissettirmeden derin bir soluk aldı. Çok zordu konuşmak, yar dediği can dediği adama bir yabancı gibi davranmak. Ama mecburdu, hoşnut olmasa da artık yüreğindeki yara olan adama bu şekilde davranmaya mecburdu.Kendisini mahşer alanında gibi hissetti. Yüreğinin meydanları yangın yeri adeta alazlar içinde adım adım yürüyor gibiydi. “Ben aslında buraya nefes almak için çıkmıştım. Gaye saatlerdir başımda bekliyordu yorgunluktan uyuya kalmış. Biraz olsun uzaklaşmak istedim. Gözyaşı döktüğüm, kendimi kaybettiğim o odadan biraz olsun çıkmak istedim. Gaye’nin uyumasını fırsat bilip çıktım. Ama itiraf edeyim seni burada görmek beni şaşırttı. Aklım o kadar bulanık ki…Kaç saattir buradayım, kaç gece geçirdim bu hastanede sorsan bilmem. Ben bir tek sebebimi biliyorum. Sebebim sensin, bana sebep olan sensin. Çok yorgunum Ferit, elimdeki yüreğimdeki ruhumdaki tüm umutları acımasızca benden çekip aldın. Biliyor musun? Ben çok sevmiştim seni, yani öyle böyle değil canım acırcasına, yüreğim yanarcasına sevmiştim. Ve ben senden vazgeçmek nedir bir türlü bilememiştim. Vazgeçmenin anlamını öğrenmemek için yıllarca direndim. Ama bak direnmek çare olmadı, sen bunca yıl sonra bana vazgeçmeyi de öğrettin. Teşekkür ederim, bana vazgeçmeyi öğrettiğin için. Bak Ferit artık ne sen, ne evliliğimiz, ne de başka bir şey umurumda bile değil. Sen o gece o kadına giderek ve aylarca suskunluğun gölgesine sinerek seçimini zaten yaptın. Sıra bende, ben de artık yoluma gideceğim.Ve üzgünüm o yolda sen yoksun, artık benim yolum sana çıkmıyor çünkü yüreğimi paramparça ettin.” “Gökçe beni bir dinle, yalvarırım bir dinle. Ben o gece sadece merakımdan gittim. Allah kahretsin ki gittim. Haklısın gitmemeliydim. Ama merak ettim. Neden bana tek bir söz bile etmeden ortalardan kaybolduğunu şimdi neden geriye dönüp benim karşıma çıktığını merak ettim. Ama sana ihanet etmedim. Ben Eylül’ü sevmiyorum. Eylül sadece benim geçmişim de kalan biri, ben seni aldatmadım. O gece oraya gitmem hataydı ama sonra kaza olunca ben, ben sana açıklayamadım. Anla beni, sana o halde bir de bu durumu nasıl söylerdim? Canın daha fazla yansın istemedim. Benim hatam yüzünden sen üzül istemedim.” Adamın sözleri karşısında yapmacık bir gülüş peyda oldu kadının dudaklarında. “Senin aldatmak dediğin sadece yatakta mı oluyor Ferit? İnsan bir sözü, bir bakışı ya da bir düşüncesi ile bile aldatabilir. Senin aldatma kavramın bile benimki ile bambaşka. Senin hata dediğin aldatma saymadığın gerçeğin benim bebeğimi, gelecekte anne olma ihtimalimi elimden aldı. Senin hata dediğin benim hayatıma mal oldu.” “Yapma Gökçe, sadece onunla görüştüm diye benimle ayrılamazsın, bunu boşanma sebebi saymam.” “İster say ister sayma ben kararımı verdim. Sen artık bende yoksun Ferit.Ne acı değil mi? İki cihan da yârim olsun diye dilediğim adam şimdi artık benim için sadece bir yabancı.” “Çok ağır konuşuyorsun Gökçe.” Dediğinde genç kadın güçlükle ayağa kalktı. “Her şeyini kabul ettim bugüne kadar, her şeyini. Beni sevmeyişini, bana kötü davranmanı, beni yoksaymanı, yavaş yavaş aşık olmanı ve bunu utanmadan gözümün içine bakarak dile getirmeni, ben seni her şeyinle kabul ettim Ferit. Ama bu son yaptığın… İşte bu kadarını kabul edemem. Başka bir kadına gözün değdiyse, hele ki geçmişten birine o bakış gittiyse benim senin hayatındaki hükmüm sona ermiştir. Bana senin hayatında artık yer yoktur.” Dedi ve usulca yanından geçip gitmek için adım atmıştı ki adamın gözünden akıp giden bir damla yaş yanağına iz bıraktı. Adam can havli ile kadının kolundan tuttu ve gözlerinin en derinine baktı. “Gökçe ben seni çok seviyorum. Sen bana aşkı öğreten kadınsın. Sen bana biz olmayı, eş olmayı, sadakati öğreten kadınsın. Ben senden vazgeçemem, bunu benden isteme.” “Allah’ın mührünü vurduğu yerde nefes almak istiyorsan, nefsini inzivaya çekecektin. Gözlerine benden başkası için perde indirecektin. Yârim iken yaram olmayı seçmeyecektin.”dedi ve kolunu usulca adamın tutuşundan kurtardı.Adam bu cümlelerin anlattığı gerçeği içi acıyarak duyumsadı. Kadının ardından bakarken dilinden dökülenler kalbinin sesiydi. “Daha semalar bile yaratılmadan benim için senin adın Lehvi Mahfuz’a nakşedilmişken şimdi benden senden vazgeçmemi istemeye hakkın yok Gökçe. Sen benim kaderimsin.Bunu asla UNUTMA.” Ferit’in sözleri Gökçe’nin kulaklarında değil yüreğinde yankılandı. Ama bir an olsun durmadı. Çünkü onun kaderinde artık Ferit yoktu |
0% |