@ugurluay
|
52.BÖLÜM İçindeki huzursuzlukla dünyaya savaş açan insanlar vardır. Sevilmemiş, değer görmemiş, özgüveni eksik, empati duygusundan yoksun, şefkatin varlığından habersiz, her an zeytinyağı gibi üste çıkma çabası içinde olan ve kaybetmenin ihtimaline bile tahammülü olmayan, incitilmekten delicesine korkan ama incitmekten bir adım geri durmayan… Dünya onların etrafında dönerken dünyada var olan her şey onlara karşı olduğu için çevresindeki insanların nefes alıyor olmalarını bile kişiselleştirebilirler. Tüm yaşamları, hayat öyküleri nefret tohumları ile filizlenen insanlar gerçek sevgi ile hiçbir zaman tanışmamışlardır. Sosyal sınırları içinde sevgiyi tanımadıkları için umut kırıntılarını bile görmezden gelirler. Toplumsal kabul çizgileri normale asla yaklaşamaz. Sevgi onlar için sanki var olmamış bir değer olarak var olma ihtimali dahi silinip yok olup gider. Toplumsal ifade sınırları içinde kendilerini bencilce bir tutum içinde sergilemekten asla vazgeçmezler çünkü o insanların artık normali bu yöndedir. Melih… İşte tam bu kavramsal çerçevede büyüyen, sevgi görmemiş bir çocuklukta yaşam süren, intikam öyküsü içinde babasına iyi gözükmek adına Derya’nın hayatını mahveden Doktor Melih… Ne okumuş olması ne de mesleği onu yaptıklarına engel olmamıştı. Zahide Hanımdan Derya’nın geri döneceğini duyduğu andan bu yana ne bastığı yeri biliyor ne de nefes aldığının farkındaydı. Melih, Derya’nın gülen yüzünü nasıl soldurduğunu o kadar net hatırlıyordu ki… O gün nikâh masasında tüm kasabanın gözleri önünde onunla evlenmeyeceğini söylemiş, babasının intikamını aldığını dile getirmişti. O an Derya’nın gözlerinde varlığının sonsuza kadar yok olduğuna şahit olmuştu. Gözünden akıp giden yaşlar Melih’in isimsiz mezarı olmuştu. Ertesi gün çekip gitmişti Derya. Melih Derya’nın gidişi ve yokluğundan derin sarsıntılar yaşadığı an aslında ne kadar büyük bir hata yaptığını anlamıştı. Pişmanlığından yanıp kavrulsa da ona bir türlü ulaşmayı başaramamıştı. Defalarca konserine gitmiş onunla konuşmak istemiş ama Derya’nın ekibi sayesinde her defasında oradan uzaklaştırılmıştı. En sonunda ise Derya’nın hiçbir konserine bilet bulamamış çünkü isminin geçtiği her yerde gizli bir ambargo konulmuştu bilet almasına. O gün bugündür Amasra’ya geri dönmüş, ailesiyle tüm bağlarını koparmış, küçük muayenehanesinde doktorluk yaparak geçimini sağlamaya başlamış. Belki bir gün Derya döner ve kendisini affeder diye şu an asla ulaşamadığı kıza memleketinde ulaşırım ümidiyle beklemekteydi. Derya’nın geleceği haberi zamansız bir şekilde büyük bir etkiyle düşmüştü önüne. Eli ayağı boşalmış ne yapacağını bilememişti. Yıllardır onunla karşılaşma planları yapan adam bir anda onun nasıl karşısına çıkacağını bilemez hale gelmişti. Gün sabaha dönerken Melih Mevsim pansiyonunun önünden bir an olsun ayrılamamıştı. Belki gelir, belki görürüm diye geceden sabaha gidememişti kapısından. Gökçe’nin valizini Zahide Hanıma teslim etmiş sonrasında yine kovulmuştu. Ama gidememişti. Başta içten içe Gökçe’ye verdiği tepkilerden kızsa da şimdi o duruma şükür eder olmuştu. Eğer tepkisel bir harekette bulunup düşmese onun Derya ile olan bağlantısını asla çözemeyecekti. Belki Derya’nın dönüş haberini bile alamayacaktı. Zihninde yaşananlar bir bir canlanırken kulağına dolup taşan valizlerin tekerlek sesleri dikkatini sokağın başına döndürmesine sebep oldu. Arabanın girmediği sokağa el mecbur valizler ile ilerleyen birkaç kişinin sesleri ve gülüşmeleri geliyordu. Ve bu gülüşmeler adamın soluğunun hızlanmasına sebep oldu. İstemsizce hızlanan kalbinin üzerine elini götürdüğünde takatinin tükendiğini hissetti. Güç bela geceden bu yana oturduğu yerden kalktığında gözleri gülüşüne ölümüne hasret kaldığı Derya’nın çehresine sabitlendi. Aynı hızda bakışları yanı başında ilerleyen uzun boylu, esmer, kirli sakallı, hoşlanmadığı bir yakışıklılığı olan adamı buldu. O an kaşları çatılırken istemsizce iki elini yanlarında yumruk yaptı. Hakkı varmış gibi sahiplenmek istedi o anda Derya’yı ama ne cesareti ne de yüzü vardı. Derya yanındaki delikanlı ile gülüşüp şakalaşırken takip edildiğini hissetmişçesine gözlerini yolun diğer ucundaki Melih’e döndürdü. Göz göze geldikleri o an dünyadaki tüm her şeyin an be an silikleşmeye başladığını hissettiler. Melih’in gözleri pişmanlık ve özlemle, Derya’nın gözleri nefret ve öfke ile parlamıştı. Genç kız karşısındaki adamı bakışlarıyla bitirip tüketirken cebinden çıkardığı anahtarları yanındaki gence uzatıp “Caner sen geç içeriye ben hemen geliyorum. Büyük anneler biliyor senin de geleceğini.” Dedi. “Sorun mu var Derya?” diyen adamın gözleri ateş püskürüyordu. Biliyordu utanmadan karşılarına çıkan adamın kim olduğunu. “O artık sorun olabilecek kalibrede bir varlık değil canım, sen merak etme. Ben ufak pürüzü halledip hemen yanına geliyorum.” Caner hiç istemese de Derya’ya olan sonsuz güveninden olumlu anlamda başını aşağı yukarıya sallayarak anahtarları aldı ve Mevsim Pansiyonunun içine doğru valizleri sürükledi. Melih az önce duyduklarını duymazdan gelmeye çalışarak sakin kalmaya çalıştı. Daha ilk günden hakkı olmayan bir huzursuzluk çıkarmanın uygun olmayacağını düşünüyor ama tipini beğenmediği ne idüğü belirsiz Caner’in Derya ile ne gibi bir yakınlığı olduğunu araştıracağını kendince zihninde not ediyordu. Farklı duygular hisseden iki deli yürek adım adım birbirlerine ilerliyorlardı. Nikâh masasının ardından ilk karşılaşma, ilk buluşma sabahın ilk ışıklarıyla veda memleketleri olan Amasra’da gerçekleşiyordu. Karşı karşıya geldikleri an Derya boyun eğmez, dik duruşu ile Melih’i kendisine hayran bırakırken, Melih’in şu anki pişmanlık alevlerinde yanan ruhunu görmek Derya’ya büyük bir haz veriyordu. “Hoş geldin Derya.” Dedi diyebilecek başka söz cümle bulamamıştı o an için. Genç kız dalga geçercesine gülümserken “Onca zaman sonra bence daha iyisini de bulabilirdin Doktor.” “İsmimle hitap etmekten yine çekiniyorsun.” “Yanılıyorsun, senin ismini o günden sonra ağzıma almamaya tövbe ettim ben. Çünkü ismini söylemem midemi bulandırıyor.” “Derya.” “Ne işin var burada Doktor. Alamadığın hangi intikam hangi hesabın için yine buradasın.” “Ben senden özür dilerim Derya, bir anlamı olur mu bilmiyorum? Asla telafisi olmayan hatalar yaptım. Ama yalvarırım affet beni. Köpekler gibi pişmanım. Senin yokluğun adam etti beni.” Melih’in kurduğu her bir cümle Derya’ya kahkaha üstüne kahkaha attırdı. Cümleleri sekteye uğrayan adam sessizliği ile onun dikkatini çekti. “Güzel hikâye Doktor, bu senaryoyu da eline o taptığın babacığın mı verdi?” “Hikâye falan anlatmıyorum. Biliyorum yaptığım onca şeyden sonra inanması çok zor hatta imkânsız ama ben babamla ya da ailemden tek bir kişi ile dahi o günden sonra görüşmüyorum.” “Buna inanmamı mı bekliyorsun? Çocuk mu var senin karşında.” “Amacım seni inandırmak değil sadece bilmeni istediğim gerçeği söylemek.” “Sen kendin en büyük yalansın hangi gerçekten söz ediyorsun. Niye buradasın Doktor? Bu defa amacın ne?” “Derya, sen gittiğin günden bu yana harap oldum ben, gözüm karardı, ruhumun bin bir parçaya bölündüğünü hissettim. Sensizlik bir sis bulutunun içinde yürümek gibiydi, yerimi yönümü kaybettim ben. Biliyorum ki sen olmadan da asla bulamayacağım.” “Yine aynı numaralarla beni kandırabileceğini mi sanıyorsun Doktor? Senin karşında küçük Derya yok artık. Sana tutulduğu anın sonsuzluğunda donup kalmayı dileyen o küçük kız sayende öldü. Senin geçmişteki varlığın ürkütücü bir gölgeden ibaret. Seni o geçmişte en derinlerime, kendi ruhumun kara toprağına acımasızca gömdüm ben. Şimdi kar etmeyecek şeylerden bahsedip boşuna dil dökme bana, ağzından çıkacak tek bir kelimeye dahi itimadım yok benim.” “Yalvarırım söyleme böyle daha da kahretme beni. Seni kaybetmenin sancısı ile sarsıldı yıllarca benim yüreğim. Aptal kafam seni bensiz bırakmayı hakkım olarak gördü. Seni bensizliğe mahkûm edince içim soğuyacak zannettim. Ben yanarken, ailem yanarken senin de ailen ile birlikte yanmasını istedim.” “Kusura bakma sen istediğin cehennemde alevler içinde keyifle yanabilirsin ama benim ve ailemin cennet köşelerini tercih edeceğimiz kesin. Niye biliyor musun? Mazide yaşanan ya da yaşanamayan tüm anıların hatırasının matemini tutmayı bırakalı çok oldu. Şimdi defol git buradan ve bir daha da karşıma çıkma. Adamlığını göremedik ama biraz olsun utanma duygun kaldıysa dolaşma yanımda yöremde çünkü sana kanacak ailemden tek kişi yok artık Doktor.” Dedi arkasını dönüp kapıya doğru yöneldi. Melih arkasından elleri havada iki yanına açarak birden yüksek perdeden bağırmaya başladı. “Bir daha bir daha geleceğim. İnsanlık utanana sen unutana kadar, Senin vicdan gözün açılıp insafa gelen kadar senden vazgeçmeyeceğim. Sen beni affedene kadar, beni delice sevdiğini yeniden hatırlayana kadar peşinden ayrılmayacağım Derya.” Derya duyduğu sözlere öylesine öfkelenmişti ki bir hırsla adama dönerek hızla gidip iki eliyle onu geriye doğru ittirdi. “Biraz olsun haysiyet, onur, şeref varsa nişanlı bir kızdan, benden uzak durursun.” “Ne? Nasıl? Ne zaman?” dedi şaşkınlıkla sıralamıştı cümleleri. “Derya.” Diyerek korku dolu gözler ile kapıdan dışarıya çıkan Caner endişeli ses tonuyla kıza bakıyordu. Derya, Melih’i gözlerinin içine bakarak ağır ağır ilerledi ve Caner’in elini avuçları arasına aldı. “Duydun beni Doktor, biz Caner ile evleniyoruz. Gelişimizin asıl sebebi de buydu. Ailemden de benden de nişanlımdan da uzak dur.” Dedi başka bir cümle kurmazken Caner’in her an saldırıya geçmesinden korktuğu için onu pembe begonvil çiçeklerinin sarktığı kapıdan içeriye güç bela sürükledi. Ardında öfke ile dolup taşan, pişmanlık ile kavrulan Melih’i bıraktıklarından habersizdiler. |
0% |