@ugurluay
|
58.BÖLÜM Efe, sabaha kadar Gökçe’nin gözyaşlarına şahitlik etmişti. Günün ilk ışıklarıyla uykuya dalan bedenini rahatsız etmeden yataktan doğrulan adam genç kadına güzel bir kahvaltı hazırlanmaya niyetlendi. Yeni günde yepyeni bir Gökçe’ye göz açmasını istiyordu. Artık son hamleleri de yapacak ve geçmişin tortulu izlerinden onu da kendisini de kurtaracaktı. Kapıya kadar ulaşan adam tebessüm ile yıllardır sevdiği tek kadına baktı. Artık bugünden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Efe bundan adı gibi emindi. Aldığı yeni kararlar ile Gökçe’yi uyandırmamaya özen göstererek odadan çıktı. Bahçeye çıkıp Safiye ve Zahide Hanımların ekmiş oldukları küçük bahçeden domates, salatalık, biber gibi ürünler almak için çıkmıştı. Bahçeye yöneldiği sırada dün gece Nağme ile oturduğu kamelyada uzaklara dalıp gitmiş Caner’i görmeyi hiç beklemiyordu. Adamın durgunluğu ve canının sıkkın olduğunu fark etmesi yanına gitmesine sebep oldu. “Erkencisin bakıyorum da.” Caner, duyduğu ses ile onu hiç beklemediğini hissettirir bir tepki gösterdi. Efe’yi gördüğü an gergin olan yüz hatlarında belirgin bir gevşeme oldu. “Uyku ile pek aram yoktur.” “Öyle mi? Bu günlere özel bir durum değil yani.” “Yok, bu benim genel hal ve tavrım.” Dedi gülerek “Peki senin elindeki tepsi ile bu saatte bahçede görmeyi neye borçluyuz?” “Melemen.” Dedi tepsiyi havada sallayarak “Günlerdir üzerimizdeki karabulutların etkisini silip atmak için iyi bir seçenek diye düşündüm. Büyük annelerin bahçesinden birkaç parça bir şeyler aşıracağım.” Caner adamın ağırbaşlılığını silkip yeniden doğmuşçasına çocuklaşmasına özendi bir an. “Güzel fikirmiş.” Diyen Caner’in yüzünde belli belirsiz bir hüzün perdesi gelip geçti. Bunu fark eden Efe onunla konuşma isteğine engel olamadı. Yanına usul adımlar ile gelip oturdu ve elindeki tepsiyi masaya yerleştirdi. “Aslında seninle konuşmak istiyordum.” “Benimle mi? Neden?” “Konumuz Derya.” Dedi sert ve keskin bir tınıyla. Caner, Efe’nin ağzından Derya’nın ismini duyduğunda huzursuzca gerildi oturduğu yerde. “Derya ile ilgili seninle ne konuşacağım ben Efe anlamadım?” “Aslına bakarsan bu konuşmayı bir nevi Gökçe için yapıyorum. Derya’nın kuzeni olduğunu çok yeni öğrendi. Şimdi bazı şeylerin çok farkında değil ama süreç sonunda Derya’yı öz kardeşi gibi bağrına basacak. Ve ben artık Gökçe’nin hiçbir şey için gözyaşı dökmesini istemiyorum. Bunu bir nevi önlem olarak gör ya da kendince işinize burnunu sokan biri gibi gör, fark etmez. Ama emin olamam gereken bazı şeyler var. Gökçe’nin hayatında olacak herkesin özellikle ailevi durumlar yüzünden gözünden bir damla yaş daha akmasını istemiyorum.” “Yani.” Dedi kaşlarını çatarak ne demeye çalıştığını idrak etmeye çalışıyordu. “Yanisi şu Caner, ilişkiniz Melih’e karşı bir perde, bir oyun mu? Yoksa gerçekten sevgiye, aşka, saygıya dayanan bir ilişki mi?” Duydukları ile şaşkınlığına gizleyemeyen Caner dalga geçercesine güldü. “Oradan bakıldığında oscarlık bir oyuncu gibi mi gözüküyorum?” “Bunu bana sen söyleyeceksin Caner, burada hiç kimse yok ve ben gerçekten öğrenmek istiyorum. Her şey bir oyun mu? Yoksa gerçek mi?” “Bak Efe korkularınızı, kaygılarınızı ve tedirginliklerinizi anlıyorum. Ama ben Derya’yı gerçekten çok seviyorum. Sizlerin inanıp inanmaması inan ki umurumda da değil. Ben sadece sevgimi Derya’ya ispatlamakla mesulüm gerisi benim için önemli değil.” “Ben senden bir ispat falan istemiyorum Caner, sen beni yanlış anlıyorsun.” “Yanlış falan anladığım yok Efe, şunun farkına varsanız iyi olur hepimiz gerçek hayatın içindeyiz. Bir film, dizi çevirmiyoruz. Ya da ergenlik çağında çocuklar gibi birilerini kıskandırmak için birbirimizi kullanmıyoruz. Ne ben ne de Derya o kalitede insanlar değiliz. Ne hissediyorsak söylüyor ne yaşamak istiyorsak yaşıyoruz. Ve inan bu şeffaflık sayesinde de olması gerektiğinden de çok mutluyuz. Çünkü birbirimizi kandırmıyoruz.” “Yani sen Derya’nın Melih’i gerçekten unuttuğunu ve sevmediğini mi söylüyorsun? Ya da onun etrafta olması senin için bir tehlike değil mi?” Olgun bir gülümseme ile karşıladı adam Efe’nin kurduğu can yakmaya niyetli cümlesini. “Bak Efe insan olumlu ya da olumsuz hayatında bir sürü olay yaşar. Ve bunlar bir arada olmadığı sürece tek başına asla bir anlam ifade etmez. Derya’nın yaşadığı o acı olay baktığında benim miladım oldu. O olay Derya’yı bana getiren, bizi birbirimize kavuşturan bir köprü görevi gördü. Yaşadıkları ona bambaşka şeyler öğretirken zihninde beni tanıması için kapılar açtı. Melih’in onu terk etmesiyle çıktığı turnede iş arkadaşları arasında benim olmam ve tek bir şarkıda bakışlarımızın buluşması ve ikimizin aynı duygu içinde o şarkıyı seslendirmemizle âşık olduk biz birbirimize. Ne onun ne de benim geçmişim önemli değildi o saatten sonra. Ben onun gözünün pınarındaki umuda âşık oldum o da benim varlığımda aldığı huzur dolu nefese âşık oldu. Şimdi diyorsun ki Melih’i unuttu mu? Onun etrafta olması seni rahatsız etmiyor mu? İnsan geçmişte atlattığı zor bir hastalığa sebep olan virüsü unutmaz, ama onu iyi de hatırlamaz. Melih benim için Derya’nın geçmişindeki artık işlevsiz bir virüs, onun yaptığı hatalar daha güçlü, ne istediğini bilen, hayattan beklentileri olan bir Derya’yı bana getirdi. Ben sevdiğim kızdan eminim, gözlerime baktığında onun kalbinin ritmini kulaklarımda hissedebiliyorum. Ve Melih’e nasıl baktığını yalnızca ben görüyorum. Çünkü herkesten çok ve en iyi onu ben tanıyorum. İşlevsiz bir virüsün yaptığı ya da yapacağı hiçbir şey beni rahatsız etmiyor. Çünkü benim sevdiğim kadın gerektiğinde ona en güzel ve ağır cevapları verecek karakterde biri. İnsanlar çok acı şeyler yaşar Efe, ama ne kadar canımız yansa da bir şekilde yaşamak için bir yol bulup dayanabiliyoruz. Derya çok güçlü bir kız başına gelen her şeyin üstesinden benimle değil bensiz de gelebilen, sosyal geri çekilmeyi kabul etmeyen bir kız.” Efe duydukları karşısında bir an şaşırsa da kendilerinden ve birbirlerinden emin bir çiftin olması onu bir nebze rahatlamasını sağladı. Geçmişte yaşanan ağır travmatik olaylar karşısında herkes farklı tepkiler gösterir. Derya’nın duygusal travmadan kurtulması için seçtiği yol sevdiği işi yapmasını sağlayan turneydi. Müzik tüm hayatına yayılsın istedi, adım adım kendini, tüm benliğini bu uğurda adadı. “Seni çok iyi anladım Caner, ama beni yanlış anlamanı da istemem. Derya Gökçe’nin kuzeni ve sevdiğim kadının ailesi benim de ailem. Niyetim sadece Derya’nın geçmişte yaşadığı acı tecrübenin bugünün koşulları içinde geleceğini etkileyecek yanlış kararlar almasını engellemekti. Yoksa hayat sizin hayatınız.” “Sıkıntı yok Efe.” Dedi ona anlayışlı bakışlar gönderdi. Efe ve Caner sessiz bir anlaşma içine girmişken pansiyonun içinden homurdanarak çıkan Çakır’ı gördüler. Elinde kahvaltı tepsisi kendi kendine söylenip duruyordu. Bir anda karşısında Efe ve Caner’i görünce küçük bir şok geçirdi. “Hayırlı sabahların olsun Çakır, ne o bize kahvaltı mı hazırladın?” dedi gülmesini engel olmaya çalışarak. Çakır gözlerini kıstı ve hedefine odaklanarak hızla yanlarına masaya geldi. Tepsi içinde olan kahvaltılıkları masaya yerleştirmeye başladı. Her tabağı kırarcasına masaya bırakırken gözleri Efe’deydi. “Oğlum söylesene sen bana ceza diye mi geriye döndün? Başıma ne geliyorsa hep senin yüzünden.” “Niye ki? Sabah sabah ben ne yaptım şimdi sana?” “Daha ne yapacaksın? Dün gece yaptıkların yüzünden sabaha kadar dil döktüm Nağme beni affetsin diye. Ama yok senin benim başıma açtığın işler bir değil ki. Tam ikna ettim kızı bu defa da elinde tepsi ile bahçeye gidişini gördü. Neymiş efendim ben ona bir kahvaltı bile hazırlamamışım bak Efe Gökçe’yi nasıl düşünüyormuşmuşsun. Şu saatte…” dedi kolundaki saati gösterterek “ Bana, bana…” diyerek işaret parmağı ile göğsüne sertçe vurdu “Kahvaltı da hazırlattın ya helal olsun sana paşam.” Dedi. Efe sabah sabah kahkaha atarken Caner de ona eşlik ediyordu. “Demek bir kahvaltı için bin tane laf ettin öyle mi Çakır Efendi.” Dedi pansiyonun kapısında olduğunu hissettiren ses bahçenin içinde yankılandığında Çakır’ın bir anda rengini attı. Gözlerini Efe’den ayırmadan “Ne olur kapıdaki kişinin Nağme olmadığını, tüm şu an yaşananların büyük kötü bir kâbus olduğunu söyle bana.” Dedi yalvarırcasına. “Maalesef kardeşim tam da bahsettiğin yerde Nağme öfke ile gözlerini dikmiş sana bakıyor.” “Ulan Efe hayatıma zarar ziyandan başka bir şey değilsin.” Dedi kısık sesle konuştu. Birden arkasına dönerek “Günaydın hayatım.” Dedi tüm coşkusuyla. Ama karşısında ona hiç de neşeyle bakmayan bir Nağme mevcuttu. “Öyle olsun Çakır Efendi. Otur kendin yap kahvaltını.” Dedi ve tek bir şey daha söylemeden hırsla arkasını dönerek odasına doğru yöneldi. Yumruklarını sıkarak ısırmaya başlayan adam bakışlarını Efe’ye yönlendirip “Hay senin babanın şarap çanağına Efe…” dedi dişleri arasından tıslarken öfke kusuyordu. Ama orada vakit kaybetmeden hızla içeriye yöneldi. “Nağme, hayatım dur sen beni yanlış anladın. Ben aslında öyle demek istemedim.” Diyerek içeriye peşinden gitti. Caner ve Efe kahkaha atmaya devam etti. “Hadi Caner bizde kahvaltı için birlikte hanımlara menemen yapalım da herkesin yüzünü güldürelim.” Dedi. Caner olumlu anlamda başını sallarken ürünleri toplamak için küçük bahçeye doğru yöneldiler. |
0% |