Yeni Üyelik
59.
Bölüm

59. Bölüm

@ugurluay

59.BÖLÜM

“Sen ne dediğinin farkında mısın Nağme? Ne demek şüphe çekmeyecek tek kişi benim? Bu söylediğine ölürüm de izin vermem.” Diyerek tuttuğu sandalyeyi yere sertçe havaya kaldırıp iki defa vurdu. Gözleri masa başında oturan herkesi bir bir gezinirken tehditkâr biçimde uyarıyordu. “Bu fikri hepiniz aklınızdan çıkarsanız iyi olur.” İtiraz kabul etmeyen ses tonu konuşmanın bittiğini gösterir gibiydi. Arkasını dönüp giden Çakır’a “Peki sen söyle ne yapalım Çakır Bey? Melih senin, Efe’nin ya da Caner’in yanına yaklaşmasına artık izin verir mi sanıyorsun? Derya’nın çektiği restten sonra Gökçe’ye yaşattığı o andan sonra hanginiz daha az şüphe uyandırırsınız? Bir tek ben konuşmadım onunla, bir tek benden şüphe duymaz.” Dedi adamın tam arkasına gelerek omzuna dokundu “Çakır güven bana kötü bir şey olmayacak. Bunu annen ve baban için yapmalısın. Görmüyor musun başka çaremiz yok. Melih’in vicdanına bırakamayız. Bunca zaman yapmadığını şimdi insafa gelip yapacağını düşünmek aptallık olur. Lütfen! Biraz mantıklı ol.”

Çakır hırsla kıza döndü ve omzundaki eli feveran duygular ile silkeledi.

“Bana mantıktan bahsetme Nağme, asıl şu yapmayı planladığınız en büyük aptallık. Ne demek Melih’in babasının planladığı, yazıp karaladığı evrakları bulmak için evine girmek ne demek. Orada olup olmadığını bilmiyoruz bile. Seni böylesine büyük bir tehlikeye atamam anlamıyor musun beni? Böyle bir şeye izin vermem anladın mı beni?”

“Senden izin istemiyorum Çakır, sadece çeneni kapatarak sus yeter. Gölge etme başka bir şey istemez.” Dedi restini çekerken adamın gözlerine hırçın bir şekilde baktı.

“Öyle mi Nağme Hanım?”

“Zorlama beni Çakır.”

“Ha ben zorluyorum yani seni öyle mi? Ne haliniz varsa görün. Saçma sapan planlarınızın içinde ben yokum.” Diyerek herkesin gözü önünde hayal kırıklığı ile sevdiği kadına bakarken Nağme’nin taviz vermez dik duruşu onu daha da rahatsız etti. Asla geri adım atmayacağını ve sonuna kadar bildiğini okuyacağını, gözünü kırpmadan yine kendisini tehlikeye atacağını çok iyi biliyordu. Engel olamıyordu ama seyirci de kalmak istemiyordu. Efe’nin ve Gökçe’nin Çakır’ı durdurmaya çalışmaları kar etmemişti. Mevsim Pansiyonundan bir hışımla çıkıp giden sinirli adam geride öfke saçan Nağme’yi, çaresiz Efe ve Gökçe’yi, sessiz kalmayı seçen Caner ve Derya’yı bırakmıştı. Dünden bu yana aralarındaki gerilim giderek tırmanan ikili finali yine bir tartışma ile taçlandırmışlardı. Güzel bir kahvaltının ardından Zahide Hanım ve Safiye Hanımın arkadaşları ile altın gününe katılacakları için yanlarından ayrılmışlardı. Onlarda büyük annelerin gidişini fırsat bilerek Efe’nin aklındaki planı konuşmaya başlamışlardı.

Melih, Gökçe’ye babasının tüm planlarını kâğıtlara yazdığını söylemişti. Şanslarını denemeleri gerekiyordu. O planları bulup polise teslim ettikleri takdirde tüm sırlar ortaya çıkacak ve Gökçe’nin annesi, babası ve tüm ailesi mezarlarında huzur içinde uyuyacaklardı. Ama Efe’nin teklifi Çakır’ı çıldırtmıştı. Çünkü bu defa Melih’i ziyaret edecek kişi Nağme olacak ve yetmezmiş gibi onun evine gidecekti. Böyle bir şeyi kabul etmesi, dahası hazmetmesi imkânsızdı. Çakır’ın kabullenmeyişi Nağme’nin boyun eğeceği anlamına gelmiyordu. Çünkü genç kadın ne kadar severse sevsin kendi kararlarını alabilecek karakterde bir insandı. Sırf Çakır istiyor diye yapmayı planladığı şeyden kendisinin doğru kabul ettiği yoldan asla vazgeçmeyecekti. Vazgeçmedi de… Giden adamın ardından masada oturan gençlere bakarak “Eeee ne yapıyoruz?” dedi ve az önce kalktığı sandalyesine geriye oturdu. Çakır’ın aklına yatmayan bir durum için o an verdiği karar, sadece o anki öfkesinin ürünüydü ve bunu Nağme çok iyi biliyordu. Çakır o anın içinde hapsolmuşken öncesini ya da sonrasını düşünmüyor kapsam içine durumu yayamıyordu.

Caner tüm yaşanan gerilimin ardından mantık penceresinden baktırmak için söze girdi.

“Bakın Efe’nin kurduğu plan size şu an için mantıklı geliyor olabilir ama sonunda kötü şeyler de olabilir. Çakır’ın endişe ettiklerini yabana atmayın. Bu işin sonunda olan oldu artık diyerek kenara çekilebileceğimiz bir durum değil. Çok dikkatli davranmamız gerekiyor. Tüm artıları ve eksileri düşünmemiz ve o doğrultuda hareket etmemiz gerekir. Karşımızda çok da normal bir adamın olduğunu düşünmüyorum. Nağme’yi açık açık bir tehlikeye atmak ne kadar doğru olur?”

“Ne demeye çalışıyorsun? Normal bir adam değil derken, sadece geçmişi yüzünden Derya’ya yaptıklarını mı kastediyorsun?” dedi Efe, Caner’in sandığından daha zeki olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu.

“Bak Efe adam çok zeki, öyle bir yerde öyle bir intiba yaratmış ki önceden yaptığı her şeyi unutturmuş insanlara. Hiç gezip dolaştın mı etrafı? İnsanlar onun hakkında hep iyi şeylerden bahsediyor. Yaptığı kötülükler, aldığı intikamdan daha çok hastaların evlerine kadar gidip tedavi eden, ilaç alamayanlara ücretsiz ilaç veren, onların her dara düştüklerinde yardımına koşan iyiliksever kanatsız bir melek gibi gözüküyor. Geçmişte yaptıklarından çok vitrinine özenle yerleştirdiği ve insanları etkileyeceği bugünkü icraatları göz önünde bulunuyor. Ve insanlar bir nevi artık Halo etkisine kapılmış gibi, genelleme hatası tuzağı içindeler. Yani o adam tüm kasaba halkı için kanatsız bir melek, gerçeğine değil temsilini görüyorlar ve ona hayranlar. Bizim yapacağımız tek bir hata sadece bizleri değil Zahide Hanım ve Safiye Hanımın hayatını da olumsuz etkileyebilir. Onlar burada daha geride kalan hayatlarına devam edecekler, ömürlerini burada tamamlayacaklar. Çıkabilecek bir rezilliği kaldırabilecek yaşta değiller. O yüzden çok iyi düşünmeliyiz. Karşımızda ki insan -mış gibi imajını öylesine sağlamlaştırmış ki çok dikkatli ve hassas davranmalıyız.”

“Haklısın Caner, ama bu işin içinden çıkabilmek için başka bir yol da gözükmüyor. Konuştum onunla yapması gerekeni anlatmaya çalıştım. Anladığına eminim ama ne kadarına uyacak, ne kadarını gerçekleştirecek kestiremiyorum. Ama bu işin artık çözülmesini bir an önce istiyorum.” Dedi göz ucuyla dalgınca masayı izleyen Gökçe’ye baktı. Sessizdi Gökçe, ne yapsın ne etsin bilmiyordu. Bir yanı yakıp yıkmak istiyor, diğer yanı sessizliğin için yok olmak, hiç var olmamak istiyordu. Her şey çözüldüğünde ve bittiğinde ne hissedeceğini bilmiyordu. Parmakları bu yola çıkarken Efe tarafından bileğine takılan Pandora bilekliğine takıldı. Parmak uçlarıyla kelebek ve yıldızı okşarken gerçekten şans mı getirdiğini yoksa şerrin içine mi düşürdüğünü merak etti. Gökçe düşünceler içinde seyreylerken Nağme, Derya, Caner ve Efe çoktan planlarını kurmuşlar hareket için saat bile belirlemişlerdi.

“Anlaştık mı Gökçe?” diyen Derya’nın sesiyle irkilen kadın “Ne? Anlamadım.” Dedi boş bakışlarla derin bir uykudan uyanır gibiydi.

“Kuzum iyi misin sen?” Nağme arkadaşının ellerini avuçları arasına alarak tedirgin bakışlar ile onu süzdü. Gökçe ellerini arkadaşından kaçırırken solgun yüzünü avuçları ile ovuşturdu.

“Ben, ben biraz hava alsam iyi olacak.” Diyerek hiç kimseye bir şey demeden kapıya yçneldi. Herkes ayaklansa da Efe eliyle onlara oturmalarını işaret etti. Kendisi ayaklanarak sevdiği kadının arkasından çıktı. Kapıdan dışarıya adımın attığı anda Gökçe’nin duvara yaslanmış bedenini, elini kalbinin üzerine götürmüş yorgun bedenini ve hızla soluk alıp verişine şahit oldu. Hızla yanına giderek “Gökçe iyi misin?” Diyerek elleriyle yüzünü avuçladı. Gökçe akmaya hazırlanan hüzün damlalarını bertaraf etmeye çalışırken “E-Efe be-ben…” dedi kekeleyerek nefes nefese “Çok zorlanıyorum. Be-ben güçlü durmakta çok zorlanıyorum.” Dedi. Genç adam onun bir sinir boşalması yaşadığını anladığı an kolları arasına aldı ve sımsıkı sarılırken şefkat ile sırtını okşadı.

“Geçecek, tüm her şey geçecek. Sana sözüm olsun her şey gün yüzüne çıkacak sen de geçmişinde özgür kalacaksınız. Yüreğinin safiyetine, gönlünün güzelliğine sözüm olsun, artık gözyaşı dökmene sebep olacak hiçbir durum kalmayacak ortada. ” Dedi. Gökçe günlerin, haftaların, yılların, bilinmezlerin, sırların bir nevi boşalımını yaşıyordu.

Loading...
0%