Yeni Üyelik
60.
Bölüm

60. Bölüm

@ugurluay

60.BÖLÜM

Nağme gecenin karanlığı, kasabanın ıssızlığı ve sessizliğinde tedirgin bir şekilde ilerlerken onu Derya ve Caner’in takip ettiğini biliyordu. Yaptıkları plan da küçük bir aksama olmuştu. Nağme Melih’in evine gidip konuşmayı düşünse de adamın evde olmaması her akşam gittiği Amasra Fenerinin dibinde olma ihtimali üzerine buraya gelmesine sebep olmuştu. Çakır ortalarda yoktu. Gökçe ve Efe ise adamın evine girecek ve evrakları arayacaklardı. Nağme arkasında Derya ve Caner’in olduğunu bilse de gecenin ıssızlığı tedirginliğini arttırırken bu işin sonunun nereye varacağını içten içe merak ediyordu. Adımlarını hızlandırırken görüş alanına giren Melih’i gördü. Taşların üzerine oturmuş ayın saçtığı ışıkların suyun yansımasını izleyen kederli adamın çökmüş omuzları dikkatini çekmişti. Nağme Melih’in gerçekten kötü biri olduğunu düşünmüyordu. Talihsiz bir çocukluk geçirmiş ve sırf sevilme umuduyla bu işlere kalkışmış büyüyemeyen yaralı kanadı kırık, sevgiye aç bir çocuk görüyordu deniz fenerinin dibinde. Onun gördüğü ve hissettiği sadece buydu. Aklındaki düşünceleri bir kenara bırakıp sessiz olmaya dikkat ederek arkasından seslendi adamın.

“Ne o? Karadeniz de gemilerin mi battı? Bu ne hal?” dedi aldırış etmediğini hissettirmekti niyeti.

Melih arkasından gelen ses ile oturduğu yerde irkildi ve geriye dönüp baktı. Bakışları Nağme’ye bulduğunda şaşırmadığını bildirir gibi bir bakış gönderdi. Sonra önüne dönerek söylediklerini duymazlıktan geldi. Nağme onun bu vurdumduymaz hallerine ve görmezden gelen tavırlarına sinirlenerek “Hey! Sana diyorum cevap versene.” Dedi kaşları çatılmış bir halde ellerini beline yerleştirdi. Her an kavga çıkarmaya meyilli bir cadı haline dönüşmüştü. Melih ona bakma gereği duymadan alaycı bir tınıyla konuşmaya başladı.

“Önce Gökçe, sonra Efe şimdi de Nağme… Eee senden sonra kim çıkacak karşıma.”

“Ne saçmalıyorsun sen be? İnsan bildik geldik konuşmaya. Seni insan yerine koyanda kabahat ne halin varsa gör.” Dedi ve hırsla arkasını döndü tam gideceği sırada taşların arasına saklanmış ve ona kaş göz işareti ile gelmemesini söyleyen Caner ve Derya’yı gördü. “Hay ben böyle işe…” dişlerini sıkarak tısladı. Elleri iki yanında canı acıyana kadar tırnaklarını avuçları içine geçirip tekrar yönünü adama döndürdü. Melih ona bakmasa da geriye döndüğünü hissetmiş gibi konuşmaya başladı.

“Eee ne oldu gitmiyor muydun?”

“İster giderim ister gitmem. Tapulu malın mı burası?” dedi bir hışımla adamın az ötesindeki boşluğa oturarak onun baktığı yöne doğru bakmaya başladı. “Bu arada böylece istediğim kadar oturacağım. Keyfimin kâhyası mısın?”

“İyi otur bakalım ben de gidiyordum zaten.” Melih kalkamaya çalıştığı sırada korku ile kendisine ona doğru atan Nağme “Dur gitme.” Diyerek koluna yapıştı. Melih bir koluna tırnaklarını geçiren Nağme’ye bir de düştüğü durumu izledi. Gülmemek için kendisini zor tutuyordu.

“Ne o çok mu komik?” diyerek yiğitliğinden ödün vermeyen Nağme onun ne yapmaya çalıştığını çözemiyordu.

“Şu an düştüğün durum ve hal gerçekten de çok komik.” Dedi kolunu göstererek. Nağme yaptığı fevri aptallığın farkına vararak tırnaklarının izini bıraktığı adamın kolunu serbest bırakarak ellerini havaya kaldırdı.

“Tamam, haklısın özür dilerim. Bir an gidiyorum deyince burası da ıssız bende yalnız olunca panik yaptım.” Dedi tepkisine mazeret uydurmak adına saçmalamaya başlamıştı.

Melih kolundaki saate baktı. Ardından bakışları genç kızı buldu. “Bu saatte buraya tek başına benim yanıma gelecek kadar cesaretlisin ama burada yalnız kalmaya korkacak kadar da korkaksın öyle mi?”

“Ben korkak falan değilim sadece bir an panikledim. Gitmek istiyorsan git. Tabi vicdanın beni burada kurda kuşa yem etmeye razıysa git.” Dedi küçük bir çocuk gibi ellerini göğsünün üzerinde bağlayarak bakışlarını tekrar denize çevirdi. Kıyıya vuran dalgaların sesi etrafa yayılırken Nağme sus pus olmayı tercih etmişti. Melih yaptığı küçük oyunun ardından Nağme’nin yanı başına oturdu. Gönlünü almak istercesine “Haklısın seni burada kurda kuşa yem edecek vicdansız bir adam değilim.” Dedi. Nağme zafer kazanmışçasına çocuksu bir neşe ile hızla ona dönerek “Gerçekten mi?” dedi.

“Gerçekten.” Diyerek tebessüm eden adam başını olumlu anlamda aşağı yukarıya salladı. Nağme keyifle sıcacık bir tebessüm gönderdi adamın yorgunluğa ev sahipliği yapan gözlerine. Bir an duraksadı genç kadın adamın bakışlarının ardındaki hüznü ve kederi öylesine yürekten hissetti ki bir an bilinçsizce konuşmaya başladı.

“Neden yaptın Melih? Sen yapmış olduklarını yapacak bir adam değilsin.”

“Beni tanımıyorsun Nağme, neler yapabileceğim hakkında gerçekten hiçbir fikrin yok.”

“Ben öyle düşünmüyorum. Bir insanı tanımak için yıllarca onunla vakit geçirmen gerekmez bence bir insanın tek bir bakışından hissedersin onun nasıl bir insan olduğunu ve inan bana insan kanıtlayamasa da hissettiklerinde asla yanılmaz.”

“Hayat bu kadar basit değil ki Nağme.”

“Bu hayatı kendine zorlaştıran sen değil misin Melih?”

“Ne yapmaya çalışıyorsun? Konuşarak her şey düzelecek mi sanıyorsun? Yaptıklarım unutulacak, Derya beni affedip bana geri dönecek mi zannediyorsun?”

“Sen hala Derya’yı seviyorsun değil mi? Yanında nişanlısı olsa da sevmekten vazgeçemiyor musun? Hatalarının ve pişmanlıklarının altında eziliyorsun.”

“….” Adam kadının tespitlerine cevap vermeyerek gözlerini kaçırdı.

“Cevap vermiyorsun içten içe bu itirafı kendine yapmaya yakıştıramıyorsun. Melih zamanında geçmişin kalıpları seni yaralamış, hayatında tarifi imkânsız izler bırakmış. Sen yanlış bildiklerin ile doğru yolda olduğunu zannederek yanlış seçimler yapmışsın ve hatalar üst üste gelmiş.”

“O hatalar benim Derya’yı kaybetmeme sebep oldu. Nağme beni ilk defa koşulsuz severek kabul eden tek insanı kendi ellerimle kaybettim.”

“Belki onu geri kazanamazsın ama saygısını geri kazanabilirsin. Gerçekten kötü biri olmadığını kanıtlayabilirsin. Senin babamdan farklı biri olduğunu ona gösterebilirsin.”

“Yapamam Nağme.” Dedi gözleri dolu dolu olmuş bir halde birden ayaklanarak ayağa kalktı. Nağme konuşmanın gidişatından memnun iken birden adamın huzursuzlanarak ayağa kalkması onu tedirgin etti. O da hızla ayağa kalkarak karşısına dikildi. Melih gözlerinden akıp giden bir damlayı başparmağının ucuyla kafasını döndürerek kadına belli etmeden öteledi.

“Ne demek yapamam Melih.”

“Yapamam demek yapamamdır Nağme. Babamı kendi ellerimle akıl hastanesine yatıramam.” Dedi genç kızı arkasında bırakıp giderken Nağme birden hiddetle bağırmaya başladı.

“Yapamazsın öyle mi? Peki daha ne kadar bekleyeceksin? Babanın Gökçe, Çakır ya da Derya’nın canını almasını mı bekleyeceksin.” Dedi. Adamın ayakları taş kesildi adım atamadı. Nağme’ye tekrar döndü ve “Derya’ya bir şey olmasına asla izin vermem.” Dedi adım adım genç kadının dibine kadar geldi. “Babam o aileye bir kez daha zarar veremeyecek.”

“Buna nasıl engel olacaksın? Nasıl bu kadar emin konuşabilirsin?”

“Çünkü onu bir odada bakıcısı ile birlikte kapalı tutuyorum.”

“Ne?”

“Duydun işte, babam hiç kimseye zarar veremez artık.”

“Deden de mi böyle düşünüyordu? Babanı kontrol altında tutabileceğini düşünürken nasıl eli uzandı Canpolat amca ile Esma teyzenin hayatına, o kadar kontrol altındayken onların hayatını nasıl mahvedebildi. Deden de mi o kadar emindi babanı kontrol altında tuttuğundan.”

“Şey…” dedi adamın bir an aklı karışır gibi oldu.

“Ben söyleyeyim, aynı senin gibi düşünüyordu. Senin baban normal değil Melih ve en ne kadar kontrol altında desen de o çok tehlikeli biri. Senin gücün onu durdurmaya yetmez. Babanı adalete teslim et. O belgeleri bize ver.” Melih hırsla kadının gözlerinin içine baktı.

“Bunu aklınızdan çıkarın. Sen de evime giren Efe ve Gökçe’de.”

“Ne? Ne saçmalıyorsun sen?” dedi yakalanmış olmanın panikliğini hissettirmemeye çalışsa da yüzünün alevler içinde kaldığını hissediyordu.

“Yapma Nağme? Oradan baktığında o kadar aptal mı gözüküyorum?”

“Ne demek istediğini anlamıyorum.” Diyerek gözlerini kaçıran kadın saçlarıyla oynamaya başladı. Melih kadının itiraf etmeyeceğini anladığı an elini cebine attı ve telefonunu çıkardı. Birkaç dokunuşun ardından aradığı şeyi bulmuşçasına yüzü aydınlandı ve ekranı genç kadına döndürdü.

“Bak kim var burada?” dediği an Nağme’nin gözleri fal taşı gibi açıldı. Ekranda gördüğü görüntüler Efe ve Gökçe’ye aitti.

“Nasıl yani?” dedi anlamsızca. Melih telefonu cebine koydu ve ellerini ceplerine yerleştirerek genç kadının irislerine baktı.

“Sen gelmeden 15 dakika önce bildirim geldi. Maceracı iki gencin evime giriş yaptığını bildirdi.”

“Ve sen bunu bildiğin halde polise haber vermedin.”

“Evet çünkü aradığınız şeyi bulamayacağınızı bildiğimden sizinle bu gece daha fazla uğraşmak istemedim.”

“Ne demeye çalışıyorsun?”

“Sence o kadar önemli evrakları tutup da evimin her yerine saçacak kadar aptal mıyım?”

“Artık çok da akıl mantık adamı olduğunu düşünmüyorum.”

“Bak Nağme inan bu gece sizinle uğraşacak vaktim yok. O evdekilere de haber ver ben gelmedin çıkıp gitsinler yoksa gerçekten uğraşmadığım şeyi yapar görüntüleri polise veririm.”

“Ne?”

“Duyun beni tekrar etmek istemiyorum.” Dedi ve ellerini ceplerine yerleştirip kızı tek başına arkasında bırakarak gecenin karanlığında kayboldu. Melih gider gitmez hızla yanına Caner, Derya ve Çakır koşarak geldiler. Nağme Çakır’ı bir an gördüğünde şaşırarak “Senin ne işin var burada?” dedi.

“seni o herifle yalnız mı bırakacaktım Nağme? Başından bu yana buradaydım. Ne oldu? Nereye gitti bu şeref yoksunu herif.”

Nağme bir anda zihninde çakan şimşek ile aydınlandı hemen elini cebine atarak telefonunda bir numara aradı. Birkaç defa çalmasının ardından karşıdan cevap geldi. Nağme heyecan ve korku ile konuşmaya başladı.

“Efe çabuk çıkın oradan Melih oraya geliyor. Aradığınız hiçbir evrak evde değil. İşin kötüsü adamın elinde evinizde olduğunda dair görüntüler var. Melih evinde kameralar var hemen çıkın oradan.” Diyerek kapattı telefonu.

“Allah kahretsin!” diyen Caner’e “Küçük kasaba da ne demeye evine kamera taktırır ki bu adam?” diyerek eşlik etmişti.

“Şeref yoksununa bek hele yememiş içmemiş kamera mı taktırmış evine? İyi de madem biliyordu ne demeye burada seninle laf yarıştırdı seninle.” Dedi Çakır kaşları çatık bir halde sorgularcasına baktı sevdiği kadına.

“Pansiyona gidelim de bir an önce ne konuştuğumuzu dinleteceğim.”

“Dinleteceğim derken.” Dedi Derya kaşları çatık bir halde. Nağme telefonunu havaya kaldırıp sallarken “Tüm konuşmalarımızı kaydettim. Hadi bir an önce pansiyona gidelim de dinleyelim.” Dedi onları da peşinden sürüklercesine gecenin karanlığında tüm soruları cevapsız bırakarak yürümeye başlamıştı.

Loading...
0%