Yeni Üyelik
61.
Bölüm

61. Bölüm

@ugurluay

61.BÖLÜM

Günün ilk ışıkları etrafı aydınlatırken Mevsim Pansiyonunun bahçesi moralleri bozuk genç tayfaya ev sahipliği yapıyordu. Sabahın serinliği bedenleri titretse de hissettikleri soğuğa hiçbirinin aldırış edecek takati kalmamıştı. Melih’in bu kadar akıllı olabileceğinin yanı sıra kendilerinin aptalca hareket ettikleri gerçeği ile yüzleşmenin can sıkıcılığı ile karşı karşıya kalmışlardı. İstedikleri evraklara ulaşamadıkları gibi şimdi bir de adamın elinde Gökçe ve Efe’nin haneye tecavüz görüntüleri vardı. Ve elindeki görüntüler ile ikisine de ceza aldırabilir intikamını farklı bir şekilde yürütebilirdi.

“Sizce o görüntüleri polise verecek mi?” dedi Gökçe daha fazla sessiz kalmaya tahammül edememişti. Tamam, yaptıkları büyük bir aptallıktı ama niyetleri adaletin yerini bulmasını sağlamaktı.

“Konuşmalarımızı dinlediniz.” Diyerek gözleriyle az önce gizlice ses kaydına aldığı adamı dinlettiği telefonu gösterdi. “Ben onun kayıtları polise vereceğini düşünmüyorum.”

“Allah Allah Nağme Hanım iki muhabbet ile adamı çözmüşsün bakıyorum da, nasıl bu kadar emin olabiliyorsun.” Çakır öfkesinden kuduruyordu. Onlara engel olmadığı, başlarına hep birlikte yeni bir bela açtıkları için engel olunamaz bir sinir küpüne dönüşmüştü.

“Çünkü öyle bir niyeti olsa neden bana göstersin ki Çakır? Bir nevi uyarıda bulundu işte. Uzak durmamızı istiyor. Peşini bırakmayacağımızın bilincinde.”

“Ben de Nağme’ye katılıyorum. Tamam, güvenmiyorum Melih’e ama niyeti başka olsa o görüntüleri çoktan polise vermişti ve şu an Efe ve Gökçe burada olmazdı.” Diyerek araya girdi Derya.

“Sağol be kuzen içimi çok rahatlattın.” Diyerek dalga geçer gibi konuştu Çakır. Caner araya girme ihtiyacı hissetti. Çünkü Çakır yine kontrolden çıkmaya başlamıştı. Ve istemeden de olsa etrafındaki insanları bilinçsizce kıracak sonra da bin pişman olacaktı.

“Çakır biraz sakin ol. Bak herkesin morali bozuk zaten. Yangına körükle gitmekten vazgeç. Sonunda en çok üzülen yine sen olacaksın.”

“Öyle mi bay bilmiş? Çok biliyorsun sen zaten. Efe’den sonra bir de sen çıktın zaten başıma. Birdiniz iki oldunuz. Seni de anlamış değilim zaten o herifin nişanlının etrafında dolaşmasına nasıl müsaade ediyorsun? Gerçekten anlamış değilim.”

“Birincisi müsaade ettiğim bir durum falan yok ortada, ikincisi kuzeni bile olsan Derya ile ilgili konularda konuşurken iki defa düşün yoksa sonuçlarından ben sorumlu olmam.”

“Ya öyle mi Caner Efendi, nasıl bir sonucu olacakmış konuşmalarımın? Anlat da öğrenelim bakalım?” Diyerek oturduğu yerden efelenerek ayağa kalkan adamın tavrına Caner de daha fazla kayıtsız kalamadı. Çakır’ın öylesine bir huyu vardı ki kişiyi zaaflarından vuruyor, canını yakıp bam teline basarak fütursuzca kavga çıkarıyordu. Caner de aynı hızla kalkıp onun üzerine doğru eğildiğinde kafaları iki inatçı keçi gibi birbirini buldu. Her an birbirlerine kafa atacak durumda gözleriyle birbirine meydan okuyan ikilinin arasına giren Efe oldu.

“Eee bırakın çocukça dalaşmayı, oturup sakince ne yapacağımızı bir düşünelim. Caner, Çakır iş çığırından çıkıyor farkında değil misiniz? Zaman daralıyor ve Melih artık niyetimizi çok iyi biliyor.”

“Biri benden mi bahsetti?” dedi bahçenin içinde aşina oldukları ses yankılanırken herkes dikkatini bir anda Mevsim Pansiyonun kapısında beliren adama döndürdü. Herkes şaşkınlıkla ona bakarken adamın gözlerinde yorgun ve hüzünlü bir tebessüm belirdi. Elleri ceplerinde öylece kendisine şaşkın gözler ile bakan adam ağır aksak adımlar ile bahçenin içine ilerledi.

“Melih?” diyen Efe’nin ses tonunun altında binlerce soru yatıyordu. Ama Melih sadece onlara bakıyor her birinin gözlerinin irislerinde aheste aheste bakışlarını dolaştırıyordu.

“Ne işin var oğlum senin burada. Canına mı susadın sen?” Diyerek el kol işareti yapan Çakır’ı yarım yamalak bir gülüş gönderdi adam.

“Sizinle konuşmaya geldim. Madem evime kadar girdiniz. Mahremiyetime saygısızlık yaptınız. Tüm suç unsurlarını işlemeye heveslisiniz. Gelip de yüz yüze konuşalım istedim.”

“Ne konuşacaksın Melih? Daha ne istiyorsun bizden? Neyin pazarlığı içindesin hala.” Diyerek hiddetlenen Derya’ya özlem ile baktı adam. Genç kızın cümleleri ona meydan okurken cesaretle bakıyordu. Melih ise yarım kalmış sevdasının gözlerinde bıraktığı acı hatıraların yansımalarını hissetti. Maruz kaldığı bakışlar rahatsız etse de Derya’yı, çekmedi bir an olsun bakışlarını adamın gözlerinden. Bir kuru ayaz esiyordu etrafta inşirah eder gibiydi niyeti.

“Pazarlık içinde ya da bir şeyin peşinde falan değilim Derya.” Yorgunlukla perçinlenmiş sesine, çökmüş gözaltları eşlik ederken sesi tok çıkmıştı. Hiçbirine aldırış etmeden kamelyadaki masada sanki ona aitmiş gibi boş bir sandalyeye oturdu. Sanki onu bekliyorlarmış eksikleri oymuş gibi. Herkes Melih’in tavrı ve konuşmalarını şaşkınlıkla izlerken onun rahatlığı her birinin gerilmesine sebep olmuştu. Diğerleri de bir bir kalktıkları yerlerine geriye oturduğunda şimdi sadece dalgınca gözlerini bir noktaya sabitlemiş masaya eğilerek ellerini birleştirmiş adamın kendilerine bir açıklama yapmasını bekliyorlardı. Caner yanı başında oturan Derya’nın elini avuçları içine alarak ona güç vermek istedi. Melih bunu hissetmişçesine gözlerini sımsıkı kapatarak dişlerini sıktı. Buraya gelip açıklamasını yapacak ve çıkıp gidecekti. Niyeti buyken görmeyi istemediği manzaralara maruz kalmak canını tahmininden de çok yakıyordu. Sakin kalmaya çalışarak nefes alıp veren adam Derya’ya hissettiği sarsıcı özleme rağmen gözlerini güç bela açtı. Bu anın gerçekliğinde olduğuna ve hala yaşandığına inanamıyordu. Bir an kim olduğunu hatırladı. Bu dehşet verici korkutucu gerçek tüm hayatını alt üst etmeye yetmişti.

“Hepiniz az çok geçmişimi ve hayat hikâyemi biliyorsunuz. Ailemin size verdiği zararlarında bilincindeyim. Ve en büyük hata benim bu oyuna katılmam ile oldu onu da biliyorum.” Dedi bakışları Derya’yı bulurken Caner istemsizce bir an kaybetme korkusu içinde sevdiği kızın ellerini daha sıkıca tuttu.

“Ben sizlere göre suçlu ve hatalıyım. Ama yaşanan her şey için çok pişmanım. Yıllarca içimde büyük bir boşlukla yaşadım, her zaman eksik ve tamamlanması mümkün olmayan bir acıya sahiplik yaptı karakterim. Büyük bir çıkmaz, derin bir bocalama içindeyken bu işin içine girdim. Bilseydim işin iç yüzünü veya sonunun nereye varacağını asla bu işe kalkışmaz Derya’yı da asla kaybedecek davranışlarda bulunmazdım.”

“Melih senin Derya’ya olan hislerini dinleyecek medeniyete o kadar da sahip değilim. İstersen zorlama beni.” Dedi Caner dişleri arasında tıslarken gücünün de sabrının da tükendiğini hissetti. Derya nişanlısına bakarken eliyle yanağını okşadı “Lütfen! Benim için biraz sabret.” Dedi Melih’in konuşmasını tamamlamasını ve sonsuza kadar hayatlarından çıkıp gitmesini istiyordu.

“Ben buraya huzursuzluk çıkarmaya ya da gerginlik yaratamaya gelmedim. Söyleyeceklerim bitsin merak etme gideceğim.”

“O zaman cümlelerini de gözlerini de Derya’ya değdirmeden gerçekleştir ne yapacaksan.”

“Ya sabır!” diyerek başını sağa sola döndüren Melih daha fazla mevzuyu uzatmak istemeden bakışlarını Efe’ye döndürdü.

“Sen haklıydın, neyin doğru neyin yanlış olacağını görmem için gerçek anlamda aklımı kullanmam gerekiyordu. Bugün siz evime girmeden gerekli tüm evrakları avukatım aracılığıyla savcılığa gönderdim. Her şey olması gerektiği gibi gerçekleşecek. Her ne kadar dedemin vasiyetini yerine getirememiş olsam da vicdanım rahat, sonunda adalet yerini bulacak. Artık hiç kimsenin doğruları üzerine hayatımı devam ettirmeyeceğim. Ne kadar yüzüm olmasa da her birinizden gerçekten özür dilerim. Kendi yaptıklarım ve ailemin sebep olduğu her şey için gerçekten özür dilerim.” Dedi başı önüne düşen adam yorgun ve bitkin bir şekilde masadan destek alarak yağa kalktı. Masada oturan herkesin sessizliği ve şaşkınlığı adamın tek bir laf etmeden usulca kapıdan çıkıp gitmesine sebep oldu.

Melih bahçeden dışarıya adım attığı an bir an yere düşeceğini hissetti. Duvardan tutunarak destek aldı. Bir eli kalbinin üzerine gitti. Solukları hızlanan adam deli gibi atan kalbini sakinleştirmeye çalışıyordu.

“Melih bir dursana.” Diyen ses ile irkilen adam arkasından gelen kişinin gerçekliğinin idrakine varamadı. Ardında duran kişiye baktığında hayal gördüğünü düşündü. Bu anı yaşamayı ne kadar düşlemiş ne kadar hayal etmişti oysaki…

“Derya.” Dedi bin bir umut ile gözlerinin içine bakarken “Belki.” Dedi kalbi “Belki bir ihtimal.” diye sıkıca tutundu umudu.

“Bana onca zamandan sonra ilk defa Doktor değil de ismim ile hitap ediyorsun.”

“Şey evet öyle oldu galiba.” Diyerek bakışlarını kaçırdı.

“Derya.” Dedi bir adım atmaya niyetlendiği sırada genç kız elini havaya kaldırdı ve onu durdurdu.

“Sakın, buraya gelmem ve konuşmak istemem seni yanlış düşüncelere sevk etmesin Melih.”

“Ben, şey, sen böyle bir anda gelince.” Diyerek elini ensesine götürüp ovuşturdu.

“Bak yanlış anlamanı istemiyorum. Umutlandığın manada aramızda hiçbir şey olamaz. Çünkü ben Caner’i gerçekten seviyorum.” Dedi bu itiraf karşısındaki adamın nasıl canını yaktığından habersizdi.

“Ben bunları duymak istemiyorum Derya.” Dedi kıza arkasını dönüp gitmekti niyeti.

“Biliyorum canın yanıyor ama bizi yan yana görmeye alışmak zorundasın.”

“Benim böyle bir zorunluluğum yok.”

“O zaman bu kasabadan gitmek zorundasın.” Duydukları ile neye uğradığını şaşıran adam hırsla kıza döndü.

“İntikam mı alıyorsun? Al o zaman.” Dedi iki elini yanlara açarak kendisini gösterdi. “Kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış bu çaresiz adamdan al tüm intikamını. Bir canım kaldı elimde onu da sözlerinle al gitsin be Derya.”

“Doktor, şuraya gelmiş yaptığın hareket için teşekkür etmekti niyetim, olayları nerden nereye getirdin. Sen tüm bunları beni geri kazanma ihtimali üzerine mi yaptın? Yoksa insanlığından vicdanın el vermediği için mi? Hangi hesaptasın? Vicdan muhasebesi mi? Çıkar ilişkisi mi?”

“Ben bunları seni geri kazanmak için falan yapmadım. Ama içim sana yaptıklarımı hazmetmiyor.” Dedi eli göğsüne giden atam sertçe defalarca vurdu. “Allah kahretsin beni içim sevdiğim kadına çektirdiğim acı yüzünden kendisiyle barışmıyor. Bu huzursuzluk beni bitirecek, tüketecek anladın mı? Az önce yaptığım içime bir gram su serpmedi biliyor musun? Olması gereken oldu sadece, benim özel olarak yaptığım bir şey yoktu.”

“Bak Melih buralar sana iyi gelmez. Beni başka bir adamla mutlu görmek seni daha kötü eder. İster tavsiye ister öneri kabul et. Ama git buradan. Yoluna git. Yoksa benim Caner ile olacak düğünümü görmek zorunda kalacaksın. Ailemiz için bir iyilik yapmış yabancı birine bunu kendime borç bildiğim için söylüyorum. Var git yoluna, Amasra’dan, Mevsim Pansiyonundan, benden ve benim ailemden uzak dur.” Dedi ve arkasını dönüp gitmeye hazırlanırken adamın gözleri dolu dolu kıza seslendi.

“Gerçekten onunla evlenecek misin?” dedi titreyen sesinin acısı yankılandı. Adamın cümlesi durdurdu genç kadını. Derin bir nefes alıp verdi ve adam tekrar döndü. Dibine kadar gelerek bir zamanlar aşk ile tutuştuğu gözlere umursamazlıkla baktı.

“Gerçekten sevdiğim adam Caner ile Amasra’da beni rezil ettiğin memleketimde telim duvağım, beyaz gelinliğim ile evleneceğim.” Bu cümle adamın gözünden bir damla yaşın akıp gitmesine sebep olurken genç kız daha fazla orada durmayı doğru bulmadı. Burada bulunduğu her vakit Caner’e büyük haksızlıktı. Çünkü Caner hiçbir haksızlığı hak etmeyecek yürekten güzel seven bir adamdı.

Loading...
0%