Yeni Üyelik
63.
Bölüm

63. Bölüm

@ugurluay

63.BÖLÜM

Derya ölgün adımlarla sabahın ilk ışıklarıyla bulmuştu Mevsim Pansiyonunun yolunu, gitmemişti ayakları Melih ile konuşmasının ardından. Anılarının istila ettiği zihni ile oturup kalmıştı geçmişin izlerini taşıdığı eski bir bankın üzerinde. Güneşin yüzünü gösterdiğini hissettiği an ise gitme vaktinin geldiğini anlamış mecburen evine doğru rotasını çevirmişti. Pansiyonun önüne geldiği sırada kapının önünde büyük bir nergis buketi ile karşılaştı. Bir an Melih mi yine içten içe sinirlense de eğilip kapının önündeki buketi aldığında üzerinde “Nağme Solmaz’a” yazan küçük bir zarf gördü. İşin içinde bir gariplik sezse de şu an ona kafayı yoramayacak kadar bitkin ve yorgundu. Sessiz olmaya özen göstererek içeriye adım attığı sırada bahçenin içinde kamelya da oturan Gökçe ve Nağme ile göz göze geldi. İki genç kadın sabahın serinliğinin etkisini kırmak niyetiyle sırtlarına aldıkları şallara sıkıca sarılmış öylece ona dik dik bakıyorlardı.

“Ooo Derya hanım sabah şerifleriniz hayırlı olsun, ne o sabah yürüyüşüne mi çıktınız?é diyen Nağme’nin bir kaşı havaya kalkmıştı. Gökçe’nin bakışları bir Derya’ya bir de kucağındaki çiçek buketine kaydığında kız hemen “Yok yok bunlar benim değil.” dedi.

“Emin misin?” diyen Gökçe inanmaz gözler ve ima dolu bir ses ile konuştu.

“Gerçekten benim değil Gökçe, üzerinde Nağme’nin adı yazıyor. İnanmıyorsanız bakın.” diyerek onların yanına doğru ilerledi. Derya açıklama yapmak istemediği ve konuyu dağıtmayı amaçlamaya çalışırken onların dikkatini buketin üzerindeki isme çekmeyi başarmıştı. Derya elindeki buketi masaya bıraktığında Nağme’nin kalbi hızla çarpmaya başladı. Buketin Nergis çiçeğinden oluştuğunu gördüğü an nefesinin kesildiğini hissetti.

“Gökçe…” dedi sesi titrek gözleri akmayı hazır şelaleye dönmüştü. Arkadaşı onun verdiği tepkiden açılış günün yaşananları hatırladı.

“Sakin ol Nağme, düşündüğün şey olamaz. Hem Nasuh Baba…” dediği an buketin üzerindeki zarfta yazan ismi gördü. İşte o an sesi kısıldı. Nağme, Gökçe’nin bembeyaz olan suratından tahminin gerçek olduğunu anladı. Hızla arkadaşının elindeki zarfı çekip aldı Elleri titreyerek zarfı aceleyle açarken içten içe o olmasın, biri kötü bir şaka yapıyor olsun diye dua ediyordu.Zarfı açıp içindeki notu okuduğunda ayakta durmakta güçlük çekti.

Derya, kuzeninin ve Nağme’nin bir anda ruh hallerinin değişmesine anlam veremezken “Neler oluyor Allah aşkına.” diyerek Nağme’nin elindeki notu hırsla çekip aldı.

“Zaman daralıyor Nağme DOĞAN, Yaptıklarının bedelini Nağme SOLMAZ olarak ödemene çok az kaldı. Nefesin kadar yakınındayım.”

“Bu ne demek oluyor? Kim gönderdi bu çiçekleri?” derken elindeki notu havada sallıyordu. Derya ikisinden de yanıt alamazken bahçenin içinde yankılanan “Nağme.” diyen ses yeri göğü inletmişti.

Çakır, pansiyonun girişinde pijamaları ile iki yanında yumruk olmuş elleriyle tüm konuşmalara şahit olduğunun gösterir öfkesini hissettiriyordu. Adamın sesiyle olduğu yerde irkilen Nağme’nin gözleri sevdiğinin muhtaç olduğu bakışlarıyla buluştu.

“Ben Nağme SOLMAZ değilim.” dedi yanağından bir damla yaş firar ederken dudakları titremeye başladı. “Vazgeçmedi Çakır, belalı herif yine buldu beni.”

Çakır'ın içinde kıyametler kopuyordu. O çiçekleri, o notu paramparça etmek istiyordu. Nağme’nin gözünden akıttıkları her bir yaş için bütün dünyayı ateşlere vermek istiyordu. Ruhu paramparça oluyordu. En çok da kendisine kızıyordu. Onun tüm bunlara yaşamasına dolaylı olarak sebep olduğu ve yaşadıklarına engel olamadığı, o herifi ondan uzak tutamadığı için kendisine delicesine öfkeliyi. Ama şu an sakinleşmek zorundaydı. Çünkü Nağme’nin şu an sadece onun şefkatine ve güvenine ihtiyacı vardı. Hızlı adımlar ile genç kızın yanı başına gelen adam onun konuşmasına dahi izin vermeden ansızın kollarının arasına aldı ve sımsıkı sarıldı. Kokusunu içine çekerek saçlarını minik buseler kondurdu.

“Sen Nağme DOĞAN’sın, sen annenin babanın biricik kızı, Çakır’ın en özelisin. Korkma, sakın kendini yalnız hissetme. Ben buradayım, artık hiç kimsenin sana zarar vermesine asla izin vermem. Canım pahasına senin vereceğin tek nefesi korurum.” dedi ruhu çölleşmeye başlayan genç kadının yüreğine umut tohumları ekti. Kadın duydukları ile hıçkırıklarına engel olamadı. Bedeni sarsılarak hıçkırıklara boğulurken sırtında dolaşan şefkat dolu eller onu sakinleştirmek için tenini okşuyordu. Derya ne olup bittiğini anlamazken Gökçe çaresizce ne yapacağını bilemiyordu. Tam herşey yoluna girdi derken yeni batan kara bir belanın hortlaması canını sıkmış ve korkutmuştu. Ömer SOLMAZ, namı diyar Nağme’nin Belalısı geriye dönmüştü. Nasuh Babanın elinden nasıl kurtulduğunu delicesine merak ederken Çakır’ın “Gökçe, hemen Efe’yi ve Caner’i uyandır. Odamdan da telefonumu getir.” dedi. Nağme’yi sandalyeye oturtmaya çalışırken sakinleşmesi için ellerini avuçları arasına almış okşuyordu. Gökçe, Çakır’ın söylediklerini yapmak için telaşla içeriye geçerken Derya olayları anlamaya çalışan bakışlarla onlara şaşkınlıkla bakıyordu.

“Derya dikilme yalı kazığı gibi ayakta kaldır at şu çiçekleri gözümün önünden.” dedi masanın üzerindeki suçsuz Nergis çiçeklerine bakarken paramparça etmemek için kendini zor tutuyordu. “Sonra da hemen buraya gel ve bu çiçekler bu saatte nereden, nasıl geldi anlat.” dedi kaşları çatık emredici bir tonda çıkmıştı sesi. Derya çiçekleri masanın üzerinden alırken bir an duraksadı. Şimdi ne yapacağını kara kara düşünürken bir an hareketsiz kaldı. Her şeyi nasıl anlatacağını bilmiyordu. O çiçekleri kapının önünde bulup içeriye getiren kendisiydi. Nasıl açıklayacaktı tüm bunları? Derya içten içe kara bir hesaplaşma ile yüzleşme yaşarken Çakır’ın “Kuzen kendine gel ve bir an önce söylediklerimi yap.” dedi avuçları arasında elleri titreyen genç kızın varlığını hissettirir gibi konuştu. Derya yaptığı bencilliğin farkına varıp “Tamam”diyerek masanın üzerindeki çiçekleri hemen aldı ve içeriye yöneldi.

Çakır’ın gözleri Nağme’nin ıslanmış yanaklarını gördüğünde içi bin parçaya bölündğ. Elleriyle yüzünü avuçladığı genç kıza varlığını hissettirmek istercesine yanaklarını okşadı.

“Bana bak güzelim, gözlerimin içine bak. Bir daha asla seni kaybetmeyeceğim. Ne olur akmasın şu yaşlar gözlerinden. Dayanamıyorum. Senin gözünden akıp giden her damla yaşta ben kendime daha fazla öfkeleniyorum. Yalvarırım ağlama benim dirayetim senin gözyaşına kadar, benim gücümün tükenmesi senin çöküşünü, acı çekişini görene kadar.”

Nağme derin bir soluk bıraktı ve yüzünü adamın avuçları arasından kurtardı. Ayağa kalkarak derin nefesler bıraktı. Elleriyle yüzünü ovalayan genç kadın gözyaşlarını sildi. Sırtı adama dönük konuşmaya başladı.

“Nasuh Babanın elinden kurtulmayı başardı ise onu kimse tutamaz artık. Çok daha büyük bir hırsla gelecek üzerimize ve beni almadan da durmayacak. Beni almak için size zarar vermekten çekinmeyecek. Belki de buraya hiç gelmemeliydim. Hiç hayatınıza girmemeliydim.” dedi başı önüne düşmüş omuzları sarsılmaya başlamıştı. Çakır duyduklarına bir an inanamadı. Hırsla ayağa kalktı ve genç kadının omuzlarından tutup onu sarsmaya kendisine getirmeye çalıştı.

“Kendine gel Nağme, ne demek hayatınıza girmemeliydim, geri dönmemeliydim. Sen yıllar önce çekip gittiğinde yarım kaldım ben, serseri mayın gibi sevmediğim kollarda şifa dilendim. Benim ilacım senken ben başkalarına gittim. Şimdi karşıma geçmiş bunca zaman sonra eksik parçamı bulduğum tamamlandığım, kavuştuğum güçlü kadına bu laflar yakışmıyor. Ne oldu? Nasıl oldu bilmiyorum? Nasuh Babanın elinden nasıl kurtuldu haberim yok ama öğreneceğim. Ve hiç kimsenin ne sana ne de ailemizden birine zarar vermesine müsade etmeyeceğim.”

“Çakır Ömer sandığından çok daha tehlikeli bir adam. Onun elinin kolunun nereye uzanacağını tahmin edemezsin.”

“İstediği yere uzansın Nağme, uzandığı her kolu da bağlantısını da kopar atarım. Yeter artık bendeki de yürek, bende insanım artık senin yokluğunu değil ihtimalini bile düşünmek istemiyorum. Benim de yüreğimin dayanabileceği bir nokta, acı eşiği var. O yüzden lütfen yanımda elimden tutarak bana destek ol, bu şekilde konuşman sadece beni sadece üzer. Ben yanı başımda güçlü dimdik ayakta duran Çakır’ın gözü kara sevdiği Nağme’yi görmek istiyorum.”

Nağme bir an duraksadı ve sevdiği adamın gözlerinin içine baktı. Çakır haklıydı hemde her söylediği sözde sonuna kadar haklıydı.Dersin bir nefes bırakarak Çakır’ın kolları arasına bıraktı bedenini “Seni seviyorum Çakır.” dedi. Ve ilk defa gerçek anlamda hissederek ve hissettirerek söylediği cümle Çakır’ın bir anda bir heykel edasıyla ayakta kaskatı kesilip dona kalmasına sebep oldu. Nağme söylediği son cümlenin ondaki etkisini hissettiği an yüzünde hınzır bir gülümseme peyda oldu. Göğsünün üzerine sığınan kız adamın kalp atışlarının delicesine bedeni içinde çırpındığını hissettiğinde burnunu çekerek “Sen bu deli gibi çarpan kalbini sakinleştirmezsen işimiz iş Çakır Efendi.” dedi bir yandan burnunu çekerek bir yandan da nazlı edasına kendine has cilve tozunu serpelemişti. Çakır genç kadının kendisiyle dalga geçmeye başladığını an derin bir soluk bıraktı. Biraz olsun onu kendisine getirmenin huzuruyla kolları sımsıkı sardı Nağme’yi “İnan ki ben seni daha çok seviyorum” dedi başına minik bir buse kondurdu.

Loading...
0%