Yeni Üyelik
65.
Bölüm

65. Bölüm

@ugurluay

65.BÖLÜM

Hızlı duygusal değişimler yaşıyorlardı. Üstesinden gelebilmek için zihinlerini temizleyip kendilerine sakinliği telkin ederek hızlı hareket etmeye çalışıyorlardı. Çakır öfkesini yatıştırmaya çalışıyordu. Derya dokunsalar ağlayacak gibiydi. Nağme’nin yüreği kuşkularla dolu, Caner sessiz ve durgunluk içinde kök salmış bir halde, Efe var olan kriz durumunu yönetmek için gayret sarf ediyor, Gökçe yeni bir yıkım ve kaybı yaşamanın korkusu içindeydi. Her ne kadar aydınlığa odaklansalar da yaşamsal riskler söz konusuydu. Büyük anneler güvenli alana çoktan gönderilmişti.

Caner, Derya, Gökçe ve Efe bir arabada, Nağme ve Çakır İstanbul’a Nasuh babanın yanına doğru bir arabada yol alıyorlardı. Nağme herkesi böylesine bir tehlikeye attığı için yüreğinde tarifsiz bir keder peyda olmuştu. Camdan akıp giden yolu seyrederken sessizliği Çakır’ın canını sıkıyordu. Duygularını paylaşmadığı için dizginlenemez kontrolsüz bir öfkenin yüreğini ele geçirmesine engel olamıyordu. Kaybetme korkusunun karşısında sevdiği kadına olan duyguları derin bir mücadele veriyordu. Ve yıllar önce yaşadığı hayal kırıklığının bir benzerini yaşamaktan tedirginlik yaşıyordu. Kıymet verdiği tüm duygularını yitirmekten, hissettiklerinin elinden çekilip alınmasından delicesine korkuyor bu durum onun kontrolünü kaybetmesine sebep oluyordu.

“Ne zamana kadar yanı başımda bu şekilde sus pus oturacaksın?” diyen adam öfkeliydi. Yoldan gözlerini ayırmamaya özen gösterse de yandan bakışlar ile Nağme’nin dilinin çözülmesine kendince çaba sarf ediyordu. Nağme adamın sesindeki imalara karşılık elleri göğsünün altında birleştirmiş halde ona ters bakışlarını gönderdi.

“Zil takıp oynamamı mı istersin Çakır? Şu durumda benden ne yapmamı bekliyorsun ki?” diyerek tehdit dolu sesiyle adama kısık gözlerle baktı. Aldığı cevap karşısında kaşları çatılan adam “Senden böyle bir şey beklemediğimi çok iyi biliyorsun değil mi Nağme?”dedi.

“Eee o zaman?”

“Şu yas havasından çık artık bir şey olduğu yok. Geriye dönüyoruz. Ben yanındayım her şeyi halledeceğiz.” diyerek bir eli direksiyonda Nağme’nin kucağında tuttuğu elini avucu içine aldı. Dudaklarına götürerek mis kokusunu derince içine çekti. “Bana inanıyorsun değil mi Nağme? Seni benden ancak ölüm ayırır.”

“Şöyle konuşma Çakır, ölümü yakıştırma dudaklarına. Bahsetme ne olur? Ben gerçekten kötü oluyorum.”

“Tamam, tamam. Sakin ol. Bir şey demedim hemen celallenme güzelim.” diyerek eliyle kendine doğru çekip omzuna başını yerleştirdi. Başına minik bir buse kondurup gözlerini yola sabitledi. “Seni asla bırakmayacağım Nağme, Asla…” dedi. İşte o an hiç beklemedikleri anda arkadan hızla gelen arabalar Çakır’ı yoldan çıkarmak için onu sıkıştırmaya başladı. Çakır hiç beklemediği anda gerçekleşen bu olay ile bir an arkadan gelen Efe’nin arabasına baktı. Onunda benzer durumda olduğunu görünce Nağme’yi kendinden uzaklaştırıp direksiyonu iki eli arasına aldı. Kontrolünü kaybetmemeliydi. Çakır’ın arabası hem sağdan hem de soldan sıkıştırılmaya başlandı. Nağme korku dolu gözler ile ne olduğunu çözmeye çalışırken sağ taraftaki arabanın camı aşağı indi. İşte o an görmeyi asla istemediği o gözler ile karşılaştı. Ömer SOLMAZ, namı diyar Belalısı… Bulmuştu, ne kadar kaçarsa kaçsın yine peşinden gelip onu bulmuştu. Nağme çığlık çığlığa arabanın içinde savrulurken Çakır Efe’nin arabasının ansızın durduğunu gördü. Ne olduğunu anlayamamıştı. Ama Efe’yi burada tek başına bırakacak da değildi. Hızla frene asılırken bir eli ile Nağme’nin savrulmasını engellemek için çabaladı. Büyük bir gürültü ile duran arabanın önü sağdan soldan gelen arabalar tarafından az ileride sonunda kesilmişti. Soluk soluğa kalan Nağme bakışlarını adama döndürdü. Çakır onun yüzünü avuçları içine aldı. Sakinleştirmek adına yüzünü şefkatle okşadı.

“Sakın Nağme, ne olursa olsun sakın arabadan inme. Ben inince kapıları kilitle direksiyona geç. İlk fırsatta herkesi atlatıp gaza basıp gidiyorsun. Tamam mı?”

“Hayır Çakır, hayır… Ne olur inme,” dedi göz ucuyla arabanın etrafının sarılmaya başladığını gördü. “Çakır inme ne olur, polisi arayalım. Yalvarırım inme, onlar, onlar çok tehlikeli.” dedi gözlerinden yanaklarına yaşlar istila halinde inmeye başladı.

“Ağlama Nağme fazla zamanımız yok. Beni dinle. Efe’yi, kardeşimi, kuzenimi burada bırakamam. Seni bu cenderenin içinde bırakamam. Biz onları oyalayacağız ve sen gaza basıp gideceksin. Çiçek anneme kadar gideceksin. Ben seni bulurum. Nerede olursa ol bulurum. Bırakmam. Asla bırakmam.” dedi alnına tutkulu bir öpücük bıraktı. “Sen benim kaderimsin ve kaderimi elimden hiç kimsenin almasına izin vermem.” dedi kızın tüm ikazlarına ve itirazlarına rağmen torpidoda olan silahını almak için eğildi. Nağme o ana kadar silahın varlığından bile haberdar değildi. Gözleri irilşerek açılırken eliyle ağzını kapattı.

“Nağme, ne olursa olsun bu arabadan inmeyeceksin. Söz ver bana.” dedi Çakır’ın sesi öyle yüksek perdeden çıkmıştı ki şu an başka çaresinin kalmadığını anladı. Adım adım Ömer ve adamları onlara doğru büyük bir keyifle geliyordu. “Onun istediği sensin ve o şerefsize bu isteğini gerçekleştirme fırsatını beni deli gibi seven Nağme asla vermez.” dedi. Nağme duydukları karşısında sonunda idrak yolları açılmıştı. Gözleri yaşlarla dolu kalbi deli gibi atarken soluk soluğa kalmış bir halde Çakır’a olumlu anlamda başını aşağıya yukarı salladı.

“Güzel, işte benim sevdiğim kadın.” dedi onu ikna etmiş olmanın gönül rahatlığıyla arabadan hızla aşağıya indi. Gözleriyle Nağme’yi takip eden adam onun verdiği tüm direktifleri yerine getirdiğini görünce derin bir soluk verdi. Elinde silah arabayı korurken gözleri arkadan gelirken bir anda duran Efe’nin arabasına kaydı.

Efe’nin öfkeli, Gökçe’nin şaşkın ve korku dolu bakışlarla kapısı açıldığında elleri havaya kalkmış bir şekilde aşağıya indiklerini gördü. Anlam veremediği anda arka kapının açılarak Derya’nın boynuna kolu dolanmış başına silah dayamış Caner’in, nişanlısını boğazından tutarak sürüklediğini gördüğünde “Lan!” diyerek gözleri kocaman açılarak irileşti. “Lan şerefsiz!” diye haykırdığında eli kolu bağlanmış bir halde hareketsiz kaldı. İhanet! En büyük can yakan ihanet! Gitse gidemiyordu. Nağme arabada bir başına, Derya Caner’in silahının esiri olmuş, Efe ve Gökçe kumpasa düşmüştü.

“Ne o çok mu şaşırdın Çakır Efendi? Yapma! Caner’in benim adamım olduğunu nasıl fark edemezsiniz?” diyen Ömer elleri ceplerinde alay eden bakışlarla adama bakıyordu. “Aslında size uyarı mahiyetinde kapınıza nergislerimi de bırakmıştım. Ama siz anlamaz insan evlatları yine olacakları engellemeye çalıştınız. Yazık! Çok yazık!”diyerek Çakır’a doğru bir adım atmıştı ki adam silahına tekrar davranıp tüm nefretiyle Ömer’e korkusuzca doğrulttu. Yapmacık bir halde dertli bir nefes verdi Ömer.

“Aaa çok ayıp Çakır, ne güzel konuşuyorduk.Medeni, medeni! Ne o silah falan senin gibi birine hiç yakışıyor mu? Sen Nasuh Babanızın etekleri altına sığınırdın. Ne zaman silah tutmayı öğrendin bakayım.” dedi dalga geçer gibi çıkmıştı sesi. Adamın cümleleri Çakır’ın dişlerini sıkmasına sebep olurken dizginlenemez bir öfkeye kurban olmasına sebep oluyordu.

“Anlamadın Çakır Efendi, benim olana el uzatmaman gerektiğini anlamamak için resmen direndin.” İşte bu bardağı taşıran son damlaydı.

“Ulan şerefsiz sen kimsin de Nağme’ye benim diyorsun.” diyerek hırsla adamın üzerine yürüyüp suratına silahının kabzasıyla öyle bir yumruk vurdu ki beklenmedik bu hareket Ömer Solmaz’ın adamlarını harekete geçirdi. Yere savrulan Ömer adamlarını tek el hareketi ile durdurdu.

“Vay!” dedi kahkaha atarken ağzından akmaya başlayan kanı yere tükürdü. Ayağa kalktı ve ona dalga geçercesine baktı. “ Takdir edilecek bir cesaret doğrusu, bu kadar adamımın gözü önünde bu hareket. Tebrikler Çakır Efendi. Ama sana kötü bir haber buradan Nağme dışında hiçbiriniz sağ çıkamayacaksınız. Ve sen Çakır Efendi Nağme’yi senin gözlerinin önünde alıp götüreceğim ve hiçbir şey yapaMayacaksın.”

“O nasıl olacak şerefsiz it herif, Nağme’yi beni öldürmeden alamazsın.”

“Çakır, Çakır…” dedi yüz ifadesinde oluşan gülümseme ansızın solup giderken “Bizde öldürürüz.” dedi ve işte o an silahlar patladı. Bu söz bir emirdi. Ömer’in emri ile silahlar ateşlenmişti. Çakır ansızın başlayan bu çatışmada arabayı kendine siper etmeye çalıştı. “Nağme aşağıya eğil.” dediğini hayal meyal hatırlıyordu. Silahındaki kurşun bu kadar adama nasıl yetecekti bilmiyordu. Tek bildiği o şerefsizi yok etmek istediğiydi. Ömer her koldan korunuyordu. Efe Gökçe’ye siper olmuştu. Derya ondan beklenmeyecek bir hamle ile Caner’in elinden kurtulmayı başarmış ve arabanın arkasına saklanmıştı. Havada uçuşan kurşunlar Çakır’ı sersemletmişti. Soluk soluğa kalmış bir halde Ömer’i takip ediyordu. Nağme’ye yaklaşmasına asla izin veremezdi. Gözleri etrafı tararken hiç beklemediği bir anda sırtından yediği kurşun ile soluğunun kesildiğini hisseti.

Efe “Çakır.” diye haykırdığında ayağa kalkıp ona koşmaya çalıştı. Ama Ömer’in adamları tarafından etkisiz hale getirildi. Çakır sırtından bir kurşun daha yediğinde ellerinin titrediğini ayaklarının giderek gücünü yitirdiğini hissediyordu. Kulaklarına ulaşan sesler, gözlerinde bulanıklaşan görğntüler, zihninde ise sadece sevdiği kadın, Nağme vardı.Yere ansızın düşerken dilinden tek bir cümle döküldü. “Affet Nağme.” oldu.

“Çakır.” diyerek arabadan hızla inen genç kadın gözyaşları ile adamın yere düşen bedenini kucağına aldı. Ne havada uçuşan kurşunlar ne kendi canı ne de de başka bir şey… Hiçbir şey umrunda değildi. Şu an umurunda olan tek şey kucağında kanlar içinde yatan sevdiği adamdı.

“Hayır, hayır, olmaz, olamaz.” diye hıçkırıklar içinde ağlıyor yüzünü titreyen elleriyle seviyor. “Ne olur gözünü aç, ne olur. Yalvarırım Çakır, bunu bana yaşatma. Beni bırakma. Sözünü tut, bırakma, bırakamazsın beni.” diye omuzları sarsılarak ağlarken gözlerini açması ve kendisine bakması için büyük mücadele veriyordu.

Ömer bu görüntüye daha fazla katlanamadığı için “Yeter artık.” diyerek hırsla kıza yöneldi. Kolundan sertçe tutup onu sürükleyerek Çakır’dan güçlükle ayırdı. İki kolundan tutup ayağa kaldırdığında gözlerine büyük bir intikam duygusuyla baktı.

“Sana dokunan adamın yeryüzünde nefes almasına izin verir miyim Nağme, hala o küçük aklın almadı mı? Senin benden başka yolun yok. Yoluna çıkanı da yok ederim.” dedi ve bir çuval gibi acımadan yere savurdu.

Çakır kanlar içinde yerde yatarken, Efe baygın şekilde ortaya dökülmüştü. Derya ve Gökçe gözyaşları içinde “Bırakın Nağme’yi,” diye haykırsalar da onlar da Ömer’in adamları tarafından engelleniyorlardı. Çatışma sırasında Caner’de yaralanmış ve kendinden geçmiş bir halde yerde yatıyordu.

Ömer “Götürün Nağme’yi arabaya.” diyerek emir verdi. “Gidiyoruz.” dedi ve hızla üzerindeki toz toprağı silkerken yerde yatan Çakır’ın gözlerini hafifçe araladığını gördü. Keyifli bir gülümseme dudaklarında belirirken yerde yatan adamın dibine kadar geldi gözleri kesiştiğinde artık onun duyacağından emin olduğu an “Sana demiştim değil mi? Nağme’yi götüreceğim ve sen hiçbir şey yapamayacaksın. Bak ben gidiyorum ve sen sadece izleyeceksin.” dedi ve kahkaha atmaya başladı. Soluğu kesilmeye başlayan Çakır çok şey söylemek istiyordu ama gücü kalmamıştı. Görebildiği son şey Nağme’nin gözyaşları içinde yerde sürüklenerek bir arabaya bindirildiğiydi. Ömer’in ise keyifle aynı arabaya sevdiği kadının yanına binmesiydi. Bilinci giderek kaybolurken zihni bulanıklaşıyor gözleri karanlığa mahkum oluyordu.

Loading...
0%