@ugurluay
|
66.BÖLÜM Acı içinde kıvranan gözlerini güç bir halde açmaya çalıştı. Bedenindeki her zerre ıstıraplar içinde sızlıyordu. Nerede olduğunu bulanıklaşmış zihni kavrayamıyordu. Sarsıcı bir uğultu kulaklarını tırmalıyordu. Elleri ve ayaklarının bağlı olduğunu hissediyordu. Başını yukarıya kaldırdı. Burnuna nefret ettiği koku dolup taşarken midesinin öğürme isteğine engel olamadı. Ömer “Uyanma zamanı prenses.” Dedi tiksindirici sesiyle. Yüzünü ekşiten genç kız güçlükle gözlerini araladı. Bakışları nefret ettiği hiç görmek istemediği adamı buldu. Ne kadar kaçmak istese de kaçmayı başaramadığı belalısı karşısında yüzsüzce dikiliyordu. Küf ve nem kokusu genzini yakıyordu. Yaşadıklarının büyük kötü bir kabus olmasını dilerken tüm gerçekliği ile karşısında duran adamın varlığı kalbinin hızla çarpmasına sebep oldu. Nerede olduğunu anlamak için etrafına bakındı. İzbe bir depodaydı. Etrafta atıl durumda malzemeler vardı. Bulundukları alanın tavanı çok yüksekti. Camları küçücüktü. Bir an kaçma ihtimalini düşündü. Ömer onun bu ihtimali düşündüğünü anladığı an çok büyük bir kahkaha attı. “Gerçekten buradan kaçabileceğini bu defa da seni elimden kaçıracağımı mı düşünüyorsun? Çok aptalsın Nağme.” Dedi bir iki adımda yanına gelerek eliyle çenesini sert bir şekilde kavradı. Adamın tutuşuyla kadının canı yansa da dudaklarından sadece küçük bir inilti kaçtı. “Asla seninle olmayacağım, daha önce de kaçtım yine kaçacağım. Benim yolum senden bir daha asla geçmeyecek.” “Bakıyorum da senin dilin yokluğumda çok uzamış.” Diyerek tırnaklarını kızın çenesine iyice bastırdı. Gözlerindeki hiddeti görsün yüreği deli gibi korksun istedi. Eskisi gibi elini kolunu bağlayıp çaresizce boyun eğsin istedi. Dişlerini sıktı yüzündeki her bir çizgi kontrolsüz olduğunu haykırıyordu. Ama karşısındaki kız eskisi gibi korku ile bakmıyordu. Cesurca ondan çekinmeden adama meydan okuyordu. “Bu defa ne ile tehdit edeceksin beni. Korkmuyorum senden. Anlamadın mı hala?” Diyerek adamın tutuşundan çenesini kurtarıp “Allah belanı versin Ömer Solmaz.” Diyerek yüzüne tükürdü. Onun bu hareketi adamı kızdırmak yerine keyiflendirdi. Sinir bozucu bir kahkaha daha attı. Nağme’nin yakınındaki bir sandalyeyi alıp tam karşısına oturdu. Gözlerinin içine baktı. “Biliyor musun Nağme o eski buz gibi duvar kadındansa bana karşı gelip asi halleri olan bu kadın daha çekici.” Dedi baştan ayağa onu süzdü. Gözlerinde oluşan ahlaksız pırıltılar genç kızın birden vücudunun ürpermesine sebep oldu. “ Hem ayrıca seni herhangi bir şeyle de tehdit edecek değilim. Çünkü en büyük sorunumuz Çakır’dı…” dedi keyifle arkasına yaslanıp ellerini göğsünün altında birleştirdi. Nağme Çakır’ın adını duymasıyla zihninde bölüp pörçük olan tüm son anlar canlanmaya daha çok başladı. “Çakır…” Dedi gözünde onun kanlar içinde yere düşüşü canlandı. Tüm o kötü anlar yaşanmıştı. Çakır gözleri önünde vurulmuştu. Her şeyi şimdi hatırlıyordu. Göğsünün daraldığını nefes alamadığını hissetti. Gözlerinden akmaya başlayan yaşlara engel olamadı. “Ah yazık sana Nağme, ne o çok mu üzüldün Çakır’ının ölümüne sebep olduğun için.” Dedi nefretle bakıyordu şimdi kadının gözlerinin içine. Kendisini zor tuttuğu belli oluyordu. “Kes sesini ona bir şey olmadı. Olamaz. O ölmüş olamaz.” Diye can yangını ile haykırdı. Oturduğu sandalye de kıpırdanıp kurtulmaya çalıştı. “İnkar etmen gerçeği değiştirmeyecek Nağme. Sana bedel ödeyeceğini söylemiştim. Daha yeni başlıyoruz. Sana yardım eden, seni benim elimden almaya cüret eden tüm sevdiklerini bir bir yok edeceğim. Bir daha gidecek ne bir kapın ne de yüzün kalacak.” Dedi bir hırsla ayağa kalkıp kızın bacaklarına iki eliyle sertçe bastırdı. Kımıldamasına engel olan adamın gözlerine şimdi Nağme gözyaşları içinde öfke ile bakıyordu. Hareketleri azalıp soluk soluğa “Eğer ona bir şey olursa, eğer canına bir şey olursa seni yaşatmam Ömer, duydun mu beni? Yaşatmam. ” Diyerek öfke içinde bağırdı. “Bak bakalım etrafına küçük hanım.” dedi iki elinide havaya doğru açıp bulundukları mekanı gösterdi. “Nerede olduğunu bile bilmiyorsun? Adamlarım dört bir tarafta nefes alsan haberim olur. Kaçamayacaksın. Hiçbir yere gidemeyeceksin.Sen artık sadece benimsin. Yaptıklarının bedelini ödeyeceksin. Ama gıkını çıkaramayacak dizini kırıp dibimde elin kolun bağlı benim olarak nefes alacaksın.” “Ölürüm de senin olmam duydun mu beni? Şu dünyada senin yanında nefes alacaksam ölürüm daha iyi.” “Öl o zaman Nağme.” Dedi belinden çıkardığı silahın soğuk namlusunu hırsla kızın alnına dayadı. Böyle bir şeyi beklemeyen kızın gözleri dehşetle irileşerek açıldı. “Ne o korktun mu? Sesin soluğun birden kesildi. Oysa ki az önce sevgilin hakkında utanmadan kocana methiyeler düzüyordun.” Diyerek başını ileriye doğru ittirdi. Gözleri adamı bulan kız korktuğunu hissettirmemek adına “O silahı çektin mi devamını getireceksin Ömer Solmaz? Çek tetiği hadi durma, senin olacağıma ölürüm daha iyi, hadi çeksene tetiği, bitir başladığın işi.” Diyerek adamın hiddetle durumu nihayetlendirmesini bekledi. Gözlerini kapadı. “Hadi durma çek tetiği.” Yüreği Sana geliyorum Çakır diyerek derin bir rahatlamaya ermişken alnındaki soğuk namlu birden geri çekildi. Ölüm soğukluğunun bedeninden ayrılmış olması genç kızı tedirginliğe sürükledi. Gözlerini açtığında onunla dalga geçen bakışlara maruz kaldı. Kızın gözlerine doğru eğilerek “Bu kadar kolay kurtulabileceğini düşünmedin değil mi? Seni öldürmeyeceğim, bu kadar kolay olmayacak. Ölüm senin için bir kurtuluş olur. Seni ölümden beter edeceğim Nağme, her gün ölmek için bana yalvarıp ayaklarıma kapanacaksın.” Dedi gelecek kötü günlerin haberini verir gibiydi. “Allah senin bin belanı versin şeref yoksunu, haysiyeti kırık adi herif.” “Çok ayıp Nağme Solmaz, görmeyeli ağzında bozulmuş senin. Hiç Ömer Solmaz’ın karısına bu sözler yakışıyor mu? Cık cık cık…” “Ben Nağme Solmaz değilim adi şerefsiz, ben Nağme Doğan’ım duydun mu beni? Nağme Doğan’ım…” diyerek yeri göğü inletti. “Sen Ömer Solmaz’ın karısı Nağme Solmaz’sın ve bunu beynin de dilinde çok yakında idrak edecek.” Dedi Ömer onu umursamadığını son cümleleri ile hissettirdi. “Allah belanı versin adi herif daha çok beklersin.” “Versin versin sevgili karıcığım ikimizin de birlikte versin inşallah.” Diyerek sandalyede bağlı şekilde oturan kızı ardında bırakıp kapıya yöneldi. Eline telefonu alıp bir numarayı arayan adam telefonun ucundaki kişiye birkaç sert emir verdi. Ardından kapıyı açar açmaz içeriye adamları girdi. Sayısını bile algılayamadığı adamlar hızla kızın üzerine doğru geldi. Genç kız ne olduğunu anlayamadan kolu sertçe açıldı. “Ne yapıyorsunuz be, bıraksanıza beni.” diyerek yerdinde hareketlenen genç kız adamların tutuşuna engel olamamıştı. Adamlardan biri cebinden bir şırınga çıkardı. Nağme gözlerini irileştirerek baktı. Ne oluyordu? Ne dönüyordu burada? Bilmiyordu. Anlam da veremiyordu. Tam ağzını açmıştı ki dudaklarının bantlandığını ve sesinin çıkmasının engellendiğini anladı. Kolunda canını yakan bir sızı duydu. Şırınganın içinde ne olduğunu bilmiyordu. Bedeninin gevşediğini, gözlerinin karardığını fark ettİ. Zihninde yankılanan sesler bir bir silikleşiyor, kulaklarında çok derinlerden uğultular geliyordu. Sonrası meçhul, sonrası zifiri koyun bir karanlık…
|
0% |