Yeni Üyelik
67.
Bölüm

67. Bölüm

@ugurluay

67.BÖLÜM

Gökçe’nin gözleri saatlerdir ağlamaktan kan çanağına dönmüştü. Omuzları sarsılarak ağlarken bakışlarını ameliyathane kapısından bir an olsun ayırmıyordu. Ne olmuştu? Nasıl olmuştu? Tüm bunlar hangi ara nasıl yaşanmıştı? Aklı bir türlü almıyordu. Yanı başında gözleri donuk, suratı tepkisiz ve ifadesiz bir şekilde duvara boş bakışlarla bakan Derya onu git gife korkutuyordu. Duygularının uyuştuğunu hissediyordu. Üstü başı kanlar içinde ameliyathaneden çıkan tanıdık yüz kızların hızla ayaklanmasını sağladı.

Çakır saatlerdir ameliyathanedeydi. İyi haber almak için bin bir duayı semaya göndermişlerdi. Gökçe'nin yüreği alevler içindeydi. Gözleri önünde abisi vurulmuş, canım dediği arkadaşı kaçırılmıştı. Yaşanan hiçbir şeye engel olamamışlardı. Esip gürlemek, yakıp yıkmak istiyordu. Çakır'ı kanlar içinde gördüğü an dünyayı ateşlere vermek istedi. Ama yapamadı. Donup kaldı. Abisine tam kavuşmuşken onu kanlar içinde görmek ruhunu darma duman etti. Ameliyathaneden adım adım kendilerine doğru gelen Doktor Melih ile yüzleri bir nebze olsun aydınlandı. Hızır gibi yetişmişti doktor. Derya'yı vazgeçirmek için peşine düşmüştü. Yolda olanlara şahit olduğu an polis-ambulans herkesi oraya dikmişti. Çakır'a ilk müdahaleyi yapan da Doktor Melih’ti. Ambulansta kalbi durduğunda da onu hayata geri döndüren de oydu. Gökçe minnettar, Derya mahcup bir ifade ile adama baktılar. Melih çok yorgun ve bitkin bir halde ayakta zor duruyordu. Saatlerdir süren bir operasyonun ardından nihayet ameliyatı en iyi sonuçla bitirmeyi başarmışlardı. Fakat karşısında ondan güzel haber bekleyen genç kadınlara gözlerini değdirmekten çekiniyordu. Gökçe yalvaran bakışlarla Melih’in ellerine sarıldı.

“Melih ne olur iyi bir haber ver bana. Abim nasıl? İyi olacak mı? “ Dedi bin bir umut barındırıyordu irislerindeki ışıltı.

“Gökçe elimizden gelen her şeyi yaptık. Bedenine saplanan kurşunlar çıkarıldı. Ama…” dedi canı sıkılmış nasıl ifade edeceğini ilk defa bilemez bir haldeydi.

“Ama ne Melih?” Diye hiddetlenerek sesini yükseltti. Ellerini adamdan sertçe geriye çekerek yüzünü öfke ile ovaladı. Kötü bir haber duymaya tahammülü yoktu. İhtiyacı olan tek şey umut vaad eden güzel haberlerdi.

“Ama şu an durumu çok kritik 48 saat uyutulacak. Bu süre sonunda uyandıracağız. Eğer uyanamazsa…”

“Sus.” Diye bağırarak adamın cümlesini bitirmesini engelleyerek sözünü bıçak gibi kesip attı. “Sus artık sus!” Diyen can yangınını etrafa saçtı.Elleri ile kulaklarını kapatıp avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. “Abi, abim… Ne olur uyan.” diyerek ameliyathane kapısına doğru ilerledi. Melih çaresiz, Derya gözleri yaşlı bir halde ameliyathane kapısından içeriye girmeye çalışan kadının kollarından tutarak onu engellemeye çalışıyorlardı. Ateş saçan gözler ile onu durdurmaya çalışanları kendince savurmak için büyük çaba sarf ediyordu. Ağlıyor, can havli ile çırpınıyordu. İçinde büyüyen yaranın yüreğinde bıraktığı acının bir tarifi yoktu.

Doktor Melih, bir anda bağırmaya başladı. “Hemşire, hemşire yok mu?” Diye haykırdı. Derya'nın gözlerinin içine baktı. “Sinir krizi geçiriyor.” Dedi onun da benzer durum yaşamaması için kontrollü olmasını ister gibi bakmıştı. Seslerin yükseldiği alana hemşireler hızla gelmişti. Çırpınmaya devam eden Gökçe'yi büyük bir güçle kucağına aldı. Hemşireler onu acil müdahale odasına yönlendirdi. Derya ve hemşireler peşinden geldiler. Müdahale odasında yatağa yatırılan kız kendinden geçmiş bir şekilde acı içinde çırpınmaya “Çakır ne olur bırakma beni. Sende yalnız bırakma beni.” diyerek acı içinde feryat ediyordu. Hemşirenin uzattığı sakinleştiricinin bulunduğu iğneyi eline alan Melih hemşirelerin yardımıyla kolundan vücuduna yayılmasını sağlamıştı. Derin bir soluk bırakırken Gökçe'nin önce bakışları kayıp gitti. Sonra sesi fısıltı haline evrilmişti. Artık sesi fısıltılardan mırıldamalara dönüşmüştü. Derya ise ne yapacağını bilmez bir halde irileşmiş gözler ile şahit olduğu tabloyu izliyordu. Hemşirelere dönerek “ Ben gerisini hallederim.” Dedi.

Gökçe’nin yattığı yatakta duruşunu düzeltip üzerini dolapta bulunan ince bir pike ile örttü. Kendisine korku dolu gözler ile bakan Derya’nın yanı başına gitti. Gözlerinin içinde acının burukluğu hissediliyordu. Kısa bir an sessizlik yaşandı. İçinde dertli bir nefes büyüdü. Soluğunu bıraktığı an ansızın “Gel buraya.” Diyerek onu kolları arasına izin istemeden çekti. Derya böyle bir hareket beklemediği için neye uğradığını şaşırdı. Ama saatlerdir içinde büyüttüğü korku, acı ve keder bir anda uçup gitmişti. Nefret ettiği kollarda huzur bulacağını bilemezdi. Dert diye bildiği, uzak durmak için büyük çaba sarf ettiği adamın kendisine şifa olacağını düşünemezdi. Şimdi ise evi, yurdu gibi hissettiği kollarının arasında, onun sıcaklığında huzur ve güvende hissettiği an içinde tuttuğu sessiz yası yaşamayı bıraktı. Hıçkırıklarını bırakırken gözyaşları yanaklarını istila etmişti. Melih onun gözünden akıp giden yaşa sebep olanları yok etmek istiyordu.

“Tamam sakin ol. Ben yanındayım artık. Her şey düzelecek.” Diyerek sırtını sıvazlıyor, parmak uçları ile ona şefkat yüklüyordu. Derya bir an ne yaptığının farkına varır gibi kendini adamdan uzaklaştırmak istedi. Yapmamalıydı. Kaçmalıydı. Caner hain çıksa da, Melih’e tekrar güvenemezdi. Geçmişte o da canını yakmamış mıydı? Gardını düşüremezdi. Onun ellerine kendisini savunmasız teslim edemezdi. Yıkılamazdı. Bu hazzı karşısındaki adama yaşatamazdı. Usulca adamın kolları arasında kendisini çekip aldı. Bir an üşüdüğünü hissetse de bunu adama belli etmeyecekti. Dik duruşundan taviz vermeyecekti. Melih kolları arasından sökülüp alınan kıza kederle baktı. Ezberlemişti her bir yüz kıvrımını. Neyi neden yaptığını çok iyi anlıyordu. İçten içe kendi yaptıkları için kendi benliğine ve karakterine sayıp sövüyordu. Derya sırtını adama döndü. Bir elini beline atıp, diğer eli ile gözyaşlarının ev sahipliği yaptığı yüzü ve yanaklarını ovuşturdu. Yüreğinde taş gibi ağır ve keder dolu bir taşı taşımak nefessiz bırakıyordu. Kederli soluğunu bıraktı. Aralarında geçmeyen konuşmalar ile acil müdahale odasının içinde asılı duran belirsizlik can sıkıcıydı. Tam ağzını açıp Melih bir şeyler diyecekti ki odaya telaş içinde giren Efe’nin ” Gökçe nerede?” diyen tedirgin çıkan sesi yankılandı. Delici bakışları ikili üzerinde gidip gelirken gözleri deli gibi merak ettiği kadını görmesiyle yumuşadı.

“Gökçe.” Diyerek hızla kadının yatağının başına gitti. Bir elini avucu içine aldı. Diğer eliyle genç kızın yüzünü şefkatle okşadı. “Ne oldu ona?” Diyerek odadaki ikiliye bakmadan durumu öğrenmek istedi. Doktor Melih az önce yaşananlardan biraz bocalasa da konuşmayı başarabilmişti.

“Çakır’ın durumunu öğrenince yaşadıklarının da etkisiyle bir sinir krizi geçirdi. Sakinleştirici yaptık. Bir süre uyuyacak.”

“Çakır, peki onun durumu nasıl?”

“Sana beklediğin cevabı maalesef veremeyeceğim Efe, Çakır’ın durumu kritik.”

“Allah kahretsin!”

Melih korkuyordu sormaya ama sormadan da duramadı. “Nağme’den haber var mı?” Dedi tereddütlü çıkan sesiyle.

Efe eliyle yüzünü ovaladı. Gökçe’nin elini narince yanı başında bırakıp ondan bir nebze olsun uzaklaştı. Gözleri Derya ve Melih'e gitti. “Bütün yollar kesildi. Polis rs her yerde arıyor. Nasuh babanın adamları da gelmek üzere. Ben de bir kaç yer ile görüştüm. Ama benim daha farklı bir yol bulmam lazım. Aslında bir yol buldum ama o yol da biraz riskli.” Dedi nasıl açıklayacağını bilmiyordu. Çünkü şu an Melih’in doktorluğuna ihtiyacı vardı. Aklındakilerini gerçekleştirmek için ona yardım etmesi gerekiyordu. Aksi halde aklındaki yola ulaşması mümkün değildi. Melih adamın aklındakinin ne olduğunu çok iyi anlamıştı. Derya ise saf saf bir ona bir de Efe’ye bakıyordu.

“Riski severim Efe, hem ayrıca benim bu aileye bir hayat borcum var. Belki yitirdiklerini geri veremem ama elimden ne gelirse yaparım.” dedi geçmişe dair pişmanlığını sesinin ve kelimelerin tınısıyla hissettirmişti.

“Hey burada ne dönürdüğünüzü bana da anlatır mısınız artık. Siz nasıl bir halt yemeyi planlıyorsunuz?” Diyerek ikilinin arasına giren Derya herhangi bir saçmalığa daha müsade etmeyeceğini hissettirmekti tüm amacı.

 

 

 

 

Loading...
0%