Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@ugurluay

8.BÖLÜM

“Karanlık bir gece…”

“Ah!” diye inleyen adam acıdan oturduğu yerde kıvranıyordu. Annesi Başak Hanım elinde buz torbası ile salona söylenerek girdi. Oğlunun koltukta içler acısı halini üzülürken bir yandan da içten içe öfkeleniyordu.

“Ne yaptın sen böyle oğlum? Hikmet Beyin elinden zor aldık seni?”

Ferit tam ağzını açıp konuşacaktı ki camın önünde ellerini arkasında birleştirmiş dışarıyı sinirli bakışlarla izleyen Tekin Bey sırtını oğluna dönük olsa da onun konuşmasına izin vermeden “Ne halt yedin de Hikmet’i bu kadar çıldırttın?” dedi.

“Baba?” diyerek yerinden doğrulmaya çalıştığı sırada annesi elindeki buz torbasını sertçe gözünün altındaki morluğun üzerine yerleştirdi. Bu hamle ile Ferit “Ah! Anne yavaş olsana.” Dese de Başak Hanım ağzının içinde mırıltı halinde “Beter ol!” diye söylendi.

“Ne babası Ferit? Hikmet gibi sakin bir adam ne oldu da evinin bahçesinde seni evire çevire dövdü? Doğruyu söyle Gökçe’yi üzecek ne yaptın?”

Tekin, arkadaşının elinden oğlunu zor bela almıştı. Aldığı sırada da “Bana bak Tekin, bu saatten sonra oğlun kızımın bir adım yanına dahi yaklaşmayacak, eğer ki yaklaşırsa onu ellerimle parçalarım. Duydun mu beni? Bu evlilik bitmiştir. Ben kızımın istemediği bir evlilikte nefes almasına izin vermem.” Dedi tehditkâr bir biçimde. Ne olduğunu anlayamayan Tekin Bey arkadaşından durumu öğrenmeye çalışsa da Hikmet Bey ne ona cevap vermiş ne de eşinin ve kızının tek bir laf etmelerine müsaade etmişti. Onları da sürüklercesine eve geriye götürmüş ve ardında şaşkın ve korku dolu gözlerle yerde sağlam bir dayak yiyen oğullarına keder içinde bakakalmışlardı. Güçlükle ağır aksak eve taşıdıklarıoğullarını biraz olsun kendisine gelmesine beklediler. Kelimeleri cümlelere dönüşmeye başladığı an ise durduramadıkları öfkeleri karşısında oğullarından gerçek cevaplar beklemekteydiler.

Ferit derin bir nefes bırakarak tam konuşma cesaretini toparlamıştı ki kapının çalması onun duraksamasına sebep oldu.

“Hayırdır inşallah, kim ki bu saatte?” diyerek oturduğu yerden kapıyı açmak için kalkan Başak Hanımı “Sen otur ben bakarım.” Diyerek eşine yerine geriye oturttu. Ferit gecenin bu vakti gelen kişiyi merak etse de Hikmet Beyin olma olasılığından ötürü de biraz tedirginleşti.

“Enişte Gaye haber verdi. Galiba ortalık biraz karışmış…” Çakır içeriye adım attığı an gördüğü manzara ile bir an kaşlarını çattı. Önce teyzesine ardından eniştesine baktı.

“Anlaşılan Ferit’in üzerinden Hikmet amca sağlam geçmiş.”

Ferit, Çakır’ın bu saatte burada olmasından rahatsızlık duydu. Ailesine Eylül gerçeğini anlatacakken Gökçe’nin en iyi arkadaşının burada olmasını ve kendisini daha fazla suçlamasını istemiyordu.

“Senin ne işin var burada Çakır?”

“Neden gelmem seni bu kadar rahatsız etti ki? Kim bilir belki de senin bu halini görmeye gelmişidir. Benim atamadığım dayağı Hikmet amcanın attığını görmeye ihtiyacım vardır. Gökçe’nin çektiği acıların biraz olsun senin de çektiğini bilmek bana kendimi iyi hissettirecektir. Olamaz mı Ferit?”

Ferit kuzeninin ağzından çıkan her bir kelimenin rahatsızlığı ile mücadele ederken Tekin Bey araya girdi.

“ Bir dakika, Gökçe benim oğlum yüzünden acı mı çekti?” Gökçe ve Ferit’in durumlarından bir haber olan ailesi duyduklarına inanamadılar. Bebeklerinin kaybını birlikte atlattıklarını, eski günlerine geri döndüklerini düşünüyorlardı. En azından onlara yansıtılan durum bundan ibaretti. Şimdi ne oldu da bu hale geldiler Tekin Bey huzursuzca merak ediyordu.

“Onlara anlatmadın mı?”

“Neyi anlatmadı mı Çakır? Biriniz artık ne olduğunu adam akıllı anlatsın yoksa ikinizi birden ayağımın altına alacağım. Ne oldu? Gökçe nerede? Hikmet neden bu evliliğin bittiğini söyledi ve yüzüme bile bakmadı? Kayınpederin neden seni evire çevire dövdü? Konuşsana Ferit, yoksa benden de sağlam bir baba dayağı yiyeceksin.”

“Eee yeter artık,” diyerek ayağa bir hışımla kalkan Ferit için bardağın son damlası da taşmıştı.

“Hikmet amca beni dövdü çünkü Gökçe beni terk etti ve ortada yok. Gökçe’yi aramak için babasının evine gittim. Ortalığı birbirine kattım. Ayrılmayacağım dediğim sırada da Hikmet amca geldi. Kızının Eylül yüzünden beni terk ettiğini öğrendi ve sonra da evinden sürükleyerek çıkararak evire çevire dövdü ve ağzımı burnumu kırdı. Oldu mu? Öğrendiniz mi her şeyi? İçiniz rahatladı mı?” diye haykırdığında Başak Hanım bir an başının döndüğünü hissetti. Duydukları karşısında dumura uğrayan Tekin Bey iki yanında durdurduğu ellerini yumruk haline getirdi. Çakır gözlerini kısarak bu işin sonunun nereye varacağını tahmin etmeye koyuldu.

“Şimdi her şeyi öğrendiniz mi? Rahatladıysanız bana müsaade edin. Karımı arayıp bulmam gerek. Bana her şeyden ve herkesten fazla ihtiyacı var.” Topallayarak bir eli yüzünde bir elini beline yerleştiren adam tam babasının yanından geçiyordu ki Tekin Beyin gür sesi kulaklarında yankılandı ve adamı çivi gibi yerine sabitledi.

“Ne yaptın bilmiyorum? Sana şu kadarını söyleyeyim benim oğlumu yıllar önce darma dağın eden o kızı ne evimde ne de senin yanında görmek istemiyorum. Bana gelinimi getireceksin. Ne yap et onu bul ve kırdığın gönlünü tamir et. Yoksa bu evin kapıları da sana sonsuza kadar kapanır Ferit. Senin için her şeyi göze almış, seni kendinden çok seven karını ne yaptın da kendinden uzaklaştırdın bilmiyorum ama ayrılık senin felaketin olur . İşte bunu çok iyi biliyorum.” Dedi.

Tekin Bey daha fazla tek kelam etmeden salondan çıkıp gitti. Başak Hanım gözleri yaşlı bir halde güçlükle ayağa kalktı. Elinin tersiyle gözlerinden akıp giden yaşları sildi.

“Oğlum, sen sevdana yoldaş mı, yandaş mı arıyorsun? Önce buna karar ver…”dedi ve eşinin arkasından o da çıkıp gitti.

Ferit duydukları karşısında omuzları çökmüş bir haldeydi. Çakır elleri ceplerinde onun yanına kadar geldi. Gözlerinin içine baktı. Ferit kuzeninin yakınına gelmesiyle başını yerden kaldırdı.

“Söyle, hadi sen de susma sende bu adam ne haldedir demeden sayıp dök içindeki tüm zehri.”

“Bilirsin ben çok konuşmayı sevmem. Çünkü her insan benim sarf ettiğim kelimeler ve tükettiğim nefes kadar kıymetli değildir. Sen bir hata yaptın. Ama herkes Eylül’e odaklandı. Ama mevzu bu değil.”

“Aklımı bulandırma Çakır, ne söyleyeceksin söyle ve git.”

“Asıl mevzu şu ki sen Gökçe’yi kaybetmekten hiç korkmadın Ferit, lafın kısası kaybetmekten korkmuyorsan onun etrafında olmaya da hakkın yok.”

Feritağzını açmış tam bir şey söyleyecekti ki telefonu çalmaya başladı. Bu çalış bir an onu heyecanlandırdı. Çünkü çok küçük bir ihtimal de olsa arayanın Gökçe olma ihtimali vardı. Çakır’a hiçbir şey söylemeden hemen eline telefonunu aldı . Ekranda gördüğü isim bir an kaşlarını çatmasına sebep oldu. Onun bedeninin hareketleri ve suretindeki değişimdeki gerginlik Çakır’ı da meraklandırdı istemsizce gözleri ekrana kaydığında bakışları ansızın karardı ve yüz hatları sertleşti.

“Sen gerçekten Gökçe’nin yanında olmayı hak etmiyorsun. Onu sevseydin gecenin bir yarısı telefonunun ekranında eski sevgilinin ismi yazmazdı.”

Arkasını dönüp gitmeye hazırlandığı sırada Ferit numarayı meşgule attı ve ağır aksak Çakır’ın arkasından giderek onu omzundan tuttu.

“Bak neden aradığını bilmiyorum, numarayı nerden bulduğunu da bilmiyorum. Sesini duyduğum an bir daha açmamak için kaydettim. İster inan ister inanama ben yalnızca Gökçe’yi seviyorum.”

“Güzel hikâye, bulursan Gökçe’ye de bir ara anlatırsın gerçi o benim kadar sakin kalır mı bilemem?”

“Nerede olduğunu biliyorsun değil mi?”

“Bilmemem mümkün mü?”

“LÜTFEN Çakır, lütfen nerede olduğunu bana söyle.”

“Ferit, sence ben göz göre göre o kızı ikinci defa mahvetmene izin verir miyim? Beni öldürsen dahi Gökçe’nin yerini sana asla söylemem. Onun yerini gerçekten hak eden tek bir insana söylerim. Onun yaralarını saracak ona mutluluğu vaat edecek tek bir insana.”

“Çakır, beni zorlama, bunu Gökçe’ye yapmayacağını biliyorum ama beni zorlama.”

“Bugüne kadar yaparım deyip de neyi yapmadım Ferit, kaç senelik kuzeninim. Ben yaparım dersem yaparım.” Dedi son cümlenin her kelimesinin üzerine tek tek bastırarak söyledi. Ferit yumruklarını sıkmış tam onun yakasına yapışmıştı ki telefonu tekrar çalmaya başladı. Çakır yakalarını kuzeninin elleri arasından silkeleyerek kurtardı.

“Sen benim sözlerime laf edeceğine evli bir adamın telefonunu bu saatte meşgul eden kadına cevap ver. Gökçe’nin seninle işi bitti. Bu saatten sonra ne Hikmet amca ne de ben bir daha Gökçe’nin yanına seni yaklaştırmayız. Bunu o kalın kafana soksan iyi olur.” Dedi ve hiçbir söylemeden salondan çıktı gitti. Bitmek tükenmek bilmeyen karanlık gece tüm uğursuzluğu ile bir kâbus gibi çökmüştü Ferit’in nefesine. Her şey üstüne üstüne geliyordu. Bir hırsla telefonu açıp sert bir şekilde bağırdı.

“Ne var Eylül? Daha benden ne istiyorsun?”dedi. Ama karşısından gelen sese cevabı sadece iki kelime oldu.

“Ne? Nasıl?”

Duydukları ile gözlerini istemsizce kapatan adam telefonu kulağından usulca yana doğru indirdi. Öyle bir zamandaydı ki adeta arafta kalmıştı. Bir yanında Eylül diğer yanında Gökçe…Her şeyin büyük bir felakete doğru sürüklendiğini hissediyordu. Hiç beklemediği durumlar ile karşılaşmak acı gerçeklerle yüzleşmek onu darma duman etmeye yetmişti.

Loading...
0%