Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2.BÖLÜM

@ugurluay

2.BÖLÜM

“Kalksam gönlümü azâda

Eski günler gelir yâda;

Bu nisyan dolu dünyada

Yâr, seni unutamadım.”

(Sabahattin Ali*Unutamadım)

“Bu nasıl olur ulan?” diye tıslayarak ileriye doğru adım attığında Enis kolundan sertçe tuttu.

“Türker dur sakın yapma. Yoksa hepimizi yakarsın.” Diyerek onu durdurdu. Bu tutuş ile başını arkadaşına döndüren adam sert bakışlarıyla onu süzdü.

“Görmüyor musun Enis? O burada, hayatta, yaşıyor ve şu an kuzenimle nişanlanıyor. Bu nasıl olur? Aklım almıyor. ” Gözlerini irileştirerek bakarken hala yaşadıklarına inanamıyordu. Yüreği feraset sınırlarını çoktan aşıp gitmişti. Muhakeme kurmakta güçlük çekiyor, idrak kabiliyeti giderek zayıflıyordu.

“Bunun hesabını bana verecekler. Yıllardır çektiğim vicdan azabının hesabını bana vermek zorundalar.” Diyerek arkadaşının elini kolundan bir hışımla geriye doğru ittirdi ve hızla tebrikleri kabul eden nişanlı çifte doğru süratli adımlarla ilerledi. Ferda ve Ekin öylesine korku dolu bakışlarla ortada kala kalmışlardı ki ne peşlerine takılıp gidebiliyorlar ne de tek bir söz söyleyebiliyorlardı.

“Türker. Dursana oğlum.” Arkasından sessiz olmaya çalışarak rüzgar gibi adımlarla gitse de yetişmek ne mümkündü? Türker herkese gülücükler saçan çiftin yanına geldiği an kızın kolundan tutarak varlığını hissettirmeye çalıştı. Belki de kendini hatırlatmak isteğiydi yüreğindeki aşkın sahibine. Onu yıllar sonra görmek hem de böylesi güzelleşmiş haliyle görmek, hem öfke hem özlemle dolup taşarken, bu ruh hali yaktı geçirdi adamın yüreğini. Yılların vicdan azabı tekrar Azrail gibi dikilmişti karşısında ve kıskançlık… Kuzeninin kolunda unutamadığı, aşkı tattığı, sevdanın ne demek olduğunu öğrendiği kadını görmek onu öyle bir ruh haline sürükledi ki birçok duyguyu aynı anda yaşar bir hale dönüştü. Aşk, sevda, hasret, kıskançlık, öfke,nefret, hepsi bir aradaydı. Neyi, nasıl, ne kadar yaşayacağına karar veremiyor doğru oranı bir türlü tutturamıyordu.

“Çağla…” dedi sesindeki düşme ve giderek fısıltıya dönüşen tonu Enis’i şaşırtmıştı. Sanki az önce öfkeden gözü dönen o değilmiş gibi Çağla’nın bir adım ötesinde ansızın değişmişti ruh hali. Her zamanki gibiydi aslında, Türker yıllar önceki gibi yine sakinleştiği limana demir atmıştı. En azından onun yüreği şu an bunu hissediyordu. Ama hiçbir şey onun kaldığı noktada ve yoğunlukta değildi. Ne yaşananlar ne de yıllar buna asla izin vermeyecekti.

Soluk soluğa yetişmiş olduğu arkadaşının omzuna dokunup onun kendisine gelmesini ve herhangi bir rezilliğin çıkmasına engel olmak istiyordu. Çağla kolundaki sıcaklığın sahibini dün gibi hatırlıyor ama bu dokunuş ona özlem yerine içinde tiksinti uyandırıyordu. Tüyleri diken diken olmuş bir halde ateşe değmişçesine kolunu adamın tutuşundan hızlıca çekti. Kızın bu hareketi ile adamın eli havada aslı kaldığı an anlamaz gözlerle bakarken kaşları çatıldı. Ne demekti kaçmak, hem de bunca yılın ardından, hiç mi hatırlamıyordu aşk dolu anlarını, hiç mi özlememişti onu? Gücenmişti kızın tavrına, yaralamıştı yüreğinin en hassas noktasından, sarsmıştı acı gerçekle yüzleşmek, hırpalamıştı, örselemişti ruhunu bu tavır bu bakış.

Çağla adama yönünü tam olarak döndüğü an başını yukarıya doğru kaldırdı. Gözleri soğuk, burnunu dik bir şekilde kaldırdığında yüzünde alaycı bir tebessüm peyda oldu. O bakışlar Türker’in asla tanışmaya teşrif olmadığı ilk defa karşılaştığı bakışlardı. Sanki bir yabancı sanki bin kat el gibiydi artık adam kız için.

“Türker.” Dedi sanki adını zehir içmiş gibi tıslamıştı. “Ne güzel sen de buradasın.”

“Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Kuzenimle nişanlanıyorsun, onca yıl sonra sapasağlam karşıma dikiliyorsun ve benim burada olmam mı şaşırtıyor seni?” diyerek el kol hareketleri yaparken sesinin yükseldiğinin farkında bile değildi.

Rüzgâr ardında yükselen sesi fark ettiği an kaçınılmaz anın yaşanıyor olduğunu anladı ve hızlıca araya girerek kuzeninin kolundan tutup onun kulağına doğru eğildi.

“Sakın Türker, ağzından Çağla’yı tedirgin edecek gözünden bir hüzün kırpıntısı oluşturacak tek bir cümle çıkarsa seni buraya gömerim. İnan ki yıllardır sana zor tahammül ediyorum. Ne teyzem ne de eniştem ne de şu etraftaki insanlar inan ki canını elimden sağ alamaz. Kapa çeneni ve sana biçilmiş olan kadere razı ol. Çağla benim nişanlım, haddini bil ve kes sesini.” Tehditkâr çıkan sesinin duraklamasına sebep olan sevdiği kadının omzuna dokunuşuyla oldu.

Türker kuzeninin bu çıkışı ile şaşkına dönerken Çağla bir iki adımda onun yanına geldi ve yüzüne doğru eğildi. Alaycı bir tınıyla “Ölmüş olmamı dilerdin değil mi Türkerciğim? Gördüğünün gerçek değil bir hayalet olmasını isterdin değil mi? Yazık sana, ama üzülerek söylemeliyim ki ben ölmedim, hortlamadım, hayalet de değilim. Gerçeğin ta kendisiyim. Zavallı Türker, geri dönmeyeceğimi düşündün değil mi? Hesap sormayacağımı, atılan iftiranın, sessiz kalanların cezasını vermek için geriye dönüşümün olmayacağını düşündünüz değil mi?” dediğinde bakışlarını bu defa da Enis’e çevirdi.

Enis kızın bu üstüne bastırarak söylediği her kelime de seslice yutkundu. Sesi titriyor “Çağla biz…”Kekeleyerek devam etmeye çalışsa da bu mümkün olmadığı gibi sesi de kesildi.

“Yeter Enis senin mide bulandırıcı sesini bu gece daha fazla duymak istemiyorum. Al arkadaşını ve suratları beyaza dönmüş sevgililerinizin yanına götür. Oyun daha yeni başlıyor Enis, doğrusu ilk geceden sevgililerinizin altlarına yapmalarını istemem. Malum bu gece benim hayatımın geri kalanının ilk özel ve güzel günü. Daha fazla mahvetmenizi istemiyorum. Mümkünse gecemizi terk edin. Derhal.” Diyerek doğruldu ve elini ardında bıraktığı Rüzgâr’ın eline yerleştirdi.

“Gidelim sevgilim, burada işimiz şu an için bitti.” Diyerek yüzüne keyif dolu bir gülümseme yerleştirirken ne Türker’in kıskançlıkla dolu bakışlarını ne de Enis’in ecel terleri döken yüreğini umursamadı. Çağla’nın da dediği gibi oyun daha yeni başlıyordu. Ve geçmiş bir bir ortaya dökülecekti. Herkes payına düşen cezayı kendi eliyle kendine kesecek ve Çağla onlara bu konuda yalnızca kılavuzluk edecekti.

Çağla derin derin nefes alırken Rüzgâr sessiz olmaya özen göstererek “Hayatım iyi misin?” dedi.

Kız adama dönerek gerçek samimi bir gülümseme gönderdi.

“Hem de çok iyiyim sevgilim. Enkaz altında beni ve hayatımı bırakarak üzerine mutluluk hanedanı kuranların dünyalarını başına yıkmak için sayende ilk adımı attım. Söylesene nasıl iyi olmam?” dedi ve kendisini gerçek güvenli limanı olarak gördüğü Rüzgâr’ın kollarına bıraktı. Şimdi onun kokusunu içine çekerken kalbi daha sakin ve daha huzurluydu. Ve işte gerçek aşk buydu.

Loading...
0%