@ugurluay
|
10.BÖLÜM Rüzgar, tedirgin gözlerle Çağla’nın yolunu gözlerken bağımlısı olduğu bakışlarla buluşmasıyla yüreğinde derin bir rahatlama yayıldı. Kendinden emin adımlarla ona doğru gelen kıza tutku dolu bakışlarıyla eşlik etti. Ayağa kalkıp elinden tutarak yanına doğru süzülüp gelmesini sağladı. Masada bulunan Ekin ona haset dolu hislerle bakarken, Ferda arkadaşının elinden tutmuş onu sakinleştirmeye ve herhangi bir rezillik yaşanmamasını önlemeye çalışıyordu. Enis, Çağla’nın hiç bozuntuya vermeyen tavrı karşısında şaşkına dönerken gözleri ile etrafı taramaya başladı. Huzursuzca yerinde kıpırdanmaya başladı. Rüzgâr, Çağla’yı kolunun altına alıp otururken Fulya’dan “Oooo…” sesi yükseldi. “Allah bozmasın Rüzgârcığım, gözümüz yok ama bu nasıl bir sahiplenmedir böyle arkadaşım? Seni daha yeni tanır gibiyim.” diyerek kahkaha atmaya başladı. Civan kız arkadaşının bu konuşmalarını fırsat bilerek hemen onu kendisine hızla çekerek kulağına doğru fısıltı halinde “Sen kıskandın mı bakayım? Ben sana sahiplenmenin Allah’ını yaşatırım. Sen yeter ki iste…” Fulya’nın gözünde bir an Civan’ın akıl almaz kıskançlıkları canlandığı sırada “Aman hayatım Allah’ını seversen sen sahiplenme, malum senin sınırın yok bu işlerde.” Diyerek şimdiden önlemini almaya çalıştı. Onların bu komik hallerine Çağla kıkırdamıştı. Rüzgâr nişanlısının yüzündeki keyfi gördüğünde bir nebze olsun rahatlamıştı. Fulya ve Civan, bu ekibe üniversite yıllarında dâhil olmuşlardı. Çağla ilk gördüğü anda içinde onlara karşı bir samimiyet hissetmişti. Bu iki güzel yürekli, saf, temiz insanın bu grupla nasıl arkadaşlık ettiğine anlam veremese de onların varlığı biraz olsun kızı rahatlatıyordu. Masa başında iki uç noktada duygular aynı anda yaşanırken yürümekte zorlanarak gelen Türker’in yüzündeki allak bullak olmuş ifade Enis başta olmak üzere herkesin dikkatini çekmişti. Rüzgâr ani ve meraklı gözlerle Çağla’ya döndüğünde, kız ona sorun yok dercesine bir bakış gönderdi. “Canım ne oldu sana? İyi misin?” diyerek tedirginlikle ayağa kalkan Ekin’in kendisine yaklaşmasına izin vermemek adına elinin tersi ile onu geriye doğru ittirdi. Yolunun açılmasını sağladıktan sonra koltuklara güçlükle oturmayı başaran Türker ardından elleri iki yanında yumruk olmuş ve öfkesini burnundan soluyan kıza dönüp bakmadı bile. Ekin ellerini göğsünün altında birleştirip hırsla giderek adamın yanına sertçe oturdu. Görmezden gelinmek hele de Çağla’nın yanında onuruna dokunmuştu. Fulya ve Civan ortamdaki gerginliği azaltmak adına konu açmak için kıvranmaya başladılar. “Eee buzlar prensi hepimizi buraya neden topladın bakalım?” diyen Civan arkadaşının sohbet etmesini sağlayarak ortamı düzeltmekti niyeti. “Aslında dün gece yeterince herkesle ilgilenemediğimizi düşündüğümüz için Çağla ile böyle bir karar aldık. Bizim için bu mekânın ayrı bir önemi var değil mi hayatım?” diyerek ona doğru döndü ve çapkınca göz kırptı. Genç kız bunun ne demek olduğunu çok iyi biliyordu. Artık oyunda ikinci perde başlıyordu. “Nasıl yani? Ay yoksa siz burada falan mı tanıştınız?” diye söze atılan Fulya elleriyle çırpınırken bir yandan da Civan’ı da hırpalamaya başlamıştı. Sevindiğinde eline koluna sahip çıkmayı başaramayan Fulya yakınında kim varsa onu tartaklamasına engel olamazdı. Onun bu hallerine keyifle gülen kız “Yani öyle de diyebiliriz.” Dedi ve sırayla Enis, Türker, Ferda ve Ekin’i incitircesine süzdü. Her birinin gözlerindeki karamsar bilinmezliği hissettiği an bu defa bakışlarını meraktan delicesine heyecanlanan Fulya’ya çevirdi. “Eee anlatsana Çağla meraktan ölüyorum.” “Bu mekân benim için çok önemli, ben Rüzgâr’ı burada tanıdım. Lise arkadaşlarımın arkadaşıydı.” Diyerek Türker’in kararan bakışlarına baktı. Sanki o zamana geri dönmüş ve bin bir lafı kendine sıralar gibiydi. “İnanmıyorum Rüzgâr, sen yıllardır Çağla ile sevgilisin ve bize söylemedin öyle mi? Bak buna bozuldum işte.” “Aslında…” diye söz giren Rüzgâr’ı susturan “İstersen ben anlatayım hayatım, belli ki Fulya ve Civan masadakilerin eski arkadaşlarım olduğundan habersiz.”dedi. “Ne?” diyerek haykıran Fulya’ya “Nasıl yani?” diye şaşkın bir halde arkadaşlarına bakan Civan eşlik etti. “Bu kadar yeter.” Diyerek ayağa kalkan Ekin “Ben burada daha fazla durmak istemiyorum.” Gitmeye tam niyetlenmişti ki “ Ne o Ekinciğim yıllar sonra dile gelmemişlerin dile gelmesi mi korkuttu seni? Tahammül edemediğin ne? Söylediklerim mi? Söyleyemediklerin mi?” Tehditkâr ses tonu kızın bir adım daha atmasına engel oldu. Omuzları düşen genç kız ilerleyemezken “Senin yerinde olsam kalktığım yere geri otururdum. Malum kaçmak da susmak da çözüm olmuyor. Bunu en iyi sen bilirsin.” Cümlelerin altında gizlenen her cümleyi çok iyi algılayan Ekin hiç kimsenin anlam veremeyeceği şekilde mutsuz ve çaresiz bir halde kalktığı yere geriye oturdu. “Ben de öyle düşünmüştüm zaten.” İstediğini elde etmiş olmanın hazzı kızın gözlerinde parlarken dikkatini tekrar Fulya’ya verdi. “Bir dakika bir dakika,” diyerek araya giren Fulya “Şimdi yanlışsam düzeltin.” Diyerek el hareketleri ile ismini söylediği her kişiyi eliyle işaret ederek. “ Rüzgâr Türker’in kuzeni, sen onu Türker ile arkadaş olduğun zamanlar da mı tanıdın? Peki öyleyse Ekin, Ferda, Enis ve Türker neden bize senden hiç bahsetmediler. Kaç senelik arkadaşız bir defa bile adın aramızda geçmedi. Hele ki Türker, sen neden hiç Çağla’dan söz etmedin?” “Çünkü Çağla’nın kuzenimin nişanlanacağı kız olduğundan benim de haberim yoktu.” “İyi de neden?” “Evet, neden Rüzgâr? Neden bize söylemedin?” diyerek araya giren hu defa da Enis’ti. “Ben cümlelerimi hak eden insanlara sarf ederim Enis.” “Bu da ne demek oluyor?” diyen Civan masada birbirinden pek de hoşlanmayan ikiye bölünmüş bir grubun olduğunu sonunda fark edebilmişti. “Bunu aslında şu şekilde özetlemem gerekiyor.” Diyen Çağla “ Yıllar önceydi. Biz lisedeyken Rüzgâr yurt dışında üniversiteye gidiyordu. Tatile geldiği dönemde burada arkadaş grubunda tanıştım onunla. O zamanlar benim için sadece arkadaştı. Ama hayatta başıma gelebilecek en büyük ve en özel şans olduğunu anlamam için ise çok beklemem gerekmedi. Öyle bir an geldi ki, öyle zorlu zamanlar yaşadım ki bana el uzatan, hayatıma nefes olan tek ve özel kişi o oldu. Hani denize düşersin ve yüzmeyi bilmezsin ya, öldüm dersin, gözlerini kapatır sonsuzluğa teslim olursun ya, işte bitti dediğin o an biri seni çekip kurtarır ve sana nefes olur. Rüzgâr öyle bir geldi ki ömrüme, o gün bugündür onunla yazıyorum kaderimi. Onunla adım atıyor, onunla gülüyor, onunla ayağa kalkıyorum. Şimdi diyorsunuz ya neden söylemedi? Ben izin vermedim. Zorlu zamanımda yanımda olmayan, kalkmam için bana el uzatmayan hiç kimsenin yanımda işi olmadığını düşündüm. O gün bugündür Rüzgâr dışında herkes için yok oldum ben, adeta ödüm, sır oldum. Zamanı geldiğinde, yani evleneceğimiz gün nasılsa öğrenecekti herkes. Öğrendiler de…” “Evlilik mi?” diyerek dişlerini sıktırarak tıslayan Türker’e bakışlarındaki öfkeyi dizginlemekte güçlük çeken Rüzgâr karşılık verdi. “Evet, neden şaşırdın ki?” “Çağla seninle evlenemez.” “Buna sen mi karar vereceksin Türker? Hangi hakla, hangi sıfatla?” “Buna izin vermem.” Diyerek kükreyerek ayağa kalktığı an herkeste ayaklandı. “Kimsin oğlum sen, kime izin vermiyorsun?” “Ben, ben onun…” “Sen benim hiçbir şeyim değilsin Türker.” Diyen ses Çağla’ya aitti. Ve etraftaki bağırış çağırış seslerini bıçak gibi kesip attı. Bir iki adım da Türker’in dibine kadar geldi ve gözlerine intikam duygusuyla baktı. “Duydun değil mi? Sen benim hiçbir şeyim değilsin. Ve biz Rüzgâr ile en yakın zamanda evleneceğiz. Bunu da size söylemek için geldik buraya. Eski arkadaşlarım geçmişimi elimden aldı belki geleceğimi kurmama yardım eder diye düşündüm.” “Çağla, buna asla izin vermem.” “Türker, bir şeyi yanlış anlıyorsun. Ben senden izin istemiyorum. Benim Rüzgâr ile evlenmeme şu dünyada tek bir fani engel olamaz. Beni dipsiz kuyulardan çıkaran adama hayatımı borçluyum. Ne sen ne de ardında korkudan titreyen tayfan bana engel olamazsınız.” “Çağla, beni zorlama.” “Sen benim sınırlarımı ihlal edeli çok oldu Türker, zaman benim zamanım. Artık size seyirci olmaktan başka çare kalmadı. Sus, ve sana biçilen figüranlığa saygı duy. Benim hikâyem de adının geçmesi bile sana hak değilken, figüranlığı sana layık gördüğüme sevinmelisin.” Dedi ve bakışlarını nişanlısına çevirdi. “Rüzgâr bugünlük burada işimiz bitti gidebiliriz.” Dedi. Fulya ve Civan’ın aklında binlerce soru uçuşurken, Türker duyduklarını hazmedemez bir şekilde olduğu yerde bedeni taşlaşmıştı. Enis, Ekin ve Ferda ise gidişatın hiç de iç açıcı olmadığını ve bu yolun sonunda çok büyük zarar göreceklerini hissetmişlerdi. Zaman öyle bir gelmişti ki unutuldu denen her sır gün yüzüne çıkmak için sıraya girmiş gibiydi. Adım adım kendileri için tasarlanmış sona doğru ilerlerken ellerinden hiçbir şey gelmediğinin farkındaydılar. |
0% |