Yeni Üyelik
12.
Bölüm

11.BÖLÜM

@ugurluay

Rüzgâr ve Çağla’nın mekândan ayrılmasının ardından Fulya şüpheci bakışlarını arkadaşlarına yönlendirirken Civan ayağa kalkmış bir ileriye bir geriye doğru volta atmaya başlamıştı. Öfkesi önlenemez bir boyuta ulaşmış, bilmedikleri canını fena halde sıkmıştı. Bu insanlarla dört senelerini birlikte geçirmişlerdi ve güya arkadaş olduklarını sanmıştı ama şimdi görüyordu ki gizlenenler dört yılın tuz ile buz olmasına sebep olmuştu. İçinde hüsran çığlıklarını daha fazla susturamayan Civan yerine bir hışımla oturarak “Bu ne demek oluyor Türker? Sizin Çağla ve Rüzgâr ile sorununuz ne?” diye her ne kadar sesini kontrol etmeye çalışsa da dişlerini sıkarak konuşmaya başladı.

“Şimdi hiç sırası değil Civan.” Gizlenenlerin ortaya bir bir saçılmasından, hele ki sorgulayan kişinin bir polis olmasından tedirgin olan Enis Türker’in omzuna dokunarak onu da kalkması için harekete geçirmeye çalıştı. Ama bu hareket değil adamı ayağa kaldırmak yerinden bile kıpırdatmamıştı. Oturduğu yerden gözlerini kısarak itimatsız bakışlarını Enis’e yönlendiren Civan “Seninle de görüşeceğiz Enis efendi, içimden bir ses hiç de masum olmadığını söylüyor.” Diyerek içinde daha fazla tutamadığı önsezisini dile getirdi.

Enis bu işin giderek sarpa saracağının farkındaydı ama Civan’dan böyle bir tepkiyi de asla beklemiyordu. Türker’in çıldırtacak sakin sessizliği Enis’i iyiden iyiye çileden çıkarmıştı.

“Abartıyorsun Civan, olmuş yok olacak yok bu tavrının sebebi ne? Biz de o gece öğrendik yıllardır görmediğimiz arkadaşımızın Rüzgâr ile nişanladığını, biz de şaşkınız neler olduğunu anlamaya çalışıyoruz senin gibi, ama bir türlü olanlara anlam veremiyoruz. Sen de şimdi çıkmış bizi suçluyorsun, hiçbir şey bilmeden yargısız infaz yapıyorsun. Eğer birini suçlayacak ya da hesap soracaksan bu biz değiliz, Rüzgâr ve Çağla. Amaçlarını ancak bu şekilde öğrenebilirsin.”

“Ben mi yargısız infaz yapıyorum? Anlattıklarının ötesinin olduğunu gözlerindeki meyus bakışlardan, kara şüpheden, huzursuz tedirginlikten ve korkudan anlayabiliyorum. Ama merak etme onlara da sıra gelecek, bu işi burada bırakacağımı sanıyorsanız hepiniz yanılıyorsunuz.”

“Yeter.” Diyerek haykırıp celallenerek ayağa kalkan Türker “Yeter artık, bu işe hiç kimse burnunu sokmayacak, hiç kimse ağzını açıp da tek bir kelime dahi etmeyecek, sormayacak, ardını sorgulamayacak aksi halde…” işaret parmağını herkese tehdit edercesine sallayarak kalbi haraza duygularla dolup taşan adamın karşısına sinirden köpüren Civan heybetli yıkılmaz bir heykel gibi dikildi ve onun son kelimelerini üstüne basarak tekrar etti.

“Aksi halde ne olacak Türker?” Sesi öylesine keskin ve meydan okurca çıkmıştı ki Türker ilk defa arkadaşını böyle gördüğünün farkındaydı. Ama onun bu işe karışması birçok şeyi alt üst etmeye yeterdi. Bu yüzden onu da Fulya’yı da bu durumdan uzak tutmayı başarmak zorundaydı.

“Aksi halde Civan benim bugüne kadar karşılaşmadığın yüzümle karşılaşırsınız. Öğrenmek istediğin buysa Çağla benim sadece arkadaşım değildi, o benim hala köpekler gibi sevdiğim eski kız arkadaşımdı, bir hata yaptım ve onu kaybettim. Yıllardır ondan haber alamadım. Sırra kıdem bastı, şimdi ise sadece intikam için kuzenimin yanında. İster inan ister inanma ama benim ondan onun benden ötesi yok. Şimdi daha fazla bu işi kurcalama yoksa seni de, burnunu sokan herkesi de ölümüne pişman ederim. Bu işin sonunda Çağla yıllar önce nasılsa yine benim yanımda olacak. Buna ne Rüzgâr, ne siz ne de sülalem engel olamaz.” Dedi ve ardına bakmadan bir hınç ile çıkıp gitti.

Fulya ağzı bir karış açık kalırken Ekin oturduğu yerin koltuğunu canının acısını fark edemeyecek kadar sıktırmış parmaklarına kan oturmuştu. Ferda her zaman ki gibi arkadaşının desteğine koşmuş onun kendisine gelmesi için defalarca ismini kulağına fısıldamış ama kızı kendine bir türlü getirememişti. Nasıl getirsin ki, yıllarca sevdiği, bin bir umutla beklediği ve hala sevgilisi olan adam ne onu ne de gururunu umursuyordu. Yıllar önce yok edemediği kız yüzünden her şeyi yeni baştan yaşamaya başlamıştı. Ama insan ne ederse kendine etmez miydi? İyi de yapsa kötü de yapsa dönüşün elbet kendine olacağını umursamazdı. Ekin de yıllar önce yaptıklarının bedelini şimdi ağır ağı canı koparcasına hissediyor ve yaşıyordu.

Enis, Ferda’ya bir kaş göz işareti yaparak kalkması için onu yönlendirdi. Ekin ruhu bedeninden acımasızca çekilip alınmış bir halde bir kolunda Ferda bir kolunda Enis ayağa kaldırılırken bir an gözleri Fulya’nın suçlayıcı bakışlarına takıldı. Onun kınayan bakışları bir günah keçisi bulmasına sebep oldu. Öfke ile kızın üzerine doğru bir adım attığından arkadaşları tarafından engellendi.

“Kötü bakışlarını çek üzerimden Fulya, beni eleştirmek senin haddin değil.”

“Neden bu kadar tepki veriyorsun Ekin? Ağzımdan seni iğneleyen tek bir kelime dahi çıkmamışken bana karşı bu çıkışının sebebi bizim haklı olmamız mı yoksa senin mağdur olman mı? Ben anlayamadım doğrusu.”

“Seni parçalarım Fulya, şu halimden zevk mi alıyorsun? Sen benim arkadaşımsın daha dün tanıdığın bir kız için Civan’ın da seninde şu tavrınız… Yazık, çok yazık…”

“Haklısın çok yazık, verdiğin tepki aslında korkularının gün yüzüne çıkmasının reflekssel karşılığı.”

“Beni o deli hastalarından mı sandın sen? Benim üzerimden böyle konuşmalar yapamazsın.”

“Sen hasta dediğin o insanlardan daha ruh hastasısın.”

Etraftaki insanların onları izlemesi ve bir garsonun uyarmasıyla birlikte Enis ve Ferda, susmak bilmeyen Ekin’i kollarından tutup sürükleyerek oradan çıkardılar. Fulya ve Civan kaşları çatık bir halde birbirlerine baktıklarında bu işin hiç de kolay bir şekilde kapanmayacağını ve altından çok büyük olayların çıkacağının farkındaydılar. İkisinin de ortak noktada buluştuğu tek şey bu hikâyenin mağdurunun Çağla, kahramanın Rüzgâr olduğuydu. Fulya psikoloji mezunuydu ve Ekin’in tepkilerini hiç de hayra yoramamıştı. Sevgilisinin koluna girdiğinde gözlerinin içine baktı.

“Sence bu iş nasıl sonlanır?”

“Bilmiyorum ama gerçeği öğrenmeden asla durmayacağım.” Dedi mesleğinin getirdiği şüpheciliği aklına nakşederken, sevgilisinin alnına sıcacık sevgi dolu bir öpücük kondurdu. Onlar hakka hakkaniyete inanıyor ve adalet söz konusu olduğunda kan bağı bile olsa asla kimseyi tanımayan bir çifttiler. Her şeyden öte Allah korkusunu yüreklerinde taşıyan vicdanlı insanlardı. Kalpleri kara bağlamamış, aydınlık için savaşan iki masum temiz yürekli insandı. Bu yüzden bu işin peşine düşecekler ve bu uğur da ne dost ne de arkadaş tanıyacaklardı.

Loading...
0%