Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13. Bölüm

@ugurluay

Rüzgâr, Çağla ile birlikte evinin bahçesinde otururken ikisi de gün içinde yaşadıkları gerilimli anları düşünüyorlardı. Çağla’nın gözlerinin önünde Türker’in pervasız hareketleri canlanırken, Rüzgârın zihninde tek bir gerçek yüreğinde emsalsiz bir korku vardı. O da Çağla’nın bu işin sonunda zarar görmesiydi. Öylesine kaygılanıyordu ki, onu alıp pamuklara sarmak hiç kimsenin ulaşamayacağı bir yere götürmek istiyordu. Bir daha zarar görmesini asla istemiyordu. Yüreğindeki panik ve sakınma dürtüsüne giderek kaygı da eklenince bir anda Çağla’nın dizlerinin önüne çökmüş ellerini avuçlarını arasına alarak içtinap dolu bulutlu bakışlarla genç kızın hüzünlü gözlerine baktı.

“Gidelim buralardan Çağla, geriye dönelim, orada evleniriz, tüm her şeyi geride bırakırız.” Telaş içinde söyledikleri Çağla’nın bir anda kanının çekilmesine sebep oldu. Şaşkınlıkla ellerini adamın kıskacından kurtaran kız “Sen neler saçmalıyorsun Rüzgâr?” Istırap içinde acımasızca kıvranıyordu kelimeleri.

“Bunu bana nasıl söylersin? Hayata bağlı kalmamın sebebini bilirken, kaybettiklerimi yitirdiklerimi, çektiğim onca çileye şahit olmuşken nasıl olurda bu saatten sonra vazgeçmemi istersin benden. Sen istemiyorsan vazgeçebilirsin, ben seni bu konuda asla zorlamadım, zorlamam da. Ama benden pes etmemi, yolumdan dönmemi katiyen isteme.” Dedi keder dolu sesi adamın yüreğini burkarken sesi düş kırıklıklarını onun ruhuna amansızca saplıyordu.

Genç kız ayağa kalkıp adama arkasını dönerek bir iki adım ondan uzaklaştı ve kollarını bedenine sardı. Rüzgâr yaptığı aptallığı fark ederek ayağa kalktı dibine kadar gelerek ona arkadan sımsıkı sarıldı. Teninde hissettiği sıcaklıkla gözlerini istemsizce kapatan kızın gözlerinden bir iki damla yaş süzülüp giderken kulağında duyduğu fısıltı tenindeki şefkat dolu sıcaklık onun yüreğinin coşup gelmesini sağladı.

“Korkuyorum Çağla, ama olacaklardan değil, kendi yaşayacaklarımdan değil, benim en büyük korkum senin yüzünde oluşacak tek bir keder kırıntısını görmeye şahit olmak. Ben yıllar önce ,o zamanlar öldüm Çağla, senin nefes alabilmen için kaç gece sabahladım, gözlerini yeniden hayata aç diye ne dualar ettim. Bilemezsin Çağla benim gözlerimden seni o halde görüp benim kalbimle seni nasıl hissettiğimi bilemezsin. Bu yüzden hak ver bana, şu dünyada kaderine üzüntü değecek en son insan sensin benim nezdimde. Sen ömründe payına düşen tüm ıstırabı çoktan çektin, daha fazlasına izin veremem mümkün değil bu yüzden tüm bu sözlerimin sebebi. Sakın ola ki kırılma bana, buna kesinlikle dayanamam.”

“Sen beni düştüğüm o cehennemden çıkaran bana ikinci hayatı bağışlayan adamsın. Sana asla kırılamam ama yalvarırım sen de beni anla. Hayatta ki her şeyimi ben onlar yüzünden kaybetmişken bu saatten sonra asla durmam. Herkes yaptığının bedelinin ödeyecek suskunluğunun cezasını çekecek. Hiçbirinin pişmanlığı umurumda bile değil. Zaten pişman olacak vicdanlarının olduğunu da düşünmüyorum.”

“Tamam, sen nasıl istersen öyle olsun. Ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın şunu asla unutma ben her zaman senin yanındayım.” Çağla bedenine sarılı olan adamın ellerini avuçları içine aldı.

“Teşekkür ederim.” Dedi fısıltı halinde büyülenmiş gibi.

“Çifte kumrular ne yapıyorsunuz öyle?” diyerek muzipçe konuşan kadın güler yüzle yanlarına geldiğinde Rüzgâr yüzüne yapmacık bir gülümse takındı ve nişanlısından ayrılarak annesine baktı. Çağla yakalanmış olmanın mahcubiyetiyle yüzü kızarmışken bakışlarını kaçırdı.

“Siz ne zaman geldiniz anne?”

“Çok olmadı oğlum, teyzenin yanından geliyorum, sizi bahçede görünce oğlumla ve güzel gelinimizle biraz sohbet edeyim dedim. Malum hızlı bir nişan töreni yaşadı ailemiz. Gelinimizi biraz yakından tanımak isterim.” Diyerek bahçede bulunan koltuklara oturduğunda Çağla’nın da oturmasını işaret etti.

“Anne aslında biz de tam çıkıyorduk. Çağla ile birkaç arkadaşımızla görüşmemiz gerekiyor.”

“Arkadaşlarınızla daha sonra görüşürsünüz oğlum.” Bu ses tonu ve uyarı cümlesi lafımı ikiletme Rüzgâr demenin başka bir versiyonuydu ve Feraye Hanım’ın sorgusundan kaçış olmayacağını hissettiriri gibiydi.

“Biliyor musun Çağla’cığım, Rüzgâr çok güzel Türk kahvesi yapar. Öyle değil mi anneciğim?” diyerek oğluna bakışlarını döndürdüğünde Rüzgâr pes edercesine “Yani öyle de denebilir.” Diyerek ağzının içinde kelimeleri yuvarladı. “O zaman sen bana ve güzel gelinime birer kahve yaparken bizde biraz sohbet edelim. Ne dersin tatlım?”

“Şey tabi olur, neden olmasın?” diyerek tedirgin bir gülüş yüzünde oluşurken Rüzgâr’a sorun yok bakışını gönderdi. Rüzgâr biraz rahatsız bir şekilde onların yanlarından ayrılırken “Ben kahveleri yapıp hemen geliyorum.” Dedi. Oğlunun yeteri kadar uzaklaştığını hissettiğinde Çağla’ya şüpheci bakışlarını döndürdü. Bu kızı hiç tanımıyordu. Oğlu yurt dışından dönmeye yakın yalnız gelmeyeceğini ve döndüğünde hemen nişanlanacağını söylemişti. Annesi de babası da itiraz etmeye kalksa da Rüzgâr kesinlikle kabul etmemiş ve gerekli hazırlıkların yapılmasını söylemişti. Çağla ile bir alıp veremediği yoktu ama bu kadar hızlı ve acele nişanlanmak dahası evlilik hazırlıklarına girişmeleri kadını biraz korkutmuş ve bir hata yapmalarından kaygı duyuyordu. Oğlunun bakışlarından bu kıza delicesine âşık olduğunu anlayabiliyordu. Ama Çağla’yı tanımadığı için onun bakışlarında farklı şeyler hissediyor ama bir türlü çözümleyemiyordu. Ayrıca kız kardeşinin Türker için endişelerini dile getirmesi onu daha da tedirgin etmişti. Dün gece Rüzgâr’ın isteği doğrultusunda evden gitmiş olsalar da sabahı zor etmiş ve gün ağarır ağarmaz da yollara düşmüştü. Şimdi ise sorgu zamanıydı. Her şeyi bir bir öğrenmeliydi.

“Eee güzel kızım anlat bakalım, oğlumla yurt dışında mı tanıştınız? Rüzgâr gelmenize bir hafta kalaya kadar senden bize hiç bahsetmedi bize. İşin açığı biz biraz şaşkınız. Döner dönmez nişanlanmanız beni endişelendirmedi desem yalan olur.”

“Ben sizi anlıyorum. Her şey sizin açınızdan çok ani oldu. Ama inanın ki bizim açımızdan da zorlu uzun bir yolun sonunda yaşanan bir kavuşmaydı diyebilirim.”

“Yaaa demek öyle, peki bana nasıl tanıştığınızı anlatır mısın?”

“Bu biraz karışık aslında, hem de uzun bir hikâye.”

“Olsun benim yeteri kadar vaktim var.”

“Bakın Feraye Hanım, ben endişenizi anlıyor size de saygı duyuyorum. Evet, sizin açınızdan bir anda bir kız çıkıyor ve oğlunuzla evleneceğini söylüyor. Haklısınız size çok saçma gelebilir. Ama…”

“Ama…” diyerek bir kaşını yukarıya kaldıran kadın şüpheci bakışlarını kızın üzerine yönlendirdi.

“Ama yüreğinizi lütfen ferah tutun, ben oğlunuzu gerçekten çok seviyorum. Sandığınız gibi alel acele alınan bir karar değil bizimkisi, aksine uzun bir sürecin sonunda ortak aldığımız ve birbirimiz olmadan asla yapamayacağımızı anladığımız için bu yola el ele beraber girdik.”

“Buna inanmalı mıyım?”

“Sizi inandırmak için çaba sarf etmek sadece zaman kaybı olur. Siz zamanla beni tanıyacak ve şahit olduklarınızla bize, sevgimize, birbirimize verdiğimiz değere inanacaksınız.”

“Bu kadar eminsin yani kızım.”

“Eminim. Onun benim gözümden görebilseydiniz ne demek istediğimi anlardınız. Ben bu dünyada Rüzgâr’dan başka kimseye güvenmiyorum. O benim en zor zamanımda yanımda olup bana nefes oldu. Şu dünyada isteyeceğim en son şey onun üzülmesidir. Eğer ki bu ilişkinin ona zarar vereceğini bilsem bir dakika değil yanında onun nefes aldığı şehirde durmazdım. Onun benim için kıymetini şu an için anlayamazsınız ama zamanla bize şahit olacaksınız.” Duyduğu sözler Feraye Hanımı derinden etkilemiş yüreğini sarsmıştı. Bu kız oğlunu gerçekten seviyordu. Kelimelerinin altında gizlenmiş binlerce acı saklıydı bunu görmemek, hissetmemek için kör olmak gerekirdi. Feraya Hanım genç kızın elinin üzerine elini koyup sıkıca tuttu. Ondan bir anda böyle bir şefkati beklemek imkânsız diye düşünürken şimdi iki kadının da gözleri ışıl ışıldı. Feraye Hanımın gözleri oğlunun böylesine kendisine âşık bir kızı bulduğu için ışıldarken, Çağla’nın gözleri yıllardır hasreti olduğu anne özleminin şefkatini yüreğinden sarsıcı bir şekilde hissettiği için parlamaya başlamıştı.

“Rüzgâr bana aileni yıllar önce kaybettiğini söylemişti. Eğer kabul edersen bundan böyle beni de bir annen olarak kabul et güzel kızım.” Dedi tüm içtenliğiyle. Böyle bir yakınlığı beklemeyen Çağla daha fazla dayanamayarak Feraye Hanımın kolları arasına atıldı. Sıkıca sarıldığında günlerdir içinde biriktirdiği hıçkırığı bırakıvermişti. Annesizliğin acısı boğazından firar ederken Rüzgâr annesi ve sevdiği kadın arasında kurulan gönül bağını acı bir tebessümle izliyordu. Zordu annesizliğin acısı, yıllarca pişmanlıklar içinde geçen sorgulamaların ardından kendini zor sıyırmıştı genç kız ve şimdi kendi annesi yıllardır kanadı kırık uçmaya hasret yaralı bir kuşun kanadı olmuş, bükük boynunu şefkati ile kaldırmaya çabalıyordu. Gururla uzaktan hayatının en özel kadınlarına bakıyordu. Omzunda hissettiği güven veren dokunuşla arkasına baktığında “Ne o? Gelin kızımız geçti mi annenin sınavından?” diyerek gülen adam Rüzgâr’ın babasından başkası değildi. Rüzgâr babasının sözleriyle keyiflenerek bakışlarını tekrar birbirine kenetlenmiş iki güzel yürekli kadına döndürdü.

“Geçti baba, geçti. Benim gönlüme giren sultanım şimdi de annemin kalbinde en güzel yere yerleşti.” Dedi.

 

Loading...
0%