Yeni Üyelik
15.
Bölüm

14.BÖLÜM

@ugurluay

“Feryadım gülün dermanını anlamayan bülbüle…”

Dert bağlamış gözlerini uyku tutmamış, gecenin koynuna karanlık nasıl çökerse Çağla’nın da yüreği öyle ağırlaşmıştı. Yaşadıkları, kendisinden acımasızca sökülerek alınan yaşayamadıkları ve gelecekte olma ihtimali olan her durum kalbini daraltıyor nefes almasını engelliyordu. Elini kalbine götürüp nefes almasını bir nebze olsun rahatlatmaya çalıştı. Bugün Feraye Hanım ile konuştukları, Rüzgâr ve ailesi… Onları böylesine bir cehenneme sürüklemeye hakkı var mıydı? Ona kol kanat geren adamı darma duman etmeye gönlü razı mıydı? Ya kendi yaşadıkları? Hangi birini hak etmişti? Odasında daha fazla duramayacağını anladığında hızla odasından çıkarak koşarcasına merdivenlerden indi. Kendisini bahçeye attığında ne vaktin gece yarısı olması, ne üzerindeki pijamaları ne de ayaklarının yalın ayak olması, hiçbiri umurunda değildi. Hıçkırıklar boğazından acımasızca firar ederken istediği tek şey içindeki zehirli acıyı akıtmak, sahipsizliğinin, yalnızlığının yürek parçalayan gerçekliğini tek başına yaşamaktı. Koşarak ilerlediği bahçenin içinde karşısına çıkan ağaca bir elini yaslarken bir eliyle de gözyaşlarını siliyordu.

“Neden? Tüm bunları yaşamak zorunda mıydım? Kimsesiz kalmak zorunda mıydım? Sırtımı dayacağım babam, kucağına yatıp şefkatle başımın okşamasını isteyeceğim annem, beni korur dediğim abim, yüzümü güldüren kardeşim...” Gözlerinden akan yaşlara inat gökyüzüne döndürdü bakışlarını “Neden Allah’ım? Ben nasıl bir günah işledim de hepsi ellerim arasından kayıp gitti? Neden?” diyerek haykırdığı vakit dizleri artık gücünü yitirmiş acizliğini gösterircesine genç kızın yere kapaklanmasına sebep oldu. İsyan edercesine dilinden dökülen cümleler acısını hafifletmiyor dahası onu mecalsiz bırakarak tüketiyordu. Çağla yer ile bütünleştiği an artık dayanacak gücünün kalmadığının farkındaydı. Defalarca “Neden?” diyerek toprağı yumruklarken hıçkırıklarının esiri oldu. Kendini öylesine kaybetmişti ki dakikalardır onu izleyen ve söylediklerine şahit olan adamın farkında bile değildi. Ta ki kulaklarında yankılanan “Ailene ne oldu?” diyen sesi duyana kadar. Kelimeler kulağında yankılandığı zaman hareketleri yavaşlamış hıçkırıkları bir çiçeğin solması gibi an be an solup gitmişti. Bir anlık hatası aylarca kafa patlattığı planını alt üst etmiş olabilirdi. İçten içe kendisine öfkelenirken düştüğü yerden kalkmaya çalıştığı sırada adamın kendisine dokunan parmakları ile içi ürperdi. Hızla adamın ellerini geriye doğru ittirip dokunuşundan kurtulan kız titrediğini belli etmeden gözlerini kaçırarak ona cevap verme gereği bile duymadan yanından çekip gitmeye yeltendi. Adam onun bu tavrı karşısında öfkelense de dokunuşuyla tiksindiğini hissettiği an kalbi paramparça olsa da buna rağmen onun yanından öylece gitmesine izin vermeyecekti. Kolundan sertçe tuttu “Sana ailene ne oldu dedim?” dedi aşılması mümkün olmayan bir ses tonuyla.

Çağla ağlamaktan kızarmış gözleriyle tüm bu yaşadıklarının müsebbibi acılarının baş kahramını olan adama baktığında içinden neler geçtiğini bir Allah biliyordu?

“Bırak beni Türker.” Diyerek kolunu adamın kıskacından kurtarmaya çalışsa da kurtulması pek mümkün değildi.

“Sana ailene ne olduğunu sordum Çağla? Neden bu saatte bu haldesin? Ne demek kimsesiz kalmak?”

Çağla’nın sabrı giderek tükeniyordu. İki eliyle adamın göğsüne sertçe vurarak onu geriye doğru ittirdi.

“Çok mu merak ediyorsun?”dedi ve defalarca yumruklarını adamın göğsüne indirmeye devam ederken bir yandan da “Onlara ne olduğunu çok mu merak ediyorsun? Kimsesizliğimin sebebinin kim olduğunu öğrenmek mi istiyorsun?” diye gözyaşları içinde haykırıyordu. Türker bilmediği yollarda kaybolmaktan, sürekli karşısına çıkan cevapsız sorulardan çok yorulmuştu. Kızın göğsüne indirdiği yumruklarını iki eliyle engelleyip onun kollarından sıkıca tuttu. Göz hizasına gelerek “Evet çok merak ediyorum, duydun mu beni? Yıllar önce benden sonra sana ne olduğunu, ailene ne olduğunu deli gibi öğrenmek istiyorum?” Çağla intikam almak istercesine adamın gözlerinin içine düşmanca bakarken “Onların katili sizsiniz.” Dedi. Türker duydukları karşısında şaşkına dönerken “Ne saçmalıyorsun sen? Be-ben ailene hiçbir şey yapmadım.” Dedi şoka girmiş gibi fısıldarcasına çıkmıştı sesi. Onun bu boşluğundan yararlanan genç kız adamın tutuşundan kurtularak bir iki adım geriledi.

“Her şeyin sebebi sizsiniz Türker ve emin ol bunun bedelini gerekirse geleceğinizle ödeyeceksiniz. Annem, babam, abim ve kardeşim… Bana tam dört can borçlusunuz. Sen, Ekin, Ferda ve Enis … Her biriniz geri dönüşümden payınızı alacaksınız. Ve inan bu bedeli ödetirken sizin için bir damla gözyaşı dökmeyeceğim.” Dedi hışımla oradan uzaklaşırken.

Türker iki eli yanına düşmüş, omuzları çökmüş, gözleri kararmıştı. Duyduklarına anlam verememişti. Çağla’nın ailesine ne olmuştu? Ve Çağla neden tüm bunların sebebi olarak onu ve arkadaşlarını görüyordu? Onun geriye dönüşü yalnızca yıllar önce yaşanmış kazadan dolayı değildi. Çağla’nın çok derin acıları, çok farklı hesapları vardı ve Türker bunların hiçbiri hakkında bilgi sahibi değildi. Bilmemek nasıl zavallı hale getirirse insanı Türker de eli kolu bağlı bir halde başına geleceklerden bihaberdi.

Loading...
0%