@ugurluay
|
“Yüreğimin mesafesini yakınlaştırmak için çığlıklarıma kulak ver.” İçindeki derdi diline dolamadan cümlelerle dışarıya firar etmesini sağlamak rahatlatmıştı. Dirseklerini dizlerine dayayan genç kız biraz olsun ferahladığını hissetmişti. Az önce fırtına gibi esen kendisi değilmiş gibi yüreğinin dinginliğinin limanlarına demir atmıştı. Başını ellerinin arasına alan Çağla kafasını kaldırdığında beklemediği bakışlarla karşılaştı.Türker karşısında kıpkırmızı olmuş gözlerle ruhu çekilmiş gibi ona bakıyordu. Telaşla yerinden fırlayan kız “Senin ne işin var burada?” diyerek fısıltı halinde konuşuyor dikkatli olmaya özen gösteriyordu. “Nerede olmamı bekliyorsun ki sen buradasın, benim işim gücüm her şeyim sensin Çağla.” Çağla, adamın halinin vahim olduğunu anladığı an herhangi bir rezillik çıkmasın diye onu kolundan çekip odasının içine çekti ve dışarıda kimsenin olmadığını kontrol ederek sessiz olmaya dikkat ederek kapısını kapattı. “Sen kafayı mı yedin? Hiç mi çekinmiyorsun Rüzgâr’dan da ailesinden de?” dedi derin bir korkuyu yürekten yaşarken. “Ben senin için yaptığım hiçbir şeyden çekinmem, ne teyzem ne eniştem ne oğulları ne de ailem hiç kimse umurumda değil. Bedel istedin, al işte buradayım ne istersen nasıl istersen ödemeye hazırım.”diyerek iki elini yanlarına doğru açarak kendini gösterdi. “Çık git odamdan Türker, bir rezillik çıkmasını istemiyorsan ben çığlığı basmadan defol git buradan.” “Yapamazsın.” Dedi kendinden emin bir şekilde. “Emin misin?” dedi ve bağırmak için ağzını açtığı an Türker büyük bir endişe ile kızın ağzını kapattı. “Sen ciddisin.” Dedi kaşlarını çatarak. Çağla başını aşağıya yukarıya sallayarak onu onayladı. Türker onun blöf yaptığını düşünerek hata etmişti. Büyük bir hayal kırıklığı ile kızın gözlerinin içine baktı. “Bak Çağla sadece konuşmak istiyorum, sakince, kavga etmeden, bağırmadan anlatmak ve dinlemek istiyorum. Lütfen bir rezalet çıkmasını bende istemiyorum sadece izin ver sakince konuşalım.” Çağla adamın kolları arasından kurtulmak için onu onaylamak adına gözleriyle “Tamam” dercesine açıp kapattı. Türker onun bu hareketi ile usulca ellerini ağzından çekti. Kızın bağırmadığını görünce derin bir nefes verdi. Rezillik çıkması umurunda değildi sadece onu ikna edip konuşmak istiyordu. Rüzgâr etraftayken bu pek de mümkün olmuyordu. Çağla adamdan adım adım uzaklaşırken camın yanındaki berjere gidip oturdu. Ondan ne kadar uzağa gider ise o kadar faydasına olacaktı. Türker kızın ışık hızı ile kendisinden uzaklaşmasına canı sıkılsa da sakin kalmaya kararlıydı. Onun karşısındaki duvar dibine oturup sırtına sert zemine yasladı. Gözlerinin içine mıh gibi bakarken bakışlarında geçmişe dair bir iz, bir anı bulmaya çalışıyordu. Ama genç kız buna fırsat vermeden “Saatlerce seni bekleyemem Türker ne diyeceksen de ve bir an önce git buradan.”dedi. Onun bu çıkışına sinir bozucu bir gülüş atan adam “Yıllar önce değil saatler, dakikaların önemi vardı bizim için. Her saniyemizi birlikte geçirmek için ,yüreklerimizin yan yana çarpması için her şeyi yapardık. Ne değişti Çağla, bu kadar benden uzaklaşmış olmanın sebebi sadece yaptığım hata olamaz. Yaşadığımız her şeyi unutmuş olamazsın.” Dedi onun onaylaması için gözlerine umutla baktı. “Yıllar önce seninle birlikte nefes alırdım ben, gözlerine baktığımda ne demek istediğimi konuşmadan anlardın. Dile getirmesem de sen cümleleri benim yerime doğru şekilde kurardın. Aynı şeyi aynı anda düşünürdük. Yüreklerimizin yan yana olması değil gönül birliği yapmasıydı bunu sağlayan. O kadar yakındık ki kelimelere bile yer yoktu çoğu zaman. Ama o gece, sen bana sağır oldun, o gece yüreğin benden öylesine uzaklaştı ki değil gözlerim sözlerim bile tesir etmedi sana. Biz o gece sonsuza kadar birbirimizden koptuk. Yürek mesafemiz o kadar uzaklaştı ki seslerimiz kulaklarımıza değmedi bile… Şimdi geçmişsin karşıma ne değişti diyorsun. Baksana bana benim gözlerimde sana dair ne var, bize dair ne kalmış orada? Ben söyleyeyim hiçbir şey, bizden geriye acıdan, kederden başka hiçbir şey kalmadı. Ben seni hayatıma almanın bedelini yıllardır acı çekerek kimsesizlikle ödedim, şimdi sıra sizde…” “Çağla inan ki kurduğun cümlelerin çoğunun altını dolduramıyorum. Sen benim gülümdün ben ise sevdalı bülbülün… Senin için çektiğim acıların, sevdanın hiç mi anlamı yok?” “Gül ile bülbül…” dedi alaycı bir gülümseme ile… “Şimdi ki kozunda bu hikâye mi?” “Koz falan yok, görmüyor musun amacım sadece seni kendine getirmek. Dönülmez bir hata yapmanı engellemek.” “Hata…” dedi küçük bir kahkaha attı. “Ben hatayı zamanında seni severek yaptım. Diyetimi de ödedim. Diyorsun ya sen gül ben bülbülüm diye… Haklısın aslında, sen bülbülsün bende gülüm. Ama bilmediğin sen bülbül olarak beni dalımdan koparıp bencilce kendine söz saklamaya çalıştın. Sonra da dikenlerime saplanıp beni de kendini de yok ettin. Şimdi geriye ne kaldı? Senden benden arta kalan ne kaldı? Ben söyleyeyim kan ve gözyaşı…” “Bu hikâye bu şekilde bitmeyecek.” “Bizim kaderimizi sen çoktan belirlerdin, hiçbir kalem bu hikâyeyi değiştiremeyecek. Şimdi çık git buradan, seni de zırvalıklarını da daha fazla dinlemek istemiyorum.” Dedi ve ayağa kalktı. Türker bu konuşmanın bu şekilde bitmesini istemiyordu. “Çağla…” diyerek onun karşısına aşılmaz bir heykel gibi dikildi. “Onulmaz yaralar açtın sen benim ruhumda, şimdi yaptığın ya da yapacağın hiçbir şey yaşanacakları engelleyemeyecek. Vakit hesaplaşma vakti Türker Bey, buna engel olamayacaksın.” “Engel olmayacağım, sen yeter ki mutlu ol ben senden gelen her şeye razıyım.” Dedi ve kızın söz söylemesine fırsat vermeden odadan çıkıp gitti. Ardında bu sözlerden hiç etkilenmemiş ruhu çekilmiş boş bakışlara sahip bir kız bıraktığının farkında bile değildi. |
0% |