@ugurluay
|
Çağla “Rüzgâr…” diye can yangını içinde fısıldadı. Gözleri cam kırıkları ile dolu bir halde ışıl ışıldı. Yıllar sonra intikam için geri döndüğü ülkesinde onunla tekrar karşı karşıya geleceğini asla tahmin etmemişti. “Sakin ol Çağla, sadece bana güven. Lütfen!” Dedi kimsenin duymadığından emin olduğu bir kısıklıktaydı sesi. “Sen…” diyerek kükreyen Türker kendisini zor zapt ediyordu. “Evet ben Ferhat.” diyerek Sıla’nın yanına gelen adam karısının elinden sıkıca tutup onu böylesine bir keşmekeşin içine soktuğu için kendisine çok kızmıştı. Kızın hiçbir günahı yokken ne imalara ne hakaretlere maruz kalmıştı. Sıla, Ferhat’ın masum yanıydı. Saflığa temizliğe onun sayesinde inanmış, vicdanını onun güzel yüreğiyle yıkayıp iyiliğe adım adım onun sayesinde yaklaşmıştı. Şimdi ise geçmişte yapmış olduğu büyük bir hatanın telafisi için buradaydı. Sıla tüm hikâyeyi bildiği için sevdiği adamı yalnız bırakmamıştı. İyi günde kötü günde diyerek çıktıkları bu yolda eşinin tökezlemesine, acı çekmesine izin vermemek adına buradaydı. İnsanlar hata yapardı. Önemli olan bu hataları er ya da geç fark edip pişman olarak vicdanları ile düzeltme çabası içine girmeleriydi. Sıla, Ferhat’ın yıllardır çektiği acının da pişmanlığında yaptığı tüm her şeyin de şahidiydi. Günün birinde öyle bir şey ile kapısındaydı ki işte o gün Sıla için Ferhat bambaşka bir dünyadan kopup gelmişti. O gün bugündür de her şeye karşı el ele birlikte mücadele etmişlerdi. “Çok uzun zaman oldu öyle değil mi Enis?” diyerek nefret dolu bakışlarını ona çevirdi. Enis tek bir söz söylemeden “Sakın yapma.”dercesine başını sağa sola salladı. Ama Ferhat’ın artık ona aldırış edecek durumu yoktu. Onun için hayatta iki önemli şey vardı. Biri Sıla, diğeri vicdanının kanamaya devam etmesine sebep olan Ilgaz’dı. “Eee ayakta kaldınız. Lütfen oturun.” Diyen adam ortamdaki gergin havayı dağıtmaya çabalıyordu. Zira az sonra kan gövdeyi götürecekti. “Sizinle daha sonra görüşecektik demek ki bugüne nasipmiş.” Türker daha fazla dayanamamış ve koşar adımla adamın yakalarına yapışarak “Sen hangi cüretle ulan, hangi bahadırlık ile benim karşıma çıkmaya cesaret edersin.” Diye bas bas bağırdı. Restorandaki garsonlar durumdan rahatsızlık duyarak kargaşa çıkmasına sebep olmak için yanlarına yaklaşmaya çalıştıklarında onları durduran kişi bu defa da Rüzgar’dı. “Tamam sorun yok, sakince oturup konuşacağız ve halledeceğiz. Bir daha da sıkıntı yaşanmayacak.” Diyerek garsonları oradan uzaklaştırırken, Ferhat Türker’in gözlerinin içine meydan okurcasına bakarak “Ne o? Bu hiddetinin sebebi beni yıllar sonra karşında görmek mi? Yoksa yaptığın büyük bir haksızlığın ortaya çıkmasına sebep olacak olan korkun mu?” dedi. Türker duydukları ile yerin ayağının altından kayıp gittiğini hissetti. Rüzgâr, kuzeninin sersemlediğini hissederek Ferhat’ın yakalarından onun ellerini çekerek sandalyeye oturttu. Gözlerini ona dikerek “Bir kere de yargılamadan dinlemeyi dene. Belki artık hata yapmaktan vazgeçersin.” Dedi. Kuzenine yandan bir bakış atan adam gözlerini kısarak burada neler döndüğünü anlamaya çalışıyordu. Tam o sırada gözleri arkasını dönüp gitmeye hazırlanan Enis’i buldu. “Otur yerine Enis.” Diyerek emreden sesi etrafta yankılandı. Enis güç bela adımlarla az önce kalktığı sandalyesine geri otururken, Çağla, Ferhat ve Sıla’da sandalyelerine oturdu. Sıla Ferhat’ın elini tutarken, Rüzgâr’ın güven veren kolları da Çağla’yı sarıp sarmalamıştı. Çağla nefes almakta güçlük çekiyordu. İlk defa bugün Türker’in karşısında kendisini güçsüz hissediyordu. Az önceki güçlü kendinden emin, özgüven dolu kız gitmiş, kimsesiz küçük öksüz yetim kız geri gelmişti. Rüzgâr onun içinde bulunduğu durumu yürekten hissediyor, onu buraya getiren Türker ve Enis’e delice bir öfke ile dolup taşıyordu. Ortamı oluşturup onu hazırlamadan böyle bir yüzleşme yaşatmak istemiyordu ama bazen her şey planlandığı gibi gitmiyordu. Ve sonunda kaçınılmaz oyunun ilk perdesi zamansız bir şekilde gerçekleşecekti. Ferhat daha fazla sessizliğe dayanamayarak “Bu benim için çok zamansız oldu.” Dedi ve Rüzgâr’a baktı. “Böyle konuşmamıştık.” Diyerek ne olduğunu anlamak için onu baştan aşağıya süzdü. “Türker ve Enis benim burada olduğumu öğrenip kafalarında kurdukları kurmacalarla Çağla’yı zehirlemeye çalışıp, inandırmak içinde buraya getirmişler.” “Her zaman ki gibi desene…” “Ferhat.” Diyerek uyarı dolu sesiyle kendisine bakmasını sağlayan Enis onun ağzını açmaması konusunda tehditkâr bakışlarını gönderdi. Ferhat bu bakışlardan zamanında öylesine korkuyordu ki şimdi ise hiçbir anlam ifade etmiyordu. “Adımı unutmamışsın Enis.” Dedi çarpık bir gülüşle. “Gerçi öyle bir kumpas kurup adımı unutman nankörlük olurdu değil mi?” “Ne kumpası Enis? Bu adam neden bahsediyor?” dediğinde Enis arık pes etmiş bir şekilde bakışlarını arkadaşından kaçırarak ölüm sessizliğine gömülmüştü. Türker giderek can sıkıcı bu durumdan işkillenmeye başladı. “Söyleyin artık burada neler dönüyor?” “Ben sana anlatayım o zaman Türker.” Dedi Ferhat büyük bir itirafa hazırlanan ses tonuyla derin bir nefes alıp verdi. “Yıllar önce dostum dediğin bu adam bana reddedemeyeceğim bir parayla geldi. Nereden öğrendi bilmiyorum ama annemin rahatsızlığını öğrenmiş. Başımda baba yok, sahip çıkan kimse yok, cebimde beş kuruş para yok. Okul desen bırakma noktasına gelmişim. Hayatta kalma mücadelesini geçtim annemi kaybetmemek içindi tüm çabam. Çok kötü zamanlarda nefes almaya çalıştığım günlerde çıkıp geldi Enis, bana bir iş olduğunu söyledi. Bana paradan bahsedince sormadım bile işin ne olduğunu. Hemen kabul ettim. Evde annem ilaç bekliyor, akşam yemek bekliyordu. Sen hiç arkadaşının parasını gizlice çalıp annene ekmek götürdün mü? Ben götürdüm. Annem için hırsızlık yapmışken karşımda o kadar parayı görünce benden ne isterse yapardım. Yaptım da…” dedi sesi kısıklaştı. Annesi aklına geldiğinde gözleri akmaya hazır bir hüzün bulutları ile dolmuştu. Sıla eşinin çektiği acının bire bir şahidi olarak ona devam etmesini işaret etmek amacıyla parmaklarıyla elini biraz daha sıktı. Devam etmeli hikâyeyi yarım bırakmamalıydı. “Enis senden ne istedi Ferhat?” diyen kişi Rüzgâr’dı. “Anlat Türker’e…” “Enis benden,” güçlükle konuşuyor bakışlarını herkesten kaçırıyordu. “Enis senden ne?” diyerek sabırsızca kükredi Türker. “O benden Çağla’nın ilk sevgilisi olmamı ve ona sahip olmuş biri olarak konuşmamı istedi.” Dedi. Dilinden dökülen cümleler Türker’in yüreğine kor ateşlerin bir bir dökülmesine sebep oldu. “Ne demek istedin? Sen zaten onun…” dedi ama cümleyi tamamlayamadı. Yıllar önce Çağla’nın yalvar yakar gözyaşları içinde söyledikleri canlandı zihninde. “Yalan söylüyorlar Türker, beni Ferhat’a Enis götürdü. Senin için olduğunu söyleyerek götürdü. Benim ilk ve tek sevgilim sensin.” Diyen sözleri kulaklarında çınlıyordu. Enis’in inkârı ardından Ferhat’ın Çağla’nın ilk erkeği olduğunun konuşmalarının geçtiği video gözlerinin önüne geliyordu. Ferhat bir arkadaş ortamında etrafındaki insanlara Çağla ile ilişkisini ve hamile kaldığı için ondan ayrıldığını, Çağla’nın da çocuğunu aldırdığını böylelikle ondan kurtulduğunu söylüyordu. Türker’in aklı allak bullak olmuştu. O video izlediği an gözü dönmüş ve Çağla’yı gece yarısı evden zorla çıkarmıştı. O gece geri dönüşlerin olmadığı ve kızın hayatının sonsuza kadar yerle bir edildiği gecenin ilk adımıydı. “Ama sen videoda çok başka şeylerden bahsediyordun.” Dedi hangi söylenene inanacağını bilmiyordu. “O video sadece bir oyundu. Ben Çağla’yı hayatımda sadece bir kez gördüm. O da Enis sayesinde oldu. O gün onu benim yanıma getiren Enis’ti. Sana sürpriz yapmak istiyordu. Bir cafenin sahibi olarak beni tanıştırdı. Lavaboya gittiği vakitte uzaktan bizim fotoğraflarımızı çekti. Enis bana işaret verdiği her durumda sanki onun yakınındaymış gibi açıyı yakalayıp fotoğrafları çekti. Çağla gittiğinde ise yalandan bir ortam oluşturup sanki gizli çekiliyor gibi aslında tamamen bilinçli bir video çektik. Video işi bittiğinde ise bana paraları Enis kendisi teslim etti.” Dedi ve bakışlarını gözyaşlarına boğulmuş Çağla’ya döndürdü. “Belki çok geç, belki de imkânsız ama yüzümü eğdim ve sana geldim. Affet Çağla, ben seni tanımadan hayatını alt üst ettim. Ama tek istediğim annemin acılarını biraz olsun dindirmekti. Annemin gözümün önünde eriyip gittiğine öylesine şahit oldum ki gözümü de yüreğimi de kararttı bu durum. Gerçi ilahi adalet öyle bir sağlandı ki annemin boğazından bir gram haram lokma girmeden ben eve gidene kadar vefat etti. Bir kızın gözyaşlarına sebep olan para annemin acısını dindirmeye yetmedi. Affet Çağla, ben kendimi yaptığım yüzünden yıllardır affedemedim belki hakkım yok ama özür dilerim, her şey için…” diyerek başını önüne eğdi. “Seni ben değil Allah affetsin.” Diyerek tek bir kelime dahi etmedi. Türker duyduklarına inanamıyordu. Ne demek her şeyi planlayan Enis’ti? Para vermek, kumpas kurmak, inkâr etmek, video… Aklı allak bullak olmuşken daha fazla kendisini tutamayarak ışık hızı ile masadan kalkıp arkadaşının boğazına sarıldı ve sağlam bir yumruk savurdu. Yumruğun etkisi ile yere yığılan adam suçunu biliyor altında eziliyor bu yüzden ona karşılık vermiyordu. “Ne demek ulan Enis yaptı? Söylesene neden? Neden yaptın bunu bana, sen benim dostum değil miydin? Ben bunu hak edecek sana ne yaptım? Neden yaptın? Susma konuş.” Diyerek bir yumruk daha savurduğunda araya garsonlar girmiş Türker’i yaka paça dışarıya çıkarmışlardı. Türker güç bela dışarıya çıkarılmak için sürüklenirken yerde yığılı kalan Enis’i de diğer garsonlar alıp içeriye götürdüler. Rüzgâr ve Ferhat bunun olacağını çok iyi biliyorlardı. Sıla endişeli, Çağla tükenmiş bir haldeydi. Kimseyi gözü görmüyordu. Rüzgâr “İyi misin?” dediğinde genç kızın gözleri sevdiği adamı buldu. “Sayende şimdi çok daha iyiyim.” Diyerek dudakları titreyerek konuştu. Ona sımsıkı sarıldığında Ferhat Sıla ile ayağa kalkmış “Biz şimdi gitsek iyi olacak, daha sonra yeniden bir araya gelmemiz gerekecek.” Dedi. Rüzgâr, Ferhat’ın cümlesinin altında yatan imayı bildiği için sessizce gözlerini açıp kapatarak ona onay verdi. Çağla için bugün yaşadıkları yeterliydi. Daha fazlasını duymaya ve öğrenmeye henüz gücü yoktu. Her şeyi zamanında yapacaklar ve Çağla için en uygun ortamı yaratacaklardı. Çünkü bu gerçek onun tüm hayatını yeni baştan düzenlemesine sebep olacaktı. Sıla ve Ferhat oradan sessizce ayrılırken Çağla güvenli kollarda olmanın huzurunu derinden yaşıyordu. |
0% |