Yeni Üyelik
22.
Bölüm

21.BÖLÜM

@ugurluay

Fulya, gözleri yaşlı bir halde Çağla’yı can yangınıyla izliyordu. Duyduklarını içine aldıramıyor, yüreğinde hissettiği ağırlığı taşımakta giderek güçlük çekiyordu. Ortama kalpleri donduran zemheri soğuğu ev sahipliği yaparken Çağla başını ellerinin arasına almış yaşadıklarının birileri tarafından daha öğrenilmesine isteksiz bir halde alazlanmış ruhuyla şahitlik ediyordu. Onların duymaya tahammül edemediği her şeyi bir bir yaşamıştı. Bu konuda söz sahibi olmaya kimsenin gücünün yetmeyeceğini biliyordu. Ateş düştüğü yeri yakıyordu. Ve Çağla yanmak nedir iliklerine kadar duyumsayan yegâne kişiydi.

Fulya daha fazla dayanamayıp ayağa kalktı ve genç kızın yanı başına usulca oturdu. Onu kırmaktan, üzmekten, incitmekten delicesine korkuyordu. Daha yeni tanıştığı biriydi ve ona nasıl yaklaşacağı konusunda tereddüt yaşıyordu. Dudakları titriyor konuşmakta güçlük çekiyordu. Çekingen bir dokunuşla başını sıkıca tutarak ellerini avuçları arasına alan kız Çağla’nın bu sayede kendisine bakmasını sağladı.

“Ben, bu duyduklarım…” dedi nefesi boğazının yangınını körüklerken gücü kelimeleri bir araya getirmeye yetmiyordu. Öğrendikleri bildiği her şeyin yok olmasına sebep oluyordu. Duygularını bertaraf edip bir türlü sağduyulu olmayı başaramıyordu. Şu an mesleği ve insanlığı arasında sıkışıp kalmışken vicdanı alevlenerek ruhunu sarıp sarmalıyordu. Bu ıstıraba dayanmak mümkün değildi.

Çağla kızın yarım kalan cümlesinin ardından ne geleceğini tahmin edemiyordu. Sonuçta diğerlerinin arkadaşlarıydılar. Kimin tarafında yer alacaklarını bilmiyordu. Ne söylemesi gerektiğine karar veremiyordu. Olayların çok dışında olan bu çifti her ne kadar uzak tutmak isteseler de Civan’ın elinde belgelerle çıkıp gelmesi Rüzgar’a zoraki bir açıklama yapmasına sebep olmuştu. Şimdi ise herkes allak bullak olmuş bir ruh halindeyken onlara geçmişin yankılarını nasıl aksettireceğini bilmiyordu.

Rüzgâr “Çağla’nın bu işte bir suçu yok.” Diyerek onu korumaya çalıştı. Fulya arkadaşını duymamış gibi sadece genç kıza bakıyor bir yandan da acımasızca yanağından akıp giden yaşların istilasına uğruyordu.

“Ben ilk defa bir insan karşısında kendimi bu kadar aciz hissediyorum. Ben duymaya tahammül edemedim, peki sen tüm bunlara nasıl dayandın? Tüm bunlara nasıl katlandın, nasıl direndin?”

“Eğer ki Allah korkum, ilahi adaletin tecelli edeceğine olan inancım olmasa tüm bunlara katlanacak gücü kendimde bulamazdım.”

“Peki tüm bunları atlatabilmek zor olmadı mı? Nasıl başardın?”

“Kolay olmadı. Başlarda ben de her insan gibi çöktüm, acizdim, inkâr ettim. Kötü bir kâbusun içindeymişim gibi hissettim. Büyük bir isyan içinde buldum kendimi çünkü her şeyimi kaybetmiştim. Gözlerimi açtığımda yanımda sadece Rüzgâr vardı. Haftalarca bir hastane odasında nefes almak nedir işte ben o zaman öğrendim. Sabrı tattım. Ayaklandığımda ise her şeyimi yitirmenin acısıyla yüzleştim. Kaç defa kendimi bilmez bir halde o uçurumun başına gittiğimi bilmiyorum. Sayısız defa yarım kalan işi bitirmeye adım attım. Ama içimdeki o inanç buna izin vermedi. Hayatta olmamın bir sebebi vardı. Adaletin yerine gelmesi için geriye döndüm. Beni o uçurumun dibinde ölüme mahkûm edenlerin cezasını çekmesi için geri döndüm. Son nefesimi verene kadar da bunun mücadelesini vereceğim.”

“Peki o mezar…” dedi cümlesinin tuhaflığının farkındaydı ama şu an yaşadığı hangi şey normaldi ki…

“Mezar, benim mezarım…” dedi basit bir şeyden bahseder gibi gülümserken ellerini kızın avuçları arasında çekti. Alnını ovuşturan kız ayağa kalkıp ellerini bedenine sararak camın yanına kadar gitti. Ardında Civan, Fulya ve Rüzgâr vardı.

“Evet resmi evraklarda ölüyüm bunun da bir sorumlusu var. Zamanı geldiğinde o da hak ettiği cezayı alacak.”

“Bir dakika bir dakika...” Diyerek ayağa fırlayan Civan Rüzgar’ın karşısına geçerek “Şimdi siz bana mezar ile bir alakanız olmadığını mı söylüyorsunuz?”

“Hayır Civan o mezarı biz yaptırmadık. Biri bu işi öyle ustalıkla ve sahip olduğu güç sayesinde yapmış ki arkasında iz bırakmamak için büyük çaba sarf etmiş. Ama…”

“Ama siz bu işi yapanın da kim olduğunu biliyorsunuz.”

“Evet biliyoruz.”

“Peki kim? Kimin ne çıkarı vardı da bu kadar ince ayrıntısına kadar her şeyi planlamıştı.”

“Bunu bana şimdi sorma zamanı geldiğinde herkes gibi sende öğreneceksin ama şimdi değil.”

“Rüzgâr saçmalama bu büyük bir suç, siz olayların farkında değil misiniz? Çağla başka bir isimle ülkeye giriş yapmış, resmi evraklarda ölü ve hali hazırda bir mezarı var. Ölüm sebebi ise kayıtlarda bambaşka… Şimdi siz tutmuş hesaplaşmadan, intikamdan söz ediyorsunuz. Bu iş büyümeden bir an önce halletmemiz lazım. Çağla’nın giderek şikayetçi olması lazım. İstediğiniz adalet ise adaletin yerini bulması için yardım edin. Kendi adaletinizi sağlayamazsınız.”

“Bak Civan, sana bu işin peşini bırak demiyorum. Sadece senden zaman istiyorum. Yapmamız gerekenler daha bitmedi. Çünkü sırada Ferda ve Ekin’in yaptıklarıyla ve Türker ile yüzleşmesi gerekiyor.”

“Hayır Rüzgâr buna bir polis olarak izin veremem.” Dedi ve arkasını dönüp gitmeye hazırlandığı sırada Çağla “Civan.” Diye haykırdı. Civan ona dönüp baktığında gözlerinde kederin bin bir tonunu hissetti.

“Sen hiç kendi mezar taşınla yüz yüze geldin mi? Soğuk mermerin üzerinde nefes almaya devam ederken adının yazılı olduğuna şahit oldun mu? Ben oldum. Ailemin her bir üyesinin mezar taşını okşamışken kendi mezarımın başında yaşadıklarıma ağlamışken sen şimdi benim karşıma geçmiş bana tüm bunları yaşatanların yaptıklarıyla yüzleşmeden demir parmaklıklar ardın gireceğini mi söylüyorsun? İzin vermem Civan, beni hiç tanımıyorsun. Neler yapabileceğimi bilmiyorsun.”

“Benim amacım onları adalet karşısına çıkarıp senin de Rüzgar’ın da en az zarar ile bu işten kurtulmasını sağlamak. Tamam anlıyorum, yaşadıkların bir insan için katlanılması çok zor şeyler ama…” dediği an Fulya ile göz göze geldi. Fulya ayağa kalkıp sevdiği adamın karşısına dimdik dikildi. Gözleri hala yaşlarla doluyken kırmızılıkların içinde gizlenmekten aciz hüznü adam yüreğinin en derininde hissediyordu.

“Yapma Civan.” Dedi sesi yalvarırcasına çıkmıştı. Adamın eline masumane bir dokunuş yaparak “Eğer Çağla’nın yerinde ben olsaydım ne yapardın? Polisim diyerek bana yaşatılana göz mü yumardın? Yoksa Rüzgâr gibi adalete teslim etmeden önce hak ettikleri yüzleşmeyi mi yaşatırdın?”

“Fulya bunu bana yapma.”

“Civan, neler yaşadık biz, insan sevdiği zaman gözünün bazı şeyleri görmediğini en iyi sen bilirken Rüzgâr ve Çağla’nın çığlıklarına sessiz kalma. Evet diğerleri bizim arkadaşlarımız ama bu yaptıkları akıl alabilir gibi değil. Ve sen onların daha azıyla bu işten kurtulmalarına sebep olursan seni asla affetmem.” Dedi keskin bir tavırla.

Civan Fulya’nın sözleriyle adeta bulunduğu yere çakılmıştı. Yıllar önce yaşadıkları bir sis perdesi gibi gözlerinin önünde canlanırken Fulya’nın ne demek istediğini daha iyi idrak ediyordu. Haklıydı Fulya bir insan delicesine yürekten severken, sevdiğinin gözünden akacak tek bir damla ile helak olabiliyordu. Çaresizlik nedir yaşarken onun canının acısını almak için her şeyi yapıyordu. Civan da zamanında yapmıştı şimdi olsa şimdide yapardı ve bundan asla pişman olmazdı. Çünkü hayat sevdiğinin gözündeki gülümsemeyle nefes alıyordu.

“Tamam.” Dedi teslim olurcasına çıkmıştı sesi. Çaresizce sevdiği kadını kolları arasına çekip sinesine bastırırken bir kere daha şükretti. Onun varlığının yüreğine en büyük armağan olduğunu bir kez daha anlamıştı.

Civan Rüzgar’a dönerek “Tamam sana istediğin zamanı veriyorum ama beni her şeyden haberdar edeceksin. Bu işten daha fazla zarar görmenizi istemiyorum.” Diyerek ondan teminat istedi.

Rüzgâr derin bir nefes bırakırken ona başıyla olumlu anlamda onay verdi. Civan ve Fulya’yı sessiz kalmaya razı etmişken elini hızlı tutması gerektiğinin farkına varmıştı. Çok az zamanı kalmıştı. Ferda ve Ekin’i hallettikten sonra Ilgaz’ı bir an önce ortaya çıkarmalıydı. Ve bu işi artık sonsuza kadar kapatmalıydı.

Loading...
0%