Yeni Üyelik
25.
Bölüm

24.BÖLÜM

@ugurluay

“Dün alevler içinde kaldım, şimdi kordan bir ateşim, yarın sadece külden ibaret olacağım.”

Çağla içindeki deli fırtınaları bir türlü dindiremiyordu. Karanlık bir mahzene kapatılmış, yolunu bir türlü bulamıyor, acizlikten kıvranıyordu. Yıllarca öfkenin soğuk kapısının sert zemininde feveran duygularla nefes almıştı. Alazlar içinde yanan ateş çemberinden yaralar alarak güç bela geçmeyi başarmıştı. Ne kafasında ne de ruhunda geçmişini bitirmeyi başaramamıştı. Onaramadığı acıları onu hüzün yağmurlarına mahkûm etmişti yıllarca. Zaman aşımına uğramayan kederi ansızın aklına düşüyor onu biçare bırakıyordu. Korkunun kollarına umarsızca yenik düşmüş, endişe ve tedirginlik tüm bedeninde hakimiyet kurmuştu. Sesi kesilmiş , köşeye çekilmiş, sinip kalmıştı başına geleceklerden, kötü haberlerden. Geleceğe dair tüm beklentilerini bir bir öldürmüştü. Düşündükleri gerçeklerle buluşursa içten içe yıkılacak yok olacaktı. Canı yanmış, haksızlığa uğramış, intikam yollarında nefes almıştı. Yalazlar içinde kalmış sebep olanları yakmak için geriye dönmüştü. Yandığı kadar yakmaktı niyeti , nefes alma sebebi, bugüne kadar onu ayakta tutan tek şeyin adıydı intikam. Fakat onu böylesine bitireceğini tahmin edememişti. Baharları yaşamak varken kendine kara kışı yol etmişti ayakları. Şimdi gittiği yollardan geriye dönüş bileti yoktu. Ettiği tövbeler onun yaptıklarına kar etmezdi. Çağla duydukları ile yere kapaklanmış acılar içinde kıvranıyordu. Kalkmak için her yeltenişi sırtında hissettiği vicdan yükü ile ağır bir bedel gibi onun güçsüzleşmesine sebep oluyor, kalkacak tekrar ayakları üstünde dikilecek dermanı kendinde bulamıyordu. Geçmişte ömrüne satır satır işlenenler şimdisinde hayatından ışık hızı ile silinip gidebiliyordu. Bu acı tecrübe ile hissettikleri ahir ömründe kolay değildi.

Dili mahkumiyetini ilan etmiş , sessizliğe boyun eğmişti. Ne diyebilirdi ki? Civan söylediği her kelime de sonuna kadar haklı değil miydi? Gözkapaklarının ardına sakladığı hüzün yığınları sağanak halinde akın etmişti yanaklarına. Tarifi imkânsız bir acı saplanıyordu yüreğine ve ardından yakıp yıkan bir ses “Türker,” diyerek amansızca etrafı inletmişti.

Civan, Çağla ve Rüzgâr sesin geldiği yöne doğru döndüklerinde viran bir halde gözyaşları döken Ekin’i gördüler. Solmuş bir çiçek edasıyla perişan bir halde Türker’in annesinin boynuna sarılmıştı.

“Firuze teyze, Türker nerede? Yalvarırım yaşıyor, burada, hayatta hala nefes alıyor de, ne olur Firuze teyze, Allah aşkına duymak istediğim gerçeklerim olsun. Ne olursun konuş susma Firuze teyze.” Diye gözyaşları içinde yaşlı kadına bakmaya çekinir halde boynuna sımsıkı sarılmıştı. Rüzgar’ın annesi her ne kadar onu uzaklaştırmaya çalışsa da öyle bir sarmıştı ki kollarını o istemedikçe çözmek mümkün değildi.

Firuze hanım bir yanda oğluna ağlıyor bir yanda kızı gibi gördüğü oğlunun sevgilisini sakinleştirmeye çalışıyordu. Fakat dilinden dökülen tek cümle gözyaşları içinde “Bilmiyorum kızım, bilmiyorum.” Oluyordu.

Ekin duymak istediklerinin aksinin kulaklarında yankılanmasıyla daha fazla ayakta duramadı. Firuze Hanımın bedeninden su misali akıp giderken genç kız kendini toprağın üzerinde buldu.

“Neredesin Türker ? Ne olur gitme ne olur vazgeçme. Ben yapamam, sensiz yaşayamam. Umudumu kaybedemem. Şimdi değil, sana adadığım bir ömür, birlikte yaşayacağımız bir hayat varken gidemezsin, beni böyle ortada bir başıma bırakıp gidemezsin. “ diyerek yumruk yaptığı ellerini toprağa canının acısını düşünmeden defalarca vurdu. Elinin altındaki toprak sanki Türker’miş gibi ona hesap soruyordu.

“ Allah’ım neden? Neden oldu tüm bunlar? Bunları hak edecek ne yaptık biz?” diyerek bir yandan toprağı yumrukluyor bir yandan omuzları sarsılarak ağlıyordu.

Bakışlarını gökyüzüne çevirmeye çalıştığı an gözleri onu buldu. Kızın tarumar bakışlarına ansızın öfkenin sert gölgesi düştü. Sırtına yüklediği korkularını bir kenara itip hırsla ayağa kalktı. Hiç kimsenin öngöremediği bir şekilde Çağla’nın boğazına büyük bir güçle sarıldı. Can yangının ayaklarına bıraktığı ağırlığı unutup bir ok misali fırlayıp Çağla’nın boğazına soluğunu kesmek için yapışmıştı. Serseri bir kurşun gibi zamansızdı. Basiretsizliğin yolunda emin adımlarla devam eden Ekin çığırından çıkmaya başlamıştı. Çağla soluk almakta güçlük çekiyor hayata tutunabilmek için Ekin’in elleri arasında kuşlar gibi çırpınıyordu. Ekin’in gözlerinde nefret dumanı tütüyor kalbinin paramparça olduğunu hissettiriyordu.

“Senin yüzünden , her şeye sen sebep oldun. Türker’in hayatını sen elinden aldın. Rahatladın mı? Söylesene sonunda için soğudu mu? Aldın mı intikamını, o kahrolası incinmiş yüreğin sonunda ayazlandı mı? Huzura erdin mi? İstediğin oldu mu? Onu adım adım ölüme götürdüğün için şimdi mutlu musun? Sen onu öldürdün bende senin bu defa sonsuza kadar varlığını yeryüzünden silip atacağım.

Çağla’nın duydukları karşısında göz pınarlarında mayalanan sızı umarsızca ateş gibi akıp gidiyordu. Haksızlığa uğramışlığı isyanı ile kördüğüm olmuş çözülemiyordu. Efkarı yüreğini soluksuz bırakmıştı. Yıllar önceki vurdumduymazlığı şimdi acı birikintileri içinde onu kıvrandırırken cümlelere dönüşmüştü. Kırgındı , hırpalanmıştı. Çektiği ıstırabın haddi hesabı yoktu. Zamanında göçüp gitmiş , insanlığı, hayal kırıklığı. Bile bile gözlerini yummuş, kulaklarını tıkamış olacak olanların uzaktan hoş gelen ayak seslerine . Şimdi ise çaresizce Ekin’in bedel ödetmeye niyetli elleri arasında çırpınıyordu.

Ekin “Senin yüzünden” diye haykırırken Rüzgâr ve Civan onu omuzlarında tutarak Çağla’yı onun elleri arasından kurtarmaya çalışıyordu. Ferda sevdiği adam ile hastaneye gittiği için Ekin’i durdurup dizginleyecek bir güç yoktu yanında. Zıvanadan çıkmışçasına bağırıp çağırıyor, sakinleştirmek mümkün olmuyordu. Öyle ki Çağla’yı elinden güç bela Rüzgâr ve Civan sonunda kurtarmayı başarmıştı.

Ekin “Bırakın beni. ”diye onların elleri arasından kurtulmak için direniyor, tekrar tekrar Çağla’yı yok etmek adına onun üzerine ardılmaya çalışıyordu. Civan henüz oradan uzaklaşmamış ambulanstakilere seslenerek “Yardım edin, sinir krizi geçiriyor.” Dediğinde ambulanstaki görevliler koşarak yanlarına geldiler. Çılgınlar gibi yerinde tepinen Ekin’in koluna görevli sakinleştirici yaptı. Yavaş yavaş etkisini gösteren ilaç giderek Ekin’in gücünün vücudundan çekilmesine sebep oluyordu. Tamamen kendinden geçtiğinde Civan usulca kızı kucağına aldı. Hala iç çekişleri devam ederken fısıltı halinde “Senin yüzünden “kelimeleri çıkıyordu. Çağla boğazındaki izleri silmek istercesine boynunu tutarken utancı adeta boynuna prangalar geçirmişti. Rüzgâr Çağla’nın yanına giderek onu kollarının arasına aldı. Hıçkırıklarına teslim olan genç kız omuzları sarsılarak ağlamaya devam ediyordu. Rüzgâr kızın saçları arasına minik bir buse kondururken kokusunu iyi olmak adına derince içine çekti.

“Geçecek, her şey düzelecek.” Diye onu teskin edercesine konuştu. Çağla’yı sakinleştirmek için büyük bir çaba sarf ettiği sırada kaşları çatık bir halde annesinin ona baktığını fark etti. Annesinin bakışlarının altında binlerce soru pusuya yatmış bekliyordu. Ama dilinden dökülen tek cümle “İkinizden biri derhal az önce burada neden böyle bir şey yaşandığını anlatacak.” Dedi.

Çağla kan çanağı olmuş gözleriyle Rüzgar’a çaresizce baktığında sığındığı limanında elinden çekilip alınmasından delice korkmaya başlamıştı. Sırtına saplanan bir hançer gibiydi Türker’in yaptıkları. Merhametini kör ettiğinde geleceğe dair korku senaryosu şüphelerini de silip atmıştı. İçinde kıyametler kopuyor, ruhu musalla taşına yatırılıyordu. Kalbi olanlara aldırmıyor gibi çoktan atmayı bırakmıştı sanki. Yolculuğunun sona erdiği son durağa gelmişti. İntikam yolunda son durak . Hayra yormaya çalışırken şerrin içinde yok olmuştu. Dünyanın başına acımasızca çöktüğü yerdeydi. Ayaklarına dikenler batıyor. Hangi adımının gönül makamına dolandığını bilmiyordu. Yolunu kaybetti, kendinden geçti. İki avucunun arasında semalara yükselttiği bedduası iken şimdi sadece duasına dönüşmüştü.

Loading...
0%