@ugurluay
|
“Yıllardır biriktirdiğim suskunluklarım, ihanet ettiğim acılarım var benim.” Ağır bir yük vardı omuzlarında. Pişmanlıkla körüklenen, gücünün taşımaya yetmediği, aciz kaldığı, vicdanına eziyet bir yüktü bu. Onu sarp kayalıklara, meşakkatli yalçın diyarlara acımadan savuran tehlikeli bir yüktü bu. Gayreti elvermiyordu dayanmasına. Çağla bedenini taşımakta güçlük çekiyordu. Rüzgar’ın annesiyle tartıştığını uzaktan uzağa izliyor, onların yanına bir adım yaklaşmaya cesaret edemiyordu. Rüzgar’ın öfkeden deliye dönen surat ifadesi, keskinleşen el kol hareketleri hızlanmışken, bakışları Rüzgar’ın annesiyle bir an buluştu. İşte o an etrafındaki tüm her şey bir bir silinip gitti. Çevresinde sadece kendisinin sezinlediği esrarengiz bir sessizliğin yer edindiğinin farkına vardı. Damla damla ölmeye başladığını hissetti. Devasa bir hüsranın kadının gözlerine yerleştiğini, bir avuç tebessümün dahi yüreğinde kalmadığını anladı. Karanlığa gömülmek tüm varlığını silip atarak sonsuza kadar yok olmak istedi. Gecenin rengini kaderinin alacasına boca etti. Esiyordu suskunluk rüzgarları, amansızca sarıyordu dört bir yanını. Çakır bir ayaz çörekleniyordu titreyen tenine. Feraye Hanımın çatık kaşları ve soğuk bakışlarıyla ürperen vücudunu korumak amacıyla ellerini bedenine sardı. Daha birkaç saat öncesine kadar gelinim dediği kıza şimdi tiksinerek bakıyordu. El olmak nedir işte bunu kadının bakışlarıyla giydirdiği hüküm ile daha iyi anladı. O gözlerde gördüğü aşağılanma, aslında genç kıza sonu yaşamaya başladığını çok iyi anlattı. Çağla artık bir çıkış yolu aramaktan vazgeçti. Zaman ve mekân onu nereye sürüklerse kaderine boyun eğecek, olacak olanlara teslim olacaktı. Sessiz haykırışlarının hiçbir yüreğe ulaşacağına artık inanmıyordu. Yıllardır içinde biriktirdiği suskunluklarına bir yenisini daha ekleyerek bakışlarını Feraye Hanımdan kaçırdı. Yıllar önce ona merhamet etmeyen adam bugününü cehenneme çevirmeyi başarmıştı. Ardında bıraktığı felaketleri bir an olsun düşünmeden hareket etmişti. Vefasızca yıkıp geçmişti. Türker genç kızı dönüşü olmayan yollarda yine bir başına çaresizce bırakmayı başarmıştı. Çağla sırtını herkese döndürmüşken bakışlarını gecenin zifiri karanlığına dikti. Gözyaşlarının istila ettiği yanaklarına aldırmadan dilinden dökülen cümleler yıldızların şahitliğinde geceye edilen yemin gibiydi. “Üzerinde hakkım var Türker, bu yaptığınla sana iki cihanda da hakkımı helal etmiyorum.” dedi. Geleceğe dair hayatının kuytu köşelerine umut ekmişti. Umut çiçeklerini rüzgarla büyütmüştü. Ama o umut tohumlarından kahır çiçeklerinin açacağını bilememişti. Gecenin sinsi köşelerine sinmiş keder kaderine miras gibiydi. Gönlü nasıl razı gelmiş bu zalimliği yapmaya, bu zulmü nasıl reva görmüştü bir türlü anlayamıyordu. Sesi titriyor, kelimeleri cümleye dönüşmüyordu. Bakışları birbirine kenetlenirken yüreğinde bir şeylerin tuzla buz olduğunu hissetti. Belirsizliğin içinde buhranlar geçirirken ruhunu teselli edecek tek bir umut ışığı yoktu. Yüreğindeki yangın giderek alazlanıyordu. Geriye kalan küllerini ise acımasızca dört bir yana savuruyordu. Bir gaflet ki sarıp sarmalamıştı şimdiki zamanını, kaderini, ömrünü…Sahte tebessümleri mesken etmişti yıllarca kendine. Yüreğine ulaşan gerçekleri acımasızca kazımak delicesine vazgeçmek istemiyordu. Hırpalanmıştı bedeni. Katlanamıyordu başına gelebilecek olan daha fazlasına. Giderek hissizleşiyor, bakışları donuklaşıyordu. Bir beton yığınından farksızlaşıyordu. Attığı her adımda gözler üzerine çekiliyordu. Kırık tebessümlerin sahibi sureti şimdi sadece kırgın bir hüzne ev sahipliği yapıyordu. Omzunda hissettiği sıcaklıkla birlikte kendine geldi. İşte o dokunuş dünyalara bedeldi. Bakışlarını omzundaki elin sahibine yönlendirdiğinde onu gördü. Şu hayatta nefes alma sebebini, güç aldığı ayakta durmasını sağlayan adamı, Rüzgar’ını gördü. Güçlü kalmasının en büyük sebeplerinden biriydi onun sevgisi. Dirayetinin sağlamlığı yüreğinin azametinden geliyordu. Çehresi aciz, sesi kırıktı. Gözleri umuda dair tek bir kırıntı dahi taşımıyordu. Türker’in yaptıkları onu derin bir gazabın içine salıvermişti. Bakışlarını Rüzgar’dan kaçırdı “Özür dilerim.” Diyerek başını önüne eğdi ve suskunluğa gömüldü. Duydukları karşısında tek kaşını havaya kaldıran adam onu omuzlarından tutarak kendisine döndürdü. “Ne için?” dedi onun biraz olsun kendisini toparlanmasını eski güçlü Çağla olmasını istiyordu. “Her şey için.”diyerek karşılık verdi. Boğazından firar eden hırıltılar onun adamdan iki adım gerilemesine sebep oldu. Gözyaşları yanaklarını ıslatırken ayakta durabilmek için kendisiyle amansız bir mücadeleye girmişti. Yaşananlar canından değil ruhundan etmişti onu. Yüreği giderek hissizleşiyordu. “Her şey için özür dilerim.” Dedi tekrardan hıçkırıklarının arasında. Elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. “Tüm bu yaşananlar benim yüzümden oldu. Ailenle, sevdiklerinle benim yüzümden aran bozuldu. Anneni gördüm, bana nasıl baktığını, o gözlerde nasıl bir tiksintinin barındığını hissettim. Ben sadece yaşattıkları kadar yaşasınlar istedim. Benim çektiğim acılar kadar canları yansın istedim. Ben onlardan elimden aldıkları hayatım karşısında bir bedel ödemelerini bekledim. Ama asla canlarını değil… Nefeslerinin kesilmesini istemedim. Adalet istedim ama sonuçlarının bunlar olacağını bilemezdim. Eğer bilseydim bu yola asla çıkmazdım.” diyerek ellerini yüzüne kapadı. Ona asla bir seçme hakkı vermemişlerdi. Bu hayatı dayatmışlar ve yaşayacaksın dercesine kaderine emrivaki yapmışlardı. Geri dönülmez yolları arşınlatmışlardı. Göz pınarlarına hırçın dalgalar vuruyor adeta acısını içinden söküp alıyordu. Rüzgâr kızın kahır dolu sözlerinin ona işkence ettiğini anladığında hızla onu kolları arasına çekti. Hıçkırıklarını yüreğinin derinliklerine gömerken sırtını sıvazlıyor saçlarından kokusunu derince içine çekerek “Sakın yapma bunu kendine Çağla’m.. Sakın ümitsizlik çukuruna savurma kendini.” dedi. “Ben vuslatı hayal ederken ağıtın kara toprağına gömüldüm Rüzgâr. O kara yasın içine seni de mahkûm ettim. Ne olur affet beni, sen bunları yaşamayı asla hak etmedin:” “Yok öyle bir şey, lütfen kendini toparla artık güçlü olmalıyız.” “Geleceğimi alt üst eden, hayatımın akışını değiştiren o kötü olay… Bir şafak vakti değişti tüm kaderim, silip attım tüm geçmişimi ve yeni bir hayat inşa ettim onca yıl kendime. Ölüme gitmek yerine yaşamayı seçtim. Çünkü sen vardın, bana bahşettiğin hasret dolu bakışların vardı. Arşa yükselttiğin özlemlerin arzı endam etti yüreğimde. İçimde biriktirdiğim onca söylenmemiş güzel sözün tek sahibiydin sen. Bir çiçek gibi solup gitmemi engelledin. Ben sadece içimdeki zehiri akıtmak istedim. Ama hiçbirinin ölmesini istemedim. Ben Türker’in bile bir an olsun ölmesini aklımın ucundan dahi geçirmedim.” Dedi hıçkırıkları arsasından kırık sesiyle. “Biliyorum canım, ben seni çok iyi tanıyorum. Bunu asla istemeyeceğini biliyorum. Adalet istedik ama Türker’in oyununa geldik. Ben onu çok iyi tanıyorum Çağla herkes onun öldüğüne inanabilir ama ben asla… Şu anda büyük bir oyunun içindeyiz. O ölmedi bunu çok iyi biliyorum. Sadece kendi yöntemiyle bize karşılık veriyor.” “Bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?” “Ölmüş adam mesaj atarak beni her şeyin başladığı yere nasıl çağırabilir Çağla?” dedi çatık kaşlarla. Duydukları karşısında genç kız şaşkınlıkla haykırdı. “Sana mesaj mı attı? Ama bu nasıl olur? Hemen gidip sizinkilere haber vermeliyiz. Hepsi de perişan oldu.” Diye heyecanlandığında onu gitmesini kolundan tutarak engelledi. “Hiç kimseye hiçbir şey anlatmayacaksın Çağla. En azından bir süreliğine…” “İyi de neden? Baksana sizinkilerin haline herkes mahvoldu. Bilmeye hakları var.” “Evet tatbikî öğrenecekler ama hemen değil. Çağla, Türker bir işler karıştırıyor, herkesin bilmesini istese kendisi ortaya çıkardı. İlk önce amacını öğrenmeliyiz. Yoksa bu işin sonu büyük bir felaketle sonuçlanacak.” “Ne demeye çalışıyorsun?” “Türker…” dedi eliyle ensesini ovuşturup gözlerini kaçırdı. “Eğer yaşadığını şimdi söylersem beni yalancı çıkarmak için herkesin inandığını gerçeğe çeviririm, diye yazmış.” “Böyle bir şey yapamaz.” “Yapar Çağla, onu çok iyi tanıyorum. Neyi neden ne için yapacağını, yapabileceklerinin sınırlarını çok iyi biliyorum. Şimdi sen sessiz kalıyorsun, en azından ben bu işi çözene kadar susacaksın, ben Civan’a söyledim Fulya az sonra seni almaya geliyor.” “Oraya beni götürmeyi düşünmüyorsun galiba?” “Türker’in amacını öğrenene kadar seni riske atamam Çağla, o yüzden sen Fulya ile gidecek ve bu iş çözüme ulaşana kadar ortalarda gözükmeyeceksin.” “Sen bu söylediğini yapacağıma gerçekten inanıyor musun?” “İnanmak değil ama ümit ediyorum.” “Seni oraya asla tek başına göndermem Rüzgâr, madem Türker Bey beni bu duruma düşürdü sebebini de açıklayacak. Tüm bu tiyatronun, döktüğüm gözyaşının hesabını bana verecek.” “Çağla…” dedi sert bir ses tonuyla. “Rüzgâr bu konuda sözünün geçeceğine dair bir inancın asla olmasın.” Diyerek inat etti. “Sana asla söylememeliydim.” Diyerek pes ettiğini gösterircesine yüzünü sıvazladı. Teslim olurcasına bakışlarını genç kıza yönlendirdi. “Beni dinlemeyeceksin değil mi?” “Bu konuda mı? Asla…” diyerek tavrını keskinleştirdi. Derin bir “Offf…” çeken adama “Hadi gitmiyor muyuz?” diyerek karşılık verdi. Başıyla gideceklerine dair bıkkın bir ifade ile onay veren adam hiç kimseye hissettirmeden oradan uzaklaşmanın bir yolunu düşünmeye başladı. Çünkü bu olay artık bir netliğe kavuşmalı tüm kozlar açık açık paylaşılmalıydı. Çağla’nın olmadık zamanlarda ümitleri yere yeksan olmuş, zamansızca hezeyanlara uğramıştı. Günahın dibine dalan, edep bilmeyenleri söze sığdıramamıştı. Hayatının kırılma noktasında bir meczup gibi gerçeğe uyandığında kafasının içindeki amansız uğultulara rağmen sil baştan yazmıştı ömrünün geri kalanını… Mahşere bırakmamıştı hesaplarını, günahların bedellerini ödetmek için geriye dönmüştü. |
0% |