Yeni Üyelik
28.
Bölüm

27.BÖLÜM

@ugurluay

“Hayır kapısını zorlayan, şerrin keskinliğidir.”

Gecenin gün ışığına kavuşmasına az bir vakit kala yıllar öncesinin en kazını kaldırmak her şeye bir son vermek için yine o uçurumun kenarına gelmişlerdi. Yüreğindeki yangını söndürmek, yıllarca kalbinde kök salarak büyüyen intikamı geride bırakmak için el ele gelmişlerdi. Ama kafalarında planladıkları gibi bir manzara ile karşılaşmaları mümkün olmadı. Uçurumun beş metre gerisinde bir masa ve iki sandalye bulunuyordu. Masanın üzerinde ise küçük bir sandık ve etrafında yanan mumlar bulunuyordu. Çağla sandığı gördüğü an vücudunun kaskatı kesildiğini hissetti. Onun ileriye doğru adım atmadığını dahası gözlerinin donuklaşıp vücudunun taş kesildiğini fark eden Rüzgâr kaşları çatık bir halde kıza başını döndürdü.

“Çağla, iyi misin?” diyerek erkeksi sükunetini korumaya çalıştı.

“O sandık.” Dedi bakışlarını bir an olsun sandıktan kaldırmadan “Buraya nasıl geldi?” dedi.

“Sen daha önce bu sandığı gördün mü?” Duygudan arınmış sesi kulakları tırmalamıştı.

Çağla bir an mazinin tozlu sayfaları arasında kaybolup gitti. Gözlerini kapadığında yanaklarından aşağıya iki damla yaş süzülüp gitti. Vücudu kilitlenmiş adım atmaya dermanı kesilmişti. Rüzgâr bu durumu hazmetmemekte güçlük çekiyordu. Gen kızın bedenini elleri arasına alarak onu hafifçe sarstı. “Kendine gel Çağla, Türker’in amacına ulaşmasına lütfen izin verme.” Dedi.

Bedeni sarsılan genç kız belli belirsiz şekilde gözlerini araladığında o ışıltıların içindeki ıstıraba tanıklık etmek adamın yüreğini acı içinde derdest etmeye yetmişti.

“Gel buraya.” Diyerek onu kolları arasına aldı. Yüzünü avuçları içine alarak gözlerinden akıp giden yaşlarına minik buseler kondurdu. Gözlerini kapatarak “Acını öylesine söküp almak istiyorum ki, öylesine akıp giden yaşlarını öpüp tamamen çektiğin kedere bir son vermek istiyorum. Yalvarırım benim için güçlü ol, sen yıkılırsan ben dayanamam. Sen tükenirsen ben nefes alamam. Ne olursan bizim için güçlü ol.” Dedi son busesi kızın alnına değmişti. Çağla onun bu sözleri ile biraz olsun kendisini toparlamayı başardı. Başını aşağıya yukarıya olumlu anlamda salladığında usulca adamın kolları arasından sıyrıldı. Küçük adımlarla masanın başına geldiğinde sandalyeye oturdu. Elleri titreyerek sandığa dokundu ardından kendi önüne doğru çekti. Başını yana doğru eğerek kırık bir tebessümü bahşetti geçmişten gelen acı hatıralara. Rüzgâr da yanına gelerek tam karşısındaki sandalyeye oturdu.

“Benim buraya seninle geleceğimi bilecek kadar kendinde bu herif.”

“Çünkü beni çok iyi tanıyor. Sevdiğim insanı ne olursa olsun yalnız bırakmayacağımı çok iyi bilir.”

“Peki bu sandık ne Çağla? Türker neden beni buraya çağırdı? Neden bu uçurumun kenarında bu masa bu sandık?”

“Çünkü artık o da hesabın kapanmasını istiyor. Çünkü benimle ilgili hala bir umudu var. Son kozunu oynuyor.”

“Bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?” dediği an genç kız keskin bakışları ile Rüzgar’a baktı.

“Çünkü bende onu çok iyi tanıyorum. Neyi neden yapabileceğini iyi biliyorum.” Bu konuşmadan giderek rahatsız olan adam “Açmayacak mısın? Yoksa içinde ne olduğunu biliyor musun?”dedi.

“Sandığı tanıyorum çünkü bunu ona yıllar önce anılarımızı içinde biriktirmesi için ben hediye etmiştim. Hala onda olması ve buraya bu gece getirmiş olması şaşırttı beni.” Rüzgâr kızın anlatması için sessizliğini korurken içinden ne gibi bir şeyin çıkacağını deli gibi merak ediyordu. İçinde var olan bir kırıntının bile tekrar Çağla’nın ağlamasına sebep olmasını istemiyordu. Genç kız usulca sandığı açmak için araladığında derin bir nefes alıp verdi. Gözlerini kapatarak usulca sandığın kapağını açtı. Bakışlarını tekrar araladığında ise onunla birlikte geçirdiği güzel günlere ait fotoğraflarla karşılaştı. Dudak kıvrımlarında alaycı bir gülüş peyda olduğunda gözlerini karşısında oturan Rüzgar’a çevirdi.

“Dedim ya son kozu geçmişte yaşanan güzel anılar. Hala benim bu fotoğraftaki masumiyetimi kullanmak istiyor. Hala benim aynı kişi olduğuma inanıyor.” Dedi elindeki fotoğrafı ona göstermek için havaya kaldırmıştı.

“Peki neden şimdi, geçen onca zamanda değil de neden burada? Kendisi nerede?” dediği an kızın eline “Gönül Yangını” kitabı geldi. Yıllar önce bu kitabı ona Çağla hediye etmişti. O gün Türker’in elinde ise Lavinia çiçeği buketi vardı. Ona çiçek buketini hediye etmeden önce Özdemir Asaf’ın Lavinia şiirini okumuştu. Çağla onun kulağına “Gönlümün yangınının sebebi sensin Türker” derken Türker onun kulağına sen de benim Laviniamsın ama asla karşılıksız bir aşk değilsin, sen benim ölüm çiçeğim değil yaşam sevincimsin.” demişti. Buketin içinden bir tane çiçeği alan Çağla Gönül Yangını kitabının arasına yerleştirirken “ Ben senin hayat çiçeğin olacağım.” Demiş ve kitabı kapatarak Türker’e vermişti. Yıllar sonra bu anının bu şekilde karşısına çıkması sebebini anlayamadığı bir huzursuzluğun kalbini ele geçirmişine neden olmuştu. Titreyen parmaklarının arasında bulunan kitabın içini araladığında ise onu gördü. Lavina’yı… Bir zamanlar kalıplara inat hayat çiçeği olacağım derken fıtratını bozmayan Lavinia ölüm çiçeği olduğu gerçeğini bir kez daha yüzüne sertçe çarpmıştı. Çağla Türker için ölüm çiçeğiydi nam-ı diğer Lavina’ydı. İşte o an kulaklarda bir ses yankılandı.

“Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.

Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.”

Kulaklarında gecenin ıssızlığında yankılanan Türker’in sesinden başkasına ait değildi. Özdemir Asaf’ın Lavinia şiirini tıpkı yıllar önce Çağla’nın kulağına fısıldadığı gibi duygu yüklü okumuştu. Peki ya Çağla o hala eski Çağla mıydı?

Loading...
0%