Yeni Üyelik
29.
Bölüm

28.BÖLÜM

@ugurluay

“Gerçek şu ki; gözler kör olmaz, ancak sinelerdeki kalpler kör olur.”

(Kuran-ı Kerim,Hac,46)

Sesin sahibi Türker’den başkası değildi. Adım adım onlara doğru geliyordu. Kaşı yarılmış, yüzündeki kan izleri kurumuş, üstü başı perişan bir haldeydi. Hipnoz olmuş gibi Çağla’ya bakıyor yavaşça ona doğru yaklaşıyordu. Rüzgâr onun çok da kendisinde olmadığını hissederek hızla ayağa kalktı ve Çağla’yı da ayağa kaldırarak önüne yıkılmaz bir duvar gibi dikildi. Ona zarar verme düşüncesi yüreğini ağzına getirmişti. Rüzgar’ın bu tavrı Türker’in kaşlarının çatılarak, adımlarının sekteye uğramasına ve öfkelenmesine sebep oldu. Ama kendisini tutarak sanki Rüzgâr orada değilmiş gibi onu yok sayarak Çağla’ya gözlerini dikti.

“Hoş geldin Lavinia. Geleceğini biliyordum.” diyerek acı bir gülümseme ile ona baktı.

“Tüm bunlar ne demek oluyor Türker?” Elindeki kurumuş Lavinia’yı havaya kaldırarak “Bunlarla her şeyi yoluna koyacağını mı zannediyorsun sen?” dedi ve çiçeği adamın ayaklarının önüne doğru attı. Türker bir Çağla’ya bir de ayakları dibinde bulunan kurumuş, kendisi için binlerce anlam ifade eden Lavina’ya baktı. Yere doğru eğilerek usulca onu yerden aldı. Sanki zarar görecek gibi parmakları arasına onu nazikçe alıp okşarken düşünceliydi.

“Hiçbir şeyin yoluna girmeyeceğini biliyorum Lavinia. Sana Lavina diyorum çünkü sen benim ölüm çiçeğim, çünkü sen benim sonum olacaksın.”

“Saçmalamayı kes artık Türker, anneni, babanı herkesi bir gece de perişan ettin. Bırak tüm bunları gidiyoruz artık.” Dedi kesin bir emir verir gibiydi Rüzgar’ın sesi. Türker ,sanki Rüzgâr onu muhatap almamış o yokmuş gibi gözlerini yine Çağla’ya dikti.

“Hatırlıyor musun bana Lavinia’nın hikayesini sen anlatmıştın. Özdemir Asaf’ın nasıl Mevhibe Beyat’a karşılıksız bir şekilde âşık olduğunu, ona Lavinia dediğini, bu şiirle yarışmaya katılarak birinci olmasını, tesadüf o ki kürsüye çıkıp okurken sevdiği kadının orda olduğunu ve şiir okunurken salonu terk ettiğini, sen anlatmıştın tüm bunları bana… Özdemir Asaf’ın o günden sonra asla aşkını itiraf edemeyişini ve sevdiği kadına Lavinia deyişini… Bu şiirin karşılıksız büyük bir aşkın meyvesi oluşunu, bunların hepsini sen anlatmıştın bana… Şimdi Lavinia’m, hayat çiçeğim olman için adım attığım o yolda sende benim ölüm çiçeğim mi olacaksın? Sen de benim karşılıksız sevdam olarak mı kalacaksın? Onca yaşanmış güzel anıların ardından yapılan bir hatanın bedeli bu kadar ağır mı olmalı…Ben yıllar önce seninle tanıştığımda benim için bambaşka bir hayat başladı. Seninle bildiğim, öğrendiğim, tanıdığım hayat sensizlikle yok olup gitti. Sen gittin, tanıdığım, bildiğim, öğrendiğim her şey de seninle birlikte son buldu. Sen gittin ben bittim Lavinia…”

“Sen hata mı dedin?” dedi ve Rüzgar’ın arkasından çekilerek onun önüne geçti. Her ne kadar Rüzgâr buna engel olmaya çalışsa da Çağla’nın gözü dönmüş gibiydi.

“Sen benim hayatımın alt üst olmasına sebep oldun. Şimdi benim karşıma geçip bir hatanın bedeli bu kadar ağır mı olmalıydı diyorsun. Peki o zaman ben neyin bedelini ödedim Türker? Yaşadığım tüm hayal kırıklıklarını toplasan üzerinde sadece senin adın yazar. Zamanında seni sevdim, Allah kahretsin ki senin gibi bir adamı ben çok sevdim. Ve o cüretkâr yüreğim sayende yerle yeksan oldu. Rotasını kaybetmiş bir gemi misaliydi yüreğim. Yığınla keder biriktirdim gözlerimde. Tarihin tozlu sayfalarının zamanından koparılmış bir yapraktım sadece. Senden silinip giderken adım adım geleceğe yürüdüm intikam ateşiyle. Beni bu hale aslında sadece sen getirdin. Bak bana ne kaldı o Çağla’dan geriye… Nerede benim ailem Türker, onların yanında olmam gerekirken ben neden buradayım, neden hala hayattayım. Elimde onlara dair hiçbir şeyim kalmadı benim. Biliyor musun? Bir bir silindi yüzleri gözlerimin önünden. Artık onları hayal meyal hatırlıyorum. Senin yüzünden ben hepsini kaybettim. Senin yüzünden onların yanına olamadım. Eğer beni o gece o evden zorla çıkarmış olmasan bende onlarla birlikte sonsuza kadar yok olup gidecektim. Beni yaşayan bir ölüye sen çevirdin. Azrail ile anlaşmayı yapan sensin. Hata dediğin o gece siz beni ölüme mahkûm ettiniz. Hayatımda tutunacak tek bir dal bırakmadınız. Yaşama dair tüm sebeplerimi elimden aldınız. Sahip olduğum tüm anılarımı, hatıralarımı acımasızca benden çaldınız. Hem de buna hakkınız yokken. Diyorsun ya bu kadar ağır bedel ödenir mi diye? Ben neyin bedelini ödedim Türker? Söylesene sen ne bedeli ödedin?” dedi gözyaşlarına hıçkırıkları karışırken kendisini daha güçlü hissediyordu. İçindeki tüm acıları haykırırken yüreğinin rahatladığını hissediyordu.”

“Bedel mi istiyorsun? Tamam, ne istiyorsan kabulüm. Ben zaten seni kaybetmişim baksana yanındakine…” dedi Rüzgar’ı gösterdi. “Çağla, kaybetmenin, bedel ödemenin ne demek olduğunu gidişini seyretmek zorunda kaldığımda çok iyi anladım ben. Sen benim gönül kandilimi yakan kızsın.” Sahiplenici bir ses tonuyla “Bu masal senin bana gelişinle başladı, benim bu hayata veda edişimle son bulacak.” Dedi ve ışık hızıyla yıllar önce Çağla’nın düştüğü uçurumun kenarına gitti. Rüzgâr ve Çağla aynı anda “Hayır…” diyerek haykırarak öne doğru ardılsalar da Türker “Sakın yaklaşmayın.” Diyerek ikazda bulundu. “Sakın.” Dedi aksini görürse büyük bir hata işleyeceği belliydi. Çağla’nın gözlerinin içine baktı. Sevdiğini hissettirircesine, kalbini ısıtırcasına son bir bakıştı bu.

“Türker sakın bir hata yapma, sakın bunu bana yapma.” Dedi Rüzgâr onu durdurmalı böyle bir şey yaşanmasına izin vermemeliydi. Onu yok sayan Türker hala Çağla’nın gözlerinin içine bakıyordu.

“Lavinia… Yüreğimdeki kördüğüm boğazıma dolandı sana ulaşacak sessiz çığlığımı acımasızca kesip attı. Artık hiçbir söz yüreğimi ısıtmıyor, artık hiçbir nefes yüreğime can olamıyor. Bu yürek,” dedi kalbine sert iki yumruk indirerek “Gün görmemiş bir sevdaya mahkûm oldu. Tek bir bakışınla ruhumu yerle bir edip beni ele geçirebilirdin. Gözlerindeki masumiyete yenildiğim Lavinia’m. Hayatında bir nefes olma ihtimaline ömrümü adadım sevgilim. Gözlerine sevdalı cümlelerim sensizliğin ortasında aciz kaldı. Sen kabul etmek istemesen de ayrı bedenlere sahip olsak da tek bir soluğa ait bir yüreğiz. Şimdi ise benden bedel istiyorsun öyle mi? Zifiri karanlığa bürünüyorum, zemheri de kalan yokluğunla, mecalim kalmadı yüzüne bakmaya, dili yok artık hiçbir cümlemin. Sensizliği kuşandım her doğan yeni güne. Şu hayattan payıma düşen sevda yanığından hallice bir ayrılık sükunetiymiş. Senin gidişinle bir yanım öksüz kaldı. Ben sendeki en güzel düşlerin sahibi olmak isterken, kabuslarına sebep olan adam olmayı dilememiştim. Şimdi affet beni Lavinia’m. Adını dilime yakıştıramıyorum artık. Sana Lavinia diyorum çünkü sen benim SONUM olacaksın.” Dedi son cümlenin her kelimesinin üzerine bastırarak tek tek söyledi. Ellerini iki yanına doğru açarak gözlerini sessizliğin kıyısında kapadı. Derin bit nefes aldı, suratında müstehzi bir gülümseme peyda oldu.

“Beni affet Lavinia, seni çok seviyorum.” Dedi ve kendisini geriye doğru ittirerek derin bir karanlığa gömüldü. Aynı anda Rüzgâr ve Çağla “Türker…” diye haykırarak öne doğru ardılsalar da ona yetişememiş, düşüşünü engellemek mümkün olmadı. Çağla yere yığılarak hıçkırırken Rüzgâr gözyaşlarına engel olamıyor acı içinde “Hayır.” Diye haykırıyordu. Uçurumun kenarına gelip aşağıya doğru baktığında görebildiği tek şey zifiri acı bir karanlıktı. Gün sabaha dönmeye başlasa da günün en karanlık anı şafağa en yakın zamandır. Peki onlar için şafak gerçekten sökecek mi? Her şey eskisi gibi olacak mı?

Loading...
0%