Yeni Üyelik
30.
Bölüm

29.BÖLÜM

@ugurluay

“Tek bir kelimenin içine neler sığdırıp, tek bir cümle de neleri tükettiğimi bilemezsin.”

Acılara kafa tutmuş, bir damlacık umuda sıkı sıkıya sarılarak çıkmıştı bu yola, mutlu olmak adına… Asıl olan imkânsız inkardan başka bir şey değildi. Çağla baharsız tükenenlerden yalnızca biriydi. Türker’in son cümlesi zihninde hunharca tekrar tekrar yankılanıyordu.

“Beni affet Lavinia, seni çok seviyorum.” Demişti. Dudaklarından dökülen son cümle bu olmuştu. Lavinia… Ölüm çiçeği… Türker’e de ölüm getirmiş Çağla’yı insafsız bir kedere sürüklemişti. Şimdi Çağla bir arabanın içinde uçurumun kenarında bulunan insanlara meyus bakışlarla bakıyordu. Polisler, kurtarma ekipleri, Rüzgâr, Civan ve diğerleri… Bir an gözlerini kapadı genç kız yaşadığı tüm bunların büyük bir kabus olmasını diledi. O uçurumun dibinde Türker’in değil kendisinin olması gerekiyordu. Yıllar önce Rüzgar’ın onu kurtarmaması gerekiyordu. Gözyaşları acımasızca akıp giderken tekrar baktı o hazin sonun gerçekleştiği noktaya, omuzları çökmüş yüzünde derin bir sızının olduğu metrelerce uzaktan hissedilen sevdiği adama, artık imkansızına baktı. Onun hayatına, onun geleceğine nasılda eğreti durduğunu hissetti. Yitip giden masumiyetine tüm yaşadıklarına isyan etti. Gizli sırların ortaya çıkma vakti artık gelmişti. Sabah ilk ışıklarını etrafa cömertçe bahşederken kızın yüreğinde henüz gecenin gizemi çözülmemişti. Elinde tuttuğu fotoğrafa baktı. Az önce bile isteye kendisini uçurumdan aşağıya atarak bedel diye istediğini güya genç kıza vermişti. Ama bilmediği bu yaptığı kızı daha büyük bir ıstıraba sürüklemekten başka bir işe yaramamıştı. Avuçları arasındaki fotoğrafın arkasını usulca çevirdi ve kan çanağına dönmüş gözlerle baktı. Arkasında yazılanları dudaklarını titreterek okurken dilinden tek bir cümle fısıltı halinde düşmüştü. “Daha benden ne istiyorsun Türker?” dedi.

Yüreğinin gücü yaşadıklarını kaldırmaya yetmiyordu. Elleri arasında bulunan fotoğrafı buruşturarak canının acısına aldırmadan parmakları arasında kül edercesine sıktırdı. İç hesaplaşması sürerken bulunduğu arabanın camının sertçe vurulmasıyla gözleri korku ile açıldı. Arabanın camına doğru kimin olduğunu görmek için başını çevirdiğinde Ekin’in dehşet dolu bakışlarıyla karşılaştı. Çılgınlar gibi arabanın camına iki eliyle yumruklarla vuruyor aklını yitirmişçesine çığlıklar atıyor “İn aşağıya sürtük.” Diyerek haykırıyordu. Bir an neye uğradığını şaşıran Çağla ardına kadar açılan gözlerle neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Daha ne olduğunu bile anlayamadan kapısı hızla açılmış kolundan sertçe çekilerek arabadan süründürülerek indirilmişti. Kolundan tuttuğu kızı yere sertçe savuran Ekin “O senin yüzünden öldü. Onu ölüme sen götürdün. Seni de ben öldüreceğim.” Diyerek kızın üzerine ardıldı. Tam o esnada Ferda arkadaşının kolundan sertçe tutarak onu durdurmayı başardı.

“Yeter, yeter bir dur artık Ekin.” Diye onun durmasını sağlamaya çalışıyor. Ama gücü bir türlü yetmiyordu. O sırada yanlarına Fulya, Civan, Rüzgâr da gelirken Enis bir eli karnında bir bacağını da sürüyerek arkadaşlarının yanına ulaşmaya çalışıyordu.

“Bırakın beni öldüreceğim bu sürtüğü, yıllar önce yarım kalan işimi tamamlayacağım. İntikam ise intikam, artık ben de bedel istiyorum. Türker’in canını alanın canını alacağım. Duydun mu beni sürtük, ölümün benim elimden olacak ama bu defa seni kurtaracak bir buzlar prensin de olmayacak.” Dedi yılan gibi tıslarken bir yandan da nefret dolu bakışlarını Rüzgar’a çevirdi. Bu yaşananlarda büyük bir suçun payının da ona ait olduğuna inanıyordu.

Rüzgâr, yere düşmüş Çağla’yı elinden tutarak yerden kalkmasına yardımcı oldu. Çağla tüm bu yaşananların sebebi olarak görülmeyi kendine hak görmezken, kanına dokunmuşçasına hıçkırıklara boğuldu. Çok şey söylemek istiyor ama dili dönmüyordu. Kelimeler akıp gideceğine yüreğine zehirli bir hançer gibi arka arkaya saplanıyordu.

Rüzgar “Yeter artık Ekin, yaşanan olaylarda ne Çağla’nın ne de benim bir suçum yok. Bu sonu kendine hazırlayan da Türker’di.” dedi öfkesini kusarcasına.

“Öyle mi Rüzgâr Bey? Sen onun kuzenisin be, Türker kendini o uçurumdan attıysa , kendi kendisini sizin tabirinizle bir akrep gibi sokarak sonunu hazırladıysa onu o ateş çemberine de atan sizsiniz. Siz onun intikam ateşine atmasaydınız o da bu uçuruma gelmeyecek o ateşe kendini atıp öldürmeyecekti.”

“Yeter artık sus.” Diye haykıran Ferda arkadaşının bir cümle daha kurmasını istemiyordu. Ekin Ferda’nın böylesine bir çıkış yapmasını beklemediği için şaşkınlıkla ona döndü.

“Ferda…” dedi irkilerek.

Enis kız arkadaşının yanına gelmiş onu kollarının arasına alırken kulağına sadece “Sakın konuşma…” diye fısıldamıştı. Ama tüm bu yaşananlara daha fazla dayanamayan Ferda “Artık susmak istemiyorum.” Dedi ve Enis’i göğsünden tutarak geriye doğru ittirdi. “Duydunuz beni?” dedi ve herkese teker teker baktı. “Tüm bu yaşananlarda benim de payım var.” Elini göğsüne sertçe vurduğunda artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına garanti verir gibiydi.

“Yıllardır susuyorum ben. Her gece rüyamda o meşum geceyi tekrar tekrar yaşamaktan bıktım usandım. Yıllar önce sessizliğe gömülmeseydim belki de tüm bunlar yaşanmayacak, sen bu halde olmayacaktın.” Dedi sevdiği adamın yara bere içinde kalmış suratına bakarak. “Baksanıza şu halimize, şimdi aramızdan biri daha o uçurumun dibinde. Kurtulacak mı? Yaşayacak mı? Hayatta kalmak için bir şansı var mı bilmiyoruz. Saatlerdir arama kurtarma ekipleri uçurumun dibine ulaşmaya çalışıyor ama belki günler belki de haftalar bulacak kör çalılıkların dibine ulaşmak. Belki de çoktan öldü Türker. Ama bunun sorumlusu Çağla ya da Rüzgâr değil biziz.” Dedi daha fazla gücü yetmemiş dizleri acizliğini göstererek yere kapaklanmıştı. Sanki büyülü bir atmosfere girmiş hiç kimseyi duymadan defalarca toprağı yumrukluyor, hiç susmadan çevresindekilere aldırış etmeden o gece ve sonrasını bir bir sıralıyordu.

“Her şey Ekin’in yüzünden, her şey onun Türker’e olan karşılıksız aşkı yüzünden oldu. Ekin Türker’i sevmeseydi kleptomani hastalığım yüzünden beni görüntülerimle tehdit etmeyecekti. Ben utancımdan tedavi olmadım. Eğer utanmayıp tedavi olsaydım Ekin benimle Enis’i tehdit etmeyecekti. Tehdite boyun eğip Enis’i bize yardım etsin diye intihar etmekle korkutmasaydım bize yardım etmeyecekti. Enis beni sevdiği için bana zarar gelmesin diye Ferhat ile anlaşmayacaktı. Ferhat paraya ihtiyacı olduğu için her şeyi yaptı. Çağla’yı bir iftira ile gece yarısı o evden çıkardık. Babasına mesaj atıp abisiyle uçuruma çağırdık. O gece bizim yüzümüzden Çağla’nın babası ve abisi kaza yaparak hayatını kaybetti. 17 Ağustos 1999 gecesi Çağla’nın evi deprem de yıkılınca kardeşi ve annesi enkaz altında kalarak öldü. O gece Çağla bizim yüzümüzden uçurumun kenarında büyük bir tartışmanın içinde kaldı. Bize yalvardı, suçsuz olduğunu biliyorduk. Ama inkâr ettik , onu haksız yere suçladık. Ve kargaşanın sonucunda uçurumdan aşağıya düşmesine sebep olduk. O gece sadece onun hayatı değil hepimizin hayatı mahvoldu. Onu kurtarabilirdik ama denemedik bile. Türker’i sürükledik ve oradan uzaklaştık. Ona ne olduğuna bakmadık bile. Ekin’in babası üstü deşilmesin diye evraklarla oynadı bizim öldürdüğümüzü sandığımız Çağla’ya o gece depremde ölmüş gibi mezar yaptırdı. Kimse sormadı, kimse soruşturmadı. Her taraf yangın yeriydi o zamanlar. Ve biz vicdanımızı susturup gerçekten o karanlık gecede yok olup gittiğini değil, depremde öldüğünü kabul edip hayatımıza devam ettik. Biz suçluyuz. Çağla değil. Biz suçluyuz, biz…” diyerek haykırıyor, toprağı yumrukluyor canının acısını toprağa boşaltmak istiyordu. Herkes kanı çekilircesine Ferda’yı dinlerken “Benim oğlum yapmaz, tüm bunlara ortak olmuş olamaz.” Diyerek acı içinde haykıran bir annenin çığlığı sabahın aydınlığında kara bir gece gibi çökmüştü. Yeryüzü aydınlansa da birçok insanın geleceğine acı bir karanlık çökmüştü. Ekin’in karşılıksız aşkı, Türker’in susmayan vicdanı, Ferda’nın kleptomani hastalığı yüzünden yıllarca sürmüş olan korkusu ve Enis’in sevdiğini kaybetme endişesi… Tüm bunlar hazırlamıştı bu geceyi onlara… Türker’in hazin vedasının asıl sebebi Çağla’nın acı geçmişiydi. Türker tüm her şeyi Enis’ten öğrenmiş ve yüreği sevdiği kadına çektirdiği acılara dayanamamıştı. Bu yüzdendi Enis’in suskunluğuna öfkesi.

Fulya ve Civan duyduklarına hala inanamıyordu. Tüm bunları arkadaş bildikleri insanlar mı yapmıştı? Türker’in ve Rüzgârın aileleri ise duydukları karşısında şaşkın bir o kadar perişan haldeydiler. Arama kurtarma çalışmaları hala devam ederken, Türker’in bedenine hala ulaşılamamışken ailelerin öğrendiği gerçekler onları derinden sarsmıştı. Çağla ise Rüzgar’ın kolları arasında avucundaki fotoğrafı sımsıkı tutarken hıçkırıkları kesilmeden ağlamaya devam ediyordu.

Loading...
0%