@ugurluay
|
Türker “Baba…” dedi korkuyla açılmış gözlerle ona bakarken. Rüzgar’ın babasını ve kendi babasını gecenin bir vakti mezarlıkta Çağla’nın mezarının başında görmeyi beklemiyordu. Şimdi eli yanağında düştüğü yerde babasının suratına şaşkınlıkla bakarken ilk defa baba tokadı yemenin acısını yüreğinden hissediyordu. “Ulan deyusun dölü, kimsin ulan sen? Hangi hakla bize, bu zavallı kıza tüm bunları yaşatırsın?” diyerek hiddetle oğlunun üzerine yürüdüğünde Rüzgar’ın babası tarafından ani bir şekilde engellendi. Çağla derin bir nefes bırakırken bir iki adım geriledi. Böylesine bir çıkış beklemediği için şaşkınlığını gizleyemiyordu. Peyami Bey “Bırak beni Orhan, şu hadsizi sağlam bir dayak atayım, bak sen şu herife hele, kızı alıp gidecekmiş de, onu da ölü bilsinlermiş de, utanmaz arlanmaz herif seni.” “Baba siz nerden çıktınız?” derken gözleri kaçamak bir şekilde Çağla’yı buldu. Düştüğü yerden doğrulurken öfkeden gözü dönmüş babasından uzak durmaya çalışıyordu. Orhan Bey, Peyami beyi sakinleştirmek için büyük çaba sarf ederken “Peyami, şimdi sırası değil. Herkes perişan oldu. Hesabını göreceğiz ama burada değil. Evde Firuze ve Feray her şeyden habersiz tükenmiş durumdalar. Bir an önce Türkeri götürüp hanımları kendilerine getirmeliyiz. Sonrasında biliyorsun ki çok zor şeyleri halletmemiz gerekecek.” Diyerek onu biraz olsun durdurmaya niyetlendi. Her ne kadar Türker aileden bile olsa herkes yaptığının cezasını çekmeliydi. Peyami Bey de Orhan Bey de Allah korkusunu yüreklerinde taşıyan vicdan sahibi insanlardı. Ne yaşanırsa yaşansın herkes hak ettiği cezayı alacaktı. Bu kendi oğlu bile olsa durum değişmeyecekti. “Duymadın mı Orhan? Az önce neler saydı döktü zırtapoz herif?” “Duydum ama sakin ol lütfen. Çağla’yı da korkutuyorsun. O olmasa biz hala uçurumun dibinde Türker’i arıyor olacaktık.” Dedi ve minnetle kıza baktı. Türker duydukları ile ihanete uğradığını hissetti. Çağla’nın Rüzgar’a söyleme ihtimalini düşünmüştü ama işin içine ailesini karıştıracağını hele ki babasını tutup getireceğini tahmin dahi edememişti. Peyami bey, Orhan beyin elinden kurtulup oğlunun yakalarına yapıştığı an sağlam bir Osmanlı tokadı daha indirdi oğlunun suratına. Türker o an yaptıklarının aslında ne kadar büyük yıkıcı bir felakete sebep olduğunu şimdi daha iyi anlamıştı. Zira babası ona bu yaşına kadar bir fiske dahi vurmamış, oğlunu her zaman baş üstünde taşımıştı. Belki de en büyük hatayı ona kural koymamak, doyumsuz yetiştirmek, her istediğini elde etmesi için ön ayak olup gücünü kullanarak yapmıştı. Eğer oğlunu yetiştirirken belirli sınırlar çizseydi şimdi tüm bunlar yaşanmayacak ve Türker her şey de olduğu gibi sevgisinde de bencil olmayacaktı. Aslında ne kadar da kıymetli çocuk yetiştirtirken anne baba tutumu. Ona iyilik yapayım derken nasıl da zarar verdiklerini göremiyor insanoğlu. Canına , kıymetlisine zarar gelmesin derken en büyük kıyımı kendi evladına, onun geleceğine veriyordu fark etmeden. Ailenin yetiştirme tarzının nasıl bir zincirleme ile şimdilerine etki ettiğine şahit oluyordu Peyami Bey. Belki de burada en büyük suçlu eşi ve kendisiydi. Tüm bunların yaşanmasında en büyük pay sahibi kendileriydi. Peyami Bey gözyaşları içinde öfkesini oğluna kusarken “Ne hale getirdin bizi Türker? Sana oğlum demeye utanır oldum. Şu birkaç günde bizi mahvettin. Ailen bu kadar mı önemsizdi senin için?O anacığının döktüğü gözyaşının hesabını nasıl vereceksin? Şu kızcağıza yaşattıklarının bedelini nasıl ödeyeceksin? Hala utanmadan kızın hayatında kendine yer etmeye çalışıyorsun. Nasıl bir utanmaz arlanmaz herif yetiştirmişiz ki haberimiz bile yokmuş. Tüm bunları bize yaşatmaya ne hakkın var Türker?” dedi ve eli kalbine giderek oğlunun bedeninden süzülerek ansızın yere düştü. Türker tutmaya çalışsa da kolları arasından kayıp giden babasını ayakta tutmaya gücü yetmemişti. “Baba, baba ne oldu? İyi misin?” diyerek babasının elini yüzünü okşuyor, nefes alması için yakasını açıyor ama babasından hiçbir tepki alamıyordu. Orhan Bey, koşarak çoktan arkadaşının yanına gelmişti. Çağla gördükleri karşısında nefessiz kalmış gözyaşlarına esir olurken boğazından firar eden hıçkırıklara engel olamıyordu. Eliyle ağzını kapatmış hareketsiz kalırken böyle bir anı yaşadığına hala inanamıyordu. Türker bir yandan ağlıyor bir yandan bağırıyordu. “Orhan amca yardım et, yalvarırım ona bir şey olmasın. Ben bilemedim, bu kadar etkileneceklerini bilemedim. Baba affet beni, yalvarırım bırakma beni, affet baba…” diye haykırırken gecenin zifiri karanlığı bu sözlerini sessizce yüreğine kabul etti. Orhan Bey, cep telefonunu çıkarak hemen acil servisi aradı. Adresi vererek gerekli bilgilendirmeyi yapmış ne kadar soğukkanlı olmaya çalışsa da yüreği bu adamı böyle görmeye tahammül edememişti. Gecenin en koyu vaktinde Türker kucağında babasından af dilerken, Çağla tüm bunlara sebep olan payından yüreğiyle hakkına düşeni kabul ediyordu. Buraya gelmeden önce Orhan Beyi aramış ve tüm olanları anlatmıştı. Bu gece mezarının başına gideceğini büyük ihtimalle Türker’in orada olacağını söylemişti. Orhan Bey’den oraya gelmelerini ve Türker’i almalarını istemişti. Onları Türker’i verip tamamen bu ailelerin hayatından çıkıp gideceğini anlatmıştı. Orhan Bey başta sessiz kalmış sonra da “Rüzgar ne olacak kızım?” Demişti. “Evet yaşanalar üzücü, Türker ile geçmişiniz de var biliyorum ama ben kendi oğlumu da tanıyorum. Bu zamana kadar tek bir kız ile karşımıza çıktı, onda da gözleri aşkla sana bakarken parladı. Şimdi sen gideceğini onun gözlerindeki ışıltıyı göz göre göre söndüreceğini söylüyorsun öyle mi?” Demişti. “Yapamam Orhan Bey, yalan söyleyemem ben Rüzgar’ı çok seviyorum ama bunca acının üzerine onunla mutlu olabileceğimize olan inancımı yitirdim.” “Bak kızım yaşanalar hoş şeyler değil farkındayım, keşke bu intikam işine hiç girişmeseydiniz. Ama olmuş bir kere bu saatten sonra keşke demenin bir anlamı yok. Zaman her şeyi yoluna koyma ve düzeltme vakti. Bir yandan Türker’i kurtaralım derken öbür yandan seni ve Rüzgar’ı ateşe atmak istemiyorum. Zamana bırak bazı şeyleri, zaman her şeyin ilacıdır. Akıp giden zamanda iyileşmemiş yara, unutulmamış hiçbir acı yoktur. Aşkınıza sahip çık, kendini de oğlumu da yakma.” Demişti. Tüm bu konuşmalara rağmen umutları tükenen Çağla gitmekte ısrar edince Orhan Bey şu an için hiçbir kelimesinin kıza tesir etmeyeceğini anlamıştı. “Şimdilik bu konuyu kapatıyoruz önceliğimiz Türker’i bulup ailesine kavuşturmak sonrasına da sonra bakacağız. Bana sormadan da hiçbir şey yapmayacaksın tama mı kızım?” Diyerek genç kızdan kendince söz almıştı. Bilmediği tek şey ise Çağla’nın aldığı kararlardan kolay kolay vazgeçmemesiydi. Çağla tüm bu konuşmaları yapmasaydı kendi de buraya gelmeseydi sessizce terk etseydi bu şehri belki de Türker kendiliğinden ortaya çıkacak ardından tüm aile eski hayatlarına geri dönecekti. Ama yine yapmıştı yapacağını ve her şey alt üst olmuştu. Kendisine mezar olan toprak kim bilir belki de bu gece Peyami beye ev sahipliği yapacaktı. |
0% |