@ugurluay
|
“Kalbinin nazargahında nefes almak…” Rüzgâr günler sonra sonunda rahat bir nefes alabilmişti. Gecelerce yoğun bakım ünitesinin önünde per perişan bir halde ailesiyle heder olmuşlardı. Teyzesi Firuze Hanım sonunda yaşadığını hissettirecek o güzel haberi doktorlardan almıştı. Peyami Bey’in, hayat arkadaşının durumu kritik süreci atlatmış ve normal odaya alınacağı haberi gelmişti. Bu şahane haber ile birlikte hastane koridorlarında sevinç çığlıkları yükselmiş, günlerdir başlarında dolanıp duran yas bulutları bir bir dağılmıştı. Tüm aile bu coşkuyu yaşarken Rüzgâr mutluluk ırmağından akıp giden hislerinin arafta kalan buruk, eksik kalan yanını hissetti. Ailesinin ve kendisinin içi ferahlayan adam hızlı adımlarla hastane koridorlarından bahçeye ulaşan yolu takip ederek günlerdir hastanenin önündeki bankı mesken eden kızın yanına doğru bu haberi vermek için yöneldi. Kapıya vardığında ise gözünün ulaştığı alanda Çağla yoktu. Bir an afalladı, allak bullak oldu. Günlerdir buradan bir adım dahi ayrılmayan kızın şimdi şu anda ortalarda olmaması, hele ki güzel haberin ulaşmasının ardından ortalardan yok olması ruhunun alazlar içinde kavrulmasına sebep oldu. Anlamsızlıklar çatışıyordu zihninde, harelerinin yuvasına solukluk bulaşırken gelecekte büyük bir fırtınanın kopacağını hissediyordu. Günlerdir kızın gülüşünü kurtarmak, onu kendine getirmek içindi tüm çabası, fakat kız yüreği kör olmuşçasına hislerine sağır kalıyor, adamı duymamak için elinden ne gelirse yapıyordu. Kalbinin haritasında rotanın ona doğru olduğunu bildiği ve tüm yollarının kendine çıktığını bildiği halde öksüz bir yürek gibi ortada bırakılması bu defa gerçekten kanına dokunmuştu. Çağla’ya olan sevdası yaptığı tüm fedakârlıklar ve onun vefasızlığı kalbine zulüm gibiydi. Ciğerinde sönmek bilmeyen kor bir ateşti adı. Çağla’nın gitmiş olma ihtimali gerçek anlamda ilk yenilgisiydi. Rüzgâr, kalbinin içindeki büyük fırtınalarla mücadele ederken omzuna bir elin değdiğini hissetti. Bakışlarını omzundaki elin sahibine yönlendirdiğinde babasının merak dolu gözlerini gördü. “Rüzgar, iyi görünmüyorsun oğlum. Bir şey mi oldu?” “Ben, ben iyi değilim baba, hem de hiç iyi değilim.” Dedi bakışlarını savunmasız kalarak kaçıran adam babasının omzundaki eline aldırış etmeden günlerdir Çağla’nın nefes alıp verdiği evi gibi bellediği banka doğru yöneldi. Babası oğlunun az önceki coşkulu halinden eser kalmadığını saniyeler içinde büyük bir çöküntü yaşadığını gördüğünde bunun sebebini çok iyi anladı. Oğlunu yalnız bırakmamak için arkasından giderek yanı başına banka oturdu. Rüzgâr ölgün bakışlarla gözlerini ileriye sabit bir noktaya odaklarken babasının soru sormasına fırsat vermeden konuşmaya başladı. “Gitmez, beni ardında bu kadar kolay bırakıp gidemez zannettim. Gönül sarayıma sultan ettiğim, ondan başkasının nefes almasına izin vermediğim diyarımdan vazgeçmez sandım. Kalbimi acımasızca ziyan içinde bırakmaz sandım. Orada dirildiğimi bile bile beni kırıp dökmez, katilim olup beni öldürmez sandım.” Dedi başını önüne eğerek artık konuşacak tek bir kelime bulamadığını hissettirmişti. Babası oğlunun çaresizliği karşısında elinden hiçbir şey gelememesine öfkelenmişti. “Onu da anla oğlum, sana, hayatına ayaz olmak istemiyor. Biraz ona zaman ver. Çağla seni seviyor. Ama düşünmeye, yalnız kalmaya ihtiyacı var. Nefes aldır, biraz uzak dur kızdan.” Babasının cümlelerine karşılık manidar bakışlar gönderdi. Sert çehresine eşlik eden tarazlı sesiyle “Ufukta gördüğüm, kavuşacağım, sonsuza kadar benimle olacağına inandığım sevdam yarım kaldı baba, sen hangi zamandan bahsediyorsun? Çağla gitti, Çağla beni bırakıp gitti.” Dedi son iki cümleyi sesini kontrol edemeden haykırarak söylemişti. “Belki de bir süre için böyle olmazsı daha doğru oğlum.” Dediği an adam sert ve öfke kusan bakışlarını babasına gönderdi. “Hangi doğrudan bahsediyordun sen baba?” “Oğlum, Peyami enişten daha yeni yoğun bakımdan çıktı. Teyzenin hali perişan. Biz senin de Çağla’nın da aşkınızın da sonuna kadar arkasındayız. Ama bu süreçte onun hırpalanmasını engellemek çok zor. Ayrıca Türker…” dediği an Rüzgâr çığırından çıkmış gibi ayağa kalkarak bağırıp çağırmaya başladı. “Bana Türker deme baba, benim yanımda o şerefsizin adını anma.” Diye haykırdı. Babası hızla ayağa kalkarak oğlunun omuzlarında tutup kendisine bakmasını sağladı. “Yapma böyle oğlum. Türker senin teyzenin oğlu. Siz kardeş gibi birlikte büyüdünüz. Ne kadar hata da yapsa senin kanından, senin canından. Tamam, yaptıkları büyük suç, bunun içinde kanun neyse cezasını çekmesi için gereken her şeyi yapacağız. Ama lütfen biraz sende sakinleş. Bu tavrın ne Çağla’ya ne de kendine fayda getirmeyecek.” “Baba...” dedi hayal kırıklığı içinde tükenmiş bir halde “O herif benim hiçbir şeyim değil. O haysiyetsiz seviyorum dediği kızı o karanlık uçurumun dibinde ölüme terk etti. O şereften yoksun zibidi aşığım dediği kızı tehdit ile şantajla tüm ailesini acı içinde kıvranırken zorla kaçırmaya kalktı. O herif yıllarca Çağla’nın öldüğünü bilerek başka kadınlarla yatıp kalktı. O vicdansız kendi babasının başında bile beklemedi. Şimdi bu haldeysek hepsi onun suçu. Bugün Çağla beni sevdiği halde terk etmek zorunda kaldıysa onun suçu.” “Rüzgâr, oğlum keskin sirke küpüne zarar. Bu halde yanlış bir şey yapma sakın. Lütfen kendini toparla biraz.” “Yapamam baba, ben onsuz nefes alamam. Görmüyor musun halimi? O yoksa benden geri kalandan size hayır gelmez.” Babası tam ağzını açacakken Rüzgâr’ın telefonu zamansızca çalmaya başladı. Cebinden çıkardığı telefonun ekranına baktığında gördüğü isim kaşlarının çatılmasına sebep oldu. Babasının tutuşundan kendini kurtarıp ona sırtını döndü. “Efendim.”dedi karşıdaki kişinin cümleleri ile kaşları çatılan adam “Dinliyorum.” Dedi. Duydukları ile nefes alışverişi hızlanan adam boşta kalan eliyle yumruğunu canı acırcasına sıktı. “Bana konum at, hemen geliyorum.” Telefonu kapattıktan sonra babasına tek kelime etmeden bir adım atmıştı ki ardından kulağına ulaşan sesin etrafta bıraktığı cümleler adımını durdurup gözlerini kapatmasına sebep oldu. “Sakın geri dönüşü olmayan bir hata yapma Rüzgâr.” Rüzgâr babasına dönme gereği bile duymadan ona tek bir cümle kurdu. “Şu saatten sonra ölüm bile beni yolumdan alıkoyamaz.” Dedi daha fazla konuşmadan oradan uzaklaştı. Ardında çaresiz, yıkık dökük eli kolu bağlanmış bir baba bıraktığından habersizdi. |
0% |