Yeni Üyelik
37.
Bölüm

36.BÖLÜM

@ugurluay

Rüzgâr ölüme gider gibi çıkmıştı babasının yanından. Bu yolun sonunun şu saatten sonra nereye varacağı da zaten artık umurunda bile değildi. Duruşu, gözleri, tavrı öylesine korkutucu görünüyordu ki adım adım gittiği adam bile arkadaşının görüntüsünden bir an ne yapacağını bilememişti. Ama onu aramaktan başka çaresi de olmadığını çok iyi biliyordu. Eğer bugün onu aramadan bu yüzleşmenin gerçekleştirilmesine engel olsaydı Rüzgâr onu ömrü hayatı boyunca asla affetmezdi. Rüzgâr kararan zehir gibi bakışlarıyla adama dönerek “Türker içeride mi Civan?” dedi.

Civan tüm soğukkanlılığıyla başını olumlu yönde aşağıya yukarıya sallarken iki kişinin de en hasarsız şekilde şu anın içinden sıyrılabilmelerini istiyordu.

“Peki Çağla nerede?”

“Fulya ile birlikte eve gönderdim. Rüzgâr…” dedi sesi kısılmış nasıl anlatacağını bilemez bir halde ensesini ovalarken gözlerini arkadaşından sıkkınlıkla kaçırmıştı. Rüzgâr gözlerini kısarak Civanı süzdüğünde telefonda özet geçtiği durumun dahası olduğunu ve hiç de hoşlanmayacağı cümlelere tekabül edeceğini anlamıştı.

“Şimdi bana ne olduğunu anlat Civan? Yüzünün bu hali, bakışlarını benden kaçırışın hayra alamet değil, öyle değil mi? Dahası var.” Dedi cevabın olumlu olmasından deli gibi korksa da her şeyi eksiksiz bilmek zorundaydı.

“Bu yaptığımın yasal olmadığını çok iyi biliyorsun. İçeriye girdiğinde beni de kendini de zor duruma düşürecek hiçbir şey yapma sakın. Her şeye rağmen o senin çocukluğunu birlikte geçirdiğin öz be öz kuzenin.”

“O adi şerefsiz herif benim hiçbir şeyim değil. İnsanın kendi kanından olan bunları yaparsa el ne yapmaz ki Civan? Ne ben, ne Çağla, ne de ailelerimiz? Biz hiçbirimiz o herifin yaptıklarını hak etmedik.”

“Anlıyorum seni, öfkelisin, hırsla dolusun, nefretini kusmadan da iflah olmayacağını çok iyi biliyorum. Ben de kızgınım Türker’e ama sınırlarını aşma Rüzgâr. Eğer ki sınırını aşarsan ben de yapacağımdan bir adım geri durmam bilesin.”

“Beni tehdit mi ediyorsun Civan?”

“Hayır olacakları söylüyorum. Siz ikiniz de benim arkadaşımsınız, talihsiz şeyler yaşadınız. Sen benden zaman istedin ben de yeterli olan o zamanı sana tanıdım. Kanun adamıyım ben. Bu işte Türker kadar sende suçlusun bunu unutma olur mu?”

“Benim ne suçum var ulan? Tüm haltları yiyen o ve ekibiyken benim ne suçum var?”

“Ne suçun mu var? Bir de soruyor musun Rüzgâr? Sen saklamadın mı Çağla’yı yıllar boyunca herkesten? Niye getirmedin onu? Zamanında cezalarını çekmeleri için Çağla kendine gelir gelmez neden onu polise götürüp şikâyetçi olmasına izin vermedin? Yıllarca neden intikam ateşi ile yanıp tutuşmasına izin verdin?”

“Kusura bakma da beni yargılamaya hakkın yok senin. Aslında beni en iyi senin anlaman lazım komiserim. İnsan sevdiği zaman ne kanun ne yasa hiçbir şey umurunda olmuyor. Fulya’yı düşün, Fulya için yaptıklarını düşün. Eğer haksızım diyorsan o zaman gel beni yargıla.”

“Aynı şey değil Rüzgâr, sen bir intikam uğruna birçok insanın hayatını mahvettin. Ne Türker ne de diğerleri daha önce gitseydiniz polise tüm bunları yapamazlardı.”

“Anlamıyorsun değil mi? Kafana bir kalıp oturttun kendince o doğrunun etrafında cümlelerini bana karşı sarf edip duruyorsun. Ben sevdiğim kızın öldüğünü düşündüm. Sevda diye içime hapsettiğim kızın o uçurumdan düştükten sonra ölüm anına şahit oldum. Belki bedenini kurtardım ama o şerefsizler onun ruhunu kirlettiler, onun masum ruhunu öldürdüler. Onun ailesiyle yaşayacağı güzel günleri elinden çaldılar. Çağla ölmeden kendi mezar taşını gördü. Ölüm onun bedenine olmasa da ruhunu yapıştı kaldı. Yetmedi, bitmedi, durmadılar. İntikamsa suçum ölümüne intikam istedim. Sevdiğim kadının elini tutarak ona güç verdim. Annesizliği, babasızlığını unutturmak adına ona kol kanat gerdim. Şimdi tutmuş bana sen de suçlusun diyorsun öyle mi? Eyvallah! Ama artık senin ne düşündüğün de benim zerre umurumda değil. Ne yaşadığımı bir ben bir de Allah biliyor. Benim çektiğimi bilmeyenin hayatımda da geleceğim üzerinde de söz hakkına sahip değil artık.” Dedi arkadaşının cümlelerinden sarsıldığını hissettirerek hayal kırıklığı içinde arada bir birlikte toplandıkları Rüzgâr’ın babasının depo olarak kullandığı mekânın kapısına yönelmişti ki Civan’ın “Rüzgâr!” diye onu durdurmasıyla adamın eli kapıda asılı kaldı.

“Nutukların bittiyse işimi halletmem lazım Civan. Daha fazla nasihat dinlemeye de ihtiyacım da tahammülüm de yok.”

“İçeriye girmeden bilmen gereken bazı şeyler var.”

“Ne demeye çalıyorsun sen Civan? İki de bir ağzında geveleyip duruyorsun bir şeyler. Neyi hafifletemeye hangi tepkimi engellemeye çalıyorsun sen?”

“Sen Çağla’nın ruh halinden bahsedince Fulya bana herkesten habersiz gidebilir dedi. Sana sormadan Fulya ile birlikte uzaktan takipteydik Çağla’yı. Çok kötü görünüyordu. Yanına senden başkası da gelmiyordu. Ta ki eniştenden iyi haber alana kadar. Güzel haber geldiği an Türker çıktı birden ortaya. Nerdeydi? Nerden çıktı inan ki bilmiyorum? Ama hiç uzaklaşmadığını, hep Çağla’nın etrafında olduğunu ,sizi de hep izlediğini o an anladık. Birden tartışmaya başladılar. Fulya’ya arabada kalmasını söyleyerek yanlarına gitmek için arabadan indim. Ne olduysa işte o zaman oldu.”

“Ne oldu Civan? O şerefsiz Çağla’ya bir şey mi yaptı yoksa?”

“Çağla’yı zorla götürmeye kalktı. Kız gelmek istemeyince de onu biraz hırpaladı.”

“Hırpaladı derken? Vurdu mu ona yoksa?” diyerek arkadaşının yakalarından tutup ileri geri onu sarsmaya başladı.

“Üzgünüm Rüzgâr, maalesef o anı engellemek için yetişemedim. Türker’in Çağla’yı hırpalamasına engel olamadım.” Diyerek başını önüne eğdi.

Civan, Çağla’nın bu şekilde bir muameleye maruz kalmasına ve buna engel olmadığı için kendisine çok kızgındı. Çağla’ya tokat attığı an kız günlerdir yorgunluk, stres ve üzüntünün de etkisiyle yere düşmüş, yere düşerken de kafasını banka sertçe vurmuştu. Kendinden geçen kızı kucağına alıp götürmeye kalkan Türker karşısında Civan’ı göreceğini hiç düşünmemişti. Ona aldırış etmeden kızı götürmeye kalkmıştı. Civan’ın izin vermemesiyle de tüm öfkesini ona kusmuştu. Orada yaşanan arbedenin ardından Civan Çağla’yı Fulya’ya teslim ederek adamın ağzının gözünün yerini değiştirdiği Türker’i alarak buraya getirmişti. İkisi arasındaki gerçek bir yüzleşmenin yaşanmasını istiyordu. Artık aralarındaki hesabın sonsuza kadar kapanmasını istiyordu. Adından Türker’i polis karakoluna götürecek ve tüm suçları için ceza alması adına elinden gelen tüm her şeyi yapacaktı.

Rüzgâr elleri arkadaşının yakasındayken duyduğu gerçekler ile kalbi sıkıştı. Yakasından usulca çekilen elleri kalbinin üzerine gitmişti. O şerefsiz sevdiği kadını hırpalamış mıydı? Bu gerçek yüreğinin avuçları içinde acımasızca çırpınmasına sebep oldu. Bir an başının döndüğünü hissetti. Orada değildi. İhtiyacı olduğunda onun yanında olamamış bir kez daha o herif yüzünden acı çekmesine engel olamamıştı. Yetişememişti. Bu acı kendisinden nefret etmesine sebep oldu. Bir an yere çökerken gözünden iki damla yaşın yanağından aşağıya süzülüp gitmesine engel olamadı. Civan Rüzgâr’ın bu ani çöküşüne şaşırsa da bir kez daha onun Çağla’yı nasıl delice sevdiğine şahit olmuştu. Hırpalanan Çağla değil de kendisi gibiydi adeta.

“Rüzgâr iyi misin?” diyerek yere çöken arkadaşının omzuna elini yerleştirdiğinde adamın ona bakışı soğukkanlı bir katilin bakışından farksızdı ve Civan bu bakışı ifade alırken birçok kişiden tanıyordu. Ama arkadaşının ifadesini aldığı canilerden birine dönüşmesini asla istemiyordu. Rüzgâr Civan’a aldırış etmeden hırsla ayağa kalkarken içeride Türker’in olduğu kapıya doğru yöneldi.

“Rüzgâr sakın, sakın yanlış bir şey yapma.” Dediği an Rüzgâr arkasını dönerek arkadaşının çenesine sağlam bir yumruk attı.

“Susun ulan artık, susun. Yanlışsa benim yanlışım, hataysa benim hatam, bu benim hayatım artık karışmayın.” Diyerek arkadaşına hiddet ile bağırdı.

Civan arkadaşının yumruğu ile yerde can acısı çekerken Rüzgâr orada daha fazla beklemeden demir kapıyı sürükleyerek açtı. Rüzgâr alevler içinde intikam diye alazlanırken Türker’i de o ateşte yakmaya gidiyordu.

Loading...
0%