Yeni Üyelik
38.
Bölüm

37.BÖLÜM

@ugurluay

Derler ki;

Dil “Nasip değilmiş” diye söyler de,

Kalp “Allah’tan ümit kesilmez” diye atarmış.

Fulya saatlerdir Çağla ile iletişime geçmeye çalışmış ama bir türlü genç kıza ulaşmayı başaramamıştı. Kız adeta kendisini ölüm sessizliğine mahkûm etmiş bir yeminli gibiydi. Uyumak istediğini söylemiş ardından perişan bir halde adımlarını daha önce onların evine geldiğinde kaldığı odaya doğru yönlendirmişti. Bedeni halsiz, bitkin, yorgundu. Bakışları boş bir o kadar da hissiz gibiydi. Düş kırıklıkları içinde kaybolmuş, ruhu hüsrana uğramış bir halde elemler içinde kahır çekiyordu. Fulya saatler öncesinde odaya çıkan kızın uyumadığını çok iyi biliyordu, fakat onu biraz yalnız bırakmak için rahatsız etmemek için yanına gitmemişti.

Fulya çözüm yolu bulamadığı düşünceler içinde kıvranırken kapının acı acı çalan kapının sesiyle korkudan irkildi. Koşar adım kapıya yönelerek açtığında gördüğü manzara ile daha büyük şaşkınlık yaşadı. Karşısındaki adam Rüzgar ve hemen ardında gözlerinin içinde keder fırtınaları kopan Civan’dı.

“Rüzgâr.” Dedi onun o halini gördüğünde isminden başka söyleyecek kelime bulamamıştı. Rüzgâr’ın gözünün altında hafif kızarıklık kendisini belli ederken kaşında dikiş atılmasına gerektirecek derinlikte bir açılma vardı.

“Çağla nerede?” derken bakışlarındaki delicesine isteği fark eden Fulya az sonra kopma ihtimali olan kıyametten korkarak onu biraz olsun kızın durumuna hazırlamak adına “Rüzgâr çok kötü gözüküyorsun. Hemen kaşına pansuman yapmamız lazım. Çağla’yı sonra görürsün.” Diyerek kolundan tutup onu içeriye çekiştirmeye çalışsa da adamı yerinden bir milim kımıldatamamıştı.

“Fulya…” dedi uyarırcasına çıkmıştı sesi. O ses tonunun altında binlerce isyan, feryat saklıydı. Konuşmaya mecali olmayan adam arkadaşının kendisini konuşmasa da delicesine anlamasını istiyordu. Bir dakika daha ayakta duracak dirayeti bulmakta güçlük çekerken daha fazla sevdiği kızdan uzak durmaya dermanı kalmamıştı.

Civan “Fulya,” dedi sevgilisinin dikkatini çekmek için “Rüzgâr her şeyi biliyor.” Dediği anda büyük bir pişmanlıkla arkadaşının gözlerinin içine baktı.

“Rüzgâr, özür dileriz gerçekten yetişmeye çalıştık ama başaramadık. Biz onu koruyamadık. Affet.” Dedi sanki suçlu kendileriymiş gibi af diledi gözlerinde tükenmişliği hissettiği adamdan. Duydukları ile yeniden canının ferinin ciğerinden acımasızca sökülüp alındığını hissetmişti. Gözlerini sımsıkı kapatırken yüreği isyan edercesine ruhuna insaniyetsiz gaddarca fısıldadı. “Siz değil ben koruyamadım.” Diye yankılandı iç sesi. Üzeri başı toz toprak içinde per perişan bir haldeydi. Kalbinin halinin yanında dış görünüşünün ne önemi vardı ki? Paramparça olmuştu.

“Fulya izin ver, Rüzgâr’ın her şeyden çok şimdi Çağla’ya ihtiyacı var.” Dedi itiraz etmesine ve tek bir söz daha söylemesine müsaade etmeyeceğini hissettiriyordu sesi.

Rüzgâr tek bir kelime dahi konuşamıyordu artık, kelimeleri cümleleri ne kendisini ne de yaşadıklarına anlatacak tercüman olacak güçte değildi. Fulya başka bir çıkar yol bulamadığı için çaresizce adamın önünden çekilirken minnet ile baktı onun gözlerine.

“Yukarıda, daha önce kaldığı odada.” Dedi istediği cevabı vererek. Rüzgâr’ın başına merdivenlere döndürdü. “Ama o…” dedi sesi tereddütle çıkmıştı. Adam hızla bakışlarına kıza döndürdüğünde cevap bekler gibiydi bakışları.

“O iyi değil Rüzgâr, lütfen çok dikkatli ol Çağla’ya karşı. Sakın geri dönülemez bir hata yapma.”

Rüzgâr derin bir soluk bırakırken yaşamanın bu kadar ağır geleceğini hiç düşünmemişti. Kendisine zor gelen adımlarla merdivenlere doğru yönelirken Fulya’nın gözleri dolu dolu olmuştu. Civan’ın kollan arasında yerini alırken ona fark ettirmeden bir damla yaş süzülüp gitti yanağından. Kendi yaşadıkları, Civan’ın onu nasıl bir beladan kurtardığı geldi aklına. Civan sevdiği kızın ruh halini hissetmişçesine daha sıkı sarılarak başına saçlarının arasına aşkını hissettiren alevler içinde bir buse kondurdu. Bu dokunuş kızın kendisini daha iyi hissetmesini sağlarken ikisinin de gözleri arkadaşlarındaydı.

Rüzgâr omuzları çökmüş, canı yüreğine çekilmiş bir halde adım adım ilerliyordu karşılaşacaklarından delicesine korkarak. Dayan diyordu yüreği, dayan çünkü bir tek sana ihtiyacı var. Kapının önüne geldiğinde titreyen parmakları ile kapının kulpuna dokunmaya çalışsa da elleri çekinerek geriye gitti. Başını kapıya yaslayıp gözlerini sımsıkı kapattı. Nice şey yaşamıştı bugüne kadar, nicesine göğüs germiş bir şekilde yaralarını sarmayı başarmıştı ama bugün ilk defa çaresiz hissediyordu kendisini. Belki de ilk defa gücü olmadığını bilse de Çağla’nın kendi yaralarını sarmasını istiyordu. Rüzgâr ne kadar güçlü esmeye niyetli olarak onu kendine getirmek istese de bunun mümkün olmayacağını hissediyordu. Elini kapıya yaslayarak bedenini geriye doğru ittirdi. Kapı kolundan tutarak usulca kapıyı açtı. Hava kararmaya başlamıştı. Açık camdan içeriye doğru usulca bir esinti hissettiriyordu kendisini. Adamın adımları külçe gibi olurken bacakları bedenini taşımakta acizlik çekiyordu. Gözleri karanlık odayı tararken onu gördü. Bir an nefesi göğsünün içinde sıkışıp kalmıştı. Zihninin donup kaldığını kalbinin ritminin delicesine attığını duyumsayabiliyordu.

“Çağla…” dedi derin bir özlem taşıyan sesi fısıltı halini alırken kızın yatakta cenin pozisyonda sırtı ona dönük bir şekilde olduğunu gördü. Usulca yanına gittiğinde kız derin bir doluk bıraktı. Sırtı hala adama dönüktü. Vücudundaki gerginlikten onun uyanık olduğunu hisseden adam omzuna usulca dokunarak “Çağla.” Dedi yüzünü görmek varlığının gerçekliğini hissetmek adınaydı tüm çabası. Cesareti yoktu kızın onun yüzüne bakmaya, ilk defa bu kadar sahici bir korku hissediyordu. Onun yüzüne baktığında adamın vereceği tepkiden delicesine korkuyordu.

“Uyamadığını biliyorum, yalvarırım yüzünü gözlerini esirgeme benden. İnan ki artık dayanacak, savaşacak gücüm kalmadı.”

Çağla onun sesindeki farklılığı hissettiğinde hızla doğrularak ona doğru döndü. Döndü ve işte o an ikisi içinde zaman durdu. İkisinin de gözlerinde aynı acı aynı korku belirirken elleri birbirlerinin yüzlerine doğru hızla gitti.

“Çağla.” Dedi avuçları ile yüzünü okşarken ürkekliği onun canını yakma korkusundandı.”Nasıl kıydı o şerefsiz sana. Nasıl kalktı o kırılası eller sana? Affet yetişemedim, koruyamadım o it heriften seni, özür dilerim, ne olur affet, canının yanmasına engel olamadım.” Çağla’nın yüzünde Türker’in parmaklarının izi vardı. Acımasızca vurduğu, kızın gücünün yetmediği anda gücünü kızın yüzünde gösteren Türker benim olacaksın kara zihniyetiyle zehirli düşünceleri ile saldırmış ve kızı kaçırmaya çalışmıştı. Yüzündeki izler gücünün tükenip karşı koyamadığı anların izleriydi. Çağla kendisini çoktan unutmuş Rüzgâr’ın açılmış kaşını gözünün altındaki kızarıklığı okşamaya başladı.

“Türker ile mi…” dediği an cümlesi adamın “Onun adını sakın ağzına alma.” Diyen sert tınısıyla kesilip atıldı.

Çağla beklediği kıyametin kopmak üzere olduğunu hissederek gözlerini kaçırdı. Ellerini adamın yüzünden indirerek “Benim yüzümden bunları yaşamana dayanamıyorum. Bu artık tahammül edilemez bir hal almaya başladı.” Dediğinde adam kızın çenesinden tutarak kendisine bakmasını sağladı.

“Bana bak güzel gözlüm, sakın kendini suçlama, karşımızda ruh hastası bir herif var. Söylemekten bile utansam tüm bunların hepsini benim öz be öz kuzenim yaptı. Ama artık cezasını çekecek, ortada ondan korkmanı gerektirecek bir durum kalmadı.”

Çağla bir an dehşetli bir tedirginlik ile ona baktı. “Yoksa ona bir şey mi yaptın?” dedi.

Rüzgâr gözlerini kaçırdı. Çağla daha fazla endişelenerek “Rüzgâr.” Dedi cevap beklercesine.

“Keşke yapabilseydim, keşke o it herife daha fazla zarar verebilseydim. Ölümüne susamış hayvanı Civan olmasaydı çoktan kendi ellerimle öldürmüş olacaktım. Ama olmadı, elimden aldılar şerefsizi, karakola götürdüler. Artık hesabını adalete verecek.” Dedi bu durumdan hiç de memnun değil gibiydi sesi.

Çağla derin bir soluk bırakırken Rüzgâr’a daha fazla zarar vermediği için kendisini biraz olsun iyi hissetti. Rüzgâr yatağa uzanarak Çağla’yı da itiraz kabul etmeyerek kolları arasına aldı. Kızın sırtı adamın göğsüne dayanmış ellerinin avuçları içine hapsederek başını boynuna yaslarken derince kokusunu içine çekti. Yeniden hayat buluyor gibiydi her bir solukta. Çağla huzursuzca kıpırdanıp kalkmak istese de Rüzgâr buna izin vermedi.

“Çağla, gerçekten her anlamda çok yorgunum. Sana bu gece hiç olmadığı kadar çok ihtiyacım var. Lütfen ne konuşacaksan sabahı beklesin. Gerçekten ihtiyacım olan tek şey senin kokunla teninin sıcaklığıyla bir gece kollarımda güvende olduğunu bilerek huzur içinde uyumak istiyorum. Lütfen bunu bana bir gece olsun çok görme.” Dedi gözleri kapalı, canı tükenmiş bir halde konuşmuştu.

Çağla onun sözlerine hak verirken daha fazla sığında adamın göğsüne çünkü bunca yaşanan kötü olaylardan sonra onun da bu yakınlığa ve sıcaklığa ihtiyacı vardı. Belki de son gecemiz diye düşündü, son defa hissetmek adına ellerini sımsıkı tutarak iyice sığındı evi bildiği adamın yüreğine. Gece karanlığa doğru adım adım ilerlerken onlar için sabah gerçekten aydınlık mı olacaktı?İşte her şeyi zaman gösterecekti.

 

Loading...
0%