@ugurluay
|
“Unutma, Her şeyin bir hesabı var, Üzdüğün kadar üzülürsün. (Şemsi Tebrizi)” Tuhaf bir gün, tuhaf bir gecenin ardından gün aydınlanmaya başlamıştı. Çağla haftalardır yaşayamadığı huzuru yudum yudum içiyordu sevdiği adamın kolları arasında. Adamın elleri karnına doğru dolanmış onu kendisine öylesine çekmişti ki kızın hareket etmesi mümkün bile değildi. Çağla güç bela yüzünü adama döndüğünde onun çehresindeki kızarıklığı tekrar gördü. İşte o an canından bir parçanın daha kırılıp tuz ile buz olduğunu hissetti. Tüm her şeye sebep olarak kendisini görürken sevdiğini bu duruma düşürdüğü için kalbinde derin bir üzüntü yaşamıştı. Gözlerini istemsizce kapatırken harelerine dolup taşan iri bir damlanın yanağından süzülüp gitmesine engel olamadı. Parmakları adamın yüzünü şefkatle dolanırken onun kaşlarını huzursuzca çattığını gördü. Sanki kâbus görüyor gibiydi. İnlemeler eşliğinde kıpırdanmaları rahatsızca arttığında Çağla bir anda büyük bir endişeye kapıldı. Yaşadığı onca şeyin ardından bir de rüyalarının kâbusa dönmesine müsaade etmek istemedi. “Rüzgâr.” Derken onun yüzüne dokunuşlarıyla sevgisini hissettirmekti amacı. Yüreğindeki sıcaklığı parmaklarının ucuna aktarıp onun rahat bir uyku çekmesini istemişti. Rüzgâr kızın hissettirici dokunuşlarının varlığını anladığı an hızla yattığı yerden doğruldu. Gözleri korku ve tedirginlikle etrafı tararken dilinden tek bir kelime döküldü “Çağla…” dedi endişeli çıkmıştı sesi. Genç kız yattığı yerden doğrulduğu an Rüzgâr’ın gözlerinin görüş alanına girdi. Derin bir soluk bırakırken rahatladığını hissettirdiği anda “Gittin sandım.” bir anda Çağla’ya sarılarak kolları arasına sahiplenici bir şekilde esir aldı. Çağla onun uykusuna keder verenin kendisinin yokluğu olduğunu anladığı an yüzünde derin bir keder oluştu. Nasıl yapacağını bilemediği bir konuşmaya hazırlıyordu kendisini. “Kötü bir rüya mı gördün?” Rüzgâr kızdan uzaklaşarak gözlerini ondan kaçırdı. Kafasını sağa sola olumsuz anlamda sallarken ağrı saplanan başındaki sızıyı geçirmek amacıyla alnını ovalamaya başladı. “Kötü bir rüya değil. Gördüğüm cehennemin başka bir yüzünü yansıtan kâbustu.” “Ne gördün ki bu kadar seni etkileyen?” “Gitmiştin, beni ardında çaresizce ve acımasızca bırakıp gitmiştin.” Dedi bir şeyleri hissetmiş, büyük bir korkunun içinde kıvranır gibiydi. “Yapmazsın değil mi Çağla?” dedi bin bir umut ile onun irislerine bakarken duymayı istedikleri Çağla’nın dilinden dökülmeyecek kelimelerdi. “Beni yaşayan bir ölüye çevirmez, bana cehennemi yaşatmazsın değil mi?” cümleleri ile kızın olası bir kararını engellemekti niyeti. Çağla bakışlarını adamdan kaçırırken elleriyle kıyafetlerini çekiştirip kendisine kendince bir iş çıkarıyordu. “Neden konuşmuyorsun Çağla? Neden gitmem, bunu sana yapmam, sen benim her şeyimsin demiyorsun. Sözlerin neden bu konuda suskunken bakışların benden kaçmak için bahaneler arıyor?” “Yapamayacağım şeylerin sözünü veremem sana Rüzgâr. Affet beni.” Diyerek başını önüne doğru eğdi. “Sen ne söylüyorsun Çağla? Bu da ne demek şimdi?”Sesi hiddetlenerek duvarlara çarpıyordu. “Canım yanıyor Rüzgâr, canım param parça olmuşken her bir parça her bir kırık tekrar tekrar içimi kanatıyor. Dayanamıyorum anlasana, benim yüzümden hayatının daha fazla mahvolmasına tahammül edemiyorum artık. Adım attığım her yere götürdüğüm tek şey felaket, olmayacak, bizim için artık bir çıkış yok. Bizim adımız imkânsıza bile eş değer değil artık. Çünkü bizim bir ihtimalimiz dahi kalmadı.” “Olacak Çağla, belki zor belki de meşakkatli bir yoldan yürüyeceğiz ama o yolda birlikte el ele yürüyeceğiz.” “Buna nasıl inanabiliyorsun? Türker tüm bu yaptıklarıyla bir savaş başlattı. Vazgeçmedi vazgeçmeyecek. Ben gitmediğim sürece de bu savaş bitmeyecek. Ben her an senin ölümün kıyısına gidip gitmeyeceğin korkusuyla yaşayamam. Bana gönül bağlama Rüzgâr.” Çağla’nın her bir sözü Rüzgâr’da elle tutulur bir gerginliğin oluşmasına sebep oldu. Ne kadar ikaz etmeye çalışsa da teni çaresizliğin esareti altındaydı, adeta canı acze düşmüş, kızın her bir sözü kalbine zulüm oklarını acımasızca saplıyordu. Duygudan yoksun hale getirmeye çalıştığı bakışları kızı ele verse de Rüzgâr’ın da giderek takati tükeniyordu. Bir anda oturduğu yataktan kalkan adam odanın içinde bir ileriye bir geriye hırsla gidip gelmeye başladı. Dur durak bilmeyen öfkesi tüm benliğini eline geçirmişti. Az önce kötü bir kâbustan uyandım diye sevinemeden şimdi kendisini daha korkutucu bir kâbusun içinde bulmuştu. İşin kötüsü ise bu cehennemin içinden onu çekip alacak tek kişi karşısında durmuş onu bu dertle yalnız bırakacağını söylüyordu. Rüzgâr daha fazla sessiz kalmaya dayanamamıştı. Artık gerçek anlamda Çağla’nın her fırsatta kendisinden vazgeçmesinden yorulmuştu. “Ben seni gerçekten yaşamak istiyorum Çağla, yokluğuna mecbur kalmak, sessizliğe yar olmak, sensizliğe alışmak zorunda kalmak istemiyorum. Benden gitmeni bırak, bir adım uzağımda durmanı bile istemiyorum.” “Yapamam Rüzgâr şu haline bak, şu halimize bak. Başına bir şey gelme ihtimali korkusuyla yaşayamam ben.” “Başıma hiç bir şey gelmeyecek Çağla, Türker’de, ona yardım eden herkeste adalet önünde hesap verecek. Civan onların tüm yaptıklarını ortaya çıkardı. Artık onlarla yüz yüze gelmeyeceksin. Bitti artık. Aldık intikamımızı.” “Bitmedi Rüzgâr, farkında değilsin ama her şey daha yeni başlıyor. Onlar hayatımızdan çıkıp gitmedi. İki gün sonra çıkacaklar tıkıldıkları yerden sonsuza kadar orada kalmayacaklar. Teyzen ile eviniz yan yana, ben senin yanındayken ne ailen ne de sen huzur bulamayacaksınız. Sen teyzenin yanına gidemeyeceksin, eniştenler içten içe hep beni suçlayacak, anne ve baban bile bir zaman sonra bana karşı tavırları değişecek. Sen olmasaydın bakışlarını üzerimde ve ömür boyu hayatımda hissedeceğim. Sonra sen, sende zamanla ailenin çevrenin baskısıyla bana karşı bakışların değişecek ben bunları kaldıramam Rüzgâr, artık gücüm kalmadı.” “Sen benim helal dairemsin Çağla, aşkın nefesi ile helal sınırlarımın içinde yol alan tek kadınsın. Sen yoksan bu yürek çoraklaşır, sen bizden gidersen benim nefesim gurbete yenik düşer, hüzün siner gönlümün mihrabına, eğer sen benden gider bizden vazgeçersen ben de kendimden vazgeçerim. Sen benim ruhumu suru üfleyen kadın, belleğimde yer eden ukdesin. Yalvarırım isimsiz acıların ruhumda yankılanmasına izin verme.”Acıdan sözleri içer gibi soluksuzca sıraladı. Zülüfleri karanlığa hapsolmuş kadın acımıyordu adama, can evinden vurmak ve onu kendinden vazgeçirmekti niyeti. “Gönlümün süruru, hasretliğim, ummanım, yapma güzel gözlüm, yapma, bizden vazgeçme.” “Asıl sen yapma Rüzgâr, anla ne olursun, gitmek zorundayım, artık beni durdurmak için canımdan can alıp götüren cümleler kurma. Bu senin için olduğu kadar benim için de çok zor.” “Yeter artık Çağla, ben seni tanıyamıyorum. Sen gidersen eğer ne hale düşeceğimi görmüyor musun? Sensiz bir hayatta nefes alamayacağımı bildiğin halde hala acımasızca bana gideceğim diyorsun. İyi o zaman git. Git ve beni ardında bırak. Benden de bizden de vazgeç.” “Rüzgâr…” dedi ondan beklemediği cümleleri duyduğu için bir an afallamıştı. “Madem istemiyorsun, madem benden bu kadar kolay vazgeçiyorsun, onca sözüm onca vaadim senin yüreğinde yaprak kımıldatmadı git o zaman ve beni kıyametimle baş başa bırak.” Çağla kedisini öyle kötü hissetti ki duydukları ile nefes almadığını hissetti. Ama gücü yoktu orada daha fazla durmaya nefes almak için bir an önce oradan uzaklaşmaktı niyeti. Onun bu hareketinin gitmek için bir adım sayan adam eli kapı kulpuna giden kıza tek bir isim söyledi. “Ilgaz.” Dedi ve sustu. Çağla’nın duyduğu isim ile bir anda bedeni buz kesti. Soluğunun kesildiğini hissetti. Usulca adama dönen kız onun ne demeye çalıştığını anlamaya çalışıyordu. Dili kelimelere dönmese de gözleri bin bir soruyu ardı ardına sıralıyordu. “Gitmeden onu görmek istersin belki.” Dedi sanki kızın her şeyden haberi var gibi soğuk ve bir o kadar sert çıkmıştı sesi. Rüzgâr ilk defa Çağla ile arasına duygusal bir mesafe koydu. Ve bu resmiyeti soğukluğu genç kız sarsılarak hissetti. “Bu ne demek Rüzgâr?” “Ilgaz ile ilgili bilmen gerekenler var demek.” Dedi usulca kızın yanı başına gitti. Ama Çağla ilk defa onun bakışlarından ne anlattığını ne hissettiğini anlayamamıştı. Ayakta durmak için güçlük çeken kıza çok uzak bir diyardan bakar gibi baktı adam. “Seni aşağıda bekliyorum. Hazırlanır gelirsin, anlattıklarımdan sonra hala gitmek istersen sana söz seni kendi ellerim ile gitmek istediğin yere ben kendim götüreceğim.” “Rüzgâr ne saçmalıyorsun sen? Sen bana nasıl davranıyorsun böyle?” “Bitti Çağla, benim de bir onurum, sevdamın bir gururu var. Yalvarmaktan da seni kendine getirmekten de yoruldum artık. Sana kendimden vazgeçerim dedim ama sen gitmeyi seçtin işte bu bendeki sınırın son damlasıydı. Ben de insanım Çağla, artık aşkından gebersem de bir adım daha atmayacağım sana. Bitti. Madem isteğin gitmek, bilmediklerini de öğrendikten sonra gitmekte serbestsin. Seni zorla yanımda tutamam, seni sensiz de yaşarım, beni sevmediğini bilerek de yaşarım.” Dedi ve kapıyı açtı. Kız allak bullak olmuştu. “Seni aşağıda bekliyorum.” Dedi. “Rüzgâr, ben anlamıyorum sen ne yapmaya çalışıyorsun. Senin için gitmek istediğimi neden anlamıyorsun? Hem Ilgaz…” “Seni aşağıda bekliyorum Çağla, Ilgaz ile olanları sana anlatacağım. Ayrıca ben hiçbir şey yapmıyorum sen yapıyorsun. Her şeyi sonsuza kadar mahvettin Çağla. Artık ne beni sevdiğine ne de bana olan aşkına inancım kalmadı.” Dedi ve oradan uzaklaştı. İçinde derin bir sızı ve büyük kuşkular içinde kıvranan Çağla’yı bıraktığını bile bile ilk defa Rüzgâr sevdiği kadını ardında bıraktı. Belki de son olmayacak olana gerçek bir adımdı. |
0% |