@ugurluay
|
“Canımın Canı Yandı” Çağla öğrendiği her bir gerçek ile ne hissedeceğini, ne düşüneceğini bilmiyordu. Kardeşinin, Ilgaz’ının mezar taşını sevmişti, defalarca oraya öldüğünü düşündüğü mezar taşının başına gidip konuşmuştu ailesiyle. Ama şimdi bambaşka bir evrende nefes alır gibiydi. Ilgaz’ın yaşadığına, var olduğuna inanmakta güçlük çekiyor, hala yaşananların bir rüya olduğunu düşünüyordu. Ne yapacağını, nasıl davranacağını bilemiyordu. Ferhat ve Sıla çoktan gitmişti. Gece olmuş karanlık etrafı sararken yıldızlar gökyüzünde ışıl ışıl parlıyordu. Rüzgâr onu yalnız bırakmak istemese de Fulya bunun daha iyi olacağını söylediği için saatlerdir camın kenarından sevdiği kızın bahçede ıssız ve sessiz bir şekilde oturuşunu izliyordu. Daha fazla dayanamayan adam Civan ve Fulya’ya dönerek “Ben daha fazla burada böylece hiçbir şey yapmadan duramayacağım. Yanında olmak istiyorum.” Diyerek eline aldığı ince battaniye ile kapıya yöneldi. “Rüzgâr biraz izin ver kıza.” Diyerek ayağa kalktı Civan. “Civan haklı, acı çekmesine bile izin vermiyorsun Rüzgâr. Hazmetmesine müsaade et biraz. Sonra nasılsa gideceksin yanına.” “Anlamıyorsunuz.” Diyerek arkadaşlarına döndü. “Acı bile çekecekse birlikte çekelim, ben onun nefes aldığı yerde yanı başında değilsem yapamıyorum, duramıyorum. Acısını hafifletecek bir şeyler yapmam lazım, ben böyle duramam. O orada tek başına acı çekerken ben burada onun acı çekmesini izleyemem.” Dedi ve onların tek bir cümle daha kurmalarına müsaade etmeden kapıdan dışarıya çıktı. Bahçedeki mobilyalarda kollarını bacaklarına sarmış, dizlerinin üzerine başını yerleştirmiş kızın yanına usulca yaklaştı. Elindeki battaniyeyi kızın omuzlarına doğru yerleştirdiğinde Çağla başına kaldırdı. Gözleri sevdiği adam ile buluştuğunda bir anda hiç beklenmedik bir hareket yaparak ayağa kalktı ve sevdiği adamın kollarına bıraktı kendini. Az önce sessizce nefes alan kız şimdi hıçkırıklara boğulmuş bir vaziyette omuzları sarsılarak ağlıyordu. Rüzgâr beklemediği bir şekilde karşılaştığı bu durum karşısında ne yapacağını bilemez bir hale gelmişti. “Çağla…” dedi isminin altıda binlerce soru nefes alıp veriyordu. “Konuşmayalım Rüzgâr, sadece varlığının gerçekliğine, nefesinin sıcaklığına ihtiyacım var. Kelimeler ya da cümlelere ihtiyacım yok bu gece, lütfen.” Dedi tek solukta. “Tamam .” dedi adam ve onu usulca az önce kalktığı koltuğun üzerine oturttu. Üzerlerine getirdiği battaniyeyi örten adam kızın başını göğsüne yatırarak başına minik buseler kondurdu. Dudaklarının değdiği her yerde huzur çiçekleri açarken kız gözlerini kapatıp dinlenmek istedi. “Ben çok yoruldum Rüzgâr, sadece göğsünde dinlenmeye ihtiyacım var.” Dedi gözlerinden akıp giden tek bir damla adamın gömleğinin üzerine düşüp teninde ıslaklığı hissetmesine sebep oldu. Rüzgâr’ın içi acıdı, yüreği alazlar içinde kaldı. Ona tüm bu olanları hiç yaşatmak istemezdi. Çağla’yı çok önceden, Türker’den de önce tanımak isterdi. İşte o zaman tüm bunlar yaşanmaz belki de bambaşka mutlu bir hayatları olurdu. Kader denen olgunun altında ezilen adam bazen yorum yapma kabiliyetini de yitirdiğini hissediyordu. Rüzgâr, Çağla’yı daha da kendine çekerek sımsıkı sarıldı. Tüm sevgisini hissettirmek için kolları esareti altına aldı. Bu yakınlaşma kızın kendisini güvende hissetmesini sağladı. “Bana bir türkü söyler misin Rüzgâr? Babam…” dedi bir an soluğu kesildi. “Ben üzgün olduğumda benim saçlarımı sever bana türkü okurdu.” Dedi o günlere geri dönmek istediğini, o anın hayali içine sürüklenmek istediğini ima etti. Rüzgâr’ın suratında kırık bir tebessüm oluştu. Gözlerini yıldızlara döndürdü. Dudakları ile genç kızın başına huzur çiçeği açtıran bir buse daha kondurdu. Sesi geceye yayılırken cevabını kıza çoktan vermişti. Rüzgâr’ın dilinden Tümer Avcı’nın “Canımın Canı Yandı” türküsü yankılanırken bir an Çağla doğruldu. Gözyaşları ıslanmış bakışları ışıl ışıl adama bakarken Rüzgâr’ın dilinden türkünün nakaratı yankılanıyordu. “Oy canımın canı yandı Rüzgâr türküyü bitirdiğinde Çağla adamın boynuna sımsıkı sarıldı ve kulağına “Seni çok seviyorum Rüzgâr, hem de çok.” Diyerek fısıldadı. Rüzgâr’ın kolları kızın bedenine sarılırken dilinden sadece “Ben de seni çok seviyorum ömrüm.” Çıkmıştı. İki sevdalı yürek yıldızların altında, tüm geçmişlerine, yaşadıklarına, yaşayamadıklarına rağmen sadece o anın güzelliği içinde gözlerini uykuya teslim ettiler. Belki de uzun zamandır ilk defa bu kadar huzurlu ve mutlu uyumuşlardı. |
0% |