@ugurluay
|
Çağla, gözünü açtığında Rüzgâr’ın kolları arasındaydı. Uzun zamandır huzurla kapatıp mutlulukla açmıştı gözlerini yeni güne. Rüzgâr kolları arasında kıpırdanan kızın hareketleriyle gözlerini açtı. Sevdiği kadının gülen yüzü ile karşılaşmak onun derin bir nefes vermesini sağladı. Başına huzur buseleri konduran adam aklına gelen gerçek ile bir anda yüzü asıldı. Bunu ona nasıl söyleyecekti bilmiyordu. Her şey üst üste gelmişti. Bunca şeyin ardından duyacaklarından rahatsız olacağını ve moralinin çok bozulacağını biliyordu. Kolları arasında olduğu adamın bedeninin gerildiğini, nefesinin sıklaştığını hisseden kız bir an ondan uzaklaşarak yüzüne baktı. Az önceki mutluluk ile dolup taşan yüz ifadesinin yerinde şimdi sert rüzgarlar esiyordu. “Rüzgâr, bir sorun mu var?”dedi endişeli ve tedirgin çıkan sesiyle. “Aslında bunu sana nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum Çağla.”diye karşılık verdi adam. “Kötü bir şey mi var?” “Kötü değil ama yapmamız gereken bir şey var.” Dediğinde kız kaşlarını çatmış bir halde onun devam etmesini bekleyen ima dolu bir bakışla baktı. “Bizim Civan’ın yanına gitmemiz gerekiyor Çağla, hem şikâyetçi olmamız hem de ifade vermemiz gerekiyor. Ayrıca bugün Türker ve diğerleri cezaevine sevk edilecekler.” Çağla bir an duraksadı, sesi kaybolup gitti. Gözleri uzaklara, çok uzaklara dalıp gitti. Geçmişten bugüne gelmesine sebep olan olayları hatırladı bir bir. Ailesini ve dün yaşadığını öğrendiği kardeşini. Her şey allak bullak olmuştu. Ne ummuştu ne bulmuştu bu yolculukta. “Çağla, bunu yapmak zorundayız biliyorsun değil mi? Sana yapılanların cezasını çekecekler, her biri yargı önünde hesap verecek. Ve sen artık resmi evraklarda bir ölü değil yaşayan bir Çağla olarak geçeceksin.” Dedi. Çağla duydukları karşısında ne hissedeceğini bilemiyordu. Gözleri dolu dolu adama baktı ve bir andan ona sıkıca sarıldı. “Sen de yanımda olacaksın değil mi?” dedi gözünden yanağına bir damla süzülürken. “Her zaman hayatım, her zaman yanında olacağım.” Dedi saçlarından bahar kokusunu içine çekerken sırtını şefkatle okşuyordu. Onlar için belki de hayat şimdi en başından başlıyordu. *** Çağla ifadesini vermiş, şikâyetçi olmuştu. Şimdi karakolun önünde Türker ve diğerlerinin dışarıya çıkmasını bekliyordu. Eli sevdiği adamın avuçları içinde, yanı başında Civan ve Fulya ile arkadaş bildikleri insanların karakoldan polis eşliğinde çıkışlarını izliyorlardı. Polisler elleri kelepçeli suçluları bir bir karakoldan çıkarırken ekip araçlarına yönlendiriyorlardı. Her biri perişan bir haldeydi. İlk önce Enis ve Ferda çıktı. Başları önüne düşmüş, Ferda’nın gözleri ağlamaktan şişmiş ve kızarmıştı. “Ferda hastalığının arkasına sığındı tedavi görmek yerine boyun eğdi. Enis ise sevdiğim dedi, gözünü kör ederek her istediğini yaptı. Hem kız arkadaşının hem de Türker’in.” Diyerek fısıltı halinde acıyan gözlerle baktı onlara. Ardından Ekin ve babası çıktı. “Ekin.” Dedi acı bir tebessümle “Saplantılı derecede âşıktı Türker’e, bu hastalıklı bağlılık onu uçuruma sürükledi. Hiç durmadı, kimseye acımadı ve şu an bu hale düştü. Babası ise kızını sevdiğinden değil itibarını düşünüp saygınlık kaybetmemek için bulaştı bu işe. Ama hesap edemedikleri ilahi adaletin varlığıydı.” Ekin ve babası da ekip arabasına bindirildikten sonra arkasından Türker çıktı. Darma duman olmuş, omuzları çökmüş, çaresizlik ve acı içinde kıvranan bir adam gördü Çağla. Türker ikinci adımında onun varlığını hissetmiş gibi birden durdu ve ona doğru bakarak göz göze geldiler. Her şey o anda durup bir bir silindi. Türker hayatını adamaya niyetli olduğu gözleri gördüğü an soluğunun bıçak gibi kesildiğini hissetti. “Çağla.” Diye dilinden fısıltı halinde döküldü kızın ismi. Çağla istemsizce bir adım attığı sırada Rüzgâr’ın elini sert tutuşu ile durmak zorunda kaldı. Kız Rüzgâr’a döndüğü sırada adamın sert ve anlam veremediği bakışları onu uyarır gibiydi. Rüzgâr, Türker’in değil ona bakması aynı yerde nefes almalarına bile müsaade etmek istemezken Çağla’nın onun yanına gitmek için adım atmış olması canını sıktı. “Lütfen izin ver,” dedi. Rüzgâr bir an bocalasada Civan’ın araya girişi “İzin ver Rüzgâr, Çağla’ya bir şey yapamaz merak etme, hepimiz buradayız.” Dedi. Rüzgâr istemeyerek de olsa onunla birlikte Türker’in yanına doğru ilerledi. Civan “Arkadaşlar iki dakika müsaade edin.” Diyerek onların Türker’i arabaya bindirmesine engel oldu. Türker’in iki tarafında polis memurları elleri kelepçeli halde gözleri Çağla’nın gözlerindeydi. Ne bulunduğu durum ne de Çağla’nın elini tutan kuzeni Rüzgâr umurundaydı. “Beni bunlar ile durdurabileceğini mi sanıyorsunuz?” dedi Rüzgâr’a tükürürcesine. “Bana bak Türker asabımı daha fazla bozma, kes sesini. Sen ne yaptıysan kendin yaptın. Herkes sonunda hak ettiğini aldı. Yaptıklarınızın bedelini ödüyorsunuz.” “Ben bedel ödemem ödetirim Rüzgâr. Bunu çok yakında anlayacaksın.” “Hiç de öyle bir durumun olduğunu düşünmüyorum.” “Sen benden Çağla’yı aldığını zannediyorsun ama yanılıyorsun. O hep benimdi, o hep beni sevdi. Ben sana onu yar etmeyeceğim ve sen hiçbir şey yapamayacaksın. Bana engel olamayacaksın.” “Öyle mi? Çok merak ediyorum Türker parmaklıklar ardından ne yapacaksın gerçekten merak ediyorum. Nasıl engel olacaksın birlikte olmamıza.” “Türker, Rüzgâr saçmalamayı kesin artık.” Diyerek Civan araya girmese iki adamın birbirine laf söz söyleme sanatı devam edecekti. Onun uyarısı ile Türker fazla zamanının kalmadığını anlamış bir halde Çağla’ya döndürdü bakışlarını. “Ben seni çok sevdim ve hala köpekler gibi seviyorum. Hayatımda sana dair tek bir hata yaptım o da tüm hayatıma mal oldu. Zamanı geriye sarabilsem senden başka hiç kimseye inanmazdım. Senden tek bir hatam için özür diliyorum. Sana inanmadığım için affet beni Çağla.” “Sen benim gençliğimdin Türker, siz benim hayatımı elimden aldınız. Şimdi utanmadan affet diyorsun. Benim sana af kapılarım kapalı, seni asla affetmeyeceğim. Sen hissettiğin şeylere aşk diyorsun ben sadece hazımsızlık diyorum. Seni bu hale getiren bana olan sevgin değil, benim Rüzgâr ile olmam. Bir başkası olsa umurunda bile olmazdım. Senin aşk dediğine ben sadece kıskançlık diyorum. Çünkü sen aşktan, sevdadan anlayacak kabiliyete sahip bir adam değilsin.” Dedi. “Peki öyle olsun Laviniam, öyle olsun, canın sağ olsun.” Dedi ve artık konuşmayacağını hissettirir gibi polislere gitmek istediğini söyledi. Türker’in ve diğerlerinin gidişi, onların her an uzaklaşmalarıyla saniyeleri içinde Çağla üzerinden büyük bir yükün kalktığını hissetti. Kalbini sıkan eller ve nefesini boğazlayanlar bir bir silinip gitmişti sanki hayatından. Civan “Gelişmelerden sizi haberdar edeceğim, ama içeriden uzun bir süre çıkmaları zor gibi görünüyor.” Dedi ne düşüneceği ne hissedeceğini bilemez haldeydi. “Hak ettikleri belayı buldular sonunda,” diyen Rüzgâr derin bir rahatlama içindeydi. Çağla’yı kendisine döndürüp onun içinde bulunduğu ruh halinden çıkarmak için gözlerinin içine bakarak “Hazır mısın?” dedi. Genç kız kaşları çatılmış bir halde “Neye?” diyerek karşılık verdi. “Kardeşine, Ilgaz’a gitmeye hazır mısın?” dedi. Çağla derin bir soluk bıraktı “Gerçekten mi? Yani hemen şimdi görebilir miyim kardeşimi?” dedi. Başını olumlu anlamda aşağıya yukarıya sallayan adama “Hazırım. Bir an öne kardeşimi görmek istiyorum.” Diyerek karşılık verdi. Dakikalardır sessiz olan Fulya anın heyecanına ve güzelliğine dayanamayarak Civan’a sımsıkı sarılarak ağlayama başladı. Çok duygulanmıştı. Çağla’yı kısa bir süredir tanıyordu ama onun yaşadıklarını öğrendiği günden bu yana hep yanındaydı. Çok mutlu olmasını istiyordu. Ve gerçekten mutluluğu sonu kadar hak ettiğine inanıyordu. |
0% |