Yeni Üyelik
43.
Bölüm

42.BÖLÜM

@ugurluay

V

Çağla’nın aylardır yaşadığı tüm her şey onu amansızca hırpalamıştı. Bazen düşünemedi, bazen konuşamadı, bazen de yanlış kararlar alma yolunda emin adımlar ile ilerledi. Ama o kararları Rüzgâr esmesiyle birlikte yerle bir etmeyi her zaman başarmıştı. Şimdi eli sevdiği adamın avuçlarında, başı onun göğsünde sahiplenircesine yer bulmuşken tüm geçmişi bir film şeridi gibi gözünün önünden akıp gidiyordu. Yaşadığı acı dolu talihsizlikler ciğerlerinde ıstırap dolu bir sancıya sebep olurken kardeşinin nefes aldığı yaşıyor olması onu derin bir rahatlamaya sürüklüyordu. Gözlerini kapayarak Rüzgâr’ın göğsü üzerinde derin bir soluk alıp verdi. Kendine güç toplamaktı niyeti, dakikalar sonra yaşanacak karşılaşma için dirayetini toplamaktı tek derdi. Sinesine sığınarak daha sıkıca sarıldı ona. Adamın dudaklarının sıcaklığı kızın hareketlenmesi ile birlikte onun alnında yerini buldu.

“Ben yanındayım, sakın korkma.” Diyerek döküldü dilinden rahatlatıcı bir tınıyla kelimeler. Artık kendi içindeki intikamın yangını sönmeye başlamıştı. Çağla’nın elinin avucunun içini dudaklarına götürdü. Sıcak nefesini avuçlarının içinde hisseden kız bu efsunlu temas ile içinde bir yerlerde pıtırdayan bir coşku hissetti. Onun için birçok şeye göğüs germiş, bir gün bile bundan rahatsızlık duymamıştı. Her şeye ve ona acı veren herkese karşı durmayı çok iyi öğrenmişti. Rüzgâr aklındaki binlerce cümle ile Çağla’ya baktı. Yüzünü ezberlercesine, her bir noktasını zihnine nakış gibi işledi. Nefesi kesildi duru güzelliği karşısında. Bazı insanlar bazı yüreklerin ömrüne hediyedir. Çağla’da Rüzgâr’ın ömrüne eşsiz mucizevî bir armağan gibiydi. Onun varlığı olumsuz tüm düşüncelerini bertaraf ederken zihnindeki gerginliği ortadan kaldırmıştı. Rüzgâr ve Çağla yılların vermiş olduğu yorgunluğun omuzlarındaki yüklerinden kurtulduklarını hissederken kulaklarına dolan ses ikisini de gerçek dünyaya geri dönmesini sağlamıştı.

Civan “Geldik.” Diyerek arka koltukta huzurlu dakikalar geçiren çifte döndürdü bakışlarını. Fulya da tedirgin sesi endişeli bakışlarıyla konuşmaya başladı.

“Ferhat ve Sıla bizi bekliyorlar. Ilgaz’ın durumunu biliyorsun Çağla, şu an için ablası olduğunu söylemeni istemiyorum. Bu durumu zamana yayarak pedagog eşliğinde ilerleyeceğiz. O daha küçücük ne olur onu zorlayacak hareketlerde bulunma.”

“Ben onun ablasıyım Fulya, evet büyük bir şok yaşadım ama asla onun zarar göreceği bir harekette bulunmam.”

“Biliyorum Çağla, affet ne olur. Yaşadığın onca şeyin ardından senin de desteğe ihtiyacın var ve kendini daha kötü bir ruh haline sokacak bir yanlışa sürüklemeni istemediğim için söyledim tüm bunları. Yoksa bilinçli olarak ona zarar vereceğini düşündüğümden değil. Ne olur beni yanlış anlama. Ben yalnızca çocuklar söz konusu olduğu zaman daha da hassas oluyorum.”

“Tamam Fulya, yanlış anlamadım ama artık gitmek istiyorum ve bir an önce kardeşimi, miniğimi görmek istiyorum.”

Fulya e Civan ona anlayış ile başını olumlu anlamda sallarken Rüzgâr Çağla’nın arabadan inmesi için ona fırsat verdi. Şimdi Çocuk Esirgeme Kurumunun önünde Çağla, Rüzgâr, Fulya ve Civan ne yapacaklarını bilmez bir halde dikiliyorlardı. Rüzgâr cebinden telefonu çıkarak Ferhat’ı aradı.

“Ferhat biz geldik kapının önündeyiz. Siz nerdesiniz? Tamam geliyoruz.” Diyerek telefonu kapattı. Çağla’ya dönerek “Bizi içeride bekliyorlar. Gidelim mi?” dedi. Gözlerinden dolup taşmaya hazırlanan damlalar kalbinin hızla atmaya başlamasıyla soluğunun kesilmesine sebep oldu.

“Ben…” dedi az önceki kendinden emin kız gitmiş küçük bir kız çocuğuna dönüşmüştü sanki. “Korkuyorum Rüzgâr.” Dedi.

“Korkma.” Diyerek elleriyle kızın yüzünü avuçları içine aldı. Başparmaklarıyla yanağından akmaya başlamış yaşları silerken “Ilgaz senin kardeşin, ne kadar küçük olsa da seni hatırlayacaktır. Bugün olmasa da yarın, yarın olmasa da daha sonra. Hatırlayacak ve yanımıza alacağız kardeşini, ama sabırlı olmalıyız. Onun küçücük bir çocuk olduğunu asla unutma ve ne olur yanında ağlama. Konuşamadığını ve korkabileceğini sakın unutma olur mu güzel gözlüm?” Dedi.

Çağla yanaklarında adamın avuçlarının sıcaklığını hissederken gözlerindeki güven ve umuda sıkı sıkıya tutunarak “Tamam.” Diyen tek kelimesini karşılık olarak vermişti.

Fulya ve Civan’da olacak olanlardan tedirgin bir halde sessizce onların yanlarında dikiliyorlardı. Ani beklenmedik bir durumun yaşanma ihtimaline karşılık Fulya’da gelmek istemiş ve sonrasında ise en güvendiği arkadaşlarından olan pedagog ile görüşme ayarlamıştı. Şimdi ise hep birlikte çocuk esirgeme kurumuna adım adım ilerliyorlardı. İçeriye girdiklerinde etrafta çocuk sesleri yankılanıyordu. Annesi, babası tarafından terk edilmiş, ailesini kaybetmiş, bakılamayacağını anlayınca yurda bırakılmış, daha nice çocukların evleri olan yurdun içine girdiği an yüreğini bir hüzün kapladı Çağla’nın. Herkesi alıp götürmek, tüm çocukları ailelerine kavuşturmak istedi. Hiçbir çocuğun annesiz, babasız kalmasını istemiyordu. Her çocuk aile sıcaklığı içinde mutlu bir yuvada büyüsün istiyordu. Ama imkânlar ve şartlar bazen bambaşka bir boyuta sürükleyebiliyordu. Bazen şartlar bazen de imkânsızlıklar…

Fulya’nın ise hissettikleri bambaşkaydı. İçini bir acı kapladı. Civan sevdiğinin ne hissettiğini anlamış gibi omuzlarından tutup sıkıca güven verdi ona. “Geride kaldı her şey güçlü ol.” Diyerek kulağına fısıldadı. Civan’a aşk dolu bakan kadın “İyi ki sen.” Diyerek fısıldadı. Zamanında Fulya’da yaşamıştı çocuk esirgeme kurumunda ve Civan ile çok sonra tanışmışlardı. Şimdi ise geçmişte yaşadığı olaylar gözünün önünde canlanırken tutunduğu tek şey sevdiğinin ümit dallarıydı.

Sıla hızlı adımlar ile arkalarından yetişti. “Hoş geldiniz.” Dedi ve tüm herkesin elini sıktı. “Ferhat Ilgaz’ın yanında, birlikte oyun oynuyorlar. İsterseniz size önce bir şeyler ikram edeyim.” Dese de Çağla “Ben bir an önce kardeşimi görmek istiyorum.” Diyerek onun teklifini baştan reddetti. Sıla ve Ferhat ona ne kadar ılımlı yaklaşsa da Çağla asla yakın davranamıyor bunu karakterine saygısızlık olarak görüyordu. Sıla ona anlayış dolu bir bakış atarak “Tamam o zaman buradan gidiyoruz.” Diyerek yönlendirici oldu. Sıla önden ilerlerken Çağla nefes almakta güçlük çektiğini hissetti. Kalbi kulaklarında atıyor gibiydi. Her adımda bir yandan da rahatladığını hissediyordu. Hayatta var olmak için bir sebep vermişti Allah ona, hem de herkesten her şeyden vazgeçtiği anda. Sanki bir işaretti bu. “Vazgeçme zamanı değil. Daha vaktin var.” Diyordu sanki ilahi bir güç. Çağla bunu yürekten hissediyordu. Adımlarını hızlandırırken camekânlı bir bölümün arkasına geçtiler. Çağla bir anda ne hissedeceğini ne düşüneceğini bilemedi. Camların ardında kardeşi vardı. Ferhat ile oturmuşlar ve masanın üzerinde bulunan oyun hamuru ile oynuyorlardı. Ferhat masanın üzerine hamurlar ile kurduğu oyunu anlatır gibiydi. Ilgaz ise ona tebessüm ediyor gözlerinden onu sevdiği anlaşılıyordu. Camın üzerine ellerini yerleştiren kız onu sever gibi “Ilgaz’ım.” Dedi. “Ne kadar da büyümüşsün sen böyle ablam.” Dediği an yanağından acı dolu bir damla süzülüp gitti. Sıla ona biraz durumdan bahsetti.

“Biliyorsun Çağla biz Ilgaz’ın koruyucu ailesiyiz. Aslında kendi evladımız bildik biz Ilgaz’ı. Depremden sonra hiç konuşmamış. Seni anlar, tepki verir ama asla konuşmaz buna hazırlıklı olmanı istiyorum. Ilgaz senin yıllar önce bıraktığın 5 yaşındaki kardeşin değil. Bunu asla unutma olur mu?” dedi dikkatli olması yönündeydi ses tonu.

Çağla ne Sıla’yı duyuyor ne de onu algılayabiliyordu. Tepkisiz bir halde transa geçmiş gibi yıllar önceki kardeşinin ne kadar büyüdüğünü izliyordu. Onu tanımamasından ölesiye korkuyordu. Rüzgâr bu konuşmaların ve sürekli Çağla’yı uyaran kişilerin artmasına daha fazla tahammül edemediği için “Sıla biz artık Ilgaz’ı görmek istiyoruz. Sizler de yanımızda olacaksınız zaten herhangi bir olumsuzluk yaşanmayacak. Ilgaz Çağla’nın kardeşi bunu unutmayın lütfen.” Dedi daha fazla uzatmaması için.

Sıla “Tamam.” Diyerek kapıyı tıklattı ve içeriye girdi. Ferhat’ın bakışlarına hüzün yerleşirken Ilgaz başını kapıya yönlendirdi. İçeriye giren kişileri gördüğü an Ilgaz tedirgin oldu ve hemen ayağa kalkarak Ferhat’ın arkasına gizlendi. Çağla kardeşinin bu hareketi karşısında bir an irkildi ve adım atmayı bıraktı. Evet, herkes ona söylemişti ama bu anı yaşamayı içten içe hiç beklemiyordu. Kardeşi onu görür görmez hatırlar zannediyordu. Ama Ilgaz onu tanımamıştı. Bu yaşadığı an Çağla’nın ömrü hayatında yaşadığı en büyük acılara eş değerdi. Kardeşi, ablasının bir tanesi, kanından canından öte nefes alan tek ailesi onu tanımamıştı.

Sıla ortamdaki gerginliği anlamış ve hemen Ilgaz’ın yanına gitmişti.

“Ilgaz, arkadaşlarıma merhaba demek ister misin? Korkmana gerek yok, gelenler benim ve Ferhat abinin arkadaşları.” Dedi. Ilgaz Sıla’nın gözlerinin içine bakarak ondan güven almak ve doğruyu söylediğine inanmak istedi. Gözlerine baktığında oradaki gerçekliği fark etmesiyle yüz hatları rahatladı. Ardından Sıla Ilgaz’ın elinden tutarak tek tek gelenleri tanıştırdı. Sıra Çağla’ya geldiğinde “Çağla ablana da merhaba diyelim mi?” dedi. Ilgaz konuşmadan elini ablasına uzatmıştı. Çağla elini sıkmak yerine göz hizasına gelmiş “Merhaba Ilgaz, izin verirsen sana sarılabilir miyim?” dedi. Ilgaz bir adım geri giderek Sıla’ya baktı. Sıla “Sen istersen sarılabilirsin Ilgaz bizim için herhangi bir sakıncası yok.” Dedi. Biraz düşünen çocuk Çağla’ya bakarak başını olumlu anlamda salladı. Mutluluktan yüzünde çiçekler açan genç kız “Teşekkür ederim. “diyerek kardeşine sımsıkı sarıldı. Kokusunu derince içine çekerken kalbi “Kardeşim.” Diyerek sayıklar gibi kavuşma anını yaşıyordu. Orada bulunan herkesin gözleri dolarken bu anın gerçekliğine hala inanamıyorlardı. Çağla kardeşinin kokusunu içine çekmiş derince solurken birden geçmişe daldı zihni. Kardeşini uyutmak için beşiği başında annesinden öğrendiği ninniyi okurdu. Dilinden birden bu ninni dökülmeye başladı. Herkes ne olduğunu anlamıyordu. Çağla’nın dilinden Kayahan- İpek’in “Annesi onu çok severmiş” ninnisi dökülüyordu. Ilgaz duyduğu ninni ile bir an duraksadı ardından burnuna dolup taşan kokunun tanıdıklığı ona bir şeyler hatırlatamaya başladı. Elleri fark etmediği bir anda usulca ablasının boynuna dolandı. Gözlerini sımsıkı kapadı. Yüzünde bir gülümseme oluştu. Ve işte o an tüm herkesin ihtimal dahi vermediği bir şey gerçekleşti. Ortam içinde yankılanan “Ablam.” Diyen ses Çağla’nın sesinin kesilmesine diğerlerinin ise gözlerinin irice açılmasına sebep olmuştu. İşte o an gerçek bir mucize yaşanmıştı. Ilgaz yıllar sonra tekrar konuşmaya başlamış ve ablasını hatırlamıştı.

Loading...
0%