Yeni Üyelik
46.
Bölüm

45.BÖLÜM

@ugurluay

Adım adım gidiyordu sevdiği kadına. Onun varlığı ömrüne büyük bir lütuftu. Yokluğunun ihtimali ıstırapların en büyüğüydü. Mahrum kaldığını hissetmek gönlünün kimyasını bozuyor, yürek ayarının musibete uğramasına sebep oluyordu. Canının nuru, gönlünün ahvaliydi o. Bakışlarının yolculuğunun vuslata erdiği yer, yüreğinin kabuklarını kırmayı başaran, göğüs kafesi içinde ritmi hızlandıran, heyecanla tuttuğu nefesi yüreğiyle şereflendiren aşka adım adım yürümesini sağlayan kadındı o. Aleve sarılmış yüreğindeki aşk ile kaderini mühürlemeye gidiyordu Rüzgâr. Sevdiği kadının ellerinden tutmak, kalpten kalbe yol almak istiyordu. Yüreğindeki sakındığı sevdasını artık sonsuza kadar helal kılmak istiyordu. Yaşadığı tüm acılarını, geçmişini, mazisini akıttığı hüzün damlalarını geride bırakmak istiyordu.

Rüzgâr sonunda sevdiği kızın kapısına, gelin odasının girişine gelmişti. Kendi odasından onun odasına gelene kadar geçen süre içinde zihninden geçen her şeyin esiri olan adam bir anda tüm bildiklerini unutmuştu. Bugünün, bu gecenin unutulmaz olmasını istiyordu. Artık sonsuza kadar her şey bitmişti. Türker ve tayfasının yaşattığı ve sebep oldukları geride kalmıştı. Rüzgâr’ın tek amacı Çağla’nın ve kardeşi Ilgaz’ı son nefesine kadar mutlu etmekti. Eli kapının kulpuna uzandığı an nefesini tutup kapıyı açması ve içeriye attığı ilk adım ile heyecanının zirveye ulaştığını hissettirdi. Rüzgar kapının ardında hayatına anlam katan güzelliğin sahibi,aşk ile dolup taşan anlam dolu bakışlara sahip kadını gördüğünde yüreğinin teklediğini hissetti. Adım atamaz bir halde bulunduğu yerde kala kalırken gözleri akmaya hazır damlalara ev sahipliği yapıyordu. Etraftaki herkes bir bir silinip giderken sadece o, bir tek Çağla vardı. Yer, mekân her şey birden bire yok olup gitmiş, bambaşka bir âlemde nefes alıp vermeye başlamışlardı. Çağla beyazlar içinde Rüzgâr’ın kalbinin yerinden çıkıp gitmesine sebep olmuştu. Tepeden tırnağa hayran bakışlarını ondan esirgemeyen adam gördüklerinin hoşnutluğu ile büyülenmiş gibiydi.

Çağla ince askılı bir gelinlik tercih etmişti. Kol altından itibaren sarmaşık şekilde güpürler inerken göğüs ve sırt dekoltesi istediği orantıdaydı. Bedenini sarıp sarmalayan modelin üzerinde güpürlü sarkıtlar yer alırken, sade bir makyaj ile sevdiği adamın gönlünü fethetmişti. Saçlarını doğal bir topuz yapan genç kadın incilerle süslenmiş zarif bir taç takmıştı.

Rüzgâr “Çağla…” diye fısıldarken bakışlarındaki hayranlık yanlarında bulunan Fulya’nın kıkırdamasına sebep oldu. Duyduğu rahatsız edici ses ile sert bakışlarını Fulya’ya çevirdi.

“Sen de mi buradaydın?” diyerek ona çıkıştı.

“Valla kusura bakma Rüzgâr, her ne kadar Civan bana haber verip sizi yalnız bırakmamı söylese de inan ki ben bu anı kaçırmazdım.” Dedi ona göz kırparak.

“Siz karı koca nasıl da uyumlusunuz öyle?”diyerek kinayeli bir şekilde konuştu.

“Ayıptır söylemesi öyleyizdir canım. Bizim buzlar prensimizin güzeller güzeli Çağla’mızı gelinlik ile gördüğü o ilk anı ölsem de kaçırmazdım. Civan’a ve sana rağmen burada kaldım.”

“Fulya bugün keyfin de formunda çok yerinde bakıyorum da.”

“Öyle Rüzgâr’cığım Allah bozmasın ama şu güzel güne şahitlik edeceğim için benden mutlusu yok şu anda.”

“Şahitlik derken.” Dedi bakışlarını Çağla’ya döndürerek.

“Aaa sen söylemedin mi Rüzgâr’a?” yapmacık bir kızgınlık edasıyla suratını ekşitti.

“Neyi?” diyerek kaşları çatıldı adamın.

“Çağla’nın nikah şahidi ben olacağım, gerçi biraz emrivaki yapmış olabilirim ama kocam senin şahidin olacaksa Çağla’nın şahidi de mutlaka ben olmalıyım. Bizim gibi çok mutlu ve güzel bir evliliğinizin olması için.”

“Çağla.” Diyerek bu defa sorgulayıcı bakışlarla ona döndü.

Çağla son zamanlarda Rüzgâr ve Fulya’nın atışmalarından çok yorulmuştu. Fulya dışarıdan sert, otoriter gözükse de sevdiği insanları sahiplendiğinde de bir o kadar çocuksu, şefkatli ve samimi oluyordu. Ve sevdiklerini ölesiye kıskanıyordu. Çağla’nın başından geçen her şeyi öğrendiği andan itibaren ona sahip çıkmış, Rüzgâr ile en ufak bir gerilim yaşadıklarında onu yerden yere vururcasına cümleler sarf etmişti. Şu sıralar ise en büyük zevk alanı Civan’a rağmen Rüzgâr’ı hırpalamaktı. Çağla’dan mezarlıkta yaşananları dinlemişti. Artık Çağla’nın tek bir üzüntü bile yaşamasını istemiyor buna arkadaşı sebep olursa da bir şekilde hıncını alıyordu.

“Canım, Fulya sana takılıyor, emrivaki falan yapmadı. Ondan şahit olmasını ben istedim.” Dedi onu sakinleştirmek istedi.

Rüzgâr, Fulya’nın kışkırtmalarını es geçip Çağla’nın yanı başına geldi. Yüzünde tatlı bir tebessüm ile yüzünü avuçları içine aldı. Parmakları ile yanaklarını okşarken gözleri sevda diye inliyordu. Dudakları kadının alnına değerken adeta alnının her zerresini okşuyordu. Bu sıcak temas genç kadının gözlerini büyülenmişçesine kapatmasını sağladı.

“Sensedim ömrüm, hem de öyle bir sensiz sana hasret kaldım, öyle bir özlem ile susadım ki sana.” Dedi fısıltı halinde. Çağla duyduklarından hoşnut bir şekilde dudak kenarları yukarıya doğru kıvrılırken kolları adamın boynuna dolandı.

“Sen benim ümit ağacımı yeşerttin, kurtuluş yolum olurken gönlümden geçen efsunlu bir sır gibiydin. Çok sevdim seni Rüzgâr, hem de çok.” Dedi kulağına gerçekleri fısıldadı. Onların bu halini bozmak istemediği için yerinden kıpırdayamayan Fulya şu an Civan’ın ne kadar da haklı olduğunu anlıyordu. Adam açık açık oradan uzaklaş onları yalnız bırak demişti ama inat eden Fulya şimdi çakılı kaldığı yerde cezasını hareketsiz kalarak çekiyordu. Nasıl çıkacağını bilemediği gelin odasında nefes almak, varlığını hissettirmekten çekinir olmuştu. Tam da o esnada aralık kapıdan içeriye dalıp gelen Civan büyülü atmosferi bozmayı başarmıştı.

“Hah nerdesin sen Fulya seni arıyorum her yerde.” Dediği an bakışları birbirine sarmaş dolaş olmuş gelin ve damadı gördü. “Eyvah, yandım.” Bakışı attı. Rüzgâr kulağında çınlayan arkadaşının sesiyle kaskatı kesilirken birden ona doğru öfkeyle döndü.

“Sizi bana bela diye mi dost diye mi verdiler benim başıma? Karı koca en güzel anlarımızın katili olmak için mi buradasınız?” dedi. Sesi öylesine huysuz ve sertti ki Civan az sonra bir volkanın patlayacağını hissetti.

“Aman sakın patlama dur, tek cümle dahi etme ben Fulya’mı da buradan alıp götürüyorum. Ben alıştım ama o senin gazabını kaldıramaz.” Dedi ve karısının elinden tutup odadan çıkarmak için çekiştirdi. Fulya hızır gibi yetişen kocasının sesindeki tınıdan hemen oradan uzaklaşmaları gerektiğinin farkında olduğu için hiç ona itiraz etmeden peşinden sürüklenircesine gitti. Onların bu çıkışına Rüzgâr kaşları çatık izlerken, Çağla şefkat dolu bir gülümseme ile izledi.

“Aaa çatma kaşlarını artık Rüzgâr, niyetlerinin kötü olmadığını biliyorsun. Bu kadar kızacak bir şey yok ortada.”

“Niyetleri iyi olmasa senin yanında barınamazlar zaten hayatım. Ama Fulya’nın bana karşı sürekli seni koruması sinirlendiriyor beni.” Dedi itiraf edercesine. Çağla adamın yanağına elini koyarak okşamaya başladı. Rüzgâr kadının avucunun içine dudaklarını bastırıp kokusunu derince içine çekti. “Bir başkasının seni benden koruma ihtimali düşüncesi canımı yakıyor.” Dedi.

“Yanmasın canın, çünkü canın benim canım.”

Rüzgâr kızı kollarının arasını aldığında boyun köküne dudaklarını bastırdı ve kokusunu derince içine soludu. Gözlerini sımsıkı kapatarak içinden kopup gelen diline dolanan cümleleri bir bir sıraladı.

“Can cevherimsin, yüreğini kıble ettim ömrüme, senden tek bir nefes ile aşkınla diriliyorum ben. Sana rüzgar olmak istiyorum.” Dedi. Çağla bir an ondan uzaklaştığında gözlerinden aşk damlalarının süzülüp geldiğini gördü adam. Bakışları titrerken Çağla’nın gözlerinden akıp giden yaşlardan tane tane öptü içinde kalan son kırıntı acılarını da silmek ister gibiydi. “Sabır ocağı bildim yanı başını” dedi bir damlayı daha öptü, “Sensiz kaldığım ölüm kuyularından çekip çıkardın beni,” dedi ve öptü. “Can kafesine sıkışmış bir intikam ile çıkmış olsak da bu yola, yüreğimin toprağı senin ellerinde, ister yak ateşe ver, ister ek sula çiçekler açtır. Sen benim gönlümü terbiye eden aşkın sahibi tek kadınsın. Baban kadar güvendiğin, abin kadar sırtını dayayarak güvendiğin adam, sevdanda sığındığın liman olmak istiyorum Çağla.” Dedi ve yüzünü tekrar avuçları içine aldı. “Seni çok seviyorum.” Diyerek bakışlarını aşk ile buluşturdu.

“Seni seviyorum Rüzgâr, anlatmanın mümkün atı yok bu duyguyu ya da hissettiklerimi. Gözlerim anlam dolu bakışlarına değdiği an sol yanım alev alev yanıyor, bir kuş gibi amansızca umarsızca kanat çırpıyor sendeki özgürlüğüne.”

“Hasretliğimin adı muhtaçlığa dönüştü be güzelim. Senin tek bir bakışın benim yüreğimi alazlar içinde dağladı.”

“Öncelediğim hislerimin başkahramanısın, adının yanında aşkın ezgileri yükseliyordu avuç içlerimden semaya doğru.”

“Çağla…” dedi sımsıkı sarıldı tekrar, “Hazır mısın? Hak ettiğimiz mutluğu yaşamaya, bu geceyi en özel anılarımızın içine katmaya hazır mısın?” diyerek biraz uzaklaştı ondan. Yanaklarında hala aşk damlarının izleri olsa da dudakları mutlulukla yukarıya doğru kıvrıldı.

“Hazırım Rüzgâr, ben seninle her şeye hazırım.” Dedi.

Rüzgâr sevdiği kızın elinden tutarak kapıya doğru yönlendirdi. Çağla yaşadığı tüm güzel dakikaların ardından bir anda adım atmayı bıraktı ve yüzüne endişe perdeleri düştü. Rüzgâr kaşları çatık bir halde ona dönerken ne olduğunu anlamaya çalıştı.

“Bir sorun mu var Çağla? Sen iyi misin?”

“Rüzgâr belki sırası değil ama Türker…” dedi ve cümlesini tamamlayamadan Rüzgâr’ın hiddeti kesip attı.

“Ne oldu? Benden sakladığın yine bir şey mi var? Bir şey mi gönderdi o şerefsiz tekrar?” diyerek sorularını ardı ardına sırladı. Çağla onun hiddetinden tedirgin olsa da “Bir şey olmadı Rüzgâr, o bu geceden uzak duracak değil mi?” dedi bozulmasından korktuğu bir rüyadan uyandırılmak istemediğini anlatmak ister gibiydi. Rüzgâr derin bir soluk bırakarak ona güven verircesine baktı.

“Sana söz güzelim, Türker bu gecede hatırlayacağımız en son şey bile olmayacak, biz çok mutlu olacağız ve bir daha onun adını bile anmayacağız. Korkma üzülme artık.”

“Buna o kadar inanmak istiyorum ki…”

“Bana güven Çağla, gerekli tüm önlemler alındı. Bugüne kadar verdiğim tüm sözleri tutmuşken bu sözüme de itimat etmeni istiyorum ve gülümsemek dışında hiçbir şeyi düşünmeni istemiyorum.”

“Sana inanıyorum Rüzgâr, sözüne de güvenim sonsuz.” Dedi. Rüzgâr onu kendisine çekip alnına minik bir buse kondurdu. “Hadi artık gidelim, muhteşem düğünümüz ve davetlilerimiz bizi bekliyor.” Dedi. Çağla gerçekten sevdiği adamın sözüne güveniyordu. Peki ya gerçekten verilen sözler ve duyulan güvenler olacakları engelleyebilecek miydi?

Loading...
0%