@ugurluay
|
3 Saat sonra Verilen sözler, itimat edilen güvenler… Yarım kalmışlık ve çaresizlik. Şu an Rüzgâr’ın hissettiği tek şey büyük bir korkuydu. Temiz ruhunun saniyeler içinde zifiri karanlıkta an be an kirlendiğini hissediyordu. Ayrılık ateşi kavuruyordu tüm hücrelerini. Oysa birkaç saat önce nasıl da mutlulardı. Bir hayal âlemi içinde nefes aldıklarını düşünürken büyük dehşet verici bir kâbusa gözlerini açacaklarını bilemediler. Rüzgâr dakikalardır kamera görüntülerinin yansıtıldığı ekrana kilitlenmiş bir halde nefes dahi almadan bir adım öteye gidemiyordu. Görevliler, polisler, korumalar dört bir yandan Çağla’yı arıyordu. Ama hiçbir yerde yoktu. Ona dair tek bir ize rastlamamışlardı. “Hala bir şey bulamadınız mı?” diye öfkelenen adam güvenlik odasının içinde bir ileriye bir geriye giderek volta atmaya başladı. Bir ömür yanı başında nefes alacağım dediği kadın ortalarda yoktu ve o hiçbir şey yapamıyordu. Eli kolu bağlanmış elinden hiçbir şey gelmiyordu. Omzuna dokunan ele kafasını döndürdüğünde öfkesi daha da perçinlendi. “Biraz sakin ol Rüzgâr, bulacağız Çağla’yı.” Diyen kişi arkadaşı Civan’dı. “Bulacağız öyle mi Civan Efendi, sen bu söylediğine gerçekten inanıyor musun?” diyerek omzundaki elini sertçe geriye doğru silkeledi. Civan arkadaşının can yangını içinde savrulup gittiğinin farkındaydı ama Rüzgâr’ın bir an önce kendisini toparlaması lazımdı. Aksi takdirde işini yapan herkese bitip bilmeyen öfkesiyle çıkmaza sokarak işlerini yapmalarına engel oluyordu. “Sen gelsene biraz benimle dışarıya.” Diyerek kolundan çekiştirmeye başladı. “Defol git başımdan Civan, canım burnumda zaten hıncımı senden çıkarmayayım.”dedi bakışlarını tekrar ekrana sabitledi. “Hala niye bulamadınız? Bu kadar mı zor? Bu kız benim yanımdan sadece 10 dakika ayrıldı ve lavaboya gitti. Gittiği yer, güzergâhı saati her şey belliyken ne demeye bulamadınız hala.” Diyerek bilgisayarın masasına arka arkaya şiddetli bir şekilde vurmaya başladı. Civan onun kontrolden çıktığını fark ettiği an omzundan tutup zorla çekiştirerek çırpınışlarına aldırmadan sürüklemeye başladı. “Bıraksana beni Civan, bırak diyorum sana.” Diye kükrese de karşısındaki adam onu çekiştirerek güvenlik bölümünden zorla çıkardı. “Bıraksana ulan bırak.” Dedi ve arkadaşının geriye sendelemesine sebep olacak şekilde onu geriye doğru savurdu. Üstünü başını düzeltemeye çalıştı. “Bak Rüzgâr canın yanıyor, üzgünsün, çaresiz hissediyorsun anlıyorum seni.” “Sen neyi anlıyorsun Civan? Yaşamadan bilemeyeceğin, anlayamayacağın şeyler hakkında ahkâm kesme. Bana karının cümleleriyle de gelme sakın.”dedi parmağını havada tehditkâr bir biçimde salladı. “Şimdi çekil önümden yoksa seni de ezer geçerim. Şu saatten sonra bir Allahın kulu beni tutamam duydun mu beni?” Dedi arkadaşına sırtını dönmüş az önce yaka paça çıkarıldığı yere doğru ilerlerken Civan’ın sözleriyle yerinde kala kaldı. “Çağla’nın ortadan kayboluşuyla ateşten bir gömlek giydin, korku tüm hücrelerini ele geçirdi. Bunu görmek için yaşamaya gerek yok Rüzgâr, onu ne kadar çok sevdiğini biliyorum ama işini yapan insanları zora sokmaktan, Çağla’ya bulmamıza engel olmaktan başka hiçbir şey yapmıyorsun.” Rüzgâr arkadaşının cümleleriyle omuzları düştü. Gözlerini kapatıp derin bir nefes verdi. “Ben…” dedi soluğu acının yasını tutar gibiydi. “Ben çok korkuyorum Civan, ben ilk defa bu kadar sarsıcı şekilde onu gerçek anlamda kaybetmekten korkuyorum. Mutluluğa bu kadar yakınken onu yitirmekten delicesine korkuyorum. Sadece 10 dakika, 10 dakika yalnız bıraktım, nikâhımız kıyıldı, o artık sonsuza kadar benimdi. Ama şimdi o da ben de bir bilinmezlik içindeyiz. Allah kahretsin ki elimden hiçbir şey gelmiyor. Ya o şerefsiz varsa bu işin içinde de…” dedi dişlerini sıkarken iki eli yanlarında yumruk olmuştu. Canının acısını artık hissetmiyor gözünü öfke bürüyordu. Civan arkadaşının yanı başına geldi ve ona güven verircesine omzuna dokundu. “Türker hala yoğun bakımda Rüzgâr, onun bu işinde olması için orada olmaması lazım. Daha az önce konuştum hastane de Türker.” Rüzgâr eliyle yüzünü sıvazlarken “Bilmiyorum.” Diyerek sayıkladı. O esnada içeriden gözü yaşlı Fulya koşarak yanlarına geldi. “Rüzgâr, Civan çabuk gelin, bir şey buldular.” Dedi. Fulya’nın ağzından çıkan cümleler ile koşarak bir umutla içeriye yönelen ikilinin arkasından Fulya’da geldi. “Ne oldu? Ne buldunuz?” diyerek heyecan içinde konuşan Rüzgâr oradakilerin yüz ifadesinden ters giden bir şeylerin olduğunu anladı. “Konuşsanıza, ne öğrendiniz?” “Rüzgâr bey, durum biraz tuhaf aslında.” “Tuhaf olan ne?” diyerek işaret ettikleri noktaya baktı. “Bakın şu an görüntülerde Çağla Hanımın sizin yanınızdan ayrılışı ve lavabolara yönelişi var. İçeriye girdiği an iç mekân kameralarında onun duraksadığını görüyoruz.” Rüzgâr’ın bir an kalbi dururcasına bir hissiyata büründü. Onu, sevdiği kadını görmüştü. Saatler önce elinden tutarak ona aşkla bakan karısını. “Biriyle konuşuyor.” “Evet Rüzgar Bey, şu açıdaki kameradan daha net görebilirsiniz.” Diyerek onu başka bir kameranın açısına yönlendirdi. Burada kişinin yüzü tam net belli değil ama kadın olduğu anlaşılıyor.” “İyi de kim bu? Görüntünün daha net olduğu bir açı yok mu?” “Çağla Hanım yanındaki kişi ile mutfağa doğru yöneliyor. Oradaki bir kameradan kişinin kim olduğunu tespit ettik. Yalnız.” Diyerek ağzında lafı gevelemeye başlayan adam gözlerini kaçırdı. “Göster bana hemen o açıyı.” Diyerek emretti. Hiç kimsenin keyfini bekleyecek sabıra da tahammüle de sahip değildi. Onlara bu geceyi zehir eden kişiye dünyayı dar edecekti. Kamera açısı açılıp görüntü yakınlaştırıldığında Rüzgâr gördüğüne inanamadı, inanmak istemedi. Fulya “Aman Allahım! Bu olamaz.” diyerek elleriyle ağzını kapatırken Civan “Allah kahretsin!” Diyerek homurdandı. Rüzgâr’ın ağzından ise tek bir kelime çıktı. “Teyze…” “Rüzgâr Bey, teyzeniz düğüne geldiğini söyleyerek içeriye girmiş. Teyzeniz olduğu içinde güvenlik önlemlerini rahatlıkla geçerek şüphe uyandırmamış. Firuze Hanım yani teyzeniz bir bahane ile Çağla Hanımı mutfak kısmına çekmiş. Orada çalışan birinden yardım alarak eşinizi bayıltmışlar. Ve malzeme getiren catring firmasının bir aracıyla eşinizi götürmüşler.” Dedi tek seferde. “Ve sizde oturup tüm bunların olmasını seyir ettiniz öyle mi?” “Rüzgâr sakin ol.” Diyen Civan’a aldırış etmeyen adam çalışanların üstüne yürüyerek “Tüm bunlar kameralara yansırken neredeydiniz? Sadece Çağla’yı koruyup onu göz hapsinde tutacaktınız. Bir kişiyi bir gece korumanız için dünyanın insanını yığdım şuraya, ama hiçbiriniz buna engel olamadınız ve bunu bana utanmadan söyleyebiliyorsunuz öyle mi?” dedi adamın yakalarına yapışarak yüzüne sağlam bir yumruk indirdi. Gözü hiçbir şeyi görmeyen Rüzgâr etrafa saldırıyor, bağırıyor, çağırıyor, yakıp yıkıyordu. Ne görevliler, ne polisler ne de arkadaşı onu durdurmaya gücü yetmiyordu. “Allah kahretsin, koruyamadım, verdiğim sözü tutamadım, bana güven dedim ona, güven hiçbir şey olmayacak, sana zarar gelmesine izin vermem dedim ama ellerimden kayıp gitmesine engel olamadım.”diyerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığında dermanı kalmayan adam dizlerinin üzerine çöküp feryat etmeye devam etti. “Benim teyzem ya, teyzem, anne yarım, nasıl canımdan öte tuttuğum kızı alıp götürür hem de oğlunun yaşattığı tüm acılardan sonra.” Diyerek başını önüne eğmiş omuzları sarsılarak ağlamaya devam etmişti. O esnada Civan’ın telefonuna arka arkaya gelen bildirim sesleri gergin ortamda dikkatleri çekmeyi başarmıştı. Eline aldığı telefonun ekranında gördükleri adamın suratının kireç gibi beyazlamasına sebep oldu. Dilinden edepsiz bir küfür sallarken Rüzgâr huzursuz bir şekilde arkadaşına baktı. Konunun kendisi ile ilgili olduğunu hissetmişçesine düştüğü yerden bir hışımla kalkarak elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. Civan’ın elinde tuttuğu telefonu hırsla alarak ekrana baktı. İşte orada gördüğü yüz nefretinin en büyük pay sahibi Türker’den başkası değildi. Arka arkaya gülen fotoğraflarını atmıştı. Şimdi ise telefondan görüntülü arama yapıyordu. Büyük bir öfke ile telefonu açan adam “Seni öldüreceğim Türker, ne hapishane, ne de başka bir şey hiçbir şey seni elimden alamayacak.” Dedi hırsla telefonu sıkıyor, sanki elinde kuzeni varmış gibi hiddetle sıkıyordu. “Önce bir merhaba yok mu kuzen? Bu ne sinir böyle? Hem bak sana hasret biri yanı başımda dururken bu öfke neden?” dedi görüntüyü yana çevirdiğinde elleri ve ayakları bağlanmış Çağla’nın baygın halde gelinliği içinde gördü. Rüzgâr bir an soluğunun kesildiğini hissetti. Hiç görmek istemediği şekilde, adını bile anmaktan imtina ettiği adamın yanında en kıymetlisi vardı ve Rüzgâr ona ulaşamıyordu. “Çağla…”dedi fısıltı halinde çıkan sesi acılar içinde kıvranıyordu. Kamerayı tekrar kendisine döndüren adam “Sana demiştim değil mi? Onunla mutlu mesut olmana izin vermem, o benim olacak, sana yar etmem demiştim değil mi?” “Bu defa seni hiç kimse elimden alamayacak Türker, ne kan bağı ne soy bağı şu saatten sonra canını almadan son nefesimi vermeyeceğim. Bu yaptıklarının bedelini sana ödeteceğim.” “Bulursun da ödetirsin Rüzgâr Bey.” “Nereye kaçacaksın, ulan yanındaki kız benim karım karım. Onu benden götürmene , kaçırmana müsaade eder miyim sanıyorsun? Çağla beni severken senin yanında durur mu?” dediği an Türker kahkaha attı. “Senin en mutlu olduğun anda canını canından alacağım, can evinden vuracağım diye yemin ettim ben. Evet haklısın belki Çağla beni değil seni seviyor. Ama benim geçmişimle bir gelecek kurmana asla izin vermem kuzen. Sevgili karınla vedalaşamaya hazırlansan iyi olur Rüzgar, çünkü onu bugün son görüşün olacak.” “Ne saçmalıyorsun sen? Türker sakın, sakın onun kılına bile zarar verme.” Türker arabanın içinden indi ve ona bulunduğu yeri göstermek için kamerayı çevirdi. “Bak burayı hatırladın mı?” “Burası…” dedi kalbi dehşet içinde çırpınıyordu korkudan. Civan oranın neresi olduğunu çok iyi biliyordu. Sessiz olmaya özen göstererek dışarıya çıktı ve polislerden takviye kuvvet isteyerek adrese yönlendirdi. İçeriye girerken Rüzgâr’a gelmesi için el işareti yaptı. Türker onun arabaya bindiğini fark ettiğinde tedirgin olarak tekrar arabanın sürücü koltuğuna bindi. “Yetişemezsin Rüzgâr, onu benden almazsın. Geri alamayacaksın. Yıllar önce tek bir hatam ile onu bu uçurumun kenarında kaybettim ben. Sen ise onu kurtararak sevdiğim kızın kahramanı oldun. Çağla seninle yaşayamayacak ama benimle, onu kaybettiğim yerde benimle sonsuzluğa yol alarak ölecek.” “Türker saçmalama, sakın bir delilik yapma sakın.” Diye haykırırken Civan siren sesleri ile polis aracı ile defalarca gittikleri o uçurumun kenarına gidiyordu. Türker’in sağlıklı bir düşünceye sahip olmadığını görmek için doktor olmaya gerek yoktu. Ve Türker şu anki ruh hâkliyle her an her şeyi yapabilir, Çağla’yı bu hayattan sonsuza kadar kopartabilirdi. “Bas şu gaza Civan, bas.” Diye haykıran adamın ömründen ömür gidiyordu. “Ne kadar hızlansan da yetişemeyeceksin Rüzgâr, biz birlikte öleceğiz ve sen bu ana şahit olacaksın. Onu benden aldın, kendine âşık ettin, şimdi ise bedelini ödeyeceksin. Bunları bize yaşattığın için, katilimiz olduğun için bir ömür kendini affedemeyeceksin.” Dedi arabasını çalıştırdı. “Hayır, hayır Türker yalvarırım dur yapma. Çağla’nın bir suçu yok ne istersen yaparım, ondan uzak durmamı istiyorsan tamam uzak dururum yapma, yalvarırım dur. Ona bir şey olursa yaşayamam ben.” Diye konuşsa da Türker artık onu duymuyordu. Sayıklar gibi tekrar tekrar aynı cümleleri kuruyordu. “Onu benden aldın, bende senden alacağım.” Diyerek defalarca aynı cümleleri kurdu ve arabasının gazına bastı. Öylesine bir gaza basıştı ki bu uçurumu görmeyen bir göze sahip gibiydi. Ağzından çıkan son cümle “Seninle yaşamayacak ama benimle ölecek.” Olurken aynı anda Rüzgar “Hayır….” Diye bağırmıştı. Her şey ışık hızında olup biterken telefonun bir anda Türker’in elinden savrulduğunu bağlantının koptuğunu anladılar. Civan son süratle gaza basıyor yetişmeye çalışıyordu. Rüzgâr şoka girmiş vaziyette telefonun ekranına baksa da artık orada tek bir görüntü ya da ses yoktu. Türker, Çağla arabada eli kolu bağlı baygın bir haldeyken yıllar önce yarım bıraktığı işi tamamlayarak Çağla’nın hayatını onun elinden yeniden almıştı. Türker kendisi ve Çağla ile birlikte arabasını uçuruma sürmüştü ve bu anları sonuna kadar Rüzgâr’a izletmişti. Söylediği gibi en mutlu olduğunu hissettiği an canını canından acımasızca çekip alarak can evinden onu vurmuştu. |
0% |