@ugurluay
|
5.BÖLÜM “Her gün seni arıyorum, Niçin benden uzaktasın? Dağa, taşa soruyorum: Niçin benden uzaktasın?” (Sabahattin Ali* Uzakta) Ayaklarını sürükleyerek gözleri kıpkırmızı olmuş bir halde öldüğünü düşündüğü sevdiği kadınının kuzeni ile nişanlandığı bahçeye gözünü dikmişti. Yaşananların gerçek olup olmadığını idrak etmeye çalışıyordu. Bu olamazdı. Bunlar kötü bir kâbustan başka bir şey değildi. Türker elinde içki şişesi ile ayaklarını sürükleyerek herkesin uykuya çekildiği evinin bahçesinde havuzun kenarında duran şezlonglara oturmuş elindeki şişeyi kafasına dikerken hemen bitişik kuzeninin ailesi ile yaşadığı eve bakmıştı. Aklına dolup taşan düşünceler, gözlerine gelen görüntüler öfkesini arttırırken geceden bu yana sayısız defa çalan telefonu yine çalmaya başlamıştı. Bu ısrar can sıkıcı bir hal aldığı vakit elini cebine attı ve ekrandaki isme çarpık bir gülümseme bahşetti. Telefonu açarak kulağına götüren adam “Ooo Enis Bey gece gece bu ısrarlı arayışlarınızı neye borçluyuz?” Diyerek alayvari bir şekilde tehlikeli bir gülüşle konuştu. Enis onun çok iyi olmadığını biliyor ve saatlerdir her yer de deli gibi onu arıyordu. “Türker neredesin sen? Saatlerdir bakmadığım yer kalmadı.” “Cehennemin dibindeyim duydun mu beni, cehennemin dibinde alevler içinde cayır cayır yanıyorum.” “Türker sakin ol ve sakın bir saçmalık yapayım deme.” “Ne diyorsun oğlum sen, hayatımın içine ettiniz ulan. Hala ne saçmalığından bahsediyorsun?” Diyerek kükreyen adam bir anda hiddetlenerek içkinin de etkisiyle gözleri öfke bulutları ile dolup taştı. Elindeki şişeyi bir hışımla havuza fırlatan adam “ Sizin yüzünüzden sevdiğim kadın benim düşmanım oldu. Bana aşkla bakan gözler artık bana nefret kusuyor Enis, bana seni seviyorum diyen dudaklar şimdi kuzenimin dudaklarına…” diyerek sesi cansızlaştığında nefesinin kesildiğini hissetti. Canı yanıyordu, öyle böyle değil biri canlı canlı kalbini avuçlayıp nefesinin yitip gitmesine sebep oluyordu. Sakinleşemiyor, öfkesi dinmiyordu. “Türker neredesin?” “Nerde miyim?”dedi tekrar ağlamakla gülme arasında bir sinir harbi içinde gözlerini teyzesinin evine dikmiş “Az sonra rezaletin çıkacağı yerdeyim.” “Evde misin sen? Bana bak sakın aklıma geleni yapma sakın.” “O herifin canına okuyacağım Enis, Çağla’nın benim sevgilim olduğunu bildiği halde yıllardır çektiğim acıya şahit olduğu halde sessiz kalmasının ve şimdi şerefsizce karşıma çıkmasının bedelini ödeyecek.” Dedi ve telefonu kapatırken karşıdan onu durdurmaya çalışan sesi duymadı bile. Türker’in adeta gözü dönmüş içkinin verdiği cahil cesareti ile de kendini bilmez bir halde hırsla teyzesinin evine doğru yöneldi. Kafasında bin bir tane görüntü kurgularken onların birlikte aynı odada kalma ihtimalleri ile yüreğinde daha büyük bir öfke duyuyordu. Kıskançlık ve ihanete uğramışlık hissi onun durdurulamaz bir halde teyzesinin evine girmesine sebep oldu. "Rüzgâr.” Diye evi inleten adam kimin ne diyeceğini ne düşüneceğini aldırmaz bir havada sehpanın üzerinde bulunan vazoyu eline geçirerek sertçe yere savurdu. “İn ulan aşağıya hesap vereceksin bana, yılların acısının hesabını görmeye geldim.” Diye kükrediğinde sanki onu bekler gibi sakin adımlarla salona giren Rüzgâr’ın rahatlığı daha da hiddetlenmesine sebep oldu. “Ne bağırıp duruyorsun Türker? Eşkıya mısın gece gece kapıma dayanıyorsun?” dediği an Türker bir hışımla kuzeninin yakalarına yapıştı. “Nerede ulan Çağla?” Kızın adının Türker’in ağzından duymak sakin kalan yüreğinin coşmasına sebep oldu. Rüzgâr kuzeninin yakasından tutup ona öyle bir yumruk savurdu ki adam kendisini bir anda yerde buldu. Tam o sırada içeriye nefes nefese kalarak giren Enis “Türker.” Diyerek yerde yatan dudağından kan sızmaya başlayan arkadaşının yardımına koştuğunda gözleri tepesindeki Rüzgâr’a döndü. “Rüzgâr ne yapıyorsunuz? Ailen duyacak.” “Annemler bu gece bizi yalnız bırakmak için Sapanca’ya gittiler. Al götür arkadaşını Enis yoksa elimden bir kaza çıkacak.” Dedi onlardan tiksinir gibi konuşmuştu. Rüzgâr’ın bu halleri Enis’i de şaşırtmıştı. Ne olmuştu bu adama böyle? “Rüzgâr saçmalıyorsun, o benim arkadaşımsa senin de kuzenin, insan kanından olana böyle davranmaz.” “Ne o ne de siz benim hiçbir şeyim değilsiniz.” “Bu kadar kolay mı Rüzgâr? Çağla’yı sen de tanıyordun, kuzeninin sevgilisi olduğunu biliyordun. Nasıl yaptın tüm bunları aklım almıyor.” “Neden aklın almıyor Enis, bu işin basit bir matematiği var aslında. Beni çok iyi tanırsın haksızlığa tahammülüm yoktur. Ve siz hepiniz haksızlığın çok ötesinde bir insanlık suçu işlediniz. Hiç biriniz masum değilsiniz. Ve zamanı geldiğinde bedelini ödeyeceksiniz.” “Sen masum musun ulan.” Diyerek tüm konuşmalara dakikalardır sessiz kalıp kendisine gelmeye çalışan adam kuzeninin yakalarına tekrar yapıştı. “Haksızlığa tahammülü olmayan adam, sen, kanımdan canımdan dediğim, idolüm dediğim kuzenim sevdiğim kadınla nişanlandın sen bu gece. Bu haksızlık değil de ne ulan? Nasıl yaptın Rüzgâr? Kardeşten öteydin sen bana, bunu bana nasıl yaptın? Sana onu nasıl köpekler gibi sevdiğimi anlattım ben, onu yıllarca nasıl özlediğimi anlattım ama sen, sen ağzını açıp da tek bir kelime etmedin bana. Neden Rüzgâr? Söylesene neden?” diye yakalarından tutup gözyaşları içinde kükreyerek adamı sarstığında bundan etkilenmeyen Rüzgâr onun gözlerinin içine bakarak soğukkanlı bir şekilde konuşmaya başladı. “Neden öyle mi sevgili kuzenim? Gerçekten duymaya hazır mısın? Gerçekleri duymaya hazır mısınız?” diyerek yandan bir bakışla Enis’e de baktı. Enis yerinde huzursuzca kıpırdanırken bu gecenin hayatındaki en kötü gecelerinden biri olduğunu biliyordu. “Uzatmayın artık, hadi Türker hadi abiciğim gidelim buradan. Yarın sakin ve ayık kafayla konuşuruz şimdi gidelim buradan.” Diyerek arkadaşının omzundan tutup onu çekiştirmeye başladığında Rüzgâr “Ne o? Duyacaklarından mı korktun Enis?” dedi. “Ne alakası var Rüzgâr? Bu gece de konuşulacaklar hiç kimseye fayda getirmez. ” Türker “Ben hiçbir yere gitmiyorum.” Diyerek kuzeninin yakasına iyice yapıştı. Onun bu hareketi adamın canını sıkmıştı. İki elini de sıkıca tutup yaklarından sertçe indirdi. Bir iki adım ileriye doğru gidip Türker’in az önce girdiği kapının girişinden dışarıya gecenin karanlığına baktı. Gözleri çok uzaklara geçmişe dalıp gitmişti. “Çağla’ya ilk gördüğüm anda âşık oldum ben. Sen sevgilim diye koluna takıp yanıma gelerek beni tanıştırdığın gün âşık oldum ben ona. Ama sen seviyordun yapamadım. İçime attım, yok saymaya çalıştım, unutmaya çalıştım. Sessiz sedasız gitmek istedim. Gidecektim de… O gece Enis beni arayıp da çabuk gel demeseydi belki de o çoktan…” dedi içindeki ateş nefesinin kesilmesine sebep oldu. “Gördüklerim, engel olamadıklarım…” dedi bir hışımla kuzenine döndü. “Siz, hepiniz onu ölüme terkettiniz. Öylece bırakıp gittiniz. O uçurum onun geleceğini elinden çaldı. Asıl konu ne biliyor musun? O uçurumdan düşen kız gözünü açtığında kurtulduğuna sevinemedi bile…” “Bu ne demek?” “Ne mi demek? Hiçbir şeyden haberin yok değil mi? Onun neleri kaybettiğinden haberin yok değil mi?” “Neyi ima ediyorsun Rüzgâr?”dediği an adam anlatmak için ağzını açmıştı ki odanın içinde yankılanan “Rüzgâr.” Diyen o tanıdık uyarı dolu sesin duyulması ile herkes bir anda başlarını merdivenlerin başında gözleri hüzün pırıltıları ile dolmuş kıza döndü. Derin bir nefes alan kız içindeki acıyı bir kenara bırakıp merdivenlerden usulca indi. Rüzgar’a şimdi sırası değil, daha zamanı var, diyen bakışlarını gönderirken onay alırcasına bir göz açıp kapatması ile yüreği ferahladı. Türker’in karşısına gelip “Bu kadar yüzsüz olduğunu bilmezdim.” “Çağla ben…” dediği an kız yüksek sesle ve her bir kelimenin üzerine tane tane bastırarak “Sen o uçurumun bana neler kaybettirdiklerini öğreneceksin. Siz…” dedi ve gözlerini Enis’e de çevirdi “Bunun bedelini çok ağır ödeyeceksiniz. Geriye dönmez diye düşündüğünüz, o gencecik kızın hayatını elinden aldığınız hayallerinin hesabını vereceksiniz. Ama şimdi defolun gidin buradan.” Diyerek haykırdı. Türker bir kıza bir de Rüzgâr’a baktı. “Belki hata yaptım. Ama hiçbir hata telafi edilemez değildir. Nefes aldıkça elbet umut vardır.” “Sen benim nefes aldığımı mı düşünüyorsun?” “Çağla…” “Git buradan Türker senin varlığın bile midemi bulandırmaya yetiyor.” Dediğinde sözleri adamın yüreğine ateşten bir kor gibi düştü. Eğer biraz daha durursa akıl almaz olayların yaşanması an meselesiydi. Enis bir an önce kaçıp gitmek istiyordu. Ama Türker’i de bırakıp gidemiyordu. Çünkü onun yapacağı bir saçmalık tüm tayfanın büyük zarar görmesine sebep olurdu. Enis arkadaşının kolundan tutup onu sürüklercesine çıkarırken Türker onlara haykırıyordu. “Bu iş burada bitmedi. Duydunuz mu beni? Bu iş burada bitmeyecek, ihanetinizin bedelini ödeyeceksiniz.” Diye yüzsüzce haykırırken Rüzgâr ve Çağla ona acıyarak bakıyorlardı. Evet, birileri bir bedel ödeyecekti ama onlar asla Rüzgâr ve Çağla olmayacaktı. |
0% |